26 Aralık 2008 Sayı: KB 2008/50
(EG ÖS 229)

  Kızıl Bayrak'tan
   2008: Dünyada ve Türkiye’de bir dönem kapanırken...
  2008 yılı rejimin Kürt sorunundaki çözümsüzlüğünü bir kez daha ortaya koydu…
DİSK’in krize karşı “Emek cephesinin sesi”ni büyütme, mücadeleyi yükseltme çağrısı üzerine…
TİB-DER’den iş cinayetleri protestosu…

Yemekhane işçileriyle dayanışma gecesi…

Kot işçileriyle
dayanışma büyüyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları
  Kriz ve sınıf hareketi...
  Gençlik hareketinden…
  Gençliğin faaliyetlerinden…
  Kriz üzerine Emekçi Kadın Komisyonları sözcüsü ile konuştuk...
  19 Aralık katliamı ülke genelinde lanetlendi!
  Fransa’da gençlik “reform paketi”ni protesto etti
  “Özür diliyorum” kampanyası üzerine...
M. Can Yüce
  Eral Eren anmalarından…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2008: Dünyada ve Türkiye’de bir dönem kapanırken...

Büyüyen gerilimlerin ve şiddetlenen mücadelelerin yeni yılı!

Yeni bir yılın başında bulunduğumuz şu günlerde, geçtiğimiz yılın tablosuna bakarak sınıf mücadelesinin önümüzdeki dönemine ilişkin sonuçlar çıkarmak önem kazanmaktadır.

2008’in ayırt edici özelliği, kapitalist sistemin ekonomik krizidir. Öyle ki yaşanan kriz genel olarak 2008 yılını tarih içerisinde özel bir yere oturtacak niteliktedir. Uzun yıllar geçse dahi insanlık tarihinde 2008 önemli bir tarih olarak hatırlanacaktır. Daha şimdiden 2008’i kapitalist düzen açısından bir dönemin kesin olarak kapandığı ve yeni bir dönemin başladığı bir tarihsel eşik olarak tanımlamak mümkündür. Ya da başka bir deyişle, uzun yıllardır koşulları oluşan, olgunlaşan bir kırılma anıyla yüzyüze olduğumuzu söyleyebiliriz.

Kırılan, emperyalist-kapitalist düzenin birkaç on yıldır kurduğu ideolojik-politik ve kültürel hegemonyadır. Kırılan, bu düzenin yıkılmaz denilen mabetleridir. Topluma kabul ettirdiği ezberlerdir. Bugün yıkılmasa da krizle sarsılan ve özgüvenini kaybeden kapitalist sistemin kendisidir. Bu ortamda, bu düzeni yıkacak güçler de uyanmaya, başlarını kaldırmaya ve özgüvenlerini kazanarak tarih sahnesine çıkmak üzere hareketlenmeye başlamışlardır.

Emperyalist-kapitalist düzen açısından ‘90’lı yılların başı, “tarihin sonu” lafzında özetlenen bir zafer sarhoşluğu dönemiydi. Öyle ki düzenin ideologları, bu sarhoşluğun etkisiyle sosyalizme karşı kazanılmış kesin bir zaferin hayaline kapıldılar. Ancak bu uzun sürmedi. Engellerinden kurtulan emperyalist-kapitalist güçlerin saldırganlıkta gemi azıya almasıyla insanlığın bir gericilik dönemine girdiği net bir şekilde görüldü. I. Körfez Savaşı, bu bakımdan bir ilkti. Onu Yugoslavya’nın parçalanması izledi. Somali, Kosova ile devam eden emperyalist savaş ve saldırılar sürdü gitti. En nihayet 2000’li yılların başından itibaren şiddetini yeni bir düzeyde arttırdı. Irak ve Afganistan örnekleri ortaya çıktı. Emperyalist savaş ve saldırganlık zembereğinden boşaldı.

Yine de bu haliyle kapitalist sistemde olup bitenler henüz yolun başı sayılır. Keskinleşen ve krizle beraber daha da şiddetlenecek olan emperyalist rekabet, savaş ve saldırganlığın kapsamını genişletecek, dozunu şiddetlendirecektir. Zaten 2008 yılı emperyalistler açısından yeni saldırı ve savaşların hazırlığıyla geçmiştir. Kriz emperyalist rekabeti kızıştıracak ve 2009’u saldırganlık ve savaş politikalarının ivme kazanacağı bir yıl haline getirecektir.

Emperyalist savaş ve saldırganlıkla paralel biçimde gelişen sosyal yıkım saldırıları ise emperyalist-kapitalizmin son yirmi yıl içerisinde insanlığa ödettiği bir başka ağır fatura olmuştu. Neoliberal yıkım politikalarıyla servet-sefalet kutuplaşması alabildiğine arttı. Yoksulluk dünyanın her köşesine yayılırken, dünyayı engelsizce yağmalayan uluslararası mali sermaye büyük servetler elde etti. Yoksulluk, sefalet ve işsizlik metropol ülkelerin refah toplumu örneği olarak lanse edilen merkezlerinin de katı bir gerçeği haline geldi.

Yaşanan krizle birlikte bu biçimde seyreden sosyal yıkımın korkunç boyutlar kazanacağı şimdiden bellidir. Bugünden yüzbinlerce işçi işini kaybetmiştir, kaybetmeye devam etmektedir. Asgari geçim olanaklarından yoksun kalan milyonlarca insanın geleceği belirsizdir, hayatı tehdit altındadır. 2008’de krizin ilk dalgalarıyla görülmedik boyutlar kazanmış olan sosyal yıkım asıl sonuçlarıyla 2009’da görülecektir. Bu yanıyla 2009’un insanlık için bir tür “sosyal felaket” yılı olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Bu tür bir felaketin sosyal mücadelelerle karşılanamaması halinde ne tür insanlık trajedilerine yol açacağı da bilinmektedir.

