19 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/24

Düzenin çözümsüzlüğü ve yeni mücadele dönemi
Sınır çetecilere açık, emekçi halka kapalı!
Türkiye damgalı işbirliği
Eski mürettebat yeniden sahnede!
Lale devrinden fetret devrine doğru...
Sermayenin Demir(eli)
Son genel seçimler solda tasfiyeciliği güçlendirdi H. Yağmur
Ermenek'te işçi katillerine büyük öfke
Çan işçileri: İşçi sınıfı uyanıyor!
Polimer işçileri grevde!
"15-16 Haziran Direnişi ve Metal Fırtınası"
"Ölmek var, dönmek yok!"
Metal işçisi birliğini güçlendiriyor
MİB’i susturamadınız, susturamayacaksınız!
Sendikalar ve sınıf mücadelesi
Metal işçileri ve MİB engelleri aşa aşa ilerledi! - 1
Metal direnişi yedi düvele karşı verilmiş bir savaştır!
Kirli ve kanlı bir suç çetesinin Bilderberg toplantısı
Kadına yönelik şiddeti düzen siyaseti körüklemektedir!
Kadına yönelik şiddet ve 'iyi hal' indirimi üzerine
Devrimci gençlik kampına çağrı
"Türkiye siyasi tarihinde Filistin" paneli yapıldı
Sınıf savaşına yüreği yetmeyenler işine baksın!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metal işçileri ve MİB engelleri aşa aşa ilerledi! - 1

Metal işçisinin aylara yayılan eylem, direniş ve fiili-meşru grevleri devam ediyor. Metal İşçileri Birliği sözcüsü ile metal sürecini, reformist solun bu sürece müdahaledeki uğursuz ve geriye çekici rolünü, MİB’in metal fırtınasını örgütleme ve yönetme planındaki politik-pratik müdahaleleri ile hareketin geleceğini ve yeni sendika hazırlıklarını konuştuk... İki bölüm halinde yayınlanacak bu röportajın ilk bölümünü okurlarımıza sunuyoruz...

- Metal hareketi yolunda yürümeye devam ediyor. Gelinen aşamada solun da bir nebze gündemine girdi. Hareketin iki ayı geride bırakan bu döneminde siz tabloyu sol adına nasıl görüyorsunuz?

“Çizgimizi metal işçisi çok iyi biliyor”

 - Solun ana gövdesiyle sınıfla ilişkilenişi bakımından ne durumda olduğu biliniyor. Ama hareketin gelişimi karşısında politik tutumlarıyla da sınıf dışı olduğunu göstermiştir. Hareketin iki aylık dönemi bu bakımdan tam olarak bir ayna işlevi görmüştür.
Genelden baktığınızda solun işçi sınıfıyla bağı zaten çok zayıf. İşçi sınıfının tarihsel misyonunu kavrayamamak, işçi sınıfından uzaklık, sınıf dışı farklı düzlemlerde kendini bulma çabasıyla karakterize olan bir sol var karşımızda. Devrimci hareketin büyük oranda tasfiye olduğu, komünistlerin bu alanda ısrarla mücadele ettiği bir dönemde sol ise Kürt hareketinin kuyruğuna takılmış durumda. Bu hareketin çıkışının seçimlerle çakışmasıyla daha net görüldü. Sınıf mücadelesinden kaçanların en açık biçimde kendi konumlarını gösterdiği bir dönem oldu. Solun özellikle reformizmle temsil edilen kesimi zaten büyük ölçüde iddiasını kaybetmiş, tüm hesaplarını sandıktan çıkan sonuçlara göre yapar hale gelmiştir. 
Ama metal hareketi geliştikten sonra işçi sınıfıyla ilişkilenme çabası olan geri tavırlarına şahit olduk. Bu noktada hareket içinde reformist cenahtan EMEP en aktif olanıydı. Bunun gerisinde kalanlarsa dejenere iddiasız küçük çevreler tablosudur. Bunlar isimlerini bile saymaya gerek duyulmayacak, bizi hedef alarak dikkat çekmeye çalışanlar olmaktan öteye geçemediler.
EMEP de pratikte bir ağırlık merkezi olarak değil ama sınıf içinde her türlü geriliğin temsilcisi olarak boy göstermiştir. Bir ağırlık merkezi asla olmamıştır, ama reformizmin tipik bir temsilcisi olarak rolünü oynamaya çalışmıştır.

