9 Ocak 2009 Sayı: SİKB 2009/01

  Kızıl Bayrak'tan
  Siyonist vahşet, dinci ikiyüzlülük ve
devrimci sorumluluk
  Hiçbir güç direnen halklara diz çöktüremez!
Siyonist cellatlar bir kez daha işbaşında!..
Kriz karşıtı eylem ve etkinlikler…
2008 yılı eylem ve direnişlerle geçti!
İşçi ve emekçi hareketinden…
  Emperyalist-siyonist vahşete karşı öfke beş kıtaya yayıldı…
  İnkarcı rejimin Kürtçe televizyon manevrası
  Ünsa’da yeniden işgal
ve gözaltı!
  BDSP ve OSİM-DER’den direniş ziyaretleri!
  Sinter Metal direnişinin başarısı için!..
  2. Ümraniye İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi sözcüsü ile konuştuk...
  Faşist devlet 2008’de cinayetlerine
ara vermedi!
  Gençlik hareketinden…
  Ekim Gençliği’nin “Geçit Yok!” kampanyası sona erdi…
  Siyonist saldırganlık dünyanın dört bir yanında lanetlendi!
  Gazze’de işgal ve vahşet… - M. Can Yüce
  Gazze’ye varamamış
bir babanın kızına
vasiyeti - Yüksel Akkaya
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist-siyonist güçlerle suç ortakları halkların direnme iradesini kırmaya çalışıyor!...

Hiçbir güç direnen halklara diz çöktüremez!

İsrail savaş makinesinin Gazze Şeridi’ni hedef alan vahşi saldırısı sürüyor. Tel Aviv’deki siyonist cellat takımı, saldırıya son vermeye niyetli olmadığını, ateşkesin sağlanabilmesi için ise koşulların uygun olmadığını, bilinen fütursuz üsluplarıyla tekrarlayıp duruyor.  “Uygun koşullar”dan kastedilen ise Hamas şahsında Filistin direnişinin İsrail’in tüm dayatmalarını kabul etmesidir.

 Irkçı-siyonistlerin vahşi saldırısı kısa sürede dünyanın gündemine girdi. ABD, Rusya, BM, AB tarafından oluşturulan “Ortadoğu dörtlüsü”, Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), BM Güvenlik Konseyi, Ankara’daki Amerikancı iktidar… Bu gerici güçlerin tümü bir şekilde Gazze saldırısına dair sözler ettiler, ediyorlar. Ancak bu güçlerin hiçbiri Filistin halkının işgale karşı meşru direnme hakkının sözünü bile etmiyor. İsrail’i “orantısız güç” kullanmakla eleştirenler ise, hem ırkçı-siyonistlerin Filistin halkı şahsında insanlığa karşı işledikleri suçları hafif göstermeye çalışıyor hem de Filistinli direnişçilerin İsrail saldırganlığına karşı direnişe son vermesini dayatıyorlar.

Gerici güçlerden direnişe karşı blok tutum

Ortadoğu’nun bağrına saplanan hançer işlevi gören siyonist İsrail’in, Washington’dan onay ve destek almadan kapsamlı saldırılara girişmediği biliniyor. İsrail savaş makinesi Temmuz 2006’da Lübnan’a saldırdığında, “yeni bir Ortadoğu”nun doğuşunu “müjdeleyen” ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice olmuştu. Lübnan direnişinin İsrail savaş makinesini utanç verici bir yenilgiye uğratması, Rice’ın müjdesini kabusa dönüştürmüştü. Göründüğü kadarıyla Gazze saldırısı da hayal edilen “yeni Ortadoğu”ya ulaşmanın bir basamağı olarak planlanmıştır.

Hazırlığı aylar öncesinden yapıldığı belirtilen Gazze saldırısı, Washington’daki savaş kundakçılarının onay ve desteği ile başlatılmıştır. İsrail’in vahşi yıkım ve katliamları Washington’dan tam destek görürken, Hamas şahsında Filistin direnişinin hedef tahtasına çakılması, emperyalist Amerikan rejiminin saldırıdaki rolü hakkında fikir vermektedir.

Siyonist barbarlara destek verenler Washington’dakilerden ibaret değil. İngiltere, Almanya gibi emperyalist güç odakları da katliama tam destek vermektedirler. İnsan hakları, demokrasi söylemine gerekli gereksiz başvuran AB emperyalistlerinin “demokrasi”den ne anladıkları, İsrail’in kitle kıyımlarına verdikleri destekle bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Direnişin kırılmasına pasif destek veren bir diğer taraf ise, gerici Arap rejimleridir. Özellikle Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi İsrail dostu Amerikancı rejimleri utanç verici bir tutum içindedirler. Amerikan uşaklığının yanısıra, İsrail’le işbirliği de yapan bu rejimlerin tavrı, İsrail’e “orantısız güç kullanmaya son vermesi” yönünde çağrı yapmaktan ibarettir. Ancak bu aynı güçler, Arap Birliği’nin İsrail’e karşı herhangi bir somut karar almasının önündeki en büyük engeli oluşturuyorlar. Nitekim saldırı öncesi siyonist başbakan Olmert Ankara’da ağırlanırken, dışişleri bakanı Tzipi Livni’nin Kahire’ye gitmesi bir rastlantı değil.

Saldırıdan bir hafta sonra toplanma kararı alan İKÖ ise, işlevinin “dinsel” değil “dünyevi” olduğunu gözler önüne sermiştir. Zira katliamı bir hafta izleyen İKÖ’nün dinsel bir misyonu olsaydı, Filistinli Müslümanların kıyımdan geçirilmesine karşı tutum alırdı. Sessiz kalan bu örgüt fiilen emperyalist-siyonist güçlere hizmet etmiştir.

