19 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/38

  Kızıl Bayrak'tan
   Soluğu kesilen kapitalizm
   İşbirlikçi sermaye devletinin iyimser vaazları sahtedir!
Mehmetçik medyayı toplayan ordu sefere mi hazırlanıyor?
Kürt halkına ve diline özgürlük!

Kadıköy Belediyesi’nde grev!

İşçi ve emekçi hareketinden…
  Direnişteki UNO işçileriyle konuştuk...
  12 Eylül protestolarından…
  12 Eylül askeri faşist darbesi ülke çapında protesto edildi...
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu’nun
6. Toplantısı’nda buluşalım!
  Bir deney üzerine gözlemler…
  Pakistan: Emperyalist savaşın yeni cephesi!
  Bolivya ile Venezüella’da ABD destekli darbe hazırlıkları…
  Dünyadan…
  Yeni dönem mücadele gündemleri ve komünist gençliğin görevleri...
  Anti-faşist mücadelenin sorunları ve faşizme karşı mücadele
  Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve kolera günleri / 3
Volkan Yaraşır
  Küçük-burjuva dükkancı zihniyet festivallerde de iş başında!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Pakistan: Emperyalist savaşın yeni cephesi!

General Pervez Müşerref’i çukura süpüren ABD, “sivil” cumhurbaşkanı adayı Asıf Ali Zerdari’yi destekleyerek başa geçmesini sağladı. Eski başbakanlardan Benazir Butto’nun dul eşi olan Zerdari, hırsız ve rüşvetçi olduğu için “bay yüzde on” lakabıyla anılmaktadır. Washington’daki neo-faşist çetenin hem uluslararası bir hırsız hem cinayet suçuyla yargılanmış birini cumhurbaşkanlığına tercih etmek zorunda kalması, gerici Pakistan rejimindeki kokuşmanın vardığı boyutu gözler önüne sermiştir. Zerdari’nin daha cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmaya hazırlandığı günlerde emperyalist orduların Pakistan topraklarında yeni bir cephe açmaları, “bay yüzde on”un başkanlık koltuğuna oturtulmasının tesadüf olmadığını gösterdi. Zira işgalci ABD ordusunun Pakistan topraklarını fiilen savaş alanı ilan etmesine rağmen sesini çıkaramayan Zerdari, Washington’daki efendilerine sadık kalacağını ispatlamak zorunda bırakıldı.

ABD savaş makinesinin ilk günden Asıf Zerdari’yi bu alçaltıcı duruma itmesi, küstahça bir tutum olduğu kadar, kendi ayağına kurşun sıkmak gibi bir şeydir aynı zamanda. Pakistan halklarının ABD emperyalizminden nefret ettiği bilindiği halde, Zerdari’nin Amerikan uçaklarının ülke topraklarını bombalamasına sessiz kalmaya zorlanması, zaten düşük olan itibarına daha ilk günden darbe indirmiştir.

ABD ordusu ile savaş aygıtı NATO’nun Afganistan’da bataklığa saplandığı konusunda bir tartışma kalmamıştır. Dahası Afganistan’daki fiyasko bizzat işgal güçlerinin tepesindeki generaller tarafından da itiraf edilmektedir. Hal böyleyken savaşın Pakistan’da açılan yeni bir cephe ile genişletilmesi, halkların kanını akıtarak bataklığa saplanan işgalcilerin, daha çok kan akıtarak bu bataktan çıkma hesabı içinde olduklarına işaret etmektedir.

Pakistan’ın Afganistan sınırındaki Veziristan bölgesinde yoğunlaşan çatışmalarda, sadece son günlerde 400 civarında kişinin öldürüldüğü söyleniyor. Bunların bir kısmının Pakistan’daki Taliban güçlerine bağlı militanlar olduğu öne sürülüyor. Ancak tıpkı Afganistan’da olduğu gibi, Veziristan’da da ABD uçaklarının sivil halkın tepesine bomba yağdırarak aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu onlarca sivili katlettiği konusunda kuşku yoktur. Halkın üzerine pervasızca bomba yağdıran ABD savaş makinesi, Pakistan yönetimine önden haber verme gereği duymadan saldırıları gerçekleştirerek, işbirlikçi rejimleri nasıl bir muameleye layık gördüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. Washington’dan yapılan açıklamalar, Pakistan topraklarının bombalanmasının bir tesadüf olmadığını, tersine, Pakistan’da fiilen yeni savaş cephesi açıldığını haber vermektedir. Bombalar patlamaya devam ederken açıklama yapan Amerikan Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen, işgal güçlerinin Pakistan sınırına odaklanacağını ilan etti.

ABD Senatosu’nda Silahlı Hizmetler Komisyonu huzurunda konuşan savaş şefi Mullen, Afganistan’da Taliban’la mücadele için Pakistan sınırı boyunca militanlara güvenli alanlar bırakılmamasını öngören yeni bir stratejiyi değerlendirdiklerini söyledi. Afganistan’da Taliban’a karşı verilen savaşı kazandığını düşünmediğini, ancak bu savaşın kazanılabileceğine inandığını söyleyen savaş şefi Mullen, Pakistan hükümetiyle işbirliği halinde Taliban militanlarının Pakistan içlerindeki üslerini hedef alan yeni bir strateji geliştirdiklerini kaydetti.