Onun politikası metal işçilerinin dar ve geri yönelimine yaslanma çabası, geri çekme politikasıdır. Bu yanıyla sol süreç boyunca bizimle politik planda karşı karşıya geldi. Sürecin başında gördüğümüz tam bir hazımsızlıktı. Çünkü bunlar legalizme gömülmüş, buradaki olanaklarıyla ne yapsalar da sınıf devrimcilerine yetişemediler. Hem politik, hem pratik hem de sınıfla kurulan organik bağlar bakımından...

Metal İşçileri Birliği ayrı bir ruh ve iradeyi temsil ediyordu. Tam da bu yanıyla geride kalan solun düştüğü her türlü bürokratik ve yasalcılıktan uzak, fiili-meşru mücadeleyi sınıf içinde var etme iradesiyle hareket içinde bu noktaya gelebildi. Sendikal bürokrasi ile ilişkilerini hep ilkeler üzerinden kurduğu için metal işçilerinin güvendiği bir platform oldu. Gerisinde böyle bir devrimci siyasal çizgi olduğu için bugün bu tutarlı politik mücadele pratiğini görebiliyoruz. Bu sınıf devrimciliğinin uzun yılların emeğiyle ortaya çıkarttığı, sınıf mücadelesi içerisinde biriktirdiği ve de giderek bir odak halini aldığı bir örgütlü güçtür. Metal İşçileri Birliği olarak hareketin karşısına belli bir birikimin referansıyla geliyoruz. Biz birileri gibi bir takım mevziler tutmak adına bürokratik mekanizmalar içinde on takla atmadık, ona buna yanaşarak küçük hesapların peşinde koşmadık. Sendikalarda koltuk kazanmak için kulisler de yapmadık. Biz bunu yapmadık ve bu anlayışla hep kavgalı olduk. Bizi bilen bilir. Biz sendikal bürokrasinin hiçbir bileşeni ile iyi ilişkide olmadık. Ne olursa olsun kavga verdik. Bunun sayesinde işçi sınıfı bizi tanıdı, işçi sınıfının öncüleri bize güvendi ve metal hareketinde politik bir odak haline geldik. Bizim nasıl bir politik çizginin temsilcisi olduğumuzu metal işçisi çok iyi biliyor. Bundan dolayı 14 Nisan’da ilk adımını attığı anda bile metal işçisi kimin doğru kişiler olduğunu iyi biliyordu.

Buz vura vura kırılır!

Bu süreçte hareketten hiç ayrı düşmedik, hep iç içeydik. Doğru bir çizgiyle ilkeli bir pratikle tabii ki. Bürokrasiye karşı verdiğimiz mücadele ile tabandan gelen taleplerin mücadelesini savunarak ve bunun uzun zamana yayılan pratiğiyle bu zemin oluştu. Biz hareketi bir yanından tutup onun önünü açarken bu hareketin öncüleri, başını çekenler bize güvenirken karşılarındaki MİB’li işçilere değil bu ilkeli ve istikrarlı çizgiye güvendiler. Biz en başından itibaren ön açıcı olduk. 14 Nisan’dan 5 Mayıs’a ve sonrasına uzanan dönem boyunca aslında reformizmin ne olduğunu, sınıf mücadelesinde nasıl bir rol oynadığını güncel pratiğiyle gözlemledik.

Hareketin önünden gidiyorduk. Yol açıcıydık. Ve hareketi doğru bir politika doğrultusunda ilerletmeye çalıştık. En başından itibaren hareketle belli bir teması da bulunan Birleşik Metal-İş’in bürokrasisi ve onlarla aynı çizgide duran reformistler işçileri geriye çekmeye çalıştılar. Hareket tam gücüne ulaşmadan yani dinamizmini okumadan önce çıkıp “2017’ye hazırlanalım”, “Komite kuralım ama eyleme çıkmayalım”, “Risk almayalım”, “Aman fabrika dışına çıkmayalım” dediler. Kendi oldukları o sınırlı zeminler üzerinden bu gerici propagandayı hayata geçirmeye çalıştılar.

