19 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/32

 Kızıl Bayrak'tan
İçeride dışarıda yeni bir savaş ve saldırganlık dönemi
“Kürt açılımı”ndan kirli savaşa…
İftar sofrasında savaş tamtamları!
Koşar adım Suriye batağına
Sömürgeciliğe sıkılan ilk kurşundan bugüne.. - S. Yalçınkaya
Krizin faturasını kapitalistler ödesin!
Güçbirliği, bölge toplantıları ve
bazı görevler
MİB MYK Ağustos ayı toplantısı sonuçları.
Baskılara karşı direniyorlar
Kubatoğlu direnişçisi Cafer Timtik’le direnişin 100 gününü konuştuk
Ümraniye İşçi Birliği kuruldu
Kriz derinleşirken
isyan her yerde!
İsrail’de emekçiler
alanları terketmiyor
Kriz derinleşiyor, silahlanma artıyor!
Kapitalizm açlık ve ölüm demektir!
Mücadeleyle dolu bir yaşam süren Mihri Belli aramızdan ayrıldı
17 Ağustos’u unutma, unutturma!
Rant ve soyguna devam
Mamak Kültür Sanat Festivali’nin ardından
Sacco ve Vanzetti’yi insanlığın vicdanında canlı tutmak için
İspanya’nın kızıl çiçeği: Lorca!
TÜİK’ten pembe tablo.
İçerden yanan ateş!
“Kürdistan açık bir toplu mezar gibi”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm açlık ve ölüm demektir!

Somali’de yaşanan açlık ile ilgili haberler gündemde. Yıllardır açlık ve kıtlıkla mücadele eden Somali ve daha pek çok ülke halklarının karşı karşıya kaldığı bu durum, şimdilerde medya üzerinde tam bir “insanlık” şovuna dönüştürülüyor. Ramazan ayında olunduğu da sürekli vurgulanarak, başta devlet erkânı olmak üzere pek çok dini örgütlenme Somali için yardım kampanyaları örgütlüyor.

Emekçilerin iyi niyetli duygularını istismar etmek için dini motiflerle süslü bir duygu sömürüsü yaşanıyor. Yapılan yardımlar reklam malzemesi yapılarak Somali halkının yaşadığı acılar gerici propagandaya malzeme ediliyor. Bu vesileyle de AKP hükümetinin şefi ve diğer temsilcileri de ne kadar merhametli olduklarını gösterme fırsatı buluyor. Aynı zamanda kendilerinin de ortak olduğu bu insanlık suçundaki rollerini gizlemeye çalışıyorlar.

Somali’de açlık nedeniyle 90 günde 5 yaşın altında 29 binden fazla çocuğun öldüğü belirtiliyor ve ne yazık ki zaman geçtikçe bu sayı artıyor. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu açlık tehlikesi altındaki insanlara yardım edebilmek için 1,6 milyar dolara ihtiyaç olduğu belirtilirken, aynı dünyada yapılan başka harcamalar yaşanan bir başka gerçeğe işaret ediyor ve bizi bu sorunun esas kaynağına götürüyor.

Şöyle ki:

* ABD’nin Irak ve Afganistan’da harcadığı para sırayla 790 ve 440 milyar dolar. Libya’ya yapılan saldırının günlük maliyeti 9,5 milyon, haftalık 66,5 milyon dolara varıyor.

* Libya’ya atılan bombaların İngiltere’ye ilk iki haftalık maliyeti 100 milyon pound. Mayıs ayından beri sadece İngiltere hükümetince her hafta Libya’da 38 milyon pound harcanıyor. Bu yılın Eylül ayında İngiltere’nin Libya’daki toplam harcamasının 1 milyar poundu bulması bekleniyor. Oysa İngiltere Somali, Kenya ve Cibuti’ye ancak 42 milyon pound yardım yapacağını söylüyor.

* 2011 verilerine göre dünyada kozmetik ürünlerine harcanan para miktarı 200 milyar dolarla ifade edilmektedir.

