1 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/05

  Kızıl Bayrak'tan
  Bahar dönemini kazanmak için birleşik devrimci direniş!
  TİSK’in işsizlik raporu...
Çete operasyonları neyi anlatıyor?
Bu devlet yalnızca işkencecilerin,
katillerin “baba”sıdır!
AKP gerisinde ordunun da olduğu bir oyunla türbanı sahneye sürüyor…
Zenginlerin insancıl kapitalizmini değil,
“başka bir dünya” istiyoruz!..
  Dağıtım tekellerinin son saldırısı konusunda devrimci yayınların temsilcileri ile konuştuk…
  Kriz kapıda, sendikalar nerede?
Yüksel Akkaya
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Emekçi Kadın Kurultayı sözcüsü Meltem Aydın ile kurultaya ilişkin konuştuk...
  Grev ve direnişlerde işçi kadınlar!
  GİSBİR’in “ortaklaşa rekabet” projesine karşı tersane işçilerinin ortak projesi: Grev!
  Nokia patronlarını geriletmek için grevden başka bir seçenek yok!
  1967’den 2000’e FHKC Genel Sekreteri George Habbaş...
  Teslimiyet reddedildi, emperyalist–siyonist abluka delindi!
  Ortadoğu’da tanrı suskun!
Abu Şehmuz Demir
  1980 Tariş Direnişi: Faşizme karşı ileri! Volkan Yaraşır...
  Yargısız infaz talimatı!
M. Can Yüce
  Bir özelleştirme öyküsü: TEKEL
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir özelleştirme öyküsü: TEKEL

TEKEL’in özelleştirilmesinin ikinci ayağı olan TEKEL’e ait sigara bölümünün satışında son teklif verme tarihi 25 Ocak’tan 18 Şubat’a kadar uzatıldı. Oldukça kararlı bir şekilde, TEKEL’i sermayeye peşkeş çektirmeyeceklerini ifade eden işçiler, bu konuyu çeşitli eylemlerle gündeme taşıyorlar. SEKA, Seydişehir Alüminyum, TÜPRAŞ, ERDEMİR, TELEKOM vb. gibi önemli işletmelerin  özelleştirilmesinden sonra sırada bekleyen PETKİM ve TEKEL sermayenin iştahını kabartan işletmelerdir. Uzun yıllardır özelleştirme kapsamında olan ve parça parça özelleştiren Tekel’in özelleştirme sürecine ve bu süreçte hem sermaye cephesinin ısrarına hem de işçilerin direniş sürecine kısaca bakmakta fayda var.

Tekel’in özelleştirme süreci 70’li yıllarda başlamaktadır. Öncelikle, yabancı tütünün, 70’lerin sonundan itibaren ülkeye kaçak girmesine fırsat verilerek sigara tiryakilerine alıştırıldığını görüyoruz. 12 Eylül sonrası dönemin Başbakanı Turgut Özal ve hükümeti uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına göre yeni düzenlemelere girişmiştir. Özal hükümeti tarafından kaçakçılığı meşrulaştırmak amacıyla önce yabancı sigara ithaline izin verilmiş, daha sonra da Tekel, 1983 yılından itibaren bazı yabancı sigaraları ithal etmeye ve iç piyasaya sürmeye başlamıştır. 1862’den beri yasak olan tütün ithalatı 1984 yılından sonra serbestleşmiştir. Sonraki aşama olarak, 1986 yılında bir kanun değişikliğiyle tütün mamullerinin üretim, dağıtım ve satışında devlet tekeli kaldırılarak, özel sektöre TEKEL ile ortaklık şartıyla, sigara üretim izni verilmiştir. Böylece TEKEL’in tekel olma özelliği delinerek, özel sermayenin önü açılmıştır. Bu süreçten itibaren Tekel’de çalışan sayısı adım adım azaltılmaya başlamıştır. (1985’te 57.613 istihdam sayısı, 1995’te 40.841’e, 2001’de ise 32.294’e düşürülerek işçi, memur ve sözleşmeli personelde %44’lük bir azalma sözkonusudur.) Bununla birlikte, TEKEL’in 1989 yılında sigarada yüzde 90 olan pazar payı, 2004 yılında yüzde 58’e kadar gerile(til)miştir.

