5 Aralık 2008 Sayı: KB 2008/01(48)

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek mücadelesi daha sarsıcı eylemlerle
devam etmelidir!
  Sermayenin akıl hocaları: Türk-İş ve
Hak-İş
Krize karşı mücadelede
liberal-reformist engeli
Sıhhiye’yi dolduran 50 bini aşkın işçi ve emekçi faturayı ödemeyi reddetti!

Gebze Sendikalar Birliği’nden miting…

Uyuşmazlık sürüyor, metal işçileri yürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Kasım eyleminin gösterdikleri...
İşçi ve emekçilerin tepkisi harekete geçirilmeli, mücadelesi ortaklaştırılmalıdır!
  BMİS Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci ile metal TİS’leri üzerine konuştuk...
  Esenyurt İşçi Platformu Girişimi çalışmalarından...
  Ekim Devrimi 91. yılında İstanbul’da selamlandı...
  Gençlikten...
  Emekçi kadınlarla krize karşı mücadele üzerine konuştuk...
  6 Kasım’ın ışığında...
  Diyet öyküleri / 3
Yarına dair…
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ergenekon davasında son perde...

Ergenekon, Susurluk vb. kontrgerilla devletinin gerçek yüzüdür!


Ergenekon davası devam ederken, Tuncay Güney’in MİT elemanı olduğu açıklandı ve kontrgerillanın kirli siciline yönelik bazı bilgiler ortalığa saçıldı.

İfadeleriyle Ergenekon’u “deşifre eden” Tuncay Güney’in “MİT elemanı” olduğu, MİT tarafından üzeri örtülü bir şekilde itiraf edildi. MİT, Güney’in “şüpheli faaliyetleri” nedeniyle izlenmekte olduğunu ama “kayıtlı bir haber kaynağı” olmadığını savundu. “Kuruluşu ve işleyişi tartışmalı Kontr Terör Merkezi’nin, sorumlularıyla birlikte 1997’de kuruluş şemasından çıkarıldığı” ifade edilse de, açıklama, Susurluk’ta bir bölümü açığa çıkan kontrgerilla ilişkilerinin o dönem gizlenen MİT boyutuna ışık tutar bir mahiyete sahip.

Bilindiği gibi, MİT’e bağlı Kontr Terör Merkezi’nin başında Mehmet Eymür bulunuyordu. MİT’in açıklamasından, Tuncay Güney’in Eymür’ün yönetimindeki birime, dolayısıyla MİT’e bağlı çalıştığı anlaşılıyor. Ergenekon davasına açıklamalarıyla “yön” veren ve halen Kanada’da bulunan Güney, ‘90’ların başında MİT tarafından JİTEM ve Ergenekon’a “sızdırılmış”. Eymür’ün bir internet sitesinde yer alan “Tuncay Güney sizin ekibe sızmış. İpliğinizi pazara çıkarmış.” sözleri bunu ayrıca doğruluyor.

Basına yansıyan bilgilere göre, Tuncay Güney Susurluk kazasına kadar kontrgerillanın Kürdistan’daki faaliyetleri ve JİTEM ortaya çıkana dek Veli Küçük’le irtibatlı olarak çalışıyormuş. Sonrası biliniyor. Güney, 2001 yılında İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra, polise verdiği ifadelerle ve evindeki 6 çuval belgeyle Ergenekon yapılanmasını “deşifre etti”!

Açıktır ki MİT, Eymür’ü adres göstererek, Tuncay Güney’in suçlamalarına konu olan Susurluk, JİTEM, Ergenekon bağlantılı kirli faaliyetlerden MİT’i temize çıkarmaya çalışıyor. Güney’in “Kod adı İpek” olan MİT elemanı değil, faaliyetlerinden dolayı dikkati çeken bir “şüpheli” olduğunu, “Kontr Terör Dairesi”nin ‘97’de dağıtıldığını belirterek gerçeği perdelemeye çalışıyor. Böylece MİT topu Mehmet Eymür’e atıyor. Eymür ise Uğur Mumcu suikastında Ergenekon’u işaret ediyor. 

Oysa Tuncay Güney’in eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun döneminde ABD’ye gönderildiği artık herkesçe biliniyor. Kaldı ki, Tuncay Güney’in “kimin adamı” olduğundan çok, tanık olduğu olayların kendisi önemlidir. Zira bağlı olduğu “adamlar”ın hepsinin de, kendi aralarında dalaşsalar da, sermaye devletinin “çelik çekirdeği” olan kontrgerillaya “derinden” bağlı oldukları sır değil.

Kontrgerilla, kontr terör, JİTEM, Ergenekon, faili meçhuller, suikastlar… Hrant Dink cinayetinde “azmettirici” olan, emniyet ve jandarmanın “haber elamanları”… Çeşit çeşit istihbarat tezgahları, oyun içinde oyunlar, rezaletler... Her şey “Devletin ve milletin güvenliği” için!  En pis, en aşağılık işler bu “kutsal” kılıfla perdelendi.