Yayınlarından bunun politikasını yürüttüler.

Biz Türk Metal’le ve onun arkasındaki politik güçle keskin bir mücadeleye gitmek gerektiğini söyledik. Türk Metal’in ve sendikal bürokrasinin sadece bir tabela olmadığını, bir anlayış ve davranış çizgisi, bir sistem olduğunu vurguladık. Hayat bizi doğruladı. Reformistlerin ne yapmak istediğini, bizim neyi savunduğumuzu göstere göstere, reformist solu politik olarak eze eze ilerledi hareket.
Hareketin başlangıç anlarından biri olan 18 Nisan eyleminin ardından hareket bizim de katkılarımızla kesintisiz bir mücadele sürecinden geçti. Bizim çağrımızın karşılık bulmasıyla şekillenen 26 Nisan Kent Meydanı eylemiyse reformizmin ilk büyük çuvallamasıydı. Çünkü reformistler bu açığa çıkış karşısında oldukça gerici bir politika izledi. “Kent Meydanı’nda eylem risktir”, “Fabrikadan meydana çıkıyorsunuz”, “İşçileri dövdüreceksiniz”, “Olması gereken fabrikada alttan alta çalışmaktır” dediler.

Hareket bizim katkılarımızla kendi kararını alarak yolunu yürüdü. Öncü işçilerin sınıf sezgisiyle gördükleri, bizim savunduğumuz mücadele ilkeleri hareketi ilerletti.

Şimdi bu noktada bizim konumumuza ilişkin bir parantez açmak istiyorum. Çünkü sol içindeki bir dizi dejenere çevre hep birlikte bize karşı şöyle bir yaklaşım geliştirdiler; MİB’i bir facebook sayfası ya da kendini abartan bir sözde öncülük yapan bir grup olarak tanımladılar. Bu yaklaşım onların cehaletini gösteriyor.
MİB’in bu hareketteki gücünü sadece son dönemde Bosch’tan bile ele alsanız ortadadır. 29 Ocak metal grevinde de ortadadır. Fakat bizim geçmişimiz, çok daha öncesine dayanan emeğimiz ortada. Sendikalaşma mücadelesi veren fabrikalarını işgal eden metal işçilerinden tanınıyoruz. Sendikalarına çöreklenen ağalara rağmen gasp edilen hakları için aylarca fabrikayı boşaltmayan işçilerden biliniyoruz. Tek başına da kalsa kapı önünde direnip patronlara kök söktüren direnişçilerden geliyoruz. Bunun için metal işçileri içinde MİB’in facebook sayfasına değil kendisine ciddi bir güven var. Bunun fiziki bağ alanı sınırlı olabilir ama MİB’in Bosch başta olmak üzere politik ilişkisi hep güçlüydü. Bosch işçilerinin istifa sürecinden tekrar TM çatısı altında TİS’e hazırlandığı ve grev kararı aldırdığı döneme kadar bu hareketin öncesinde tekil bir mevzideki önemli her mücadelede yine yanlarında MİB vardı. Ama amansız, ama bağımsız, ama hesapsız...

Ama bunu görmeyenler var, aslında görmek istemeyenler var. Bu hareketi 19 Nisan’lardan hatta daha sonrasından Reno’daki üretim durdurma eyleminden ele alarak okumaya çalışıyorlar. Yer yer solda yansıyan “Reno direnişi” başlığı bile metal işçisi hareketine yabancılıklarını, Coşkunöz’ü, Mako’yu, Delphi’yi anlamadıklarını gösteriyor. Yine unuttukları MİB’in daha 2012 sürecinden beri bu işçi bölükleri karşısında bir pratiği var. Biz organik olarak da politik olarak da bu hareketin gelişinden önce fabrikalarla ilişkiliydik.

İşçiler ve öncüler MİB’e güvendikleri için kendi aralarında birleşmenin zemini olarak gördüler. Bakın başkaları tüm olanaklarını kullanmalarına, sayfalar kurup para ödeyerek reklam yapmalarına rağmen bizim etkimize asla ulaşamadılar. Hep hareketin kıyısında kaldılar.