Bu süreç tamamen IMF ve Dünya Bankası’nın denetiminde işlemekteydi ve TEKEL’in özelleştirilmesi için direktifler verilmekteydi. 2 Şubat 2001 tarihinde Tekel’in özelleştirilmesini öngören Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı alındı. Tütün Yasası olarak bilinen 4733 sayılı yasa da 9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu Tütün Yasası ile tütünde destekleme alımları sona erdirildi ve sözleşmeli üretime geçildi. 3 Haziran 2003 tarihinde Tekel’in sigara ve içki bölümlerinin ticaret sicile ayrı ayrı tescilleri yapıldı. Bu “yeniden yapılanma” ile sermayenin işine gelecek bir şekillendirme yapılmış oldu. Böylece bağımsız şirket kimliği kazanan Tekel’in sigara ve içki bölümlerinin ayrı ayrı özelleştirilmesinin yolu açıldı. 70’li yıllardan beri önü hazırlanan bu süreç sermaye için nihayet sonlanmıştı. Tekel’in önce alkol bölümü Nurol-Limak-Özaltın-TUTSAB Konsorsiyumu’na 292 milyon dolara satıldı. Bu birleşme Mey İçki Sanayi ve Ticaret AŞ. adını alarak Şubat 2004’te faaliyete başladı. Mey içki daha sonra Teksaslı başka bir şirkete satıldı.

Tekel’in adım adım özelleştirme sürecinde Özal’ın büyük katkıları olmuştur. Bilindik senaryo yaşama geçirilmiş, “Tekel zarar ediyor, pazar payı düşüyor” denilerek özelleştirmenin gerekçelendirilmesi yapılmıştır. Bu süreçte  önemli katkısı olan bürokratlardan biri de Mehmet Akbay’dır. Özal’ın kararıyla Tekel’e genel müdür olan Mehmet Akbay 15 yıl Tekel’in özelleştirme sürecinde bilfiil çalıştıktan sonra yolsuzluk nedeniyle görevden alınmıştır. Bu kişi daha sonra Philip Morris’e danışman olmuştur.

Tekel’in alkol bölümünün özelleştirilmesinin emekçiler cephesindeki yansıması ise ağır olmuştur. Binlerce Tekel işçisi doğrudan etkilendiği gibi üzüm üreticisi emekçiler de bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Tekel, üzümü doğrudan üreticisinden alırken, özelleştirmeden sonra yeni işletme sahiplerinin üretici yerine tüccarlardan üzüm almaları, ürünlerin fiyatlarının düşmesine neden olmuştur. Bu durum, üzüm üreticisi bir kesimin zarar etmesi ve işsiz kalması sonucunu doğurdu. Tekel’in alkol bölümünü alan Mey İçki, bu işletmeyi alırken değerinin çok altında satın alırken ayrıca yaklaşık 350 trilyon TL’yi de devraldığını, bu konuyla ilgili meclise soru önergesi verilmesinden anlıyoruz. 262 milyon dolar değeri olduğu ifade edilen Tekel alkol, 292 milyon dolara devredilmişti. Bu satıştan yaklaşık 30 milyon doların devlet hazinesinin kazandığını iddia edilse de, gerçekte Mey İçki’nin devraldığı parayla birlikte düşünüldüğünde Tekel alkol bölümünün sermayeye açıkça peşkeş çekildiği ortadadır. Mey İçki ayrıca hisselerinin %90’ını Teksaslı bir şirkete 810 milyon dolara satarak kârına kâr katmıştır. Bu örnekle özelleştirme sayesinde sermayenin nasıl kolayından bir rant elde ettiğini açıklıkla görmekteyiz. Bu nedenle sermaye hükümeti oldukça kararlı bir şekilde özelleştirme çabası içindedir.

Sermayenin iştahını kabartan Tekel özelleştirmesinin şimdiki aşaması ise Tekel sigara bölümüdür. Bu anlamda somut ilk adımların 2003 senesinde atıldığını görüyoruz. Tekel sigaranın özelleştirme ihalesi ile ilgilenenler arasında, Doğan Grubu, JTI ve BAT bulunuyor. Ayrıca Bakkallar ve Bayiler Federasyonu da ihale ile ilgileniyor. ABD ve İngiliz yatırım fonlarının da konuyla yakından ilgilendiği belirtiliyor. Bu satışla ilgilenen başka sermaye grupları da var kuşkusuz. Bu satış için ön hazırlık anlamında ilk yasal adım yukarıda bahsettiğimiz 2002’de çıkarılan tütün yasasıyla atılmış, Tütün Yasası ile sermayenin küresel ihtiyaçları konusunda somut düzenlemeler yapılmıştır.

