19 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/32

 Kızıl Bayrak'tan
İçeride dışarıda yeni bir savaş ve saldırganlık dönemi
“Kürt açılımı”ndan kirli savaşa…
İftar sofrasında savaş tamtamları!
Koşar adım Suriye batağına
Sömürgeciliğe sıkılan ilk kurşundan bugüne.. - S. Yalçınkaya
Krizin faturasını kapitalistler ödesin!
Güçbirliği, bölge toplantıları ve
bazı görevler
MİB MYK Ağustos ayı toplantısı sonuçları.
Baskılara karşı direniyorlar
Kubatoğlu direnişçisi Cafer Timtik’le direnişin 100 gününü konuştuk
Ümraniye İşçi Birliği kuruldu
Kriz derinleşirken
isyan her yerde!
İsrail’de emekçiler
alanları terketmiyor
Kriz derinleşiyor, silahlanma artıyor!
Kapitalizm açlık ve ölüm demektir!
Mücadeleyle dolu bir yaşam süren Mihri Belli aramızdan ayrıldı
17 Ağustos’u unutma, unutturma!
Rant ve soyguna devam
Mamak Kültür Sanat Festivali’nin ardından
Sacco ve Vanzetti’yi insanlığın vicdanında canlı tutmak için
İspanya’nın kızıl çiçeği: Lorca!
TÜİK’ten pembe tablo.
İçerden yanan ateş!
“Kürdistan açık bir toplu mezar gibi”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz derinleşiyor, silahlanma artıyor!

Namlunun ucunda kim var?

Kapitalizmin yapısal krizinin en önemli sonuçlarından biri artan silahlanma ve savaşlardır. Kriz içinde debelenen kapitalizm krizinden çıkışın faturasını daha fazla baskı ve sömürü ile işçi sınıfı ve emekçi halka ödettirmektedir. Kapitalist ülkelerde yaşanan krizle birlikte sosyal yıkımın artması içte polis devleti uygulamalarında artışı beraberinde getirmektedir. Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi içinde bulunduğu büyük mali sıkıntılara rağmen silahlanma konusundaki harcamaları eksiksiz sürdürülmektedir. Pek çok grev ve direnişe sahne olan Yunanistan, Avrupa Birliği içinde en yüksek savunma bütçesine sahip ülke olarak gösteriliyor. Kriz derinleştikçe, emperyalist güçler arasında var olan pazarlara egemen olma, yeni pazar arayışları, ülkelerin yer altı-yerüstü zenginlikleri için verilen mücadele uğruna emperyalist saldırganlık da giderek artmaktadır.

Bundan dolayı dünyada bir yandan sosyal yıkım derinleşir, kitlesel açlıklar, kıtlıklar yaşanırken, silah harcamalarında ise rekor seviyelerde artış yaşanmaktadır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI’nin araştırmasına göre, silah sektörü ağır mali krizin yaşandığı 2009 yılında da kâr etmeyi sürdürmüştür. Kısacası kriz derinleştikçe silahlanma artmakta, militarizm tırmanmaktadır.

Açıkça görülmektedir ki, bilim ve teknolojideki gelişmeler insan ve çevre yararına değil silahlanma için kullanılıyor. Temel gıda maddelerinden, temiz içme suyundan mahrum insanların var olduğu, önlenebilir basit hastalıklardan dolayı her yıl milyonlarca çocuğun öldüğü bu dünyada, silahlanmaya ve savaş hazırlıklarına devasa bütçeler ayrılması emperyalist-kapitalist sistem gerçeğini gözler önüne seriyor.

 Silahlanma öyle bir boyuta gelmiştir ki, konvansiyonel silahlar (nükleer olmayan, geleneksel silahlar) ile her yıl 500 bin kişinin, yani dakikada bir kişinin öldüğü belirtiliyor. Bu, her yıl 16 milyar mermi üretilmesi, yani kişi başına 2 mermi düşmesi demek. Hal böyleyken örneğin, dünya nüfusunun yüzde 80’i sosyal güvenlikten yoksun yaşıyor. Dünya ülkelerinin üçte biri, sağlık hizmetleri için harcadığı paradan daha fazlasını ordu için harcıyor.

