1 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/05

  Kızıl Bayrak'tan
  Bahar dönemini kazanmak için birleşik devrimci direniş!
  TİSK’in işsizlik raporu...
Çete operasyonları neyi anlatıyor?
Bu devlet yalnızca işkencecilerin,
katillerin “baba”sıdır!
AKP gerisinde ordunun da olduğu bir oyunla türbanı sahneye sürüyor…
Zenginlerin insancıl kapitalizmini değil,
“başka bir dünya” istiyoruz!..
  Dağıtım tekellerinin son saldırısı konusunda devrimci yayınların temsilcileri ile konuştuk…
  Kriz kapıda, sendikalar nerede?
Yüksel Akkaya
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Emekçi Kadın Kurultayı sözcüsü Meltem Aydın ile kurultaya ilişkin konuştuk...
  Grev ve direnişlerde işçi kadınlar!
  GİSBİR’in “ortaklaşa rekabet” projesine karşı tersane işçilerinin ortak projesi: Grev!
  Nokia patronlarını geriletmek için grevden başka bir seçenek yok!
  1967’den 2000’e FHKC Genel Sekreteri George Habbaş...
  Teslimiyet reddedildi, emperyalist–siyonist abluka delindi!
  Ortadoğu’da tanrı suskun!
Abu Şehmuz Demir
  1980 Tariş Direnişi: Faşizme karşı ileri! Volkan Yaraşır...
  Yargısız infaz talimatı!
M. Can Yüce
  Bir özelleştirme öyküsü: TEKEL
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TİSK’in işsizlik raporu...

“İşsizlikle mücadele” yalanıyla saldırılar meşrulaştırılıyor!

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) geçtiğimiz günlerde işsizlikle ilgili bir rapor yayınladı. DPT ve diğer resmi kurumların yayınladığı verilere dayanan raporda 30 farklı ülkeyle ilgili veriler birbirleriyle karşılaştırılıyor. Bunun sonucunda da Türkiye’deki resmi işsizlik oranının 1997 yılında yüzde 6.8 iken 2006 yılında yüzde 9.9’a yükseldiği, bu oranla Türkiye’nin Polonya’dan sonra işsizlik oranı en yüksek ikinci ülke konumuna yükseldiği ortaya konuluyor. Raporun diğer bölümlerinde ise farklı ülkelerin işsizliği düşürmek için uyguladıkları politikalar ele alınıyor ve son olarak da Türkiye’ye dair bazı öneriler sıralanıyor.

Raporda da ortaya konulduğu üzere Türkiye’de işsizlik çok temel bir sorun durumunda. Üstelik burada dile getirilenler resmi rakamlar. Yani gerçek durum bundan çok daha vahim.

Fakat burada üzerinde durmak istediğimiz şey TİSK’in yayınladığı işsizlik raporunun ortaya koyduğu çarpıcı gerçekler değil. Zira son yıllarda uygulanan yıkım politikaları sonucunda işsizliğin katlanarak arttığı, işsizlik oranlarını aşağı çekmek için sermaye iktidarının parmağını dahi oynatmadığı, konuyla ilgilenen herkesin malumu.

Bizim üzerinde durmak istediğimiz, TİSK’in bu raporu yayınlama nedeni. Öyle ya, işsizliğin bu boyutlarda bir sorun haline gelmesinin temel sorumlusu sermaye sınıfının kendisi değil mi? İşsizlik ve ona bağlı her türlü sorun bizzat sermayenin eseri, onun sınıf çıkarları doğrultusunda uygulanan iktisadi politikaların doğal sonucu olduğu halde, neden bir patron örgütü kalkıp da bugün işsizliğin ne büyük bir sorun haline geldiğini anlatan raporlar yayınlasın ki?

İlk bakışta bu bir itiraf, bir günah çıkarma girişimi olarak algılanabilir. Ya da, sermayenin giderek büyüyen işsizler ordusunu başına bela olacak bir “sosyal patlama” dinamiği olarak gördüğü, bu nedenle de korkuya kapılarak işsizliği daha makul oranlara indirmek için çaba içine girdiği söylenebilir.

İlk ihtimali daha en başından elemek gerekir. Zira sermaye, işsizliği doğuran iktisadi politikaları uygularken, saldırıları hayata geçirirken son derece açık bir sınıf bilinciyle hareket etmektedir. Çünkü sermaye işsizlik sopasını sınıf mücadelesinin gelişimini frenleyecek bir emniyet sübabı olarak en etkin bir biçimde kullanmakta, bu sayede de işçi sınıfına yönelik hak gasplarını daha rahat hayata geçirebilmektedir. Dolayısıyla ortada sermaye sınıfı adına bir pişmanlık ve buna dayalı suç itirafı aramak boşuna olacaktır.

İkinci ihtimal çok daha gerçekçidir. Gerçekten de sermaye tümüyle tarihsel deneyimlerine dayanarak, kimi durumlarda yüksek işsizliğin bir bumerang gibi kendi başına bela olacağını bilmektedir. Ancak bunun için sadece işsizliğin yaygınlaşması yeterli değildir. İşçi sınıfının ve onun bir parçası olan işsizler ordusunun kendi sınıf çıkarları doğrultusunda mücadele edeceğine, politikleşeceğine dair kimi işaretlerin de ortaya çıkması gerekir. Ancak mücadele eğilimi güçlenen, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda politikleşmeye başlayan bir sınıf hareketi sermayeye “sosyal devrim” korkusu yaşatabilir. Bu çerçevede de işsizliği (ve diğer benzer sorunları) daha katlanılabilir sınırlar içine çekme çabasına itebilir. Dolayısıyla bugünkü koşullar üzerinden, sınıf hareketinin bugünkü durumu üzerinden bakarak, sermayenin “sosyal devrim” korkusuyla hareket ettiğini, bu nedenle işsizlik sorunuyla ilgilendiğini söylemenin pratik bir karşılığı yoktur.

