25 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/04

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı ve emekçiler fatura ödeyen değil, ödeten olmalı!
  Sermaye devlet, Kürt emekçilerini düzene bağlamak için AKP’nin arkasında seferber oldu…
Kontrgerilla’nın Kızıl Elmacı kanadına “Ergenekon” operasyonu...
Yüzde 47’lik islami faşizm
Yüksel Akkaya
SSGSS karşıtı yürüyüş coşkuyla tamamlandı!
Türk-İş ve Kamu-Sen hükümetle anlaştı... 
  Türban tartışmaları ya da el kadar bezle yapılan yelken yarışı
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Genç-Sen Genel Kurulu ve sonrasına dair bir çerçeve...
  Atılım ve SGD gölge dövüşü yaparak gerçeklerin üzerini örtemez!
  Gençlik hareketinden...
  Tersanelerde iş kazaları...
  Küba seçimleri ve demokrasi...
  Venezüella’da süreç, sınıf çatışmalarını sertleştirecek yönde ilerliyor!
  İsrail barışa değil savaşa hazırlanıyor!
  ABD ile batılı müttefiklerinin küstahlığına karşı Rusya’dan yeni hamleler…
  Milliyetçilik üzerine birkaç söz
M. Can Yüce
  Ankara’da “Manifesto’nun 160. yılında marksizmin güncelliği” sempozyumu...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Onbinler Hrant Dink’i andı...

“Katil devlet hesap verecek!”

Irkçı, şoven kışkırtmalar, sınırötesi operasyon ve kontrgerilla cinayetleri Türkiye’nin gündeminden onyıllardır düşmüyor. Düzenin dilini kullanmayan, onun karşısında esas duruşa geçmeyenler “hain” ilan ediliyor, hedef gösteriliyor. 19 Ocak 2007 günü Osmanbey’de bulunan Agos Gazetesi önünde Ogün Samast tarafından vurularak katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölümü Türkiye’de son yıllarda açığa çıkmadığı kadar büyük bir tepkiyi topladı.

Düzen katilleri koruyor, kolluyor!

Dink’i son yolculuğuna yüzbinlerce kişi uğurladı. Ancak bu katliamla aynı zamanda düzen güçlerinin kirli çamaşırları da ortaya serildi. Cinayetin ardından delil karartmalar, başka güçlerin cinayetle olan bağlantıları... Ama hepsinin içinde gerçek olan bir şey vardı ki, o da “bu düzenin, katillerin düzeni olduğu ve katilleri her daim koruyup kolladığı” gerçeğiydi. Hrant Dink’in katledilmesi bu gerçeği tüm dünyanın gözleri önüne serdi. 19 Ocak tarihinin hemen ardından düzen sözcüleri elbirliği ile katilleri aklama ve sahiplenme yoluna gittiler. Eş zamanlı olarak şoven dalganın düğmesine basılarak Kürt halkına yönelik dozu arttırılan bir saldırının içine girildi. Sosyal yıkım saldırılarıyla at başı giden bu süreç halen sıcaklığını koruyor.

Bir yıl sonra yine “Hepimiz Hrant’ız
hepimiz Ermeniyiz!” sloganı!

Hrant Dink katliamının üzerinden bir yıl geçti. Geçen bir yılın ardından Dink’in sevenleri, devrimciler, demokratlar tıpkı bir yıl önce olduğu gibi “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz!” diyerek 19 Ocak 2008 günü Agos önünde toplandılar. Onbinlerce kişi Hrant Dink’in anmasına katıldı. Ancak devletin tahammülsüzlüğü bir kere daha kendini gösterdi.

Onbinlerin önce Agos’a ardından Taksim’e akması düzeni rahatsız etti. Polis Taksim’de yürüyüş yapan kitleye ateş açarak saldırdı, 14 kişi gözaltına alındı. Sermaye devletinin kolluk güçleri Taksim Polis Merkezi’nde tutulan gözaltıların durumunu öğrenmek için gelen avukatları da hedef aldı. Bir avukat fiili olarak gözaltında tutuldu. Yasal olmayan bir biçimde üstü aranmak istendi. Gözaltına alınanlar işkence merkezinde elleri kelepçelenerek yüzükoyun yere yatırıldı. Onlarca polis gözaltına alınan 14 kişiye azgınca saldırdı.

