25 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/08

 Kızıl Bayrak'tan
Metal işçilerinin grevi
emeğin davası olmalı!
Biat-ihsan üzerine kurulu sendikacılık ve taşeronluğu bitirme yalanı!
“Ontex’te ihanete ve
sömürüye karşı direniş!
Ontex direnişini görmek istemeyen “emek” dostları üzerine
Ankara İşçi Kurultayı’na giderken
Kurultay hazırlıkları yoğunlaşıyor
Sömürüye ve kölelik dayatmalarına
karşı GREV var!..
Zafer direnen işçilerin olacak!
UPS işçisiyle direniş süreci ve
metal grevi üzerine konuştuk
Arap dünyasında halk ayaklanmaları sürüyor
Amerikancı despotik Bahreyn Krallığı’nın sonu yaklaşıyor.
Mısır’da yeni bir mücadele dönemi
Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır’la gündemdeki halk ayaklanmaları üzerine konuştuk
Dünyadan
Emekçi kadınları
örgütleme eferberliğine!.
Tecavüzü önlemek için yasaları değil düzeni değiştirmeli!
“Emekçi kadınlar
mücadele etmeli!.
Emekçi kadınlar 8 Mart’a yürüyor!
Gençliğin devrimci baharını kazanmak için ileri!
İnce ve Erpak serbest bırakıldı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Amerikancı despotik Bahreyn Krallığı’nın sonu yaklaşıyor

Arap dünyasındaki halk ayaklanmaları, beklenenden daha erken bir zamanda Körfez ülkesi Bahreyn’e de sıçradı. Onuncu gününü geride bırakan eylemler, 1783 yılından bu yana iktidarda olan el Halife ailesinin saltanatını yıkabilecek düzeye ulaşmış görünüyor. 

Mısır’dan sonra Bahreyn’e de sıçrayan isyan, Washington’daki savaş baronlarıyla Körfez’deki işbirlikçilerini diken üstünde bıraktı. Aşırı zenginliğin, şatafatın, küstahlığın sembolü olan el Halife despotluğu, ABD emperyalizminin Basra körfezindeki savaş üssüdür aynı zamanda. Amerikan savaş aygıtına bağlı 5. Filo’ya ev sahipliği yapan Bahreyn rejimi, ortaçağ kalıntısı Suudi Arabistan rejimi açısından özel bir önem taşıyor. Zira el Halife despotunun tepetaklak olması, Suudi Arabistan’daki kokuşmuş şeriatçı krallığın da sonunu hazırlayacak süreci tetikleyebilir. Nitekim bundan korkan Suudi Kralı, henüz başlayan bir hareket yokken gençlere ve işsizlere vaatlerde bulunmaya başladı.

Gelişmelerin bu yönde olması, ABD’nin uygulamaya çalıştığı İran’ı kuşatma planını da boşa düşürecektir.

Gösterileri sınıfsal ve mezhepsel baskı tetikledi

1 milyor 234 bin nüfuslu (tahminen 650 bini yabancılardan oluşuyor) petrol zengini, finans ve turizm “cenneti” olan, kişi başına yıllık ortalama gelirin ise 24.500 ABD doları olduğu Bahreyn’de bu düzeyde gösterilerin yaşanması şaşırtıcı görünebilir. Oysa durum hiç de öyle değil. Kapitalizmin servet/sefalet kutuplaşmasını derinleştirdiği göz önüne alındığında, Bahreyn’de bir isyanın patlak vermesinin kaçınılmaz olduğu anlaşılır.

Elbette Arap dünyasındaki halk ayaklanmaları Bahreyn’deki isyanının ilham kaynağı olmuş, yol gösterici bir rol oynamıştır. Ama isyanın dinamikleri önceden mevcuttu.

El Halife despotluğu ile etrafında öbeklenen Bahreyn burjuvazisinin Sünni elitlerden oluşması, nüfusun üçte ikisini oluşturan Şiiler’in mezhepsel, sosyal, siyasal ve ekonomik baskı altında olması, isyanı tetiklemiştir. Zira zenginlik ve şatafatta sınır tanımayan Amerikancı rejim, mezhepsel baskı uyguladığı Şiileri bu zenginlikten yoksun bırakmakla kalmıyor, devlet kurumlarında çalışmalarını engelliyor (örneğin kolluk kuvvetlerinin çoğu yabancı ülkelerden devşirilmiş Sünni kökenli kişilerden oluşturulmuştur), baskıya karşı çıkan, hak arama mücadelesini yükseltenler ise, dizginsiz devlet terörüne maruz kalıyor.

