6 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/09

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı yaratmak için
devrimci güçlere düşen görevler
  Dinci gericilik saldırının dozunu arttırıyor!
Devrimci seçim çalışmamızın
bazı sorunları
CHP’den işsizliğe çözüm önerileri...
8 Kart etkinliklerinden
İşçi ve emekçi hareketinden…
  BDSP’nin seçim gündemli faaliyeti büro açılışları ile sürüyor...
  Kapitalist sistem ve ulaşım sorunu…
  Direnen Makyal-Erka işçileri açlık grevine başladı…
  Posta emekçilerinin Ankara yürüyüşü…
  Gençlik hareketinden…
  Çeber davasında deliller yok ediliyor!
  Pakistan’da şeriat tehdidi...
  Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları yayılıyor…
  Bir kez daha seçimler üzerine / II
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hükümet-Doğan Holding çatışmasında yeni evre...

Dinci gericilik saldırının dozunu arttırıyor!

Türk egemen sınıflarının rant ve iktidardan daha büyük pay alma çatışması inişli çıkışlı olsa da istikrarlı bir seyir izliyor. Dinci-laik, ordu-AKP hükümeti, Tayyip Erdoğan-Doğan medya türünden görünümlerle dışa vuran çatışma, Amerikancı, gerici, işçi ve emekçi düşmanı güçler arasında cereyan etmektedir. Hal böyleyken taraflar birbirlerini yabancısı oldukları bir takım değerlerden yoksun olmakla suçluyorlar. Bu ikiyüzlü söylemler, toplum nezdinde “çatışmanın haklı tarafı” görünümü kazanabilmek adına gündeme getiriliyor.

Dinci gerici kanadın, hükümet olmanın olanaklarını da kullanarak Doğan Holding’e astronomik vergi cezası keserek yeni bir taarruza kalkışması, durulmuş gibi görünen çatışmayı bir kez daha alevlendirdi. Çatışmanın bu evresinde taraflar basın özgürlüğünden, basın çalışanlarının sendikal haklarından söz ederek, birbirlerinin kirli sicillerini deşifre etmeye başladılar.

Saldırgan konumda bulunan dinci gericiliğin merkezi AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan, egemenler arası çatışmada kritik yer tutan yerel seçimlerden galip çıkmak için tam bir gözü dönmüşlükle hareket ediyor. AKP hükümetine borazanlık yapan dinci gerici medya da, çatışmanın aktif tarafı olarak rol üstlenmiş durumda. Kriz, krizin sonucu artan işsizlik, yerel seçimler, Ergenekon davası, emperyalist-siyonist güçlerle ilişkiler vb. konularda hükümet yandaşı dinci medya, tam bir dezenformasyon seferberliği içinde.

Derinleşen ekonomik krizin seyri, artan işsizlik, yerel seçimler gibi, bugünlerde kritik önem taşıyan bu konularda AKP hükümetini rahatsız eden yayınlar yapan Doğan Medya, Amerikancı Tayyip’in hışmına uğradı. Medya sektörünün krizden etkilenmeye başladığı bir dönemde kesilen 800 milyon TL gibi astronomik bir vergi cezası ile saldırıya maruz kalan Doğan Medya, dinci gericiliğin hamlesini haksız, yasadışı ve “basın özgürlüğüne darbe” indirmeyi hedefleyen bir girişim olarak değerlendirdi. Holdingin istihdam ettiği bazı kalemşörler de, AKP hükümetinin emekçileri hedef alan saldırıları ve basın özgürlüğü konusundaki baskıcı politikalarını teşhir etmeye başladılar.

Yazılanlara bakıldığında, Aydın Doğan medyasının emekçilerden yana, basın özgürlüğünü savunan bir anlayışı temsil ettiği sanılır. Oysa bu medya tekelinin insan hak ve özgürlükleri konusunda sicilinin fazlasıyla kirli olduğu bilinmektedir. Yargısız infazlar, Ulucanlar katliamı, ölüm orucu süreçleri, 19 Aralık kıyımı vb. olaylar sırasında, bu medya holdinginin yayın çizgisinin ne insan hak ve özgürlükleri ne basın etiği ne de basın özgürlüğü ile bağdaşır yanı vardı. Dahası bizzat Aydın Doğan, “Ya sendika ya istifa!” dayatmasında bulunarak, sendikayı holding bünyesinden temizlemiştir. Doğan Medya tekelinin bugün AKP hükümetinin bazı saldırgan icraatlarını teşhir etmesi tam bir ikiyüzlülüktür, bizzat saldırının hedefinde bulunmasından kaynaklanmaktadır.

