1 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/05

  Kızıl Bayrak'tan
  Bahar dönemini kazanmak için birleşik devrimci direniş!
  TİSK’in işsizlik raporu...
Çete operasyonları neyi anlatıyor?
Bu devlet yalnızca işkencecilerin,
katillerin “baba”sıdır!
AKP gerisinde ordunun da olduğu bir oyunla türbanı sahneye sürüyor…
Zenginlerin insancıl kapitalizmini değil,
“başka bir dünya” istiyoruz!..
  Dağıtım tekellerinin son saldırısı konusunda devrimci yayınların temsilcileri ile konuştuk…
  Kriz kapıda, sendikalar nerede?
Yüksel Akkaya
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Emekçi Kadın Kurultayı sözcüsü Meltem Aydın ile kurultaya ilişkin konuştuk...
  Grev ve direnişlerde işçi kadınlar!
  GİSBİR’in “ortaklaşa rekabet” projesine karşı tersane işçilerinin ortak projesi: Grev!
  Nokia patronlarını geriletmek için grevden başka bir seçenek yok!
  1967’den 2000’e FHKC Genel Sekreteri George Habbaş...
  Teslimiyet reddedildi, emperyalist–siyonist abluka delindi!
  Ortadoğu’da tanrı suskun!
Abu Şehmuz Demir
  1980 Tariş Direnişi: Faşizme karşı ileri! Volkan Yaraşır...
  Yargısız infaz talimatı!
M. Can Yüce
  Bir özelleştirme öyküsü: TEKEL
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bu devlet yalnızca işkencecilerin, katillerin “baba”sıdır!

Devlet terörünün boyutlanarak sürdüğü günlerden geçiyoruz. Ceza Hukuku mevzuatı baştan sona değiştirilip, TMY bir çırpıda yasalaştırıldıktan sonra gündeme gelen Polis Selahiyetleri Kanunu ile birlikte sermaye düzeni muhalif her türlü sesi, yasal kılıfa sokulmuş bir devlet terörü ile karşılayacağını dosta-düşmana ilan etmiş oldu. Bu yasalaşma sürecini ise karakolda, sokakta ardarda gerçekleşen ölümler, kamera önünde gerçekleştirilmekten sakınca duyulmayan işkenceler takip etti. Deyim yerindeyse eskiden bir nebze olsun gizli kapaklı yapılmasına gayret edilen ne varsa, artık yasaların verdiği yetkiye dayanarak gören gözlerin önünde, çekincesiz yapılır oldu.

Özellikle Festus Okey’in Beyoğlu Karakolu’nda katledilmesi ile birlikte devlet terörünün ve elbette ek olarak şovenizmin kapsamı ve ulaştığı boyut da çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmış oldu. Bütün bir toplumun güvenlik güçlerinin şiddet eylemlerine hedef hale getirildiği ise ardından gelen cinayetlerle tartışmasız hale geldi. Ancak sermaye düzeni ölçüsüz şiddetinin önünü açan bu yasal düzenlemeleri yetersiz görmüş olacak ki, kahraman ilan ettiği güvenlik personeline bir güvence daha sağlamayı kendine borç bildi. Ve işte geçtiğimiz hafta bir yönetmelik sessiz sedasız mecliste kabul gördü!

“Bu memleket için kurşun atan da kurşun yiyen de kahraman” olunca, sermaye düzeninin asli işlerinden biri de bu kahramanları koruyup kollamak oluyor doğallığında. Devlet tetikçilerine sahip çıkacak ki, tetikçiler kurulu düzene hizmette kusur etmesin... İşte geçtiğimiz hafta Terörle Mücadele Yasası’nın 15. maddesine dayandırılarak hazırlanan Yönetmelik’in meclisten geçmesi ile birlikte, bundan böyle işkencecilerin, katillerin, düzenin şiddetten gözü dönmüş bekçi köpeklerinin “savunma giderlerini” devlet üstlenecek. Yönetmelikte kullanılan dille açıklarsak, bundan böyle terörle mücadele ile görevli personel, işleri ile ilgili bir konuda yargılama ile karşı karşıya kaldıklarında, tuttukları üç avukatın masrafını devlet bizzat ödeyecek. Yönetmelikte birçok sınır belirtilmiş ama işin niteliğinden, neyin terörle mücadele kapsamına girip, neyin girmeyeceğinden öte, devlet şu kadarını öder, meblağ bu kadarını geçemez cinsinden ayrıntılar bunlar...

