6 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/09

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı yaratmak için
devrimci güçlere düşen görevler
  Dinci gericilik saldırının dozunu arttırıyor!
Devrimci seçim çalışmamızın
bazı sorunları
CHP’den işsizliğe çözüm önerileri...
8 Kart etkinliklerinden
İşçi ve emekçi hareketinden…
  BDSP’nin seçim gündemli faaliyeti büro açılışları ile sürüyor...
  Kapitalist sistem ve ulaşım sorunu…
  Direnen Makyal-Erka işçileri açlık grevine başladı…
  Posta emekçilerinin Ankara yürüyüşü…
  Gençlik hareketinden…
  Çeber davasında deliller yok ediliyor!
  Pakistan’da şeriat tehdidi...
  Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları yayılıyor…
  Bir kez daha seçimler üzerine / II
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları yayılıyor…

Doğu Avrupa ülkeleri iflasın eşiğinde, AB şefleri diken üstünde!

ABD’den başlayarak dünyaya yayılan kapitalizmin küresel krizinin yol açtığı sarsıntıların etkisi birçok ülkede daha şiddetli hissedilmeye başladı. Yeni gelişmeler, trilyon dolarları bulan yardım paketlerinin krizi kontrol altına almaya yetmediğini ortaya koymaktadır. Emperyalist devletlerin yaptığı bu müdahalelerin, yıkıcı dalgaların hızını yavaşlatmak dışında kayda değer bir etkisinin olmadığı görülmektedir. 

Harcanan trilyon dolarlar emekçilerin ürettiği toplumsal zenginlikten sızdırılan artı-değer olduğu halde, zor durumdaki işçi ve emekçilere değil, büyük tekellere aktarılıyor. İşçi sınıfına dayatılan ikilem ise, kazanılmış hakların bir kısmından feragat etmek ya da işsiz kalmak! Toplu tensikat dalgasının devam edeceğine dair veriler ise, durumun daha vahim bir hal alacağına işaret ediyor. Nitekim kısa süre önce rapor hazırlayan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verileri, işsizlik sorununun 2009’da zirveye çıkacağını gösteriyor. İLO raporunda, bu yıl içinde işsizler ordusuna 51 milyon kişinin ekleneceği öngörülüyor.

Küresel krizin yıkıcı etkilerinin halihazırda en çok hissedildiği Doğu Avrupa ülkeleri çöküşün eşiğine dayanmış bulunuyor. Büyümenin durduğu, ardından ekonominin küçülmeye başladığı bu ülkelerin para birimleri de hızla değer yitirdi. 1989 çöküşüne kadar Sovyet Bloku’nda yer alan bu ülkelerin yakın geçmişte AB üyeliğine kabul edilmesi, güya refaha ulaşmanın kapılarını açmıştı. Oysa bu ülkelerin elde ettiği tek “ayrıcalık”, AB emperyalistlerinin ucuz işgücü deposu haline gelmek oldu.

Batılı emperyalistlere uşaklık konusunda birbiriyle yarışa giren Doğu Avrupa’nın yeni kapitalist rejimleri, kapitalizmin krizinin yayılacağını fark ettikleri anda soluğu İMF’nin kapısında almışlardı. Güya İMF reçeteleri sayesinde krizi daha az hasarla atlatacaklardı. Ancak aradan geçen birkaç ay “kazın ayağı”nın hiç de öyle olmadığını, İMF reçetelerinin krizi atlatmaya değil, emperyalist merkezlerden bağımlı ülkelere transfer etmeye yaradığını bir kez daha ortaya koymuştur.

İMF reçetelerinden medet uman Baltık devletleri ile Macaristan, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Romanya, Polonya gibi ülkelerde ki ekonomi alarm zilleri çalmaktadır. AB kapılarını aşındıran bu ülke devlet başkanları, çöküşü önlemek için acil müdahale önlemleri dilenmeye başladılar. Krizden en fazla etkilenen ülkelerin başında olan Macaristan’ın başbakanı Ferenc Gyurcsany, panik içinde yaptığı açıklamada, “Avrupa’da yeni bir demir perde oluşmasına, Avrupa’nın yeniden ikiye bölünmesine müsaade etmemeliyiz” diyerek AB şeflerini etkilemeye çalıştı.

Riskin ciddi olduğuna dikkat çeken Dünya Bankası (DB) şefi Robert Zoellick de, “krizin 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ardından birleşen Avrupa’yı yeniden bölmesine izin verilmesinin insani bir trajedi” olacağı uyarısında bulundu. DB şefi, krizi atlatabilmek için AB emperyalistlerinin “dayanışma” içinde hareket etmeleri gerektiğini vaaz ediyor.

Çöküşün eşiğine gelen ülkelerin son yıllarda üyeliğe kabul edilmiş olması elbette AB şeflerini de kaygılandırmaktadır. Hatta bunların bir kısmı diken üstündedir. Zira Doğu Avrupa’daki çöküşün, ekonomik durgunluk ya da küçülme basıncı altında bulunan Batı Avrupa ülkelerine yayılacağı, dahası geri dönmeyen kredilerin AB’nin büyük bankalarının iflasına yol açabileceği endişesi giderek yayılmaktadır. AB bankalarının, iflasın sınırına dayanan Doğu Avrupa ülkelerine aktardıkları kredi miktarının 1.3 trilyon dolara ulaştığı bildirilmektedir.