Biz hiç facebook sayfası olarak kalmadık. Daha ilk eylemlerden itibaren öncü işçilerle iletişime geçtik, temas sağladık. Bunlarla birlik için masalar kurduk. Ve daha yolun başında 22 Nisan’da Reno’da Ruhi Biçer’in provokasyonunun ardından biz işçilerin arasında, kimsenin gitmeye cesaret edemediği Reno’nun önündeydik. Hareketin gücünü açığa çıkaran 26 Nisan eylemini de bu aynı alanda işçilerin ortak iradesi olarak çıkarılmasını sağladık. Yoksa fabrika zemininde her gün tekrarlanan tepki eyleminin sınırları vardı, tekdüze pratiğin kargaşası vardı. 22 Nisan’da bizim hareketle iç içe olmanın özgüveniyle fabrika önünde olmamız bir güven ilişkisi yarattı.
Burada şunu belirtelim; biz fabrika önünde konuşma yaparken hareketle kucaklaşacak böyle bir cesaret ve irade göstermekten uzak durdular. Bunun dışına çıksalar ne olurdu? Hareket onları kabul etmezdi, BM’nin arkasındaki reformistler siyasal isimleriyle gelse yine kabul edilmezdi. Çünkü hep yabancıydılar. Ama biz o gün alana geldiğimizde yüzümüzü tanımasalar da MİB adına geldiğimizi söylediğimizde coşkuyla karşıladılar. Yani kişi olarak değil yapı olarak bizi tanıyor ve güveniyorlardı. Kendi aralarında bir güvensizlik olsa bile MİB tüm bu ilişkilerin üzerinde otorite olarak görüldü. Yani MİB’in gücü facebook sayfası değil alandaki bu politik ve manevi bağdan geldi. 

 

Geri işçilerin bilincine,
korkusuna yaslanmaya çalıştılar

Aynı dönemde reformistlerin de kendi belli takipçi sayısı olan metal işçileri için hazırladıkları facebook sayfalarında 26 Nisan eylemini sabote etmeye çalıştılar. EMEP bunun başını çekerken Birleşik Metal yönetimi ve arkasındaki siyasetler de bunu yaptı. Bu eylemi yaptırtmamaya çalıştılar. Fiziki temasları olan işçiler üzerinde bu korkuyu büyütmeye çalıştılar. Biz bunlara karşı da mücadele ettik. Metal işçileri hareketinin bu süreci örmesi tam da reformistlere rağmen oldu. Bu hareket bunları aşa aşa ilerledi.
Onlara karşı bu mücadele verilmeseydi hareket bu noktaya gelemezdi. Konu reformistlerin farklı bir politika geliştirerek başka yöne çekmesi değil, geri işçilerin bilincine, korkusuna yaslanmasıydı. Başarsalardı mücadeleyi ilerletmeye çalışan işçilerle genel işçi kitlesinin birleşmesini kıracaklardı. Çünkü onlar hep geri bilince oynadı. Hareketin içinde temkinli duran işçilerin ilerlemesini engellemeye çalıştılar. TM’nin yaymaya çalıştığı korkuyu ondan bağımsız da olsa sol olarak desteklemiş oldular.