* ABD ve diğer emperyalist ülkelerin yıllık bütçelerinden sadece askeri harcamaları için 500 milyar dolar pay ayrılıyor.

Rakamların diliyle devam edersek, Birleşmiş Milletler’in verilerine göre bugün tüm dünyada 1,5 milyardan fazla insan, sağlıklı içme suyundan mahrum olarak yaşamını sürdürüyor. Bütün dünya genelinde sadece 60 bin kişinin eğlenmesi için inşa edilmiş olan golf sahaları için bir günde 660 bin ton aşkın su tüketilmektedir. Ve bu oran 4,7 milyar insanın günlük asgari su gereksinimine eşittir.

Geçtiğimiz günlerde Fortune dergisince açıklanan “Dünyanın en büyük 500 şirketi” sıralamasında ilk ona giren şirketlerin gelirlerinin toplamı neredeyse 3 trilyon dolara yakın bir rakama ulaşmaktadır. Şirketlerin bu kadar kazandığı aynı dünyada, her yıl 30 milyon insan açlıktan ölmektedir. Kuşkusuz örnekler çoğaltılabilir. Ancak bu kadarı bile G8 ve G20 zirvelerinde lüks sofralardan kalkıp da kürsülerde açlıkla mücadele edeceğini vaat eden emperyalistlerin maskelerini düşürmeye yetiyor.  

Emperyalist kapitalist sistemin, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürdükten sonra ya da bir başka deyişle posasını çıkardıktan sonra terk ettiği bir kıtadır Afrika. Açlık ve kıtlık,  buralarda askeri olarak yıllardır konuşlanan emperyalistlerin gözleri önünde yaşanmaktayken,  bu ülkeye yardım kampanyaları çağrısının yapılması ise tamamen ikiyüzlülüktür. Bundan bir süre önce güya Somalili korsanlara karşı mücadele etmek için devasa savaş gemileri gönderen, bunun için muazzam paraları gözden çıkaran devletler, açlıktan ölen insanları şimdi görüyorlarsa ne kadar inandırıcı olabilir. Aynı şekilde kıtlık altında can çekişen kıtanın petrol ve değerli maden yataklarını ellerinde tutan emperyalistlerin, açlıktan ölen insanlar adına döktükleri gözyaşı iğrenç bir sahtekârlıktan başka bir şey değildir.

Afrika kıtasında yaşanan açlık ve kıtlık bir kez daha kapitalizmin vahşiliğini gözler önüne sermektedir. Zenginliklerin bir avuç asalağın elinde toplandığı ve geri kalan milyonların “kaderine” terk edildiği vahşi bir sistemdir kapitalizm. Dünyayı tüm zenginlikleriyle sömüren bu sistem yıkılmadıkça da bu tablo değişmeyecektir. Açlıktan, sefaletten ve sömürüden kurtuluş için bu sistemi yıkmak şarttır. Bir kez daha unutmamız gereken şudur ki ya kapitalist barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!... Başka bir seçenek yoktur.

 

 

 

Trajediyi rant ve istismar
malzemesi yaptılar

Burjuva siyasetinin her tür malzemeyi kendi amaçları için kullandığı, bunu yaparken gerçekleri pervasız bir demagojiye boğduğu bilinir. Öyle ki bir süre sonra gerçek konu unutularak akıllarda sadece çarpıtılmış bir yığın bilgi kalır. Bunun son örneği ise Somali üzerinden yaşandı. Somali halkı açlık ve sefalet ile boğuşurken kilometrelerce ötede, Türkiye’de siyasal hesaplara konu edilerek şov malzemesine dönüştürüldü.

Somali’de neler oldu?

Somali, Afrika boynuzunun en doğusunda bulunan ve 19. yüzyıl başında İngiltere ve İtalya sömürgesi olan bir ülke. 1969’da bağımsızlığını kazanmasının ardından ise her daim savaşlarla, darbelerle yönetilen, açlıkla ve sefaletle yaşayan tipik bir Afrika ülkesi. Bir dönem Sovyetler Birliği ile yakınlaşmasına rağmen daha sonra ilişkileri bozulan Somali’nin bugün yaşadığı trajedinin temel sebebi ise IMF politikaları ve Somali’ye yerleşerek yeraltı kaynaklarına el koyan çok uluslu şirketler.

