26 Haziran 2009
Sayı: SİKB 2009/24

  Kızıl Bayrak'tan
  İran’daki siyasal durum üzerine...
  Irak’taki işgalci güçler Türkiye üzerinden geri çekilmeye hazırlanıyor...
Konya Üssü savaş aygıtı NATO uçaklarına açıldı…
Mafyalaşan tekstil sektörü,
sektöre dönüşen mafya çeteleri…
Eli kanlı bir haraminin portresi:
Sabri Sami Yılmaz
  Sabra saldırısı ve sonrası üzerine avukatlarla kouştuk...
  “TİS yoksa grev” örgütlenmelidir!
Sabra saldırısı lanetleniyor...
  Entes direniş güncesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sivas katliamının hesabını sormak için
birleşik, kitlesel devrimci mücadeleyi yükseltelim!
  Emine Arslan ile kazanımla sonuçlanan DESA direnişi üzerine konuştuk...
  İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen’le Sağlıkta Dönüşüm Programı ve “Tam Gün” Yasa Tasarısı üzerine konuştuk...
  Almanya'da yüz binlerce öğrenci eğitim hakkı için alanlardaydı!
  İran’da halk hareketi sınırlarını zorluyor!
  İsrail, Filistin halkına barış adına kölelik dayatıyor!
  İran halkı ve devrimci partileri
‘79 deneyinden öğrenecektir!
  Kapitalist-emperyalist sistemin
kısa bir suç dosyası...
  Yargı gereğini yaptı! Uğur’un katilleri beraat etti…
  Bir burjuva liberalinin
saçmalamaları üzerine...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İsrail, Filistin halkına barış adına kölelik dayatıyor!

Küstah ırkçı-siyonistlere
ABD-AB desteği!

Barack Obama’nın Kahire vaazında Filistin devletinin kurulması gerektiği tezini savunması, bazı çevrelerin,“ABD, Filistin sorununun çözümü için İsrail’e baskı yapmaya başlayacak” türünden yorumlar yapmasına vesile oldu. Oysa Obama, daha önce “İsrail’in güvenliğini sağlamak temel önceliklerimiz arasındadır” açıklamasını yaparak safını net bir şekilde belirlemişti. Buna rağmen Obama’nın, Filistin sorununa iğreti bir çözüm bulmaya muhtaç olduğunu söylemek de mümkün. Ancak kendine siyonist rejimin güvenliğini sağlama misyonu biçen ABD başkanının, Filistin sorununun çözümüne dair söylediği sözler havada kalıyor.

Nitekim “iki devletli çözüm” diye yutturulamaya çalışılan planın temel amaçlarından biri, bölge halkları nezdinde ABD emperyalizminin yıpranan imajını düzletmekse, diğeri de siyonist İsrail’i güvenceye alabilmektir. Eğer bu iki temel noktada başarı sağlanabilirse, ABD’nin bataklığa saplanan Ortadoğu politikasının farklı araçlarla sürdürülebileceği var sayılıyor. Görüldüğü üzere burada Filistin sorununa iğreti çözüm üretmek bile tali plandadır.

ABD başkanının söylemleri, somut adımlardan yoksun, temennilerle sınırlı kaldığı halde, ırkçı-siyonist rejimin şeflerini pek memnun etmiş görünmüyor. Tel Aviv’den yapılan açıklamalar, İsrail rejiminin düzen içi iğreti bir çözüme bile tahammül etmek istemediğini kanıtlar niteliktedir. Filistin halkına “kıyım ya da diz çökmek” dışında seçenek bırakmak istemeyen ırkçı-siyonistler, toprak gaspından bile vazgeçmek niyetinde değiller. Tel-Aviv’deki ırkçı-faşist hükümetin şefi Benyamin Netanyahu’nun “çözüm”e dair açıklaması ise, siyonist şeflerin ne kadar küstahlaştığının belgesi niteliğindedir.