Saldırgan konumda bulunan dinci gericiliğin şefi Amerikancı Tayyip ise, yine her zamanki arsızlığını sergilemektedir. Van’daki seçim mitinginde yaptığı konuşmada Aydın Doğan’ın açıklamalarına yanıt veren Tayyip Erdoğan, “Bizi işçi haklarını yok etmekle suçladınız ama kurumlarınızda sendikaları bitirdiniz. Basın çalışanlarını köle gibi çalıştırdınız” türünden laflar edebilmektedir.

Bir başbakan ancak bu kadar fütursuz olabilir. Başbakan, işçilerin köle gibi çalıştırılmasına karşı çıkan, sendikal örgütlülüğü savunan bir anlayışı temsil ediyormuş gibi konuşuyor. Oysa bu aynı kişi, 1 Mayıs’ta alanlara çıkan işçilerin üzerine devlet güçlerini vahşi bir şekilde saldırtmakla kalmamış, “ayaklar baş olursa” söylemi ile işçi sınıfı ve emekçilere hakaret etmekten de geri durmamıştır. Yerli ve yabancı sermayedarların emri altında çalışan AKP hükümetinin başı Tayyip Erdoğan, faşist cuntanın bile İş Yasası’nda göze alamadığı değişikliklerin altına imza atarak, işçi ve emekçi düşmanlığını sayısız kez tescil etmiştir.

Doğan Holding’e saldırırken sendikaların bitirilmesinden, emekçilerin köle gibi çalıştırılmasından dem vuran Tayyip, yandaş medyasının ayyuka çıkan sendika ve işçi düşmanlığının sözünü etmemektedir. Şaibeli bir şekilde ele geçirilen ATV-Sabah grubunun başında Tayyip’in eniştesi bulunuyor. AKP borazanlığı yapanlar arasında yer alan ATV-Sabah grubu, basın emekçileriyle TİS imzalamaktan kaçınmış, greve çıkan 11 emekçiyi ise anında kapının önüne koymuştur. Hükümetin yandaşı medyada sendikalı tek bir emekçi bulunmazken, bu yayın şirketleri işçi ve emekçi düşmanlığını doruğa çıkartan bir çizgi izlemektedirler. Sendikaların ve emekçilerin her türlü örgütlenme girişiminin saldırıya maruz kalması dinci gerici medyanın uğursuz geleneklerden biridir.

AKP hükümeti ile Tayyip Erdoğan’ın, emekçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi ya da sendikalı çalışma hakkı gibi sorunları olmadığı herkesin malumudur. Kapitalizmin krizinin daha da derinleşeceği, seçimler ertesinde İMF ile anlaşmaya imza atılacağı, patronları rahatlatmak için yeni “tedbir paketleri”nin açılacağı göz önüne alındığında, işsizlik, yoksulluk ve sefaletin daha da derinleşeceği kendiliğinden anlaşılır. Demek ki, sermaye düzeni ve onun icra kurulu olan hükümetin gündeminde Tayyip’in sözünü ettiği sendikal haklar ya da kölece olmayan çalışma koşullarının yaratılması değil, tam tersi bulunuyor.

Derinleşen krizin yaratacağı yıkıcı sonuçlar, işçi sınıfı ve emekçilerin hoşnutsuzluğunu da arttıracaktır. Süreç, sınıf ve kitle hareketinin gelişme dinamiklerinin birikmesini koşullayacaktır. Toplumsal muhalefetin gelişmesini engellemek Amerikancı rejimin önceliği olduğuna göre, önümüzdeki dönemde devlet terörünün yanısıra ekonomik, ideolojik, siyasal, kültürel şiddetin de artacağını tahmin etmek güç değil. Bu saldırıda medyanın yarısına tekabül eden hükümet borazanı dinci gerici medyanın özel bir rol üstleneceğinden kuşku duyulamaz. Hükümetin Doğan Holding’e yönelttiği saldırı ise, düzen cephesinden yükseltilecek “çatlak sesler”e bile tahammül edilmeyeceğinin işaretini vermektedir.

Egemen sınıfların AKP karşıtı kanadını temsil eden bir medya tekeline karşı bu kadar pervasız davranabilen Amerikancı hükümet, işçi ve emekçileri daha saldırgan yöntemlerle sindirmek isteyecektir. İlerici-devrimci güçler ile işçi ve emekçiler seçimler ertesinden ivme kazanacak bu saldırıya şimdiden hazırlıklı olmalıdır.