1 Şubat 2013
Sayı: KB 2013/05

 Kızıl Bayrak'tan
Sınıfın devrimci baharına yürüyoruz!
“İmralı görüşmeleri” sürecinin aylık bilançosu
Sendika üye istatistikleri açıklandı, gasp tablosu netleşti
Katliamcı devlet geleneğine devam!
Irkçı-şoven saldırganlığa karşı
mücadeleye!
Avukatlar tehlikede!
Çalışma Bakanı kıdem tazminatı için tarih verdi
28 Ocak eyleminin gösterdikleri ve
devrimci sorumluluk
Karayolu işçileriyle
özelleştirme üzerine
Daiyang-SK Metal grevi üzerine
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için... Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı!
İşçi kurultayları hazırlık
çalışmalarından

Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../2Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve kapitalizm - H. Fırat

Devrimci Kadın Kurultayı sözcüsü ile kurultay ve kadın sorunu üzerine konuştuk

Feminizme savrulanlar, devrim iddialarını yitirenlerdir... - S. Soysal

Kadın sorunu, KESK ve feminizm
Devrimci kadınlar
kurultaya hazırlanıyor
Suriye’de yıkıcı savaştan çıkış arayışları
Esenyurt’ta coşkulu
karne eylemi
“Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” mecliste
Zincirlere dolanmış dev üzerine... - T. Kor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“İmralı görüşmeleri” sürecinin aylık bilançosu...

Tasfiyeci oyuna kapılanlar
Kürt sorununu mu çözüyor,
AKP’nin sorunlarını mı?

 

“İmralı görüşmeleri” hemen hemen AKP’nin planladığı çerçevede işliyor. Yılın ilk ayında devletin saldırıları hızından bir şey kaybetmedi. Katliam, tutuklama, cezalandırmalar sürerken, Kürt hareketi eksenindeki siyasal özneler, sahte çözüm oyununa dair beklentileri büyütecek şekilde hareket ettiler. Bu kesimin, AKP iktidarının çözüm iradesine kuşkuyla yaklaştığını gösteren epeyce veri var. Fakat bu cepheden konuşanlar, yazıp çizenler, başta Kürt halkı olmak üzere tüm işçi ve emekçilere ciddi ciddi bir çözüm sürecine girildiğinin propagandasını yapıyorlar. Üstelik Tayyip Erdoğan ve avenesinin saldırgan, aşağılayıcı, terbiye edici üslubuna rağmen bu konudaki ısrarlarından milim şaşmıyorlar.

Şu ana kadar AKP’nin umduğundan da ileri sonuçlar aldığı bile söylenebilir. Her şeyden önce meseleyi tam da 2013 yılı politikalarına uygun bir çizgide tartıştırmayı başarıyor. Kaçıncısı olduğu bile sayılamayan aldatma manevralarının sonuncusu sayesinde, şimdiden oyalama sürecinin ilk ayını sağ salim geride bıraktı.

Tasfiyeci “çözüm” oyununa gönüllüce yedeklenenler

Sadece Kürt hareketi değil, tarihsel deneyimlerin derslerini ve ulusal sorunda bilimsel devrimci perspektifi bir yana bırakan Türkiye’nin kuyrukçu solu da bu oyalamanın oyalanan tarafı olmaya soyundu. HDK çatısı altında bir araya gelenler, bu konuda başı çekiyorlar. Bir kez daha görüldüğü üzere, ulusal sorunda kendilerinin herhangi bir çözüm stratejileri kalmış değil. “Demokratik cumhuriyet ve demokratik özerklik” ekseni, yani köhnemiş burjuva cumhuriyetini kendi içinde demokratikleşme projesi artık tümünün ortak yörüngesidir. Böyle olduğu içindir ki dinci-gerici iktidarın aldatma sanatının iç yüzünü sergileyeceklerine, çözüm ve barış yolunda hükümeti tutarlı, samimi, kararlı olmaya çağırıyorlar. Bu doğrultudaki her çabaya destek vereceklerini taahhüt etmeyi eklemeyi de unutmuyorlar. Sanki ortada oyalama-aldatma dışında bir şey varmış gibi, “müzakereci çözüm sürecini baltalamak isteyenler”i vicdanla, gönülle ikna etmeyi iş ediniyorlar (bkz. 8 Ocak tarihli HDK açıklaması).