Sözkonusu yasal düzenlemenin ne anlama geldiği üzerine uzun uzun tartışmaya gerek yok. Bu yönetmelik sermaye düzeninin her nevi “iyi çocuğuna” sahip çıkmasının başka bir yolundan ibarettir. Devlet, temsil ettiği sınıfın çıkarlarını savunmak noktasındaki kararlılığını ek bir yönetmelikle bir kere daha ilan etme gereği duymuş ve utanmadan bütün bir topluma, işçi-emekçilere kendi katillerinin “savunma giderlerini” karşılamayı dayatmıştır. İşçi ve emekçilerden zorla alınan vergilerle, üç kuruşluk gelirlere uygulanan kesintilerle, asgari ücreti çok bulan, emekli maaşlarını nasıl daha da düşürebileceğinin planını yapan devlet, buralardan yapacağı tasarrufu doğrudan kolluk güçlerine aktaran bir düzenlemeye gitmektedir. Türkiye halkları açıktır ki bu yüzsüzlükle ilk kez karşılaşmıyor. Yıllarca bu coğrafyada eğitime bütçe ayrılmazken, işçi-emekçilerin bir bütün olarak sosyal ve ekonomik hakları gaspedilirken, silahlanmaya ayrılabilen bütçe ikiyüzlülüğün iktisadi bir yansımasıdır. Bugüne kadar bizlerden çalınanlar Kürt halkının, devrimcilerin kanını dökmekte, işçi-emekçilerin hak alma mücadelesine azgınca saldırmakta kullanılmıştı. Bundan sonra ise ek olarak bir de tetikçilerin, işkencecilerin savunma giderleri üzerimize yıkılmak isteniyor. Yıllar yılı bütün bir topluma “babalık” taslayarak kanını emen devlet, kimin babası olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Nihayetinde sermaye düzeni kendi kendini gereksiz bir yükün altına sokuyor. Bu coğrafyada hangi devlet tetikçisi, hangi çeteci, hangi işkenceci, yargılanıp da cezaya çarptırılmış ki? Ya Hrant Dink davasında olduğu gibi “devlet görevlisi suçluların” adı dahi iddianameye alınamamış, ya da Şemdinli’de olduğu gibi, suçüstü yakalananlar dahi “iyi çocuk” ilan edilerek daha yargılama süreci başlamadan beraatlerine hüküm olunmuştur. Ötesi ise zamanaşımına uğramış koca koca dosyalar yığını ya da süs icabı verilmiş, çoğu iyi halden ertelenmiş 1-2 yıllık hapis cezalarıdır. Kısacası savunma giderleri karşılansın karşılanmasın, katil sürüsü halihazırda sermaye düzeninin koruyucu kanatlarının altındadır.


 

 

Adana’da devlet terörü tutuklamalar!

Adana’da geçtiğimiz hafta başlayan faşist devlet terörü üç devrimcinin tutuklanması ile devam etti. 19 Aralık katliamının yıldönümünde Kürkçüler Cezaevi önünde gerçekleştirilen bir eylemi gerekçe göstererek gözaltına alınan beş devrimciden üçü 26 Ocak günü çıkarıldıkları savcılık tarafından “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla mahkemeye sevk edildi. Mahkeme iki kişiyi serbest bırakırken, Serpil Demirel (BDSP), Cemal Doğan (DHP) ve Seval Gündoğan’ı (ESP) “propaganda yoluyla suç işlemek” suçundan tutukladı.

Aynı suçlamayla 5 devrimci hakkında daha arama kararı bulunuyor. Ayrıca, Kevser Mızrak için düzenlenen basın açıklamasına katılan Halime Keçeli de gözaltına alındı.

Serpil Demirel, Cemal Doğan ve Seval Gündoğdu, 29 Ocak günü akşam saatlerinde avukatlarının yaptıkları itiraz sonucu serbest bırakıldılar.

Kızıl Bayrak/Adana

 

Adana’da tutuklamalar protesto edildi

Adana’da Kevser Mırzak’ın katledilmesine ilişkin basın açıklamasına katıldıkları gerekçesiyle 22 Ocak sabahı “yasadışı örgüt üyeliği ve propagandası yapmak” iddiasıyla gözaltına alınan Şemsettin Kalkan (Adana Temel Haklar Başkanı), Mehmet Bıldırcın (Şakirpaşa Temel Haklar Başkanı), İlhan Sarıoğlu (Şakirpaşa Temel Haklar üyesi), Hasan Yüksel (Çukurova Halk Kültür Merkezi), Ethem Açıkalın (İHD Adana Şube Başkanı), Dinçer Ergün (ESP), Hasan Kutlu (Seyhan-Der kurucu üyelerinden) çıkartıldıkları mahkemece tutuklanarak Kürkçüler F Tipi Cezaevi’ne gönderilmişlerdi.

Tutuklamaları protesto etmek amacıyla 25 Ocak günü İnönü Parkı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamada, demokratik hak ve özgürlüklere karşı fütursuzca bir saldırı başlatıldığı, bir yandan sınırötesi operasyonlar yapılırken diğer yandan devrimci ve demokratik kurum ve kuruluşlara yönelik sindirme politikası izlendiği vurgulandı.

BDSP, İHD, KESK, THİV, Alınteri, ÇHKEM, DHP, DİP Girişimi, DTP, EMEP, ESP, HÖC, Kurtuluş, ÖDP, SDP, TAHYD-DER, Halkevi, Mücadele Birliği ve Tekstil-Sen tarafından gerçekleştirilen eylem sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak/Adana

 

 

 

Küçükçekmece’de polis terörü! 

Küçükçekmece BDSP olarak SSGSS yasa tasarısı ile ilgili afişlerimizi bölgemizde fabrikaların bulunduğu sanayi bölgelerinde yaygın olarak yapıyoruz.

Afişlerimizin Yenibosna-Güneşli bölgesinde yapıldığı Pazar günü arkadaşlarımız gözaltına alınmaya çalışıldı. Arkadaşlarımızın arabaya binmeyi reddetmesi üzerine kolluk güçleri çevredeki insanları kışkırtıp onların desteğini alarak arkadaşlarımıza kelepçe vurdular. Arkadaşlarımız bu esnada kaba dayak, küfür ve hakarete maruz kaldılar. Bu hukuksuz uygulamalar arabada ve karakolda da devam etti.

Arkadaşlarımız 24 saat gözaltında tutuldu ve aynı uygulamalar burada da sürdü. Ertesi gün çevreye kirlettikleri gerekçesiyle para cezasının kesilmesinin ardından serbest bırakıldılar.

Küçükçekmece/BDSP