6 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/09

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı yaratmak için
devrimci güçlere düşen görevler
  Dinci gericilik saldırının dozunu arttırıyor!
Devrimci seçim çalışmamızın
bazı sorunları
CHP’den işsizliğe çözüm önerileri...
8 Kart etkinliklerinden
İşçi ve emekçi hareketinden…
  BDSP’nin seçim gündemli faaliyeti büro açılışları ile sürüyor...
  Kapitalist sistem ve ulaşım sorunu…
  Direnen Makyal-Erka işçileri açlık grevine başladı…
  Posta emekçilerinin Ankara yürüyüşü…
  Gençlik hareketinden…
  Çeber davasında deliller yok ediliyor!
  Pakistan’da şeriat tehdidi...
  Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları yayılıyor…
  Bir kez daha seçimler üzerine / II
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir kez daha seçimler üzerine/II

M.Can Yüce

Seçim meydanları iyice hareketlendiği gibi seçim tartışmaları da “renkli boyutlar” kazanıyor. Daha önce yazdığımız iki yazı belli eleştiriler ve kimi tepkiler aldı. Bu, çok doğal, hatta bu tartışmaların derinleştirilmesinde yarar var.

Yapılan eleştirileri tek noktada toplamak mümkündür. DTP’ye oy vermek veya vermemek! Oysa bu sorunun sadece sonucudur, bunun gerekçelerinin açıklanması da çok önemlidir.

Kaleme aldığımız her iki yazımızda da sorunu birçok boyutuyla ele almış, gerekçelerini ortaya koymuştuk. Samimiyet ve tutarlılık, işte üzerinde durduğumuz, bugün ve yarın esas alınması gereken siyaset yapma tarzının esası bu olmak durumundadır.

Yazılarımızda samimiyet ve ilkeli anlayış ve duruşa özel bir vurgu yapmıştık. Bir yanda İmralı ve onun yörüngesindeki partiler hakkında bir tanımlama yapacaksın, ama öte yandan yine bu tanımlamalarını yok sayıp bu parti ve kişilere oy vermesini isteyeceksin! Bu durumu, bırakalım “devrimci sosyalist politik ahlak” açısından, en sıradan politik ve genel ahlak ölçülerine oturtmak mümkün mü?

Bugüne kadar siyaset nasıl yapıldı, bugün nasıl yapılıyor? Sağ ve kendisini sol, demokrat olarak tanımlayanlar siyaset tarzlarını nasıl değerlendiriyorlar, bunu pratikte nasıl gerçekleştiriyorlar? Yüzü halka ve geleceğe dönük olanların, bugüne kadar kaybettikleri ve kaybetmeye devam ettikleri temel nokta nedir? Kâğıt üzerinde savundukları ilke ve ölçülerle pratikte yaptıkları arasındaki mesafenin kapanmamak üzerine açılmış olması değil mi? Egemenlerin siyaset tarzı ile kendini onlara “muhalif” olarak tanımlayanların siyaset tarzı arasında herhangi bir fark, bir sınır kalmış mıdır?

Evet, seçim sonuçları bakımından “kaybedebilirsin”. Ama bu sadece bir seçim sonucudur; bir meclis üyeliği, bir belediye başkanlığı vb! Ama eğer ilkeli ve tutarlı bir siyaset tarzı yapmışsan, kazanmak üzere yola çıktığın yolda önemli bir adım atmış olursun!

DTP’yi ne pahasına olursa olsun desteklemeyi öneren arkadaşlar, öncelikle DTP hakkında gerçekten düşünce netliğine sahipler mi? DTP, kendi omuzları üzerinde kendi kafasını mı taşıyor? DTP’nin İmralı ekseninin dışında bir tek sözü ve eylemi var mı? Bugün onları perde arkasında kim veya kimler yönetiyor? TRT 6’da program yapıyor veya çalışıyor diye insanları “korucu” olarak suçlayanlar, devlete askerliğini kusursuz ve tam olarak yaptıktan sonra gelip kendi başlarında kendilerini “yönetmelerini” sindirmekte neden bir sakınca görmüyorlar? Soruları uzatmak mümkün, ama bu kadarı yeterlidir.

Öcalan, onun figüranları, iradesi olmayan yöneticileri, kendilerinden farklı düşünen aydın, yazar ve siyasetçileri tehdit ediyor, haklarında “ölüm fermanları” çıkartıyor. DTP’nin bu konuda söylediği veya söyleyeceği bir tek lafı var mı? Olabilir mi? Öyle ya, demokrat olmak bunu gerektirmiyor mu? Bir İsmail Beşikçi Kürtler için, onları hakları ve temel istemleri için ömrünü vermedi mi? Ama İmralı Partisi ve onun “yönetenleri” İsmail Beşikçi’yi tehdit ederken kıllarını kıpırdattılar mı?

DTP’de biriken halk gücü ve potansiyeli nasıl ve hangi amaçlar için kullanıyor? Yıllardır ellerinde olan belediyelerde ne yaptılar?

DTP’ye oy verme çağrısı yapanların, “seçimde tarafım” diye tutumunu ortaya koyan arkadaşların öncelikle bu sorulara yanıt vermeleri gerekir!

DTP, tüm kusurlarına rağmen bir parti olarak yurtsever bir partidir, biçiminde bir tanım ve yargıları varsa, o zaman bu sorularımızın onlar için bir anlamı yoktur! O zaman tartışmanın ekseni değişir. Yani o zaman onlarla İmralı Partisi ve DTP, politik çizgileri ve durdukları yer ile Kürt halkının temel çıkarları gibi temel noktaları tartışmak gerekecek…

“Yerel seçimlerde taraf olmamak, bertaraf olmak anlamına geliyor” diye yazıyor bir arkadaş… Bu kestirmeci bakışa göre vay halimize… Bu bakışa göre iki eksen var, biri AKP’de somutlaşan devlet ekseni, diğeri de DTP’de somutlaşan Kürt ekseni… Diyelim ki yerel seçimlerde AKP ezici bir üstünlükle çıktı? Bu, Kürtler açısından “bertaraf olmak anlamına  (mı) geliyor”? Yoksa olup biteni daha soğukkanlı ve derinlemesine düşünme ve değerlendirme yapma, İmralı felaketinin sonuçlarını bir de bu vesilesiyle görme, özgürce tartışma zemininin doğmasına mı vesile olacak?

Kuşkusuz, yine can alıcı soru ve soruna geliyoruz: İmralı ve onun tam eksenindeki DTP’yi Kürt halkı ve onların mücadelesi açısında nereye oturtuyorsunuz? Konumunu nasıl tanımlıyorsunuz? Gerçekten İmralı ve DTP’yi Kürt ekseni, Kürtler’in çıkarlarını devlet karşısından savunan platform olarak değerlendiriyorsanız, gerçekten de “Yerel seçimlerde taraf olmamak, bertaraf olmak anlamına geliyor”!

Biz tarafsız değiliz, ama AKP ve DTP’nin değil, kendi bağımsız eksenimizde tarafız! İlke ve siyaset tarzı arasında tutarlı bir uyumun egemen olmasını istediğimiz “yeni” bir tarafız! Siyaset ve samimiyetsizlik arasında kurulan, siyaset kültüründe yerleşen özdeşlik devrinin kapanması gerektiğine inanan tarafız ve geleceği kazanacak da budur! Kazanacaksak böyle bir gelecek kazanalım, başkasını değil!

3 Mart 2009