Binler Agos önüne birikti!

Saat 14.00’e gelirken, Agos gazetesinin önüne gelmeye başlayan binlerce kişi “Hrant için adalet için” diyerek toplandı. Ses aracından yapılan müzik yayını ile birlikte binlerce kişi “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, “Katil devlet hesap verecek!” sloganlarını haykırdı. Trafiğe kapatılan yolun Taksim tarafındaki kitle sloganlarla yürüdü.

Saat 15.00’e geldiğinde Hrant Dink için saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşu “Katil devlet hesap verecek!” sloganıyla sona erdi. Atılan sloganlara öfke hakimdi. “Hrantin ama adaleti ama!”, “Hrant rzı Ayaş’ara rzı!”, “For Hrant for justice!”, “Hrant için adalet için!” dövizlerini taşıyan kitle “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarını sıkça attı.

Saygı duruşunun ardından Oral Çalışlar bir konuşma yaptı. 19 Ocak 2007 tarihini unutmayacaklarını söyleyerek Hrant Dink’in kurulu düzeni yerinden oynatacak bir ses olduğunu ifade etti. Devlet içindeki katillerden hesap sormak için cesarete ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Hrant Dink’in hedef gösterilerek, linç kampanyaları örgütlenerek ölümünün planlandığına değindi.

Rakel Dink: “Bu kaldırım temizlenemez!”

Çalışlar’ın ardından Hrant Dink’in eşi Rakel Dink söz aldı. Gözyaşları içinde kitleyi selamlayarak şunları söyledi:

“Sevgili kardeşlerim;

Önce gelin şu lirik yalnızlığımızı paylaşalım. Bırakın anlaşmayı yoklayın yüreklerinizi. Bir yıl sonra onu yaşamak için yine buradayız. Burada, onun kanını suyla sabunla temizlemeye çalıştıkları kaldırımdayız. Bu kaldırım bu şekilde temizlenebilir mi?

Dink konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

“Adalet cesaret ister!”

Kardeşlerim;

Kanın sesi ancak adaletle susar. Sizler bugün adalet için buradasınız, sessizliğinizde adalet çığlığı yükseliyor.

Katilin eline bayrak verip poster çektirenlere adalet ne yaptı?

Sadece görüntüleri basına verenlere dava açtı. Stadyumlarda hepimiz Ogün’üz diye bağıranlara ne yaptı ülkemin adaleti?

Daha katil yakalanmadan silahın markasına kadar bilen jandarmalara ne yaptı ülkemin adaleti? Eşime haddini bildirmeye çalışan vali yardımcısına ne yaptı ülkemin adaleti? Diyorlar ki, ‘301’den kim hapse girdi?’ Ben de diyorum ki, Hrant Dink’i yaşatsalardı da keşke hapse girseydi. Çünkü yaşasaydı, bugün hapiste 3 aydır yatıyor olacaktı. Bizi acılarla akraba ettiler. Maalesef kardeşlik de bugün cesaret istiyor. Ama asıl yaşamak cesaret ister, umut cesaret ister, adalet cesaret ister kardeşlerim.”

Anma programı, 11 Şubat’ta Beşiktaş’ta görülecek olan Dink davasına çağrıyla son buldu.

Barikatlar aşıldı!

Dink’in konuşmasının ardından ses aracından yönetilen anma programı erken bitirilmek istendi. Başlangıçta sessizliğin hakim olduğu kitle içinden programın sonlarına doğru coşkulu ve gür sloganlar yükselmeye başladı. Program sona erdirildiğinde kitle Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca devleti hedef alan sloganlar hep bir ağızdan atıldı. Trafiğe kapalı olan yolda kitlenin önü çevik kuvvet barikatıyla kesildi. Polis barikatının açılmasıyla sloganlarla binlerce kişi Taksim Meydanı’na yürüdü. Agos önünde ise binlerce kişilik kitle yolun iki tarafını ayıran barikatları kaldırdı. Komünistler Taksim’e kızıl bayraklarla yürüdüler.

“Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganlarını atarak Taksim Meydanı’na gelen kitleyle İP çetesi arasında arbede yaşandı. Burada da gözaltılar yaşandı. Polis, yakasında Hrant Dink’in fotoğrafını taşıyanları bile gözaltına aldı, tehdit ve hakaretler savurdu. İstiklal Caddesi işkence caddesine dönüştü. Aynı dakikalarda İP çetesiyle arbede yaşadı. Galatasaray Lisesi’ne yakın bir yerde polisin saldırısı yaşandı. İşçi Partisi önünde çıkan arbedenin ardından kitleye saldıran polis kitleyi Tünel’e kadar kovaladı. Tünel’e doğru yürüyüşe devam eden eylemciler, Tünel’e yakın bir yerde bulunan MHP binasını taşladılar. Burada havaya ateş açan polis demiryolu işçisi olan bir kişiyi bacağından yaraladı.

Hrant Dink anmasında yaşanlar 23 Ocak günü İHD ve Taksim Polis Merkezi’nde yapılan protestolarla teşhir edildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

 

Hrant Dink anmaları...

“Yaşasın halkların kardeşliği!”

Hrant Dink için kitlesel anma!

Hrant Dink’in katledilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Dostları, partiler ve demokratik kitle örgütleri “19 Ocak’ta, Saat Üçte, Aynı Yerde!..” şiarıyla Agos gazetesi önünde anma eylemi gerçekleştirdikten sonra aynı gün “Şarkılarla, filmlerle Hrant Dink’i anıyoruz...” adı altında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda bir anma etkinliği düzenlendi.

Hrant’ı anlatan belgeselin ardından açılış konuşmasını Markar Esayan yaptı. Sahakyan Korosu’nuna ardından Bennu Yıldırımlar konuştu. Kardeş Türküler, Aynur ve Birol Topoloğlu’nun şarkılarının ardından Nişan Şirinyan bir konuşma yaptı. Çıplak Ayaklar’ın gösterimini Bartev, Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu’nun sahneye çıkması izledi. Mahir Günşiray’ın konuşmasının ardından Lusovoriç Korosu sahneye çıktı.

15 dakikalık aradan sonra Hintli yazar Arundhati Roy bir konuşma yaptı. Türkiye’de olduğu gibi Hindistan’da da faşistlerin olduğunu ve onlara karşı mücadele ettiklerini ifade eden Roy, sahneden yumruğu havada ayrıldı.

Zeynep Tanbay’ın dans gösteriminden sonra Hayko Cepkin, Ruhi Su Dostlar Korosu ve Zülfü Livaneli sahneye çıktı. Suren Asaduryan, Metin Kemal ve Sayat Nova Korusunun ortak söylediği şarkının ardından Metin Göksel, Lale Mansur ve Mahir Günşiray son konuşmaları yaptılar. Onları Feryal Önel ve BGST Dansçıları, 45’lik Şarkılar’ın söylediği şarkılar izledi. Ümit Kıvanç’ın hazırladığı belgesel gösterimi yapıldı. Rakel Dink’in yaptığı konuşmadan sonra Hrant Dink’in görüntüleri yayınlandı ve anma etkinliği sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul


İzmir: “Yaşasın halkların kardeşliği!”

Hrant Dink’in katliamını lanetlemek için İzmir’de de 1500 kişi Konak eski Sümerbank önünde toplandı. Program katliama değinen bir konuşma ve şiir ile başladı. Katledildiği saat olan 15:00’te Dink ve mücadelede yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi ve havaya güvercinler uçuruldu.

Yapılan açıklamada katliamın önceden planlandığı, önlenmediği için Malatya’da ve başka yerlerde devam ettiği vurgulandı. Hrant Dink’in öldürülmesiyle birlikte toplumda şovenist, milliyetçi hislerin hat safhaya çıkarıldığı ve halkların birbirine kırdırıldığı söylendi. Hesap sorma çağrısı ile konuşma bitirildi.