Sahi kim kimden ne bekliyor? Muhatap olarak samimiyete davet edilen dinci-gerici iktidar, sırtını ABD’ye dayamış, bölge halklarına karşı acımasızca tetikçiliğe soyunmuş, kısa dönemde bölgesel aktör olma hayali suya düştüğü için zıvanadan çıkan, sıkıştıkça karşısındaki herkesi polis ve yargı terörüyle ezmeye yeltenen bir zorba mı, değil mi? Onun Kürt sorunundaki “çözüm”ü, kırıntı bile sayılmayacak göstermelik adımlar karşılığında “terörü bitirmek”ten, “PKK’ye silah bıraktırmak”tan başka neyi içeriyor? Zorbaların efendisi Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki birbuçuk yılı sorunsuz atlatmak hesabıyla başlattığı bu denli kaba bir oyuna ciddi ciddi bir çözüm misyonu biçmek için, savrulmanın son raddesini de aşmış olmak gerek.

Entegre” oyunun “terörle mücadele...”
ayağının bir aylık bilançosu

Yeni aldatma-oyalama manevrası gündeme getirildiğinde ne demişti Tayyip Erdoğan: “Terörle mücadele, siyasetle müzakere...” Şimdiye kadar “terörle mücadele, siyasetle müzakere” çizgisinin ilk ayağının aksamamasına büyük bir özen gösterildi. ANF’den Erdal Er’in dökümü bunu net bir şekilde ortaya koyuyor:

31 Aralık’ta Lice’de 10 gerilla katledildi. 7 Ocak 2013 tarihinde Çukurca’da 14 gerilla katledildi. Aynı günler ve sonrasından kitlesel gözaltılar yapıldı ve çok sayıda kişi tutuklandı. 9 Ocak’ta Paris katliamı yapıldı. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez hayatını kaybetti. Nusaybin ilçe merkezinde bir gerilla infaz edildi. 14 Ocak’ta Medya Savunma Alanları Türk Savaş uçakları tarafından bombalandı ve 7 gerilla yaşamını yitirdi.

Tabloyu özetlersek; 31 Aralık 2012 tarihinden 14 Ocak 2013 tarihleri arasında tespit edilen 35 Kürt genci, gerillası, siyasetçisi katledildi.” (ANF, 25 Ocak 2013) Bunlara dinci çeteler eliyle Batı Kürdistan’a yönelik günlerce süren saldırıları, çetelerin Türkiye sınırından tanklarla gönderilmelerini vb.ni de ayrıca ekleyelim.

Bu tabloya rağmen hala bir çözüm sürecinden ve bunun sabote edilmesi olasılığından söz edilebiliyor. Bilindiği gibi Paris suikastları da sürecin sabote edilmesi girişimi olarak yorumlandı ve böylece İmralı görüşmeleri ile başlayan dönemin ciddiyetine dayanak yapılmak istendi. Paris polisi tarafından zanlı olarak tutuklanan şahsın her yanından ajan-provokatörlük akması da devletin “derin”, “karanlık” güçlerinin sabotaj niyetine yoruluyor. Oysa Özgür Politika yazarı Ferda Çetin, “PKK’nin 20’si Avrupa’da 50 kişilik lider kadrosunu hedef alan ‘terörle mücadelede uygulanacak ödül yönetmenliği’ni” hatırlatarak (bkz. ANF, 28 Ocak 2013), olayın dosdoğru başında AKP’nin bulunduğu “görünen” devletin işi olduğuna, çarpıcı ve tartışmasız bir kanıt sunmuş oldu.

...siyasetle müzakere” cephesinde yeni bir şey yok!..

