24 Eylül 2005 Sayı: 2005/38 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  Direniş geleneği bu topraklarda bitirilemez!
  Erdoğan New York'ta umduğunu bulamadı
  TMY Yasası ve düzenin çıkmazı
  Türk-İş ve Emek Platformu; İhanete devam!
  DİSK bu kadar sahipsiz mi?
Ulusalcı faşistlerin Kürt düşmanlığı
New York'ta BM Milenyum Doruğu yapıldı
  Serna ve Seral işçileri grevde!
  Sözleşmeli öğretmenlik ya da kölelik
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler /Y. Akkaya
  ÇHD'nin açıklaması; Polis copları çalışırken fonda DİSK vardı
  Kürt hareketinden; Eylemsizlik süreci 3 Ekim'e kadar uzatıldı
  BEKO'da sadaka düzeyinde zam
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Irak'ta halklar birbirine düşürülmek isteniyor
  Basra'da halk İngiliz tanklarını ateşe verdi

  Ukrayna; '"Turuncu devrim"in erken çöküşü!

  Almanya'da seçimler ve gösterdikleri
  İMES'ten bir patron; Bahadır Tanrıkulu
  Mamak İKE; Emekçi kadınlar 1 Ekim'de buluşuyor!
  2. Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleştirildi
  Kurultay çalışmalarından...
  12 Eylül faşizmi üzerine-3 / M. Can Yüce
  Bültenlerden / OSB-İMES İşçi Bülteni
  Basından: Galataport tezgahı /Mustafa Sönmez
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Türk Solu: “Bir, iki, üç... Daha fazla Bozüyük!”...

Ulusalcı faşistlerin Kürt düşmanlığı

“Ulusal sol” ve faşistlerin Kıbrıs, AB ve Kürt sorunu konusunda gösterdikleri benzer tepkiler geçtiğimiz dönemde iki grup arasında ortaklığa kadar varmıştı. Hatta o dönem gündemi yeterince meşgul etmiş olan iki grubun flörtü burjuvazinin “demokrat sesi” Radikal gazetesi sayfalarında tartışmaya bile açılmıştı.

“Ulusal sol” kavramı bu topraklarda yıllardır yeniden ve yeniden ortaya çıkan bir illet gibidir. ‘60'lı yıllarda 27 Mayıs darbesi ile kendine zemin bulan sol içindeki ulusalcı söylem her geçen gün biraz daha faşistleşerek bugüne kadar geldi. Kendilerine devletin resmi ideolojisini kalkan yapan ulusalcılar, popülist söylemler kullanarak kendilerini varetmeyi başardılar. Ancak gelinen yer kendi “teorisyen”lerinin bile mezarda ters dönmesine yolaçacak bir noktaya varmıştır. Bildiğimiz kontr-gerillaya özgü milliyetçiliği dillendiren, en ırkçı-şoven teori ve söylemleri sol adına sahiplenen ulusalcılar, özellikle son dönemde ezen ulus şovenizminin temsilciliğine soyunmuşlardır. Kürt halkına saldırmakta faşistlere rahmet okutan “milliyetçi solun”devrimci hareketin tümünü de kendine düşman seçmesi, Alman Nasyonal Sosyalist Partisi'nin (Naziler) Türkiye şubesi olma yolunda sağlam adımlar attığını “müjdeler” niteliktedir.

Artık karşımızdakiler, tam bir karşı-devrimci çete görünümü sergilemektedir. Ucube düşüncelerini “Kemalizm”, “ulusalcı sosyalizm” vb. değişik ambalajlara sokmaları, burjuvazinin ürettiği resmi ideolojinin emperyalizme bağımlı bir ülkeye özgü faşizm ideolojisi olduğu gerçeğinin üzerini örtememektedir.

“Türkoğlu Türklüğünü koru!”

“Bugün PKK terörü ile mücadelede en önemli nokta budur. PKK, Kürtleşmeden güç almaktadır. Türkler Türklüğünü korursa PKK zayıf düşecektir. Bu ise askeri değil toplumsal bir çözümü gerektirir. Türk, kendi sorununu kendisi çözecektir.

Bunun için ilk başta yapılması gerekenlerse şunlardır.

1- Her Türk, alışverişini mutlaka Türkten yapmalıdır. Kürde aktarılan para PKK'ya maddi destek demektir. Türk, bu maddi desteği kesmezse, hem Türklerin mali gücü olmayacaktır, hem de Kürdün altında ezilecektir

2- Her Türk, Türkçe konuşmalıdır. Bunu da İstanbul şivesi ile konuşmalıdır. Dil varsa millet vardır. Ancak şehri istila eden Kürtler kendi dillerini hakim kılmaktadır. Bunlarla temas içinde Türkler de şivelerini bozmakta, Türkçe konuşsa bile adeta Kürt şivesiyle Türkçe konuşmaktadır.

TV'lerdeki Kürt dizilerinin, Kürt müziğinin, her adım başı Kürtçe müzik çalan barların, kasetçilerin, minibüslerin ortasına düşen Türk ister istemez lisanını yitirmektedir.

Buna direnmek için:

Türk, Kürt dizisi izlemez, Kürtçe müzik dinlemez, Kürtçe müzik çalan barlara gitmez, Kürtçe konuşulan minibüse binmez, Kürtçe kaset satan dükkandan alışveriş yapmaz.