Küreselleşen dünyada Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ), dünyanın hangi bölgesinde ne kadar, hangi fiyatla ürün ekiminin yapılacağını belirleyen güç olduğu için, tütün için de aynı kural geçerlidir. Dünya sigara üretimi ve ticaretini eline geçiren üç dev sigara şirketi Türkiye pazarına da hakimdir. Türkiye sigara pazar payının en büyük hissesi artık Philipp Morris’in elindedir. Bu anlamda mevcut haliyle Tekel sigara bu sermaye gruplarının önünde, yakın zamanda aşılması gereken engel konumdadır. Sermaye hükümeti bu konuda kendinden beklenen görevin farkında olarak hızlıca özelleştirme işine sarılmaktadır. Tabii bu sürecin yine emekçiler cephesinde yansıması ilk elden Tekel’in sigara bölümünde çalışanları etkileyeceği gibi, tütün üreticileri de bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Çünkü tütün ekimi ve hangi fiyatlarda alınacağı ÇUŞ’lerin denetiminde olacak, tütün ekerek geçimini sürdüren kesim giderek tasfiye olacaktır. Bu süreci hızlandıran bir diğer etken de, sermaye hükümetinin 2005 yılında çıkardığı yasa ile sigaradan alınan vergi oranındaki değişikliktir. Öncesinde yerli tütünün kullanım miktarına göre vergi yerli üretici lehine azaltılarak, yerli üretici korunuyordu. Ancak, yeni düzenlemeye göre bu değiştirilerek, aynı oranda vergi alınmaya başlandı. Böylece, uluslararası sermayenin Türkiye pazarındaki rekabet şansını artıran bir düzenleme yapılmış oldu.

Bu coğrafyada tütün işçilerinin mücadeleci  bir geçmişi olduğu söylenebilir. 1900’lü yıllarda gerçekleşen grev ve direnişlerde tütün işçilerini de görmekteyiz. ‘60’lı yıllardan beri gelişen mücadele yıllarında da Tekel işçileri bu hareketliliğin bir parçası olmuşlardır. Son yıllarda özelleştirme karşıtı mücadelede çeşitli yöntemleri kullanan Tekel işçileri bu anlamda birçok deneyim biriktirmiştir. İşyeri terketmeme eylemleri, özelleştirme süreçlerinde fabrikaları gezmek isteyen şirket yetkililerini işyerine almama eylemleri, mitingler vb. eylemlerle sürekli gündeme geldiler.

Özelleştirilen işletmelerin akıbetini yakından gören ve özelleştirmeye karşı mücadelede belli bir deneyim biriktiren Tekel işçilerinin son dönem eylemlerine yansıyan kararlı tutum dikkate değerdir. Cevizli Tekel işçilerinin Tekel’in özelleştirilmesini protesto etmek için AK Parti İstanbul İl Başkanlığı önündeki bariyerlere kendilerini zincirlemeleri, Bitlis Tekel Sigara Fabrikası’nın özelleştirilmesini protesto etmek amacıyla yaklaşık 4 bin kişinin katıldığı miting düzenlemeleri, Bandırma ve Tokat’ta yapılan eylemler vb. Tekel işçisinin özelleştirmeye kolayından geçit vermeyeceğinin sinyallerinin veriyor.

Tekel işçileri özelleştirme saldırısıyla kendilerini bekleyen geleceksizliğin farkındadır. Bu duyarlılıkları ve eylem kararlılıkları önemlidir. Ancak, taban örgütlenmelerini oluşturarak, komiteleşerek bu duyarlılık ve kararlılık sonuç alıcı bir eylem hattına taşınabilmelidir.

Türk-İş’in özelleştirme karşısındaki tutumunu Tekel işçileri geçen bu süreçte yeterince anlamışlardır. Tekel işçileri bu bürokrasiyi aşacak ve devre dışı bırakacak güce sahiptir. Taban örgütlenmeleri ile bu gücü açığa çıkarmak ve sınıfın diğer bölükleriyle mücadele birliğini sağlamak gerekmektedir. Ancak o zaman grev silahı etkili bir şekilde kullanılabilir.