2008 yılı, bu biçimde yolunu arayan sınıf ve kitle hareketleri için de bir dönemin artık kapanmakta olduğunu göstermiştir. Çünkü sınıf ve kitle hareketinin kendisine bir çıkış yolu olarak gördüğü siyasal akımlar büyük ölçüde inandırıcılıklarını kaybetmiş, sınırlarını ortaya koymuşlardır. Diğer taraftan ise kapitalist krizin yarattığı sarsıcı sonuçlar üzerinden sosyalizm düşüncesi dünya ölçeğinde yeniden gitgide büyüyen bir ilgi konusu olmaktadır. Bu eğilim giderek belirginleşmektedir. Sosyal ve sınıfsal mücadelenin ivme kazanması ölçüsünde giderek kendisini daha net bir tercih olarak gösterecek, siyasal ve örgütsel bir doğrultuda gelişecektir. 2009, bu yöndeki gelişmenin kendini daha güçlü biçimde hissettireceği bir yıl olacaktır.

Girmiş bulunduğumuz tarihsel dönemde düzen karşısındaki toplumsal mücadelenin odağında artık işçi sınıfı olacaktır. Siyasal alan sınıf mücadelesi ekseninde belirlenecek, siyasal kutuplaşma sınıfsal konumların net biçimde ortada olduğu bir sahnede cereyan edecektir. İşte 2008, politik mücadele bakımından sahnenin artık değişmeye yüz tuttuğunu, bir dönemin sahneyi dolduran güçlerden bir kısmının artık taktıkları maskeleri bir tarafa bırakarak esas kimlikleriyle boy göstereceklerini, bir kısmının ise esas oyuncuların yokluğunda geçici olarak çıktıkları sahneyi terk edeceklerini göstermiştir. Çünkü özünde sınıf mücadelesi olan tarihin bu gerçek yüzüyle görüleceği bir döneme giriyoruz. Sahnede artık kendi sınıf istemleriyle işçi sınıfı ve emekçiler ve onları temsil eden devrimci siyasal akımlar bulunacaktır.

Emperyalist-kapitalist düzenin keskinleşen çelişkilerini ve gerilimlerini bağrında toplayan ve tarihsel süreci bakımından da bu düzenin zayıf bir halkası olduğu iyi bilinen Türkiye, 2008’de dünyanın yaşadığı tüm bu sorun ve dinamikleri kendi içerisinde yaşamıştır. Onyıllardır iktisadi, sosyal ve siyasal bakımdan çok yönlü bir krizin içerisinde debelenen Türkiye, küresel krizle birlikte sosyal gerilimlerin iyice arttığı, düzenin sınıf ve kitle hareketini denetim altında tutmakta gitgide daha çok zorlanacağı, sınıf mücadelelerinin yoğunlaşıp yaygınlaşacağı bir ülke görünümündedir.

Türkiye’nin kapitalist düzeni zaten çözümsüz sorunlarla yüzyüzedir, bu arada Kürt sorunu gibi kendisini her bakımdan zorlayan bir sorunla boğuşmaktadır. Bunların küresel ekonomik krizle, bu krizin iktisadi-sosyal ve siyasal sonuçları ile birleşmesi, düzeni taşımakta her bakımdan zorlanacağı büyük bir yük altına sokacaktır. Ayrıca düzen kendi içindeki çatışmayı şimdilik gerici bir uzlaşmayla bir parça yatıştırmış olsa da henüz çözmüş değildir. Tüm bunların üstüste binmesiyle düzenin tüm dengelerini zorlayacak çok yönlü bir büyük bunalımın zemini pekişmektedir.

Bu koşullarda sınıf ve kitle hareketinin devrimci bir rotada geliştirilmesinin ciddi olanakları vardır. 2009’da sınanacak olan, bu görevin hakkından ne derece gelinip gelinmediği olacaktır aynı zamanda.

2008 bu bakımdan gerekli devrimci hazırlığın düzeyini yansıtan önemli gelişmenin sahnesiydi. Programıyla-devrimci örgütsel birikimleriyle ve politikayı sınıf zeminine dayalı olarak yürütmedeki ısrarıyla Komünist İşçi Partisi bu yıl 10. yılını kutladı. En zor şartlarda ortaya konulan ısrarın sonucu olarak bugünlere gelen Parti’nin 10. yılının, dünya ölçeğinde sınıf mücadelelerinin giderek toplumsal hayatın her alanına damgasını vuracağı bir döneme denk gelmesi anlamlı bir tarihsel örtüşme sayılmalıdır.

Sınıf mücadelelerinin damgasını vuracağı bir döneme girerken devrimci sınıf partisi, programıyla, ihtilalci örgütüyle ve sınıf kimliğiyle bir bayrak gibi yükselmektedir. Kuşkusuz parti, bugün henüz toplumsal bir kuvvet haline gelmemiştir. Ancak bunun için gerekli siyasal-sınıfsal koşullar giderek olgunlaşmaktadır. Bu koşulların en iyi biçimde değerlendirilebilmesi komünistlerin bugünkü temel kaygısıdır. Perspektif budur, tüm hazırlıklar buna göredir.

2009 yılı Parti’yi sınıf içinde ve sınıflar mücadelesi sahnesinde etkin bir kuvvet haline getirebilmek için bir seferberlik yılıdır da.