 Yıllardır açlık ve salgın hastalıklarla boğuşan Somali’de son yaşanan kuraklıkla birlikte yaşam koşulları bir hayli zorlaştı. Kesin veriler bulunmamasına rağmen sadece son 3 ay içerisinde 29 bin çocuğun öldüğü tahmin ediliyor. BM verilerine göre ölüm oranı normalin üç kat üstünde. Hergün binlerce kişi Kenya’ya göç ediyor ancak burası da kurtuluş anlamına gelmiyor. Zira Kenya ve Etiyopya’da da kuraklık büyük bir tehlike. Bu ülkelere Eylül’e kadar yağış olmayacağı belirtiliyor ve 10 milyon kişinin tehlikede olduğu ifade ediliyor.

İstismar ve rant kapısı yaptılar

İşte Afrika’da durum bu kadar ciddiyken Türkiye cephesinde yaşananlar insanın kanını donduruyor. Burjuva politikacılar bu trajediyi politika malzemesi yapmakla da kalmıyor. AKP eliyle büyük yardım kampanyaları düzenlenerek toplumun insani duyarlılıkları yanlış yönlere kanalize ediliyor. Devlet eliyle düzenlenen yardım kampanyaları ile öncelikle yaşanan trajedinin sebepleri karartılıyor. Ramazan ayı olmasından da yararlanılarak “sevap” adına yardımlar yapılıyor ve vijdanlar rahatlatılıyor. Bu yapılırken ise açlığın ve sefaletin gerçek sebebinin çürümüş sistem olduğu yadsınarak sanki yapılan yardımlarla sorunlar çözülüyormuş gibi gösteriliyor.

Adeta şova döndürülerek toplanan yardımlar ise AKP’nin düzenlediği bir kampanya biçiminde lanse edilerek dinci parti için siyaset malzemesi haline getiriliyor. Toplanan paralar ise, yandaş şirketlerden alınan yiyecek ve ihtiyaç maddelerine dönüştürülerek burjuvazi için önemli bir kar kapısına da çevriliyor. Milyonlar bağışlayarak reklam yapan burjuvalar, karşılığında kendilerinden yapılan alışveriş sayesinde bu kayıplarını da kat be kat karşılama imkanına kavuşuyor.

İstismarda yarışıyorlar

AKP’nin bu siyasal hamlesine karşılık ise bir süredir sessizliğini koruyan CHP geri kalmadı ve Kılıçdaroğlu Somali’yi ziyaret etme kararı aldı. Hatta CHP’liler Başbakan Erdoğan ile “önce biz gidicez dedik” türünden atışmalara girişerek politika yaptıklarını sanıyorlar. Seçim hezimetinin ardından meclis boykotu yaparak başını dik tutmaya çalışan ancak onu da başaramayarak Başbakan’ın “tükürdüklerini yalayacaklar” sözü altında ezilen CHP’nin tutunmaya çalıştığı dal hayli trajik. Kıdem tazminatının gaspını görmezden gelen, Kürt sorununa dair bile AKP’nin saldırı konseptine birebir arka çıkan CHP, belli ki buradan kendine suya sabuna dokunmadan yol alabileceği bir alan açmaya çalışıyor. Kendince AKP’yi benzer bir sosyal demagoji ile vurmaya çalışıyor.

Aslında ne AKP’nin, ne de CHP’nin süreçte oynadıkları rol farklı değil. AKP iktidar olmanın imkanlarını başarı ile kullanıyor ve yaptığı işi “iyi” yapıyor. Sözde yeni CHP ise her zamanki beceriksizliği ile bunu bile beceremeyerek kendini komik duruma düşürüyor. Tabii bu tartışmalar sürerken Somali’de yaşanan trajedi unutulup gidiyor.