31 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “Amerikan Çözüm Planı” devrede
  Kürt halkına yönelik baskılar, cinayet ve katliamlar sürüyor..!
  “Güney Kürdistan seçimleri ve ötesi
Adli Tıp Kurumu, sermaye devletinin
has bir kurumudur!
Entes direnişi günlüğünden…
Alpagut işçisi mücadele geleneğini sürdürüyor...
  Metal İşçileri Kurultayı
hazırlık çalışmalarından.....
  Kent AŞ’de direnişe devam!
  Mamak 6. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  AKP Hükümeti, Emre Aköz’ün ağzından Alevilere kin kusuyor...
  Eğitim haktır, satılamaz!
  Gençlik eylemlerinden...
  İstanbul Sanayi Odası raporu aynasına yansıyanlar...
  Devrimci sınıf çalışmalarından...
  “Barack Obamalı hayaller” çöküyor…
  Dünyada işçi ve emekçi eylemlerinden...
  “Arka bahçe”deki devrim 50. yılında!
  Güler Zere serbest bırakılsın!
  Kürdistan hapishanelerinden
zulüm manzaraları
.
  Güney Kürdistan seçimleri
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Krizin acı reçetesi işçi-emekçilere içirilirken, emperyalizmin memuru Kemal Derviş ve Dervişgiller yine iş başında...

Sermayenin sosyal-yıkım saldırılarına karşı işçi-emekçi barikatlarına!

Sermayenin sadık uşağı AKP hükümetinin “krize karşı önlem” adı altında peş peşe uyguladığı asalak patronları kurtarma paketlerinin kabaran faturası emekçilerin sırtına yükleniyor. “Tasarruf tedbirleri” adı altında yutturulmaya çalışılan ve saldırı bombardımanına dönüştürülen önlemlerin ardında İMF’ye verilen sözler gereği yakın zamanda yapılacak anlaşma da bulunuyor.

Asalak patronlardan tüccar Erdoğan’a, meclisteki domuzlardan gazetelerin köşe başlarını tutan satılık kalemlere kadar tüm sermaye cephesi bu saldırı bombardımanını işçi ve emekçilere yutturmaya çalışıyor. Neymiş; tasarruf tedbirleriyle, krize karşı alınacak önlemlerle bu kriz minimum seviyelerde atlatılır ve iki yıl içerisinde ülke 2001 krizi sonrasında yakaladığı büyüme hızını tekrar yakalarmış! Tedbir ve önlemlerin hayata geçmesi için işçi ve emekçilerin bu acı ilacın reçetesini içmeleri gerekiyormuş!

Emperyalizmin memuru Derviş'in penceresinden kriz ve sonrası!

Neredeyse bir yıla yakın süredir sesi-soluğu çıkmayan emperyalizmin memuru Kemal Derviş geçtiğimiz günlerde bazı satılık köşe yazarları ve sermayenin Prof. ünvanlı uşaklarıyla birlikte toplantılar düzenledi. "Dünya Ekonomisi, Avrupa ve Türkiye" konulu serbest toplantıya ayrıca Sabancı Üniversitesi bünyesinde kurulan İstanbul Politikalar Merkezi'nin Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder ve Joost Lagendijk de katıldı. Avrupa Parlamentosu'ndaki üyeliği, dolayısıyla Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığı görevi sona eren Lagendijk, "Full Time" İstanbul Politikalar Merkezi'nde çalışmaya başladı. ABD'nin en ünlü düşünce üretim merkezlerinden olan Washington'daki Brookings Enstitüsü'de "Global Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı" görevini yürüten Derviş ise "Pa

rt Time" çalışacak.

Derviş’le hasret gidermekten ve bu kriz ortamında düşüncelerinin son derece önemli olmasından bahseden (Erdal Şafak gibi) bazı satılık kalemler 2001 krizinin atlatılmasında önemli bir rolü olan Derviş’in dinlenmesini salık vermekteler. "Yılın ilk çeyreğindeki yüzde 13.8 küçülme gereğinden fazla önemsenmemeli" diyen Derviş, üçüncü veya son çeyrekte suların durulmasını bekliyor. Ve 2010 ile sonrasına bakılması gerektiğini vurguluyor ve hatırlatıyor: “Yüksek büyümenin iki motoru var. Biri yurt içi tasarruflar, diğeri dış tasarrufların Türkiye'ye ithali.”

Derviş’in üzerinde önemle durduğu, tasarruf oranının artırılması, yüzde 15’lerden en az yüzde 25’lere çıkarılması. Tasarruf oranı yüzde 25’lere çıkarıldığında Türkiye’nin her yıl yüzde 7 büyüme oranını yakalayabileceğini söylüyormuş.

Derviş'ten bir saptama daha: "Kriz teğet geçti" söylemi doğruydu, ama sonrasında bazı hatalar yapıldı. Önlemlerde gecikilmesi gibi. "Hem sonra" diyor Derviş, "Hükümetler biraz iyimser olmak, iyimserlik yaymak zorundalar. Kendi bakanlık deneyimlerimden biliyorum”!

Zam, soygun ve yıkım bombardımanının ardında İMF ile yapılan anlaşmalar var!

 Kemal Derviş’in ne demek istediğini bu ülkenin işçi ve emekçileri gayet iyi biliyor. CIA’nın tezgâhında yetişmiş, emperyalizmin, sermayenin has uşağı olan bu kişinin bu ülkeyi ne hale getirdiğini işçi ve emekçileri yaşayarak gördüler. 2001 krizinin ardından milyonlarca işçi ve emekçinin yıkıma sürüklenmesi pahasına dev şirketlere dönüşen bugünkü birinci ve ikinci 500 büyükler, Derviş’in ve Dervişgillerin yıkım politikaları üzerinden yükselmiştir.