Litvanya kökenli İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, siyonist rejimin soruna dair politikasını açıklarken ordusu, güvenlik gücü, egemenliği olmayan bir Filistin devletinin kurulabileceğini söyledi. Nükleer silah deposu İsrail’in yanında “silahsız Filistin devleti” öneren ırkçı-faşist şef, İsrail’in Doğu Kudüs’ten çekilmeyeceğini, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinin boşaltılmayacağını, ırkçı-duvarın yıkılmayacağını, Filistin halkının İsrail’i “Yahudi devleti” olarak kabul etmesi gerektiğini, 5 milyona yakın Filistinli mültecinin dönüş sorununa İsrail dışında bir çözüm bulunması gerektiğini söyledi.

Bu açıklama, ırkçı-siyonistlerin küstahlaşmakta sınır tanımadıklarını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Filistin halkının temel sorunlarını yok sayan bu faşist zihniyet, direnişin sembolü olan bu halka üstü açık bir hapishanede onursuzca bir yaşam dayatmayı “barış planı” diye pazarlamaya kalkışıyor.

Irkçı konuşmayı doğru ve cesur bir adım olarak nitelendiren İsrail’in işçi partili Cumhurbaşkanı Şimon Peres ise, çizilen çerçevenin “İsrail-Filistin barışının yanısıra bölge barışına yönelik doğrudan görüşmeler için de bir fırsat oluşturduğunu” öne sürdü. Bu konuda sergilenen ortak tutum, tüm siyonist akımların ırkçı-faşist bir zihniyet taşıdığını kanıtlamaktadır.

Filistin topraklarını gaspeden siyonistlerin böylesine ırkçı, böylesine küstahça tasarlanmış bir plan sunmalarında şaşılacak bir şey yoktur elbet. Zira barışa dair ne kadar vaaz verilirse verilsin, ırkçı-siyonizmin nihai amacı Filistin’i Araplar’dan arındırmaktır. Nitekim yaptıkları her eylemin geri planında, “saf Yahudi devleti” kurma iğrenç emelleri sırıtır.

İsrail başbakanının ırkçı planına ABD ile AB şefleri tarafından destek verilmesi ise, bu iki gerici güç odağının Filistin halkına düşmanlığının bir kez daha tescil edilmesine vesile olmuştur.

Konuyla ilgili açıklama yapan Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, Obama'nın iki halkın tarihsel vatanlarında Yahudi İsrail devleti ve bağımsız Filistin devleti olarak iki devletli çözümden yana olduğunu vurguladı. Beyaz Saray sözcüsü, “Obama'nın, bu çözümün, hem İsrail'in güvenliğini, hem de Filistin'in yaşayabilecek bir devlete ilişkin meşru emellerinin gerçekleşmesini sağlayabileceğine ve sağlaması gerektiğine inandığını, Netanyahu'nun bu hedefi onaylamasını memnuniyetle karşıladığını” bildirdi. 

ABD başkanı adına yapılan bu açıklama, Ortadoğu’ya barış vaat eden Barack Obama’nın ikiyüzlülüğünü, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gözler önüne sermiştir. İsrail başbakanının açıklaması, Obama’nın erken bir zamanda yüzündeki maskeden soyunmasına vesile olmuştur.

İsrail başbakanın konuşması, ABD’den medet uman Mahmut Abbas yönetimi bile hayal kırıklığına uğrattır. Abbas yönetiminin sözcüsü Nebil Ebu Rudeyna’ın, “Netanyahu'nun sözleri, yapılan tüm çabaları ve girişimleri baltalıyor ve Filistin, Arap, Amerikan tutumlarına meydan okuyor” şeklinde yorumladığı açıklamaya destek sunan Obama, kimin safında olduğunu yeniden teyit etmiştir.

Bu gelişme, emperyalist güç merkezlerinden sorunlarına çözüm bekleyen ezilen halkların açmazını gösteren güncel bir örnektir. Bir kez daha vurgulamak gerekiyor ki ezilen halklar, ancak sömürü, egemenlik, yağma peşinde koşan emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı birleşik direnişi yükseltebildikleri zaman özgürlüğe ulaşmanın yollarını açabilir.