Tehlikenin büyüklüğünü kabul eden AB şefleri, Brüksel’de olağanüstü bir zirve toplayarak “kurtarma paketi” konusunu görüştüler. Topun ağzındaki Macaristan rejiminin, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine 180 milyar Euro’luk yardım paketi talebi, AB şefleri tarafından reddedildi.

Tehlike çanları çalarken toplanan zirvede “kurtarma paketi”, krizi fırsata çevirmenin hesabını yapan Almanya-Fransa ikilisinin engeline takıldı. Görünen o ki, AB içinde belirleyici konumda bulunan bu iki emperyalist güç, Doğu Avrupa ülkelerinin çöküşü, kendileri dışındaki Batı Avrupa ülkelerinin ise ciddi bir ekonomik sarsıntı geçirmesi karşısında bir şey yapmak istemiyor.

Kaçınılmaz görünen çöküşün faturası bu ülkelerdeki işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmek isteniyor. Elbette emekçiler de, kapitalizmin küresel krizinin faturasının kendilerine ödetilmek istendiğinin farkında. Nitekim AB ülkelerinde sınıf çatışmalarının sertleştiğini gösteren veriler günden güne artıyor. Örneğin İrlanda, Yunanistan, Bulgaristan, Litvanya gibi ülkelerde son haftalarda işçi ve emekçilerin öfkesi sokaklara taşmış, eylemlerde kolluk kuvvetleriyle çatışmalar yaşanmıştır. Letonya hükümeti ise kitlesel protestoların ardından istifa etmek zorunda kalmıştır.

Krizin faturasını hangi tarafın ödeyeceği, sınıflar arası çatışmalarının seyrine bağlı olarak netleşecektir. Faturayı asıl sahiplerine, yani kapitalistlere ödetebilmek için işçi sınıfı ile emekçilerin meşru-militan bir mücadele hattı izlemeleri, kapitalizmi bir sistem olarak hedef almaları ve enternasyonal dayanışmayı yükseltmeleri gerekiyor.

 

Essen’de tersane işçileriyle
dayanışma etkinliği

Yurtdışında BİR-KAR’ın yürütmekte olduğu “Kapitalizmin krizinin bedelini ödemeyeceğiz!” kampanyasının bir parçası olarak düzenlediğimiz “Tersane işçileri ile dayanışma etkinliği” 28 Şubat günü Almanya’nın Essen şehrinde başarıyla gerçekleştirildi.

Ön çalışma sürecinde, tersane işçilerinin kaleme aldığı ve mücadele deneyimlerinin anlatıldığı bir metni bildiri haline getirdik. Yakın şehirlerde yaşayanlar da dahil yüzlerce emekçiyle kapitalizmin krizi ve saldırılara karşı alınması gereken tutumu üzerine konuştuk. Dünyanın birçok ülkesindeki işçi ve emekçilerin militan mücadeleleri ile bunun bir parçası olan tersane işçilerinin yol gösterici deneyimlerini örnekledik. Ayrıca Bir-Kar ve hedeflerini anlattık.

Etkinliğimiz tersane işçileri tarafından hazırlanan sinevizyonun gösterimiyle başladı. Ardından okunan tersane işçilerinin mesajı anlamlı bir etki yarattı.

Kültürel etkinliklerden sonra MLPD temsilcisine söz verildi. Temsilci, tersane işçilerinin mücadelesinin kendilerine heyecan verdiğini söyledi ve uluslararası işçi sınıfının mücadele birliğinin çok önemli olduğunu vurguladı. Özellikle kapitalizmin her geçen gün derinleşen krizinin mücadele cephesinden paha biçilmez olanaklar yarattığını ifade etti. İstanbul tersane işçilerini ve onların mücadelelerini siteleri ve yayın organları aracılığı ile Alman işçi ve emekçilerine anlatacaklarını, yanısıra Hamburg kentindeki (Almanya’nın liman kentidir) liman işçilerinin tersane işçileri ile dayanışma içinde olmalarını talep edeceklerini söyledi. Bir-Kar’ın çalışmalarını önemli bulunduklarını, birlikte çalışma olanaklarının yaratılması gerektiğini dile getirirdi ve önümüzdeki 1 Mayıs çalışmalarının ortak yürütülmesini önerdi.

Bir-Kar temsilcisi ise, kapitalizmin krizi ve saldırılarının dünyanın bütün ülkelerindeki işçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çevirdiğini, buna karşı tek çıkar yolun, tepeden tırnağa örgütlü olan sermaye sınıfına ve devletine karşı yerlisi-göçmeniyle ortak mücadele yürütmek olduğunu belirtti. Bu nedenle göçmen işçilerin mücadele içinde aktif olarak yer alması gerektiğini, yerli işçilerle kurulacak eylemli birliklerin ırkçılığa ve siyasal gericiliğe karşı tek çözüm olacağını belirtti.

Dünyayı saran gericilik yıllarının yavaş yavaş geride kaldığını, şimdi rüzgârın bizden yana esmeye başladığını, artık insanca yaşanılacak bir dünyanın kurulmasının bir hayal olmadığını, bunun yolunun ne olduğunu tersane işçilerinin gösterdiğini, bu bilinçle hareket edilmesi gerektiğini söyleyerek sözlerini bitirdi. 100’ün üzerinde işçi ve emekçinin katıldığı etkinliğimiz devrimci marş ve türkülerle devam etti.   

BİR-KAR / Essen