11 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/47

  Kızıl Bayrak'tan
  Baskı ve teröre karşı birleşik mücadeleye.…
 Polis terörüne ve cinayetlerine son!...
Tayyip Erdoğan’la müritlerinin Washington ziyareti
Soruşturma, sürgün ve işten atma saldırısına karşı militan yanıt verilmelidir!.
“Şimdi grevi örgütleme zamanı!”
  TEKEL işçisi kapatma
saldırısına karşı direniyor!
  Sağlıkta yıkım devam ediyor!
  Entes direnişi sürüyor..
  Tersanelerde ölüm mesaisi.
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni açıklaması..
  Alaattin Karadağ’a
yoldaşlarından...
  Alaattin Karadağ
emekçilere anlatılıyor...
  Parti Gecesi’nde
yapılan konuşma
  Parti Gecesi’n
selamlayan mesajlardan..
  Dünyadan
  “Gücümüzü Devrimci Liseliler Birliği’nde birleştiriyoruz!”
  Erdal Eren yaşıyor,
liseli genç komünistler savaşıyor!.
  Gelişmelerin anlamı…
M. Can Yüce.
  TOKİ’nin uzanmadığı
yer kalmayacak!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TOKİ’nin uzanmadığı yer kalmayacak!

7 Aralık 2009 tarihinde Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası tarafından yapılan basın açıklamasında, TBMM komisyonunda görüşülmekte olan “Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Yasa Tasarısı” için TOKİ’nin (Toplu Konut İdaresi) görev yetkilerinin genişletildiği belirtilmiş ve eleştiridi.

Açıklamada TOKİ’nin işlevinin, alt gelir grubunun konut ihtiyacını gidermek yönlü olmadığı, lüks konutlar yaparak işlevinin değiştiği, 2008 yılında çıkarılan 5793 sayılı kanunla bu işlev değişimine yasal dayanaklar sağlandığı belirtildi. Ayrıca TOKİ projelerinin hazine arazileri üzerinde yapılarak bu alanlar içerisinde yer alan doğal kaynakların, mera alanlarının, orman alanlarının geri dönüşümü olmayan bir süreç ile karşılaştığı vurgulanıp, TOKİ’nin rant peşinde olduğunun altı çizildi. Benzer bir eleştiri, yakın zamanda İTÜ’de düzenlenen “Konut Sempozyumu” açılışında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhcu tarafından “TOKİ yoksuldan aldığını zengine veriyor. Robin Hood’a çağdaş bir yorum getiriyor” sözleriyle yapılmıştı. Aynı sempozyumda Muhcu, TOKİ’nin aynı tipte konutlar yaptığını belirterek “Hangi kente giderseniz gidin TOKİ heyulası ile karşılaşıyorsunuz. Hangi sırtta hangi dere yatağında yüksek bir yapı görürseniz bilin ki o TOKİ’ye aittir” demişti.

Her yeni gün yeni eleştirilerle gündeme gelen TOKİ geçtiğimiz günlerde de Güneydoğu’daki üç kentte yöresel mimariye uygun projeler yapacağını açıklaması ile yine eleştiri oklarının hedefi oldu. 12 bin yıllık antik kent olan Hasankeyf’in tamamına yakını ve yüzlerce tarihi eser sular altında kalırken, TOKİ’nin tarihi taşınmaz kültür varlıklarının yaşatılması projesi kapsamında Güneydoğu’daki üç kentte yöresel mimariye ve tarihe uygun projeler uygulayacağını belirtmesi çelişkinin derinliğini gözler önüne serdi.

Tarihi, kültürü yerle bir edenlerin yalancıktan sevgi ve ilgisi

Hasankeyf, Mardin ve Diyarbakır’da tarihi ve kültürü yaşatma nidalarıyla proje gerçekleştirecek olan TOKİ’nin Isparta Yalvaç ilçesindeki “Anadolu Ay Tanrısı Men’e adanmış bir tapınağın ve hristiyanlığın en eski kutsal mekânlarından Psidia Antiocheia antik kentinin” güzergâhında yapmayı planladığı 92 daireli konut projesi Kültür ve ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından durduruldu. Yakın zamanda yaşanan bu durum ile de gerçekten tarihe ve kültüre ne derece ilgili olunduğunu görmek çok zor olmasa gerek.