Saldırının suç ortaklarından biri de Birleşmiş Milletler’dir. Zira BM Güvenlik Konseyi’ne Arap Birliği adına Libya tarafından sunulan tasarının görüşülmesinden bir sonuç çıkmadı. BM’yi hiçbir zaman ciddiye almayan İsrail’i kınamaktan çekinen Güvenlik Konseyi, siyonist cellatlara “katliamlara devam edin” mesajı vermiştir.

Filistin direnişinin kırılması için uğraşan bir diğer taraf ise Ankara’daki Amerikancı sermaye iktidarıdır. Saldırı öncesinde Türk ordusu İsrail silah şirketlerine 150 milyon dolara yakın ihaleler verirken, Erdoğan-Gül ikilisi ile müritleri Ehud Olmert’i Ankara’da ağırladılar.

Yerel seçimler öncesinde siyonist cellat takımının giriştiği katliama tepki gösteren dinci gerici güçlerin şefi Erdoğan, İsrail’den, “orantısız güç” kullanmaktan vazgeçmesini talep etmenin ötesine geçemiyor. Zira ABD emperyalizminin taşeronu olarak bölgede “etkili bir güç” olmaya heveslenen Ankara’daki Amerikancılar, siyonist İsrail’le iyi geçinmek zorundadırlar. Dinci akımın kitle tabanının hassasiyetlerine seslenen Tayyip Erdoğan, İsrail’e karşı sert tutum almış görüntüsü vermek için çırpınırken, Tel Aviv’deki dostlarıyla da arayı bozmamaya çalışıyor. Zira daha önce İsrail savaş makinesinin icraatlarıyla ilgili ettiği bazı lafları yutmak zorunda kalan Tayyip, Beyrut kasabı Ariel Şaron’un önünde secdeye vararak arayı düzeltmişti.

Emperyalist-siyonist projede “ılımlı İslam” modeli olarak bölge halklarının önüne çıkarılan AKP hem dinci, hem Amerikancı, hem siyonizmle işbirliği yapabilme yeteneği ile özel bir yerde durmaktadır. Tayyip Erdoğan, danışmanları ve bakanları ABD-İsrail ikilisine boyun eğmeyen İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas ile ilişkiler geliştirerek, emperyalist-siyonist güçlere hizmet ediyorlar. Tehdit yolu ile Washington’dan aldıkları emirleri iletirken, “saldırıya maruz kalmamak için boyun eğin” telkinlerinde bulunan Erdoğan ile müritleri, işgale karşı direnen güçleri dinci-Amerikancı çizgiye çekebilmek için uğraşıyorlar.

Vahşi saldırı direnişi güçlendiriyor! 

Gazze Şeridi’ni cehenneme çeviren İsrail savaş makinesinin saldırısı, ırkçı-siyonist rejimin bölge halklarının güvenliği açısından ciddi bir tehlike oluşturduğunu bu vesileyle de tüm dünyaya göstermiştir. Hiçbir kural ve yasa tanımayan siyonist cellat takımı, emperyalist güçlerden aldıkları icazet ve destek sayesinde ise gitgide pervasızlaşıyorlar. Bu savaş baronlarının nükleer silah deposu üzerinde oturdukları göz önüne alındığına, siyonizm sökülüp atılmadığı sürece Ortadoğu’da hiçbir halkın güvende olması söz konusu bile olamaz.

Tepeden tırnağa militaristleşen siyonist rejimin pervasızlığı, gerici rejimleri korkutmayı başarabildi. Nitekim bölgedeki devletler eğer işbirliği içinde değillerse, İsrail savaş makinesinin ağır suçlarını sessizce izlemekle yetiniyorlar. Gazze Şeridi iki yıldır soykırımcı zihniyetle örülmüş bir abluka altında tutulurken, bu devletlerin sesini çıkarmaması, tablonun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. Son altı aydır Refah sınır kapısını kapatan Mısır rejiminin siyonistlerle suç ortaklığına girmesi de kayda değer bir tepkiye konu edilmedi.

Gerici rejimler, tıpkı Irak işgali sırasında olduğu gibi teslim olabilirler. Ancak köleliği reddeden halklar onursuz teslimiyeti reddediyorlar. Gazze’de olsun Batı Şeria’da olsun, Filistin halkı emperyalist-siyonist zorbaların saldırıları karşısında boyun eğmemiştir. Arap halklarının Gazze saldırısına gösterdiği yaygın, kitlesel tepkiler de, vahşi saldırının halklarda korku değil öfke yarattığının somut kanıtıdır.

Sadece siyonist barbarlarla özel hamileri ABD emperyalizmini değil, pasif kalan gerici rejimleri de hedef alan yüzbinler, Arap halklarının teslimiyete değil direnişe verdiği desteği ortaya koymuştur.

Mısır’dan Irak’a, Suriye’den Tunus’a, Moritanya’dan Ürdün’e, Yemen’den Katar’a, Fas’tan Kuveyt’e kadar Arap coğrafyasının dört bir yanında sokaklara dökülen yüzbinler, emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı biriken öfkenin boyutunu göstermiştir. Filistin başta olmak üzere bu direnme kararlılığı devrimci önderliğe kavuştuğunda, emperyalist-siyonist güçler ile suç ortaklarıyla hesaplaşmasının günü gelmiş olacaktır.