Biz öne çıkan, mücadele için cesaret eden işçiye yaslandık. Politik doğruları taşıyarak onların daha güçlü hareketi ilerletmesi için zemin verdik. Sağlamcı işçilerden gelen temkinliliği aşmaları için ellerini güçlendirdik. Bu sayede bir dizi işçi öncüleşti. Bundan kaynaklı 26 Nisan eyleminde bu cesur öncülerden bazılarının bile bu korku atmosferinin etkisiyle pratikte geri çekildiğini gördük. Çünkü daha hareketin temeli olabilecek komite/kurullar yok, kitle dağınık ve parçalı, ortak bir irade yok. Böyle bir anda MİB daha fazla sorumluluk alarak eylemin boşa düşmemesini sağladı. Komite toplamaya çalıştık, ki Fabrikalar Arası Kurul’un ilk girişim oluşumu bu eylem için yan yana gelişle şekillendi. O dönem bir dizi öncü işçi geri çekildi, baskıyı ve sorumluluğu kaldıramadı. Adları bizde saklı kalsın. Ama MİB yine de eylemin örgütlenmesini başarıyla tamamladı. Eylemin gerçekleştirilmesi için teknik, politik, fiziki hatta güvenlik boyutuyla tam sorumluluk alarak buluşmayı hazırladık. Yoksa eylem gerçekleşmeyecek ve hareket ilk elden darbe alacak, süreci kesintiye uğrayacaktı. Bunu söylerken şunun altını çizelim; bu eylem tümüyle işçilerin iradesi ve isteğiyle oluştu. Çünkü hareket içinde bu doğal bir eşik haline gelmiş tüm fabrikaların tepkisinin ortaklaşmasının ileri çıkaracağı enerji görülmüştü. Bu yönüyle biz harekete karşı sorumluluğumuzun gereğini yaptık. Bu eylemin gerçekleşmesini sağladık. Her türlü provokasyondan uzak Türk Metal ve ortaklarının bunu istismar edeceği zeminleri ortadan kaldırmaya çalıştık. Metal İşçileri Birliği oradaydı, onun güçleri vardı, onun olanakları vardı, onun itmesi vardı, teknik olanaktan emniyetten izin almaya kadar sorumluluğu üstlenmişti.

Ama sonuçta ne oldu, bu metal işçilerinin tabandan ortaya çıkardığı bir istekti. Bu hareketin toplamında da toplam sürecinde de var. İnsanlar en başında çok dağınıktı, çok örgütsüzdü. Ama giderek birbirlerine yaklaştılar, giderek bir kıvam kazandı. Zaman içerisinde örgütlülüklerini kurdular, bizimle temas noktalarını arttırdılar. Biz de daha fiziki olarak hareketin yönetim merkezi ile daha doğrudan ve o merkezin oluşturulmasında ve sürdürülmesinde daha doğrudan rol oynadık. İlk anda bin parçaya ayrılan bir işçi kitlesi vardı. Sayfamız üzerinden birleşti ve biz bilerek bu harekete biçim verdik. Şimdi dediğim gibi Kent Meydanı eylemi böylelikle gerçekleşti. Reformistler açıktan açığa bu eyleme “katılmayın” çağrısı yaptılar. Birleşik Metal-İş kendi kanalları üzerinden yaptı. Tam da dediğimiz gibi o geri işçiler, ileri ama tereddütlü işçiler çekindiler ama metal işçileri burada önü açtı ve Kent Meydanı eylemi gerçekleşti.

Burada büyük bir tokat yiyen reformizm yine de aynı çizgiyi sürdürmüştür. Dağıtmak, geriye çekmek, geri bilince dayanmak ve böylece hareketi yeniden en geri noktaya çekmek için çalıştılar. Reformizmin genel bir karakteristiğidir, tipik bir özelliğidir, “adım adım gidelim, kademe kademe gidelim, suya sabuna bulaşmayalım, örgütleyelim” der. Küçük küçük örgütleyelim anlayışıyla bize o zaman da karşı çıktılar. Kent Meydanı’ndan sonra geriye çekmeye çalıştılar. Ne oldu Kent Meydanı’ndan sonra 5 Mayıs istifa süreci var. Kent Meydanı’ndan 5 Mayıs’a giden istifa süreci yine doğrudan MİB’in yönlendiriciliği ile müdahaleleriyle bu konudaki inisiyatifi ile gerçekleşmiştir, bunun altını çizmek lazım. Bu kendiliğinden bir kurgu ile olmamıştır. MİB oturmuş önden planlamamıştır ama yön vermiştir. Tam da harekete biçim vermek kaygısıyla, doğru bir rotada götürmek kaygısıyla yapılmıştır.
Burada olan şey nedir: Birincisi politik olarak biz hareketi bir yere çektik, sağlam bir rotada yürümesine katkı sağladık. Örneğin işçilerin taleplerini biçimlendiren bizdik. Hareketin belli talepleri vardı bunu üç ve bir yerden sonra dört talebe indirgeyen, bunu formüle eden bizdik. 5 Mayıs’a giden istifa sürecinin nasıl örgütleneceği ile ilgili anlayışı, çizgiyi, bürünecek yolu tanımlayan bizdik. Ama ne oldu, şunu söylemek lazım, MİB başta daha uzakta hareketten temas noktasında politik bir varlıktı ama biz Kent Meydanı ve sonrasında işte Fabrikalar Arası Kurul’u kurduk. Çünkü nedir; aynı zamanda bizim Facebook’tan organik ilişkilerimizden -bu daha dar olmakla beraber- fabrikada ilişki kurduğumuz o öncülerle olan bağı, irtibatları bir potada topladık.