Şimdi MİT, kendi bünyesinde kurulmuş Kontr Terör Dairesi’nin kuruluşu ve işleyişini “şaibeli” bulduğunu söylüyor! Elbette sadece Kontr Terör Dairesi değil, Ergenekon da esası itibarıyla “sır perdesi” altında korunmaktadır. Tüm bunlar, “Susurluk” ve “Ergenekon” olarak kodlanan kontrgerilla uzantılarının, kendi aralarında dalaşsalar da, nasıl içiçe geçtiklerini apaçık gösteriyor. Devlet terörü de, devlet adına işlenen cinayetler de, mafyatik organize işler de, her türden gayr-ı meşru işler de hep bu yapılanmadan besleniyor.

Ergenekon iddianamesindeki gayri ciddi bir takım konuşma ve belgeleri bir yana bırakırsak, yine de ülkenin yakın tarihine ilişkin epeyce bilgi yeralmaktadır. Fakat buna rağmen özenle TSK’nın ve MİT’in Ergenekon’la bir ilişkisinin olmadığı iddia edilebiliyor!

Açıktır ki, Ergenekon davası, devleti ve kritik organlarını aklamaya çalışmaktadır. Geçmişte yapılmış ve halen yapılmakta olan kirli işlerden ve katliamlardan devletin Özel Harp Dairesi, MİT’i bunlarla bağlantılı asker ve sivil bütün bürokratları özenle ayıklanmakta ve sözkonusu iddianamede açıklanan bazı işler şimdi deşifre olmuş ve ayakbağına dönüşmüş unsurların üzerine yıkılarak “bağırsak temizliği” yapılmaya çalışılmaktadır.

Bu kanlı ve kirli aygıt, sermaye devleti tarafından gerçekleştirilen “bin operasyon”larda, Kürdistan’da üç binden fazla köyün yakılıp boşaltılmasında, beş binden fazla faili meçhul cinayette, cezaevi katliamları da dahil toplu katliamlarda, dergi ve gazete bürolarının bombalanmasında ve daha birçok kanlı eylemin düzenlenmesinde “icraatçı” olarak görev almıştır. İcraatlarını kontrgerilla talimnamesindeki, “Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırma suretiyle tedhiş, olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj” benzeri eylemlerle duyuran kontrgerilla, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının, fidyeciliğinin de merkezindedir.

Kısacası kontrgerilla, adına ister Ergenekon, ister Susurluk, ister JİTEM, ister kontr terör denilsin, işçi sınıfı ve emekçilerin, Kürt halkının can düşmanıdır. Onu ortadan kaldıracak olan da işçi sınıfı ve emekçilerin, Kürt halkının birleşik, kitlesel ve militan mücadelesidir.


Ege Üniversitesi’nde işçiler kazandı

Ege Üniversitesi 1 No’lu yemekhanede çalışan işçilerin ücretleri düzenli olarak ödenmiyor, yol paraları dahi verilmiyordu. Ayrıca sağlıksız malzemelerle pişen yemekler, “gıda mühendisinin kontrolünden geçmiştir” diye yediriliyordu.

Yemekhane işçileri, ücretlerin ödenmemesi ve yemek üretiminin sağlıksız olması nedeniyle 27 Kasım günü toplu olarak iş bıraktı. Yemekhaneye gelen taşeron işçileri işten atmakla tehdit etti. Bazı işçiler işbaşı yapsa da garson işçiler masalardan kalkmayarak direnişi sürdürdüler.

ÖGB’ler yemekhaneye gelip işçilerle konuşmaya çalıştılar. Devrimci öğrencilerin müdahalesi sonucu ÖGB şefi yemekhaneyi terk etmek zorunda kaldı. Rektör sekreteri de gelerek öğrenciler ve işçilerle konuştu. Ücretlerin ödenmediğini bilmediğini söyleyen sekreter, öğrencilerin tartışmaları sonucu yemekhaneyi terk etmek zorunda kaldı.

Öğrenciler ve işçiler yemek yemeye gelen öğrencilere süreci anlattılar. Yemekhaneye kimse sokulmadı. Bekleyiş sırasında “Zafer direnen işçinin olacak!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları atıldı, halaylar çekildi. Direnişin kararlılıkla sürdürülmesi karşısında taşeron ücretleri ödemek zorunda kaldı.

Ücretlerin ödenmesinin ardından işçiler ve öğrenciler talepler listesi hazırladı. Talepler şöyle:

Maaşların düzenli olarak ödenmesi, yemeklerin sağlıklı koşullarda üretilmesi, fazla mesailerin ödenmesi, her çalışanın çalıştığı kol dışında çalıştırılmaması, maaşların adil dağıtılması, torpilin kaldırılması.

Tartışmalar sonucunda sorumlu müdür talepleri kabul etti. “Direne direne kazanacağız!” , “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganlarıyla boykot sona erdi. Alkışlar ve sloganlar eşliğinde yemekhaneden çıkan öğrenciler işçilerle beraber yemekhane kapısı önünde halay çektiler.

Ege Üniversitesi / Ekim Gençliği