Bugün Somali’de yaşandığı gibi 10 milyonun üzerinde insan açlıktan ölürken, aynı günlerde açıklanan, “savunma devlerinin” cirolarını araştırılarak hazırlanan ‘Top 100’ listesi, bu sistemin kirli ve vahşi yüzünü oldukça net ortaya koyuyor. Dünya genelinde silah ticaretinin hacminin her geçen gün nasıl da genişlediği, silahlanmaya ve savaşlara ayrılan milyarların akıl almaz boyutlara geldiğini bu veriler gösteriyor.

Defense News dergisi tarafından hazırlanan listeye yakından bakıldığında, kirli savaş pazarının ne denli karlı olduğu açıkça görülecektir. En fazla silah ihraç eden ülkeler sıralamasında yüzde 50 ile Amerika ilk sıradayken, sonra sırayla Rusya, Britanya, Fransa, Almanya, İsrail gibi ülkeler gelmektedir. Toplam cirosu 45,8 milyar doları bulan Amerikan Lockheed Martin’in ilk sırada yer aldığı listenin ilk yüzünde 10 İngiliz, 8 Rus, 6 Japon, 5 Fransız, 4 İsrailli, 3 Alman ve 2 İtalyan firma yer alıyor. İlk 100 içinde 46 ABD firmasıyla en çok kazanan silah şirketler arasında bulunuyor.

Türkiye’den ASELSAN ise geçen yıl 86’ncı sıradan 80’inci sıraya yükselmiştir. ASELSAN’ın cirosu 2010’da 762,2 milyon dolara ulaşmıştır. Fakat Türkiye dünyada en çok silah ithal eden ilk beş ülke arasında yer almaktadır.

2010 yılında çıkan bir habere göre, Türkiye bireysel silahlanmada da krizden etkilenmemiştir. Militarizmin topluma yansıması sonucu, tabanca ve fişekten elde edilen hasılat 2009 yılına göre yüzde 16 artmıştır. Geçen yıl Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’ndan (MKEK) alınan 19 bin 302 adet tabanca, 38,8 milyon adet fişek için 80 milyon 904 bin lira ödenmiştir. Türkiye’de, bireysel silahlanma ile ilgili net istatistikler olmamasına rağmen 2,5 milyonu ruhsatlı olmak üzere 10 milyonun üzerinde silah bulunduğu belirtilmektedir.

Namlunun ucunda kim var?

Açıkça görülmektedir ki, ilk yüze giren silah firmaları halkların kanından beslenmekte, bu şekilde kasalarını doldurmaktadırlar. ABD yüzde 50 ile dünyada en büyük konvansiyonel silah satıcısıdır ve namlunun ucunda dün Iraklı, Afganlı, bugün ise Libyalı emekçiler vardır. Irak savaşının maliyetinin toplam 1000 (bin) milyar dolar olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Irak’ta işgal sürecinde Bush’un kabinesinde yer alan bürokratların çok uluslu şirketlerde ya hisse senetleri olan ya da yönetiminde yer alan kişilerden oluştuğunu da unutmamalıyız.

Bugünse, Libya saldırısının başlamasıyla beraber borsada silah tekellerinin hisseleri hızla yükselmiştir. Ortadoğu’daki muhtemel gelişmeler, gerici savaş beklentileri silah tekellerinin iştahını kabartmaktadır.             Benzer şekilde Türkiye’de de namlunun ucunda ilk olarak Kürt halkı bulunmaktadır. Şimdilerde bu namlu, ABD’nin etkin taşeronu olarak bölge halklarına doğrultulmaktadır.

Kapitalizmin derinleşen krizi karşısında egemenler silahlanmayı ve militarizmi tırmandırırken, krizin faturasını ödemek istemeyen işçi ve emekçilerin ayak sesleri duyulmakta, meydanlarda kapitalizme tepkiler haykırılmaktadır. Bugün yaşanan halk isyanları, grev ve direnişler tüm dünyada kendini göstermektedir.

Emperyalist saldırganlık ve devlet terörü artsa da işçi sınıfı ve ezilen halkların direnişiyle bu saldırılar püskürtülecektir. Emperyalist-kapitalist efendilerin doğrulttukları namlular kendilerine dönecek, işçi sınıfı ve ezilen halkların birleşik mücadeleleri insanlığı kapitalizm belasından kurtaracaktır.