Sermaye saldırı paketlerine meşruluk kazandırma derdinde

TİSK’in raporuna bir bütünlük içerisine bakıldığında, hangi amaçla kaleme alındığı ve yayınlandığı bütün açıklığıyla görülüyor aslında. Bilindiği gibi TİSK türünden sermaye örgütleri ve İMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar hemen her fırsatta hükümete akıl vererek işsizliği azaltmak için neler yapılması gerektiğini dile getiriyorlar. Bu akıl hocalarının asıl dertlerinin işsizliği azaltmak olmadığı, aksine işsizlik sorununu istismar ederek sermayeye daha fazla vurgun ve sömürü imkanları yaratmaya çalıştıkları da bilinmektedir.

TİSK’in sözünü ettiğimiz son raporu da aynı amaçla hazırlanmıştır. Tek farkla ki, şu an hükümetin gündeminde olan ve işçi ve emekçilere yönelik bir dizi saldırıyı kapsayan “istihdam paketi” saldırısını meşrulaştırmak gibi çok daha pratik ve güncel bir hedefi de bulunmaktadır. Raporda “işsizlikle mücadele” adına ortaya konulan aşağıdaki öneriler bu niyeti açık olarak ortaya koymaktadır.

- Esnek çalışma yöntemleri geliştirilsin,

- Kıdem tazminatı yükü azaltılsın,

- Patronların sırtındaki sosyal güvenlik prim yükü 5 puan indirilsin,

- İstihdama destek paketi açıklansın,

- Sendikalar Kanunu ile TİS Kanunu’nda yapılacak değişikliklerde işletmelerin rekabet gücünün ve çalışma barışının korunması gözetilsin.

- Patronların yapacağı mesleki eğitim masrafları vergi ve prim indirimleriyle özendirilsin,

- Bilim kurumları ile sanayinin işbirliğini içeren bir atılım yapılmalı.

Görüldüğü gibi öneriler arasında kıdem tazminatı hakkının gaspı, patronların vergi ve prim yüklerinin önemli oranda azaltılması gibi talepler yanında “istihdama destek paketinin açıklanması” isteği de yer almaktadır. Henüz haberdar olmayanlar için şu an hükümetin gündeminde olan “istihdama destek paketi”nin neleri içerdiğini de maddeler halinde sıralayalım:

* 18-29 yaş arasındaki gençlerin (sadece) işveren primlerinin bir bölümünün devletçe karşılanması.

* İşsizlik fonundan yararlanma şartlarının kolaylaştırılması, fondaki paranın bir bölümünün ise araştırmalar ve işsizlerin eğitimi için kullanılması.

* Eski hükümlü çalıştırma zorunluluğunun kaldırılması.

* İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğunun kaldırılması.

* Aynı şekilde sağlık birimi, emzirme odaları ve kreş kurulması zorunluluklarının kaldırılması.

* Kıdem tazminatı fonu kurulması, tazminatların bu fondan ödenmesi

* Pakette ayrıca “kayıt dışı istihdam ile mücadele” için alınacak bazı göstermelik önlemler de ortaya konuluyor.

Hepsi de “istihdam”ı arttırmak, yani işsizliği azaltmak üzerine kurulmuş bütün bu maddelerin aslında işçi ve emekçilere yönelik birer saldırı başlığı olduğunu ayrı ayrı açıklamaya gerek yok. Burada önemli olan sermayenin bütün bu saldırıları hayata geçirmek için “işsizlikle mücadele” yalanına sarılmış olması. Hem hükümet, hem de TİSK yaptıkları açıklamalarla, yayınladıkları raporlarla işsizliğe karşı amansız bir savaşa girişmiş görüntüsü yaratmak istiyorlar. Fakat sıralanan maddelerden de anlaşılacağı gibi, asıl niyetleri sermayenin sırtındaki vergi ve prim yüklerini azaltmak, kıdem tazminatını ortadan kaldırmak, kreş ve emzirme odası türünden hakları gaspetmek, işsizlik fonunda biriken paraların üstüne oturmak. Neticede de sermayenin sömürü ve vurgun imkanlarını arttırmak.

Toplam tablo ortaya çıkınca, TİSK’in işsizlik raporunun gerçek mahiyeti de daha rahat görülüyor. Bu rapor işsizlik sorunuyla mücadele etmek için değil, işsizlikle mücadele görüntüsü altında yeni saldırıları meşrulaştırmak için piyasaya sürülmüştür. Daha önce de vurguladığımız gibi, temel amacı “istihdam paketi” ve benzeri saldırı programlarını meşrulaştırmak, bu konuda hükümetin önünü açmak, işini kolaylaştırmaktır.

SSGSS saldırısından hemen sonra devreye sokulması amaçlanan bu politikalar işsizlik sorununu çözmeyeceği gibi işçi ve emekçiler için daha kötü çalışma ve yaşam koşulları, yeni hak gaspları getirecektir. Bu nedenle TİSK’in ve hükümetin “işsizlikle mücadele” yalanları her fırsatta teşhir edilmeli, saldırılara karşı örgütlü sınıf mücadelesi yükseltilmelidir