Halen mezhep ayrımına başvuran krallık rejimi, ülke dışından Sünni işçiler getirtiyor. Ancak Şii gençler iş bulamıyor, bulursa da daha düşük bir ücrete çalışmak zorunda kalıyorlar

Yani mezhepsel baskı altında tutulan Şiilerin çoğu aynı zamanda sınıfsal baskıya da maruz kalıyor. İsyanın dinamikleri bu iki baskı biçiminin kesiştiği noktada birikmiştir.

Bahreyn’de muhalefet yeni olmamakla birlikte, İnci Meydanı’ndaki isyanı başlatanlar, çifte baskıya maruz kalan genç kuşaklarla emekçiler olmuştur. Ancak isyana karşı sergilenen vahşi devlet terörü, krallığın Bahreyn toplumu nezdindeki saygınlığını ciddi bir şekilde sarsmıştır. İnci Meydanı’ndaki direniş kararlılığı ise, kral ve onun etrafındaki kokuşmuş elitler dışında, Bahreyn toplumunu sarsmıştır.

Nitekim 22 Şubat’ta İnci Meydanı’nda gerçekleşen Bahreyn tarihinin en kitlesel eylemine yüzbinlerce kişinin katıldığı bildirildi. Bu küçük ada ülkesi için yüzbinlerin alanlara inmesi, muazzam bir halk seferberliğine işaret ediyor.

İsyanın sarsıcı etkisi…

22 Şubat eylemi, Bahreyn açısından bir dönüm noktası sayılıyor. Zira alanlara inenler artık sadece çifte baskıya maruz gençlerle emekçiler değil, hem Şiiler’in hem Sünniler’in önemli bir kesimidir.

“Halk rejimin yıkılmasını istiyor!” şiarını yükselten yüzbinlere, Bahreyn işçi sendikaları grev ilan ederek destek verirken, öğretmenler, doktorlar, avukatlar, büyük şirketlerin çalışanları, gazeteciler, hatta bazı polisler de katıldılar.

İlk günlerde polis ve orduyu halkın üzerine salarak katliam gerçekleştiren el Halife despotluğu, birkaç günde acze düştü. Zira zorbalıktan başka şey bilmeyen rejimin bu kirli silahı, genç kuşaklarla emekçilerin kararlılığı karşısında kısa sürede etkisini yitirmiştir.

İlk günden beri Washington’daki efendilerin yönlendirmesiyle hareket ettiği anlaşılan rejim, taktik değiştirerek beşinci günde İnci Meydanı’ndan tetikçilerini çekti. Ardından muhalefete görüşme çağrısında bulunan el Halife, son olarak da bazı siyasi tutukluları serbest bıraktı. Ancak görünen o ki, bu oyalama taktikleri artık bir işe yaramamaktadır. Çünkü “halk rejimin yıkılmasını istiyor!” şiarı alanda baskın hale gelmiştir.

Köşeye sıkışan Kral, Suudi Arabistan’a giderek, Riyad’daki despot ağabeyi ile içine yuvarlandığı kapandan çıkış yolu arıyor. Oysa olayların seyri, bu çabaların beyhude kalmaya mahkum olduğunu gösteriyor.

Amerikancı despotun sonu yaklaşıyor

On gün önce başlayan, son beş gündür İnci Meydanı’nı özgürleştiren Bahreynli genç kuşaklarla isyana katılan halk, krallık ailesinin ülke üzerindeki egemenliğine son vermeden alanları terk etmeyeceklerini ilan etmiş bulunuyorlar. Gerçi burjuva muhaliflerin bir kısmı kralın görüşme davetine karşılık vermek gerektiğini savunuyor. Bu arada ABD ile Suudi Arabistan da bazı tavizler karşılığında despotu kurtarma planına destek veriyorlar. Ancak isyanı bitirmeyi amaçlayan bu uğrusuz yaklaşım arkadaşlarını kaybeden genç kuşaklarla emekçiler tarafından kesin olarak reddedilmektedir. 

Amerikancı despot rejim, ülkenin zenginliklerini kralın ailesi ve “azınlığın azınlığı” olan Sünni kökenli burjuvaziye peşkeş çekmiş; bunun sonucunda Bahreyn’de iki farklı dünya oluşmuştur; bir tarafta zenginlik, şatafat ve küstahlık, öte tarafta ise işsizlik, geleceksizlik ve bu musibetleri tamamlayan ırkçı devlet terörü…

Şatafatlı gökdelenlerin gölgesi ile örtülmek istenen emekçilerin dünyası, artık başkent El Manama’nın merkezine inmiş bulunuyor.

Onuncu gününü geride bırakan isyanda yüz binlerin “halk rejimin yıkılmasını istiyor!” şiarı etrafında toplanması, Amerikancı despot rejim için ölüm çanlarının çalmaya başladığına işaret ediyor.