Kentlere ve tarihe yaklaşımda şaşırtmayan benzerlik

Bir yanıyla TOKİ, yöresel mimariye uygun projeler söylemiyle dönemine uygun icraatlar gerçekleştiriyor. İstanbul’da yaşayanlar ya da son zaman emlak reklâmlarına dikkat edenler hatırlarlar, İstanbul Boğazı’nın, Kızkulesi’nin, Galata kulesi’nin, Ortaköy Meydanı’nın vb. kopyasının bulunduğu burjuva sınıfa hitaben yapılmış Bosphorus City projesi ya da “ağacın gölgesinde”, “sokağın yamacında” alışveriş yapma ve yaşama imkanı sağlayan İstinye Park projesi ilk aklımıza gelen örnekler. Dönemin gerçekliği, değerlenen kent merkezlerini, erk tarafından değersiz görülen insanlardan temizlemek ve bu alanlara yaldızlı projeler yapmak, yine tarihi ve kültürel olarak değerli olan alanları tarihten, kültürden temizlemek, bu alanları başka bir yerde, başka bir sınıf için oluşturmak, kentin karmaşıklığından, isinden, pisinden kaçmak isteyen zengin sınıfına sessiz, “güvenli”  kendilerine benzeyenlerle yan yana yaşayacağı, steril mekanlar oluşturmak, tarihi ve kültürel olarak zengin mimariye sahip yerleri butik otele, lokantaya, kafeteryaya dönüştürmek... Acaba, Hasankeyf’e, Mardin’e, Diyarbakır’a yapılacak projeler hangi kategoriye girecek?

Üç tarihi kentte üç farklı proje

TOKİ, tarihi taşınmaz kültür varlıklarının yaşatılması kapsamında Mardin, Diyarbakır Sur İçi ve Hasankeyf’te üç ayrı proje gerçekleştirecek. Projelerden ilki Mardin Valiliği’nin de görüşleri doğrultusunda Mardin’deki kaçak ve sağlıksız yapılaşmayı önlemek ve bu alanları turizme kazandırmak amacıyla hazırlanan “Mardin Evleri Projesi”... Mülkiyeti TOKİ’ye ait olan Mardin Merkez Nur Mahallesi 148 ve 149 numaralı parseller için hazırlanan Mevzii İmar Planı Taslak Çalışması Mardin Belediyesi tarafından onaylandı. Bu proje kapsamında 570 konut tamamen 860 konut ise kısmen yıkılarak yerine binaların dış cephelerinde Mardin taşının kullanıldığı 1440 konut inşa edilecek. Projenin ihalesi 14 Ocak 2010 tarihinde gerçekleştirilecek.

TOKİ tarafından hazırlanan bir diğer proje ise Diyarbakır Suriçi’nde uygulanacak. Proje kapsamında Suriçi bölgesindeki gecekondu ve çarpık yapılaşmayı önlemek ve bu alanları turizme kazandırmak amacıyla düzenlemeler yapılacak. Diyarbakır Suriçi Kentsel Yenileme projesi kapsamında 1276 konut yıkılacak, hak sahipleri mülkiyet bedeli peşinat sayılarak 180 ay borçlandırılacak.

TOKİ’nin son projesi ise Hasankeyf’te uygulanacak. Ilısu Baraj sularının altında kalacak olan Hasankeyf’in etap etap taşınması ve yeniden inşası kapsamında yöresel mimariye uygun 7 farklı plan tipinde 596 konut inşa edilecek. Diğer projelerde olduğu gibi mülkiyet bedeli peşinat olarak sayılacak ve hak sahipleri 240 ay borçlandırılacak. Aynı şekilde Ilısu Köyü için 3 farklı plan tipinde 48 konut inşa edilecek ve hak sahipleri yine borçlandırılacak.

Anket sonuçlarındaki saklı gerçek

Hazırlanan bu projelerin bir kısmının ihalesi 2010 yılı içinde yapılacak. Hala inşaatı süren Ilısu Projesi kapsamındaki 48 konut ise 2010 mayıs ayı içerisinde tamamlanacak. Hazırlanan tüm bu projelerde TOKİ ile özdeşleşmiş uygulamaları görmekteyiz. Mülk sahibinden mülkü ucuz fiyatlarda alınmakta ve mülk sahibi uzun yıllar süren borçların altına sürülmektedir. Hazırlanan projeler için mülk sahiplerinin ve orada yaşayanların onayı alınmamakta hatta büyük bir çoğunluğun bu projeden bile haberdar olmadığı yapılan anketlerle açığa çıkartılmaktadır. Batman Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği’nin 27.03.2006 tarihinde yapmış olduğu anket çalışması baraj projesi ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. 300 kilometrekarelik inşaat alanı ile toplamda 80.000 kişinin zorunlu göç etmesine neden olan bu projeden halkın %78’inin haberi yoktur. Ilısu Barajı’nı istemeyenlerin oranı ise %85, barajı isteyen %15’lik kesimi ise kentte ikamet eden ancak baraj yapılacak alanda toprağı olduğu için bundan kâr edeceğini düşünen büyük toprak sahipleri oluşturuyor. “Siz göç etmeyi düşündünüz mü?” sorusuna katılımcıların %81’i hayır cevabını verirken, “Göç ettiğiniz durumda göç edeceğiniz yerdeki çalışma durumunuz ne olurdu?” sorusuna % 65 oranında “fikrim yok” cevabı verildi. Baraj yapımı için hak sahiplerine ödenecek olan tazminat için ise katılımcıların %72’si verilecek olan tazminatın kendileri için yeterli olmayacağını düşünmektedir. Toplayacak olursak proje için halk bilgilendirilmemiş ve onayı alınmamıştır. Halkın alışkanlıkları, gereksinimleri, kültürü ve yaşam koşulları göz önünde bulundurulmamıştır. Sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşmaları dolayısıyla bir meslek sahibi olamamaları, göç sonrası yaşadıkları kentte önemli bir problem olacaktır. Diğer bir problem ise kır yaşantısından kent yaşantısına geçişte yaşanacaktır.

