25 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/04

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı ve emekçiler fatura ödeyen değil, ödeten olmalı!
  Sermaye devlet, Kürt emekçilerini düzene bağlamak için AKP’nin arkasında seferber oldu…
Kontrgerilla’nın Kızıl Elmacı kanadına “Ergenekon” operasyonu...
Yüzde 47’lik islami faşizm
Yüksel Akkaya
SSGSS karşıtı yürüyüş coşkuyla tamamlandı!
Türk-İş ve Kamu-Sen hükümetle anlaştı... 
  Türban tartışmaları ya da el kadar bezle yapılan yelken yarışı
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Genç-Sen Genel Kurulu ve sonrasına dair bir çerçeve...
  Atılım ve SGD gölge dövüşü yaparak gerçeklerin üzerini örtemez!
  Gençlik hareketinden...
  Tersanelerde iş kazaları...
  Küba seçimleri ve demokrasi...
  Venezüella’da süreç, sınıf çatışmalarını sertleştirecek yönde ilerliyor!
  İsrail barışa değil savaşa hazırlanıyor!
  ABD ile batılı müttefiklerinin küstahlığına karşı Rusya’dan yeni hamleler…
  Milliyetçilik üzerine birkaç söz
M. Can Yüce
  Ankara’da “Manifesto’nun 160. yılında marksizmin güncelliği” sempozyumu...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yüzde 47’lik islami faşizm

Yüksel Akkaya

22 Temmuz seçimlerinin üzerinden “ihmal” edilmeyecek kadar uzun bir zaman geçti. Bu süre içinde saflar biraz daha netleşmeye başladı. Ancak, bu saflaşmada hızla olmasa da konumunu belirlemede acele etmeye çalışan bir kesim dikkati çekiyor. Özellikle Doğan grubu medyası bu saflaşmada ürkek, çekingen de olsa yerini belirlemeye çalışırken, yumuşak ifadelerden zaman zaman kaçınarak, “sert” yorumlara başvurmaktan geri durmamaktadır. Türban üzerinden yapılan tartışma şimdilik gerçeğin üzerini örtmeye yetiyor. Ama ne zamana kadar?

Türban tartışması üzerinden Bakanlar Kurulu Başkanı R. T. Erdoğan’ın yargı, rektör demeden önüne gelene “fırça” atması, dizginlenemeyen bir öfkeyi dışarıya vurması elbette hekimlik bir durumun varlığını da gösteriyor. Ancak, hekimlik bir durumun olması, yüzde 47’lik İslami faşizmin göstergelerinden biri olan bu tür açıklamaları anlamsız kılmaz. Daha önceki Anayasa tartışmalarında “monarşik cumhuriyet” isteğine dikkat çekmiştik. Son söylemler göstermektedir ki, fiili olarak monarşik cumhuriyete geçiş yapılmaktadır. Monarşik cumhuriyette iktidarın dışında kimseye hayat tanınmaz. Ya monarşik cumhuriyet övülecek, yere göğe konulmayacak ya da muhalefet etmeye kalkanlara dersi verilecek. Velev ki bunlar yüksek yargıçlar olsun, rektörler olsun. Fark etmez...

Yüzde 47’lik İslami faşizmin temel hedeflerinden biri sokak muhalefetini önlemektir. Bu tür faşizme karşı sokak muhalefetinin adresi bellidir. 22 Temmuz’dan bu yana muhalif sola karşı uygulanan her türlü şiddet bu nedenle oldukça anlamlıdır. Sendikal örgütlenmeden grevci işçilere, cinayeti protesto eden göstericilerden cenazeye katılan insanlara kadar herkes bu İslami faşizmin şiddetinden payını almaktadır. Öyle ki, bu faşizmin temsilinin somutlaştığı kurumlar avukatları düşman ilan edebilmekte, bir cinayeti protesto eden katılımcıları elleri arkalarında kelepçeli saatlerce yüzüstü kaldırımlarda “teşhir” edebilmektedir. Sınıf mücadelesinin keskinleştiği, keskinleşmeye aday olduğu anlarda İslami faşizm gerçek yüzünü tüm çıplaklığı ile ortaya koyar, tıpkı bugünlerde olduğu gibi.

Bu süreç, İslami sermayenin de çok hızlı büyüdüğü bir süreçtir. Kuşkusuz büyümenin en temel kaynağı sömürüdür. Yörsan bu sömürü isteğinin son örneklerinden biridir. Bugünlerde panolarda 55. yılını kutlayan Albayrak Holding de. 55 yıl önce kurulmuş olan Albayrak Holding’den on yıl önce kimsenin haberi yokken bugün Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından biri olmuştur. Yine kimsenin tanımadığı Çalık grubu bir çırpıda bir önemli Tv ve bir gazete satın almaya talip olabilmektedir. İslami sermaye birikiminin sürmesi için sınıf mücadelesinin baskılanması gerekir. Bunun için de sınıf adına siyaset yapan özneleri üzerinde bir şiddet uygulamak gerekir. Bugün yapılan tam da budur. Klasik devlet ve cumhuriyet kurumları hızla çökertilirken, uygulamalar ortadan kaldırılırken temel amaç monarşik cumhuriyeti tahkim etmek ve sömürü koşullarını yaratmaktır. Böyle olduğu için her şey “sızlaşma” anlamına gelen “de” ön eki ile başlıyor. “Deregulation”, “delocalisation”, “desurbanisation” vb kavramlar bir süreci anlatmaktadır. İnsana düşman, paraya sevdalı İslami faşizm sınıf mücadelesi keskinleştikçe daha da belirginleşecektir. Bu nedenle sap ile samanı karıştırmadan, görüntünün arkasındaki öze bakmak gerekir. Türban üzerinden tartışılan düzenin kendisidir; bir düzen değişikliğini, monarşik İslami cumhuriyetin kuruluş sürecini ve İslami faşizmin ortaya çıkışını işaret ediyor. Ancak, bir korkuyu da gösteriyor. R.T. Erdoğan’ın söylemine yansıyan hırçınlık bir korkuyu da açığa çıkarıyor. Bir suç işlemenin korkusudur kuşkusuz açığa çıkan. Ortaçağ’ın korkuların ve acımasızlıkların çağı olduğunu, tanrı ve din adına her türlü suçun işlendiği bir zaman dilimi olduğunu da unutmadan gelişmeleri izlemek gerekiyor.