Daha sonra kortej oluşturularak Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş boyunca “Yaşasın halkların kardeşliği!” şiarı haykırıldı. Kısa bir konuşmanın ardından denize karanfiller atılarak eylem sonlandırıldı.

“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz!” , “Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganlarının atıldığı eylemde değişik dillerde kardeşlik şiarları taşındı.

Kızıl Bayrak/İzmir


Ankara: “Katil devlet hesap verecek!”

Ankara’da binlerce kişi Hrant Dink’i anmak için Birgün gazetesi önünde toplandı.

Ellerinde Kürtçe, Ermenice dövizler taşıyan kitle buradan Yüksel Caddesi’ne doğru bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş boyunca “Katil devlet hesap verecek!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı.

Eylemde ilk olarak kurumlar adına hazırlanan metin okundu. Açıklamada, bu ülkede farklılıkların daima bir tehdit unsuru olarak görüldüğü, insanların milliyetçilikle ve şovenizmle zehirlendiği vurgulandı. Açıklama emekçilerin birlikte paylaşacağı kardeşlik sofrasına çağrı ile son buldu.

Can Dündar, Çağdaş Gazeteciler Derneği adına Ahmet Abakay, THİV adına Yavuz Önen, DTP milletvekili Pervin Buldan, aydın ve sanatçılar adına Temel Demirer, Halkevleri adına Abdullah Aydın, Sivas’ta yakılan şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan ve Mustafa Kâhya birer konuşma yaptılar.

Mehmet Özer’ın okuduğu şiirlerin ardından Grup Kibele kısa bir müzik dinletisi gerçekleştirdi. Dink’in görüntüleri ve Rakel Dink’in Hrant Dink için yazdığı mektuptan oluşan sinevizyon gösterimiyle sonlanan anmaya yaklaşık 2 bin kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Ankara


Adana: “Faşizme inat kardeşimsin Hrant!” 

Hrant Dink Adana’da 19 Ocak günü yapılan bir yürüyüş ve basın açıklamasıyla anıldı. Eylem kitlenin 5 Ocak Meydanı’nda toplanmasıyla başladı. Dört dilde “Yaşasın halkların kardeşliği!” şiarlı pankartın arkasında Çakmak Caddesi trafiğe kapatılarak yürüyüş gerçekleştirildi.

Yol boyunca “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant!” sloganlarının atıldığı coşkulu yürüyüş İnönü Parkı’na dek sürdü. İnönü Parkı’na gelindiğinde basın açıklaması okundu. Hrant’ın devlet gözetiminde öldürüldüğü ve katillerin de devlet gözetiminde korunduğu vurgulandı. Konuşma mücadelenin sürmesi çağrısıyla son buldu.

Basın metnin okunmasının ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı.  Eyleme 250’yi aşkın kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Adana


Çeşitli kentlerde Dink anmaları... 

Diyarbakır: Türkiye Barış Meclisi Diyarbakır Barış Girişimi tarafından Mehmet Akif Ersoy Tiyatro Salonu’nda anma gecesi yapıldı. Geceye DTP Diyarbakır Milletvekili Gülten Kışanak, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, alt kademe belediye başkanları, Meryem Ana Kilisesi Papazı Yusuf Akbulut, Diyarbakır Protestan Kilisesi Pastörü Cengiz Bayram ve çok sayıda kurum temsilcisi katıldı.

Hrant Dink ve demokrasi şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşunun ardından başlayan anma gecesinde davetliler, yakalarına Türkçe, Kürtçe ve Ermenice “Hrant seni unutturmayacağız!” yazılı siyah kokart taktılar. Türkçe, Kürtçe ve Ermenice anonsların yapıldığı anma gecesinde yöresel kıyafetli Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu, Türkçe, Kürtçe ve Ermenice şarkılar söyledi.

Denizli: Delikliçınar Meydanı’ndaki anmayı ÖDP, EMEP ve Eğitim-Sen üyeleri gerçekleştirdi.

Eskişehir: İHD Eskişehir Şubesi üyeleri Dink’i anmak için yürüdü. Ardından ellerindeki güvercinleri gökyüzüne bıraktı. Provokasyon girişimlerine rağmen, kitle kararlılıkla eylemini sürdürdü.