Ne var ki ne pahasına olursa olsun her şeyi İmralı görüşmelerine ipotek etmiş bir anlayış nezdinde bunların pek de bir belirleyiciliği olmuyor. Peki onca umutlu bekleyişin, ürkek misafir hallerine bürünmenin temelini oluşturan “...siyasetle müzakere” ayağında ne var? İmralı’da bir masa kurulmuş, kim ne alıyor, kim ne veriyor belli değil. Bunun dışında her şey fazlasıyla açık. “Siyasetle müzakere” halkasında, örneğin hiçe sayma var. “Sizi görüştüren benim, ister görüştürürüm ister görüştürmem, susun, haddinizi bilin” türünden aşağılamalar var.

Bütün bunları entegre oyunun bir parçası değil de “müzakere-mücadele sarkacı”nın bir sonucu sayan anlayış, haliyle 1999 İmralı sürecinin ve 2004’ün sonlarına kadar “devletin hizmetine girme” uğraşlarının, 2011 seçimlerine kadar 5-6 kez aldatılmış olmanın unutulmasını, kısaca Kürt halkından gerçeğe gözlerini sımsıkı kapamasını bekliyor. Katliamlar, yargılamalar, tutuklamalara karşın, istihbarat görevlilerinin “PKK’ye silah bıraktırmak, hiç değilse sınır dışına çekilmelerini sağlamak” hedefiyle oturduğu bir masayı barışın ve çözümün adresi olarak gösteriyor. Bu bir inançtan değil, çözümsüz stratejiye tabi olmanın ürünü bir inanma mecburiyetinden kaynaklanıyor. Sonucuna dair yargı ise Özgür Gündem yazarlarından Veysi Sarısözen’in kaleminden şöyle yansıyor:

Durum şu: Müzakere sürecini Kürt tarafı kayıtsız şartsız destekliyor. Başbakan istediği kadar sert konuşsun, ne derse desin, ister tahkir etsin, ister alay etsin, hükümet ne yaparsa yapsın, ister bombalasın, ister tutuklasın, ister kurşunlasın Kürt tarafı, yani BDP’den PKK’ye, gerilladan melleye kadar tüm halk İmralı sürecinde PKK Önderi Öcalan’ın arkasında tek saf halinde toplanmış. Türkiye solunun ezici çoğunluğu da öyle. Yüzü aşkın aydının açıklaması, imzalar dikkatle analiz edildiğinde, AKP’nin aydınlar üzerindeki etkisinin sıfırlanmak üzere olduğunu ve aydınların da İmralı sürecini desteklediğini göstermekte. ‘Şöyle olursa masadan çekiliriz’ diyen tek bir Kürt yok.” (Bkz. ANF, 30 Ocak 2013)

Başka söze gerek var mı bilinmez ama biz KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın 23 Ocak tarihli röportajını anmadan geçmeyelim. AKP’nin süreçten umduğu sonucu alıp alamayacağı olasılığının ve Kürt hareketinin nihai tavrının anlaşılabilmesi için özellikle “KCK adına Öcalan’ın görüşmesi yeterlidir” ara başlığı altında söylenenlerin dikkatlice okunmasını öneriyoruz.

Gerçek özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin adresi
birleşik sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetidir!

Bütün bunlar gösteriyor ki dinci-gerici iktidarın entegre oyun çerçevesinde çaldığı maya, hedefindeki kesimler içinde tutmaya başlamıştır. Bu oyun belki AKP iktidarına birbuçuk yıl kazandırabilir. Fakat ağır bedeller pahasına da olsa özgürlük ve eşitlik özleminden vazgeçmeyen Kürt halk kitlelerini uzun süreli yatıştıramaz.

Kürt halkını, işçi ve emekçi kitleleri temelsiz beklentiye sürükleyenler, başında AKP’nin bulunduğu sermaye iktidarının, halklarımızın bu en büyük düşmanının değirmenine su taşıyadursunlar. İşçi sınıfı devrimcileri olarak bizler, Kürt halkının her türlü kazanımını koşulsuz savunduğumuz gibi, halklarımızın aldatılmasına karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekten de vazgeçmeyeceğiz. Kürt halkının özgürlüğünün, tam hak eşitliğinin ve halklarımızın onurunu taşıyacakları sosyalist bir cumhuriyette kardeşçe gönüllü birliğinin önündeki en büyük engel olan sermaye iktidarını alaşağı etme uğraşına devam edeceğiz.