Çağrımız şuydu: “Fabrikalarda kurulunuzu oluşturun! İşçi kurulları oluşturun!” dedik. Bunun çerçevesini belirledik. Şimdi bazıları bizim dışardan konuştuğumuzu düşünüyor. Sadece şuradan bile bakılsa, bizi on binlerce işçi izledi o zaman. Bizim sayfamızın gönderi erişim 3.5 milyona kadar çıktı. Bu şu anlama geliyordu; tek bir işçi, bu öncü olsa bile sadece kendi çevresine ulaşırken onun sözünü MİB bütün fabrikaya ulaştırdı. Bir irtibat, bir iletişim kanalı oldu MİB sayfası. Ama aynı zamanda MİB alanda da birlik olarak vardı. Bu öncüleri kendi arasında birleştirdi diğer fabrikalarla yan yana getirdi. Yön çizdi, bilinçli bir karakter kazandırdı.

 

“Eylemlerin cüreti ve güveniyle
öncü işçiler birleşti”

Biz öncü işçileri aynı masaya oturttuk. Biz de o masadaydık. Bugüne kadar bunu söylemedik. Ama hareket artık bunu anlayacak olgunlukta, reklam peşinde olmadığımızı biliyor ve doğruların ortaya konması gerekiyor. Ayrıca polis fezlekelerine de yansımış durumda. Bunun altını çizelim, harekete karşı sorumluluğumuzdan dolayı bu yalın durumu belirtmedik, adını dahi anmadık. Ama bizim buradaki rolümüz hakkındaki spekülasyon ve karalamalara karşı da artık bunu söylemek lazım. Bu harekete biçim verdik. Hem organik, hem örgütlenme tarzı, hem de talepleri açısından politik olarak yönünü verdik. Bir dizi fabrikada -başta Renault gelir- öncülerin birbiriyle fabrika içinde temas kurmasını bile sağladık. Bizim verdiğimiz randevularla öncüler aynı fabrika çatısı altında olmalarına rağmen yan yana gelebildi, ardından bölüm temsilcisinin seçimini organize ettiler. Yani çok ayrıntı var ama bunlara çok girmeye gerek yok. Ama gerçeklik bu.

Sonuçta ne oldu? İlk Fabrikalar Arası Kurulu 26 Nisan’dan sonra topladık. O eylemin cüreti ve güveniyle birçok fabrikadan öncü işçiler birleşti. Bu kurula katılanlar bizzat öncülerden oluşuyordu. Yani hareketin merkezinde duran öncü işçiler tek bir politik odakta buluşmuştu. Hareketin bugüne gelmesinde yükü taşıyan fabrikaların öncüleri bu kurul ile bunu başardı. Bir fabrikadan 7 kişilik öncü kurul katıldı. Önce kendi fabrikasında kurul toplantısını yaptı, hattını belirledi ardından kurul toplantısına katıldı. Böylece eylemde bütünlük sağlandı. Tekil fabrikaların tepkisinden birleşik mücadele iradesi oluştu. 5 Mayıs’ın anlamı da budur. Yoksa istifa yöntemi farklı olabilirdi. Ama birleşik mücadele bakışı ile ortak istifa noktası kuruldu. 5 Mayıs’ın organizasyonu bunun ürünüdür ve MİB masanın tarafıdır. MİB masada önerilerini sunmuştur, politik yönünü tartışmıştır ve tamamen bu kuruldaki işçilerin organizasyonuyla kendi iradelerinin ürünü bir program çıkmasını sağlamıştır. İşçilerden görev çalmadık, tamamen onların yönetiminde bir plan yapılması için yol gösterdik. MİB bundan onur duymuştur. İşçilere Fabrikalar Arası Kurul’un hareketin merkez üssü olduğunu söyledik, onların yönetiminde olduğunu hissettirdik. On yılların edilgenleştirilmiş işçiler böylece hareketi yönetir hale geldi.