Kemal Derviş bunca yılın sadık uşaklığının deneyimleri üzerinden tüccar Erdoğan ve avanesine akıl vermektedir, azar azar değil saldırıları birden hayata geçirin! Tüccar Erdoğan ve müritlerinin ise Derviş’ten aşağı kalır yanları bulunmuyor. Emperyalizme ve sermayeye uşaklıkta gelmiş geçmiş hiçbir hükümetin eline su dökemeyeceği AKP hükümetinin emekçilere yıkım politikalarını dayatması için kimsenin akıl vermesine de gerek bulunmuyor. Zira Derviş gibi, tüccar Erdoğan da aynı emperyalizmin tezgahından geçmiştir.

İMF ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantıları üç yılda bir Washington dışında yapılıyor. Bu yılki toplantının 28 Eylül’de İstanbul’da yapılması yıllar önce kararlaştırılmıştı. Tüccar Erdoğan ve müritleri de bütün dünyada, yakından izlenen bu organizasyona büyük önem verdi. Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin, dünyanın hemen tüm ülkelerinden üst düzey temsilcilerin katılacağı toplantının gerektirdiği mekânları içerecek biçimde genişletilmesi için muazzam bir inşaata girişildi. “Kriz bizi teğet geçecek, Bizim durumumuz iyi, İMF’ye ihtiyacımız yok” vb ümük sıktırma teraneleriyle “yeri göğü inleten” tüccar Erdoğan, şimdi İMF ve Dünya Bankası’nın önünde secdeye durmaktadır. “Krize karşı önlem, tedbir ve tasarruf paketleri” adı altında son günlerde işçi ve emekçilere yapılan zam ve saldırı bombardımanının gerisinde İMF ile yapılacak anlaşmanın bir ön hazırlığı bulunuyor.

İşsizlik Sigortası Fonu sermayeye hibe edildi, sıra Kıdem Tazminatı’nda!

Uzun bir süredir patronların göz koyduğu İşsizlik Sigortası Fonu’nu patronlara hibe eden AKP’nin yasalaştırdığı düzenlemeyi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onayladı. İşini kaybeden işçilere yeni bir iş bulununcaya kadar maddi destek sağlamak amacıyla kurulan İşsizlik Sigortası Fonu, kriz bahanesiyle patronlara ve bütçeye destek fonuna dönüştürüldü.

AKP ilk olarak bu yıl içinde çıkardığı İstihdam Paketi ile patronlara destek olmak adına İşsizlik Sigortası Fonu’nun talan edilmesinin yolunu açtı. Fonda biriken 40 milyar TL üzerindeki kaynaktan yararlanan işsiz sayısı göz önüne alındığında yeni düzenleme sonrası, “Fon bir tek işçiye yar olmuyor” demek mümkün. Her gün yüz binlerce kişi işsizler ordusuna katılmasına rağmen fondan yararlanan işsiz sayısı Nisan ayında 41 bin, Haziran’da ise 82 bin kişi oldu. İstatistik Kurumu rakamları işsiz kalanların büyük çoğunluğunun fondan yararlanamadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu durum bile başlı başına AKP şahsında asalak patronların asıl derdinin fonu talan etmek olduğunu fazlasıyla gösteriyor.

 Asalak patronların ve uşakları AKP hükümetinin şimdiki hedefinde Özel İstihdam Büroları’nın bir an önce yasallaştırılması ve Kıdem Tazminatı’nın bir fona devretme yoluyla gasp edilmesi bulunmaktadır. Bunun için hazırlanan ve bakanlara sunulan tasarılar yasalaşmayı bekliyor. Hiçbir sosyal güvenlik kurumunda kaydı bulunmayan Türkiye’de çalışabilir nüfusun yarısından çoğunun kaçak-kayıt dışı tutulduğu, işsizliğin 7 milyona ulaştığı, son bir yıl içerisinde ücretli bir işçinin %40 oranında fakirleştiği, işçi-emekçileri bunalıma-sosyal çöküntüye iten sermayenin saldırıları artarak devam edecektir.

Sınıfa karşı sınıf savaşı!

İşsizlik, sefalet ve köleleştirme saldırılarının iç içe dayatıldığı bu saldırı bombardımanını AKP hükümeti sigara yasağı, Ergenekon, Kürt sorunu ya da ordu-yargı gibi düzenin diğer kurumlarıyla yaşadığı it dalaşının ardına saklanarak hayata geçiriyor. Yaratılan bu sahte gündemlerle işçi ve emekçiler oyalanırken, adım adım saldırılar bu toz-duman içerisinde uygulanıyor. Her geçen gün daha da arttırılacak olan bu saldırı dalgası bir bütün olarak işçi sınıfını, emekçi halkları hedeflemektedir. Buna karşı verilecek olan yanıt da topyekûn olmak zorundadır. 

İşçiye, emekliye, gençliğe, kardeş halklara, emekçi kadınlara, çocuklara, doğaya, insanlığın geleceğine düşman olan, toplumun her kesiminin yaşamı önünde bir engele dönüşen, bir avuç asalağın lüks içinde bir saltanat sürmesi dışında kimseye yaşam alanı tanımayan sermaye sınıfı yıkılmadığı takdirde, sosyal yıkım ve sömürü artarak devam edecektir. “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm” mücadelesi işçi ve emekçileri öncü güçleriyle birleştirecek ve asalak sermaye sınıfını tarihin çöplüğüne atacak tek çıkış yoldur.