ABD’li amiralin “Pakistan hükümetiyle işbirliği halinde yeni strateji geliştirdikleri” söylemi kaba bir yalandır. Yapılan şey, Pentagon’da hazırlanan stratejiye Pakistan rejiminin biat etmesini dayatmaktan ibarettir. Nitekim konuyla ilgili açıklama yapan Pakistan Genelkurmay Başkanı General Aşfak Kayani, “sınırın Pakistan tarafında koalisyon güçlerinin operasyon yapmasıyla ilgili bir anlaşma ya da anlayış birliği söz konusu olamaz” dedi. “Ülke içinde yabancı askerlerin faaliyet göstermesine izin vermeyeceğiz” iddiasında bulunan Kayani, ABD ordusunun bombardımanından duydukları rahatsızlığı dile getirdi.

“Ülke içinde yabancı askerlerin faaliyet göstermesine izin vermeyeceğiz” türünden bir iddianın arkasında durmak, kuşkusuz ki ABD emperyalizminin müzmin tetikçisi olan Pakistan ordusunun boyunu aşmaktadır. Yine de bu açıklama, Pakistan rejiminin, Pentagon’un yeni stratejisini gönüllü olarak kabul etmeyeceğini gösteriyor. Zira Pakistan’ın emperyalist savaşın fiili cephesi haline getirilmesinin vahim sonuçlar yaratmasının kaçınılmaz olduğunu öngörmek için general olmak gerekmiyor. Pakistan’ın fiilen savaş alanına dönüştürülmesinin, bu ülke halklarına ağır bir faturaya dönüşeceği açıktır. İlk günlerden yüzlerce insanın öldürülmesi bunu somut olarak göstermiştir.

Halklara bu savaşı dayatan ABD emperyalizmi olmakla birlikte, Pakistan egemen sınıfları ve onların gerici devleti de bu ağır suçun dolaysız ortağıdır. Emperyalist savaşın Pakistan topraklarına taşınması, bu ülkenin en azından belli bölgelerinde yaşayan halkları yıkım ve katliamlarla karşı karşıya getirecektir. Bu uğursuz gelişmeden çıkabilecek yegane olumlu sonuç, Pakistan halklarının hem emperyalist saldırganlara hem yerli işbirlikçilerine karşı birleşik bir direnişi geliştirebilmesi olacaktır. Akan kanı durdurmak ve halklara karşı bu ağır suçu işleyenlerden hesap sormak için de birleşik bir direnişten başka bir yol bulunmamaktadır.

 

NATO’nun Afganistan’daki sivil katliamı sürüyor

Yedinci yılını tamamlamak üzere olan Afganistan işgali, halen bu ülke halklarına yıkım, açlık ve ölümden başka bir şey sunmuyor. Türk ordusunun baştan beri suç ortaklığı yaptığı işgalin sorumluluğunu ABD ordusundan devralan savaş aygıtı NATO’nun, sivil halkı katletmek dışında bir başarısına tanık olunamadı.

Son olarak ülkenin batısındaki Herat eyaletinde düzenlenen saldırıda çoğunluğu çocuk 90 sivili katleden NATO güçlerine soysuzluk abidesi kukla başkan Hamid Karzai bile tepki göstermişti. İğrenç katliamın tüm vahşetiyle dünya basınına yansıması ise, Washington’daki neo-faşist çetenin soruşturma başlatmasına neden oldu. Soruşturmanın amacı katilleri “aklamak” olsa bile, basınç altında kalınmadığı sürece cellatları “incitecek” soruşturmalardan kaçınıldığı bilinmektedir. Yine de hiçbir soruşturmanın, NATO’nun halkların celladı olduğu gerçeğinin üstünü örtmesi mümkün değildi.

Herat katliamı gündemdeyken, Pakistan’ın Afganistan sınırındaki bölgelerini de savaş alanına dahil eden işgalci güçlerin katlettiği sivil insan sayısının 2006 ile 2007 arasında 2-3 kat arttığı saptandı.ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), yeni açıklanan raporunda, sivillerin Afganistan’daki NATO ya da Amerikan askerlerinin bombardımanlarında katledildiği vurgulanıyor. Bu yaz meydana gelen sivil ölümlerindeki artışın altı çizilerek, halkın öfkesinin de buna paralel olarak arttığına dikkat çekiliyor. Merkezi New York’ta bulunan örgütün raporunda, 2006’da 929 sivilin öldürüldüğü belirtiliyor, Bunlardan 230’unun işgalci güçlerin saldırılarında, 116’sının ise hava bombardımanlarında katledildiği saptanıyor. 2007’de 321’i bombardımanlarda olmak üzere en az 1633 sivilin öldürüldüğüne, bu yılın ilk yedi ayında ise 119’u bombardımanlarda olmak üzere 540 kadar sivilin katledildiğine işaretediliyor.

Bilindiği üzere bu tür raporlar, tablonun sadece bir kısmını yansıtır. Ancak bu kadarı bile, Afganistan’daki emperyalist işgalcilerin halklara karşı işledikleri suçların ne kadar ağır olduğunu gözlerönüne sermeye yetiyor. Başkent Kabil’i bile denetleme gücünden yoksun olan NATO güçlerinin sivil halkı katletmekte gösterdiği “başarı”, işgalin Afganistan’ı kurtarmak için gündeme geldiği iddiasının iğrenç bir yalandan ibaret olduğunu tüm dünyaya göstermektedir. Afgan halklarının kurtuluşuna giden yol, ancak savaş aygıtı NATO’nun bu ülkeden kovulmasıyla açılabilecektir.