Bu noktada reformizmin ne yaptığına dönersek 5 Mayıs gibi böyle birleşik mücadele için önemli bir adımı engellemeye çalıştılar. 26 Nisan’da olduğu gibi aynı propaganda ile önünü almayı denediler. Saldırı ihtimalini buna karşı hazırlıktan değil yapılmaması gerektiğinden tartıştılar. MİB bunu öngörerek hazır olalım derken, reformistler kendi gettolarından, kimsenin takip etmediği sayfalarından yapılmamalı dediler. Yani cüret eden işçiyi destekleyip temeli güçlendirmeye çalışmak yerine korkanları arttırıp zemini boşaltmak için çalıştılar.

Ama öncü işçiler bir tutum oluşturdu. 5 Mayıs eylemi bunlara yani reformistlere rağmen yapılmıştır. Mesele harekete uzaklık, arkasından gelmek değil yine hareketi geri çekme girişiminde olmaktır. 5 Mayıs eylemi de Kent Buluşması gibi hareketin gücünü arttırdı, saldırıya karşı hazırlık yapmama hatasına rağmen ders çıkarıp eksiklerini kapatmasını sağladı. MİB’in uyarılarının anlamını ve buna kayıtsız kalınırsa neler yaşandığını gördü. Reformistler çıkıp daha yaralanan işçilerin kanı kurumadan “biz demiştik” diyerek durumdan prim kazanmaya çalışırken, işçiler “MİB demişti” diyerek daha iyi hazırlanmak gerektiğini söylüyordu. İşte bundan dolayı Türk Metal çetesinin bu saldırısı etki yaratmak bir yana Bursa’da iplerini çeken son adım oldu. İstifalar durdurulmak bir yana hareket Tofaş’ı da, Delphi’yi de, Valeo’yu da ve sayısız fabrikayı da yanına katarak büyüdü. Bunun için öncü işçilerin de söylediği gibi 5 Mayıs olmasaydı hareket olmayacaktı.

Biz hareket boyunca reformistlerin, solun dediklerine çok da bakmadık, yolumuzu yürüdük. Ama zaten sözüne bakılacak kimse de yoktu esasında. Söyledikleri ya hareketin çoktan aştığı bir geçmiş durumdu ya da hareketin arkasında sürüklendiklerinin ilanıydı. Biz reformistlerin geri çekiş çabalarını ileri işçilerin, öncülerin bilinçlerine yaslanarak gerilettik. Bundan dolayı onların sınırlı organik ilişkileri bile bizimle, hareketin ileri politik hedefi doğrultusunda yol yürümüştür. Burada tekrar belirtelim; biz solla, reformist hareketle değil onun da yaslanmaya çalıştığı geri bilinçle mücadele ettik. Korkan işçilerin dar sınırlarıyla paralel bu hattı dağıtmaya çalıştı. Bizim derdimiz buydu, bunu başardıkça reformizmin zaten marjinal olan zemini daha da zayıfladı.

5 Mayıs’ta işçilerin kanı kurumadan ilk yazdıkları yazıda “sınıf dışı küçük burjuvaların müdahalesiyle sokağa taşınan mücadele yeniden fabrika zeminine dönüyor” dediler. Ama böyle bir durum zaten hiç olmadı. Hareket hep iki ayağı birlikte yürüttü. Sokak ayağı ile fabrika temeli arasında hiçbir ayrım konmadı. Fabrika temellerine dayanarak birlikte hareket için sokağa çıkıldı. Meydanlarda birleşmenin, ortak irade çıkarmanın gücüyle fabrika zeminleri güçlendirildi. Biz “komite kurmayalım” demedik, keza kurduk. Ama meydanlardaki eylemler hareketin itici gücüdür. Eylemin olmadığı yerde örgütlenme olmaz, ihtiyacın duyulmadığı yerde işçiler yan yana gelmez. Solda duranların, yerde sürünen çevrelerin kavrayamadığı bu. “Komite kuralım” diyorlar ama önüne eylem koymuyorlar. Yoksa beş sene oturursunuz komite gerçek bir komite olmaz ancak sizin yayınlarınızda övündüğünüz bir komite olur.