3- Türk, ancak modern şehir hayatında kendini ifade edebilir. Türk medeniyeti, köyden gelen etkilere kapatılmalıdır. Köy, her halükarda Kürtçülüğün yaşam alanıdır. Yıllarca İstanbul'da Sivaslı, Erzincanlı, Malatyalı, Tokatlı Alevi kitlenin yarattığı köy ortamı, Kürtçülüğü güçlendirmiştir. Türk'ü saza mahkum eden köylü kafası, bugün şehirleri Kürt kültürüne teslim etmiştir.

4- Türkler, yemeklerine sahip çıkmalıdır. Türk'ün damak tadı, Kürt yemekleri ile yer değiştirmektedir. Türk'ü kebaba, lahmacuna mahkum eden anlayışla mücadele edilmelidir. Başka kültürlerin yemeklerini yiyen kültürler asimile olur. O nedenle Türk, Türk mutfağına sahip çıkmalı, başka şeyler yememelidir.

5- Her şeyden önce Türk üremelidir. Artan her bir Türk bebesi, bizi Ergenekon'dan çıkartacak bir kurtarıcıdır.”

Bu satırlar, daha önce pek çok kez devrimcilere saldıran “Türksolu” adlı derginin son sayısından alınmıştır. İşte ulusal solun vardığı son nokta budur. Tam bir kafatasçı zihniyetle Anadolu'nun, Aleviliğin tüm değerlerine faşizan bir şekilde saldırıyor, “Kürtlükle” ilişkilendirerek aşağılamaya çalışıyorlar. Faşistlerin dahi cüret edemeyecekleri bir üslupla Kürt halkına kin kusuyorlar. Perinçek'in açıkça MİT elemanı olduğunu ilan ettiği Gökçe Fırat'ın başını çektiği bu derginin sayfalarında buna benzer onlarca makale yeralıyor.

Türkiye'deki Kürt istilasından bahseden dergi buna karşı yapılması gerekenleri de tek tek sıralıyor. Onlara göre ortada bir Kürt sorunu yoktur, asıl sorun Türkler'in Kürtleşmesi sorunudur. “Bizce de bir Kürt sorunu vardır, o da Türklerin Kürtleşmesi sorunudur. Cumhuriyet'in ilanından bugüne, bir dönem ivme kaybetse de, Türkler Kürtleştirilmektedir” şeklindeki “korkutucu” iddialarını bir takım istatistiklerle destekleyerek Türkler'in ufkunu açıyorlar. Sorunun kaynağı olarak da Atatürk döneminde uygulanıp daha sonra terkedilen “Türkleştirme seçeneğinin” gözardı edilmesi olarak tespit ediyorlar. Devamında ise bu politikanın su götürmez başarısı alkışlanıyor: “Bu amaçla iskan kanunu çıkar. Belli ölçülerde sonuç alınır. Nitekim 1965 yılına gelindiğinde toplam nüfus içinde Kürtçe konuşanların oranı %6'ya kadar gerilemiştir.”

Derginin diğer sayfalarında yayınlanan “Bir, iki, üç; daha fazla Bozüyük...” başlıklı yazı ise tam bir gözü dönmüşlük örneği. Linç girişimlerinden övgüyle sözedilirken, rakipleri MHP de unutulmuyor: “Oysa herkes biliyor ki, MHP türü ırkçı hareket 1950'den 1980'e kadar Türklere karşı sokağa salınmış ve antiemperyalist devrimci Türk çocuklarını öldürmüştür” . Öyle ya, MHP'nin o kanlı koltuğuna oturmak için söylenmesi ve yapılması gerekenler var.

Derginin her sayısında bu ve buna benzer onlarca yazı bulmak mümkün. Bu faşist-kafatasçı çetenin, birkaç yıl önce İstanbul ve Yıldız Teknik üniversitelerinde yaşanan çatışmaların ardından zorunlu bir şekilde geri çekilmek zorunda kalsa da, “formundan” hiçbir şey kaybetmediği anlaşılıyor.

Ülkemizde MHP ve “ulusal sol”un aynı tabana oynaması, burjuvazinin sol görünümlü kontra örgütlenmeler oluşturması artık anlaşılmaz bir olay değil.

Kontr-gerilla güdümlü bu saldırılar karşısında reformist sol ya sessiz kalmayı tercih ediyor ya da milliyetçi dalganın peşinden sürükleniyor. Yaşanan bayrak provokasyonunun ardından alınan tutumlar ortadır. Burjuva devletin bayrağıyla sorun yaşamadığını telaş içinde ilan eden Kopenhag “komünistleri” veya kurumlarına vakit geçirmeden Türk bayrağı asanlar, milliyetçi rüzgar ile oradan oraya sürükleniyorlar. Sol içine yerleşen ulusalcı eğilimin işçi-emekçilerde yaratacağı tahribat açıktır. Küresel kapitalizme karşı ulusal sol söylemi, ırkçılığa ve gericiliğe prim vermektedir.

“… Komünistler, bundan başka, ülkeleri ve ulusları ortadan kaldırmak istemekle suçlanıyorlar. İşçilerin vatanı yoktur. Onların olmayan bir şeyi onlardan alamayız... Her şey bir yana, başta gelen medeni ülkelerin birleşik eylemi, proletaryanın kurtuluşunun ilk şartlarından biridir... İnsanın insan tarafından sömürülmesine son verildiği oranda, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesine de son verilmiş olacaktır. Ulusu oluşturan sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı oranda, bir ulusun diğer bir ulusa duyduğu husumet de ortadan kalkacaktır.” (Komünist Manifesto)

S. Kurtuluş