Mardin: “Türkiye Barış Meclisi” Mardin Cumhuriyet Alanı’ndaki Meryem Ana Kilisesi önünde toplanarak “adalet” istedi.

Çanakkale: Hrankt Dink ölümünün birinci yıldönümünde Barış Anıtı’nın önünde anıldı.

 


Hrant Dink’in katilleri aklanmaya çalışılıyor!

Hrant Dinkin ölümünün birinci yıldönümünde, katliamın yargı süreci tartışmaları alevlendi. Ancak Adalet Bakanı, İstanbul Valisi ve bir dizi devlet görevlisi katilleri aklamak için adeta sıraya girdiler. Oysa, son bir yıl içinde Hrant Dink cinayetine ilişkin bir sürü belge ve bilgi ortalığa saçıldı. Cinayet öncesinden başlayarak Hrant Dink’in katledildiği sürece kadar katliamın devlet tarafından bilindiği ortaya çıktı. Tüm bunlar olup biterken Hrant’ın katledilmesi sürecini elleri böğründe izleyen sermaye hükümeti, soruşturma sürecinde de benzer bir tutumun altına imza attı.

Sabah gazetesinde Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’le yapılan bir röportaj yayınlandı. Hrant Dink’in katledilmesine ilişkin sorulara ilişkin, “Eğer cinayete karışan kamu görevlisi varsa, devletten birilerinin suç işleyen çocuklarla bağlantısı varsa bunlar tespit edilip, idari işlem yapmalı” yanıtını verdi. Bu açıklamadan da görüleceği üzere, Adalet Bakanı, tam da kontrgerilla devletinin misyonuna uygun bir tutum takınıyor. Katilleri aklamak için elinden geleni ardına koymuyor. Ortaya çıkmış bulunan tüm kaba gerçeklere rağmen sergilediği tutum bunu gösteriyor.

Adalet Bakanı istihbarat polisi ile Erhan Tuncel’in görüşmesini bilmiyor muydu?

Hrant Dink‘in cesedi daha kaldırımdayken cinayetin azmettiricilerinden Erhan Tuncel ile onu arayan istihbarat polisi Muhittin Zenit‘in yaptıkları telefon görüşmesi, basında çarşaf çarşaf yayınlandı. Erhan Tuncel’le görüşen devlet görevlisi Mustafa Zenit’in, Hrant Dink cinayeti olmadan önce, cinayet konusunda, çok ayrıntılı bilgi sahibi olduğu ortaya çıktı.

Muhittin Zenit Ogün Samast’ın kaçmasına hayıflanarak, Erhan Tuncel’e anlatıyordu. Mustafa Zenit, Tuncel’e “Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar... Tek farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı”. Mustafa Zenit bununla da yetinmiyor, Hrant Dink’e küfürler ediyordu. ‘Kim yaptıysa eline koluna sağlık’ diyen Tuncel ise cinayetten haberdar olmadığını öne sürüyordu.

Trabzon’da görevli istihbarat polisi Muhittin Zenit Dink cinayetinden yaklaşık iki yıl önce Erhan Tuncel’i “Mehmet Kurt” kod adıyla muhbir yapmıştı. Zenit’in Dink cinayetinden aylar önce Bayburt’a tayini çıkmıştı.

Tüm bu gerçeklere rağmen Ogün Samast’ın cinayet sonrasında kaçmaması gerektiğine kadar ayrıntılı bilgiye sahip olan istihbarat polisi Mustafa Zenit aklandı. Sadece o değil, cinayetle ilgili olarak Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan soruşturmada İçişleri Bakanlığı müfettişleri, ortaya çıkan pek çok ihmale karşın ‘polislerin kusuru olmadığı’, ‘görevlerini yerine getirdikleri’ yönünde rapor hazırlayarak kontrgerilla elemanlarına kol kanat gerdi.

Tüm bu yaşananların üzerini kalın şalla örtme tutumunun faili sadece İçişleri Bakanlığı müfettişleri değildi. İçinde Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in de bulunduğu sermaye hükümetinin tümü üç maymunu oynadı. Bilinenleri bilmemekte, duyulanı duymamakta, görüleni görmemekte sermaye hükümetinin tüm bakanları ortaklaştı.