Altı yılda çok şey mi değişti, özünde hiçbir şey değişmedi mi?

Yukarıda sıralanan sorunlar baraj projesini bir yönüyle ele almaktadır. Ancak tüm bu sorunların yanısıra proje alanının 12 bin yıllık bir antik kent olması, yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapması, binlerce tarihi eser barındırması bir diğer mesele olarak karşımızda durmaktadır. 21 Temmuz 2003 tarihli Akşam Gazetesi’nin haberinde Erdoğan, “Yaklaşık 40 medeniyetin geçtiği Antik Kenti, Ilısu Barajı’na feda edemeyiz. Dünya medeniyetlerine beşiklik eden Hasankeyf’i dünya turizmine açmaya kararlıyız” demiş, aradan geçen 6 yıl sonunda bu cümle “artık tarihi eserleri bir yerden bir yere taşımak sorun değil. Hepsi üniversitelerle müşterek çalışmalar neticesinde toplanmak suretiyle farklı bir bölgeye taşınıyor. Böylece Ilısu Barajı’nı kuracağız. Adeta denize nazır bir Hasankeyf şehri meydana gelecek” şekline evirildi. Biz şaşırmıyoruz tabii ki, çevreciliğin daniskalığı ve sermayenin sözcülüğü böyle bir evrimi doğuruyor elbet.

Barajı ve projeyi güzelleme yarışı

Tarihin, insanın ve kültürün zerre değer görmediği bu koşullarda insan eliyle üretilmiş tarihi eserler bilerek sular altında bırakılırken, yöresel mimariye uygun evler yapılması iddiası tam bir ikiyüzlülüktür. On binlerce yıllık insan emeği göz nuru tarihi eserler sular altında kalırken TOKİ Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabel yaptığı açıklamada, “Hasankeyfin sembolü olan El Rızk Camisi ve tarihi köprüyü yaşatmak için orjinalinden ayırt edilemeyecek şekilde merkez cami ve köprü projeleri hazırlanmıştır” sözleri, Erzurum’da belediye başkanının yüzlerce yıllık tarihi çınar ağaçlarını kesip yerlerini metal ağaç heykelleri yerleştirmesi birbirinden pek de farklı olmayan niyetteki uygulamalardır. Son söz olarak yakın zamanda yayınlanan bir belgeselden bahsetmek istiyoruz. Zamanın modern afyonu televizyon programlarının takipçisi iseniz, TRT’de yayınlanan “Halfeti’den Hasankeyf’e: Sudaki umut” adlı belgesele denk gelmiş olabilirsiniz. Bu denklik anında belgeselin meramı üzerine düşünmediyseniz, işinizi kolaylaştırıp sponsorlarının, Hasankeyf konsorsiyumunun Türkiye katılımcıları olan Nurol ve Cengiz inşaat şirketleri olduğunu ve belgeselin baraj yapılmasının zorunlu olduğu, yaşam alanlarından olan insanların da bu durumdan ve yeni hayatlarından memnun olduğu mesajı verdiğini belirtelim. Belgesel, yapılacak baraj ile Hasankeyf ile birlikte yüze yakın küçük yerleşimin, sayısız tarihsel anıtın ve 60 kadar höyüğün sular altında kalmasından, 15.304 kişinin doğrudan ve 39.438 kişinin dolaylı etkilenmesinden, yıkımdan, yoksulluktan ya da Hasankeyfi Yaşatma Girişimi sözcüsü Diren Özkan’ın anlatımıyla “...benim fıstık tarlalarımı geri versinler” diyenlerden bahsetmiyor elbet. Bu da başka bir ikiyüzlülük olsa gerek.