EMEP’in biz yaptık diye öne çıkardığı İzmir’deki pratikleri ortada, istifa edenlerin ertesi gün Türk Metal’e geri dönmesine neden olan nedir? Böyle komiteler hareketin dışında kalır. Bir yere de varamaz. Ama bu hareket tam da bu bütünlük içerisinde yol alabilir. Bizim kavrayışımız bu yönde. Komite dediğimiz bizim eylemin içerisinde doğmuştur. Doğrudan eylemin içerisinde şekillenmiştir. İşçiler hem kent merkezlerini tutmuştur. Ama aynı zamanda fabrikada örgütlenmiştir. Komite fabrikayı sağlam tutmuştur. Biri olmadan öteki olmaz. İşte bu bütünlük üzerinden gelmiştir. 5 Mayıs sonrası istifaların büyümesi, gerçekleşmesi ve arkasından Renault eylemi ile beraber hareketin yeni bir aşamaya ulaşması durumu vardı. Tam da bu süreç içerisinde aslında bizim yaklaşımımız şu olmuştur. Hem bu eylemi güçlendirmek, buna hazırlık yapmak, iş durdurmaları ama aynı zamanda bunların hepsi Fabrikalar Arası Kurul’da konuşulmuştur. Fabrikalarda neler yapılacağı, nasıl davranacağı, Renault’un iş bırakması durumunda diğerlerinin nasıl konuşacağı, aynı zamanda da ne konuşulmuştur, daha bu tarihte yeni sendika kuruluşu konuşulmuştur.
Söylenen şey şu olmuştur: Biz bir yandan bunu yapacağız ama diğer yandan geleceği hazırlamak adına önümüzü görmek adına bundan sonraki sürecin nasıl örgütleneceği, nasıl bütünlük içerisinde sürdürüleceği ile ilgili bir yapılan uzun tartışmayla beraber yeni bir sendika gündeme gelmiştir.

Bu hiç de kendiliğinden değildir. Burada masalar vardır, taraflar vardır. Gelecek tasarlanmıştır. Nasıl yürütüleceği konuşulmuştur. İşlerin nasıl planlanacağı ve uygulanacağı konuşulmuştur. Şimdi süreç böyle gelişmiştir. Yani hiç kimse dışardan maval okumasın.
MİB hem Facebook üzerinden o yayını politik bir kanal olarak çok sıkı kullanmıştır, hareketi bu anlamda doğru bir yola yönlendirmiştir. Aynı zamanda fiziken bu masada ve alanda hareketin öncüleri ile süreci ilerletmiştir. Bir daha altını çiziyorum. Fabrikada kurulda 30-40 kişilik toplantılar olmuştur.  İşte bunlar değişik fabrikalarda işçilerle ve öncülerle daha sonrasında birilerinin sonradan gelip uzaktan keşfettiği işçilerdir. İki konuşmayla hareketi çözdüğünü düşünenlerin bahsettiği öncü kişilerin de katılımıyla olmuştur. Ve sonuçta ne olmuştur süreç gelmiştir. İlerlemiştir. Fabrikalar Arası Kurul hep işçilerin yüzünü döndüğü bir kurumdur. Bu eylemlerin gerçekleştirilmesinde, koordine edilmesinde bir rolü olmuştur.

Sonuçta devletde bunu gördü. İktidar da bunu gördü. Türk Metal de bunu gördü. MİB’i hedef almasından bellidir. Sonuçta ne yaptılar; tam da hareketin bu yönünü, bu gidişatını, bu örgütlülüğünü, bu biçimini sakatlamaya çalıştılar. 20 Mayıs günü eylemler gerçekleştikten sonra operasyon bunun ifadesidir. Bu operasyon siyasal bir eylemdir, siyasal bir karardır. Şimdi buraya yeniden gelmek üzere kısa bir parantez açmak istiyorum.

(Devam edecek...)

Kızıl Bayrak / Bursa


 
§