Yargılamanın açık olmaması ihtimali!

Şahin “Sanığın hemen yakalanmasını önemli bulduğunu” belirtiyor ve “Sanığın yaşıyla ilgili bir problem vardı. 18’den küçük olduğu için ayrı bir yargılama usulüne tabiydi. Ama Adli Tıp Kurumu, sanığın cinayeti işlediği gün 19 yaşında olduğunu tespit etti. Artık bir yetişkin olarak yargılanacak” diyor.

Oysa Hrant Dink ailesi avukatlarından Bahri Bayram yaptığı açıklama da ‘Bu gelişmeyle birlikte 11 Şubat’ta yargılamanın kapalı yapılmasına ilişkin verilmiş kararın değiştirilmesi yönünde talepte bulunacağız’ demişti. Yani yargılamanın açık olmaması ihtimali de var.

Kontrgerilla devleti ve hukuku!

Kontrgerilla hukukunun temel kaygısı sermaye devletinin “yüksek menfaatleri”nin korunmasıdır. Bu nedenle özelde bakanların genelde sermaye devletinin tüm yetkililerinin “hukuk devleti” maskelerini bir tarafa atıp, yazılı yasa ve kanunları ayakları altına alarak, kontrgerilla hukukuna uygun tutumlar içine girdikleri birçok olay ve açıklamanın kanıtladığı açık gerçeklerdir. Böylesi kanlı icraat ve hukukunun kanlı geleneğini sürdürmek tüm bakan ve başbakanların ortak tutumudur.

Demirel’in Susurluk’taki “kayıp silahlar” konusunda şunları söylemişti. “Devlet halin icabına göre hareket eder. Her zaman rutini takip etmek mecburiyetinde değildir. Yüksek menfaatler icap ettirdiği zaman devlet rutinin dışına çıkabilir.” Burada “rutin dışı” diye tanımlanan kontrgerilla hukukunun ta kendisiydi. Her fırsatta dilinden “Türkiye bir hukuk devletidir” sözünü düşürmeyen Demirel, Susurluk faillerinin kurtarılması için “rutin dışına” çıkılmasında herhangi bir sorun görmedi.

“Yasaları bir kez delmekle bir şey olmayacağını” söyleyen başbakanlarca yönetilen bir ülkede, adalet ve onun Bakanı “mülk”ün korunması, işçi ve emekçilerin hak ve özgürlükleri için yürüttüğü mücadelenin boğulması için vardır. Sermaye devletinin adaleti işçi ve emekçilere karşı keskin bir kılıç gibi çalışır.

Hiç kuşkusuz söz konusu olan Hrant Dink’in katledilmesi olmasaydı, sermaye devletinin bir hizmetkârının cezalandırılması olsaydı hukukun keskin kılıcı hızla devreye girerdi. Hrant Dink’in katledilmesini umursamayan özelde Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, genelde sermaye devletinin tüm bakanları cellât edasıyla açıklamalar yaparlardı.

Böyle bir düzende yasa dışılık rutinleşmiştir. Ülkemizdeki yargı, hukukun savunucusu, adaletin uygulayıcısı değil, sömürü ve zulüm politikalarının yürütücüsüdür.

O devlete karşı işçi ve emekçilerin hakkını, hukukunu korumaz; onun tek işlevi, işçi ve emekçilere karşı sermaye iktidarının korunmasını sağlamaktır. Bunun içindir ki, işkenceler, infazlar, kayıplar, kontrgerilla, Susurluk, JİTEM gibi konularda, Adalet Bakanı, savcılar, hâkimler kör, sağır ve dilsizdir.

Özelde Hrant Dink cinayetinin, genelde faili meçhul cinayetinin gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması ve yargılanmasını sermaye devleti ve bakanlarından, hukukundan beklemek, ölüden gözyaşı beklemekle eşdeğerdir. Hrant Dink ve tüm siyasal cinayetlerin faillerini ortaya çıkarılmasını ve yargılanmasını sağlamanın biricik yolu işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci mücadelesidir.