4 Mart 2016
Sayı: KB 2016/09

MESS, devlet ve sendikal bürokrasi saldırıya geçti
Savaşa, sosyal yıkıma ve gericiliğe bütçe!
Sur’da yeni bir katliam hazırlığı
Katillere yasal koruma!
İşçi sınıfı, meşruluğuna yaslanarak kazanacaktır!
Sınıf devrimcileri fiili-meşru mücadeleye çağırdı
DİSK’ten saldırılara karşı eylemler
Esas sorun patronların mülkiyeti gasp etmesidir
Saadet Sakız işçilerinden ek zam talebi
“Karanlığa teslim olmayacağız!”
Renault’da kıyım ve direniş
Renault’da saldırı MİB’lilere gözaltı
Kadın İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi
Türkiye’de kadın işgücü ve gelişimi - 4
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 4
Bin yılların mirası
Komintern: Dünya devriminin partisi - A. Engin Yılmaz
Suriye’de ateşkes süreci ve savaş tehditleri
“Muhafazakarlar” geriliyor “Reformcular” güçleniyor
İsviçre’de ‘yabancı’ düşmanı yasa teklifi reddedildi
Devrimci gençlik faaliyetleri sürüyor
Bıjî Heştê Adarê
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Savaşa, sosyal yıkıma ve gericiliğe bütçe!

 

2016 yılı bütçesinde devletin savaş ve saldırı kurumlarına kaynak aktarılırken işçi ve emekçilere sunulması gereken sağlık, eğitim hizmetleri vb. alanlara sınırlı bütçe ayrılıyor. İşçi ve emekçilerden alınan vergilerin önemli bir payını oluşturduğu bütçe, savaşa, saldırganlığa ve gericiliğe aktarılıyor.

MİT’in, 2016 bütçesinde payını yüzde 36 arttırmış olması bile çok şey anlatıyor. 1.6 milyar lira olması planlanan MİT bütçesi, Başbakanlık, TBMM, Afet Yönetim Başkanlığı, Enerji Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı bütçelerini geçti. MİT bütçesinde son 10 yılda artış yüzde 419’u buldu.

Yine Jandarma Genel Komutanlığı’nın bütçesi yüzde 15.7 yükseltilerek 6 milyar 985 milyon 776 bin liradan, 8 milyar 84 milyon 47 bin liraya çıkarıldı. Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesi yüzde 7 arttırılarak 26 milyar 117 milyon 530 bin liraya yükseltilirken, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ayrılan bütçe de yüzde 6.4 artışla 20 milyar lirayı geçti. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi de yüzde 5 artışla 25 milyon 702 bin liraya çıktı. İçişleri Bakanlığı bütçesi ise 4.5 milyar lirayı aşarken, Adalet Bakanlığı bütçesi yüzde 15.3 artışla 9 milyar 406 milyon 619 bin liraya çıkarıldı. Ayrıca içte ve dışta harabeye çevrilen, yakılan, yıkılan kentlerin bedelini insanlar zaten hayatlarıyla ödüyor. Bir de bu durumun yarattığı göçler var. Göç İdaresi’nin bütçesi de bu nedenle yüzde 31.8 arttırılarak 205 milyon 614 bin liradan 271 milyon 20 bin liraya yükseltildi. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı bütçesi ise 1 milyar 554 milyon 725 bin liradan 926 milyon 671 bin liraya indirildi. Ne de olsa bu alan sermayenin talanına bırakılmış durumda. Türkiye’nin en büyük gider kalemine sahip kurumlarından Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi ise 6 milyar 223 milyon 63 bin liradan 6 milyar 482 milyon 979 bin liraya yükseltildi. Bu bütçe 7 bakanlığın bütçesinden daha fazla.

Özetle, geçtiğimiz sekiz yılda %45 arttırılan savaş harcamaları %20 daha arttırılıyor. Bir diğer önemli taraf ise Başbakanlığın ve sarayın tasarrufunda olan, kime niçin ödendiği ‘devlet sırrı’ olan, örtülü ödeneğin de arttırılması. 2015 yılı bütçesindeki artışa rağmen kendilerine ayrılan örtülü ödenek miktarlarının çok üzerinde harcama yapan her iki odaktan Başbakanlık için 2016’da 1 milyar 295 milyon lira, Cumhurbaşkanlığı içinse 434 milyon TL ayrılıyor.

İşçi ve emekçileri kıdem tazminatı hakkının gaspı, kiralık işçi büroları ve diğer sosyal yıkım saldırıları beklerken, Çalışma Bakanlığı bütçesinin 30,6 milyar TL’den 28 milyar 431 milyon TL’ye düşürülmesi dikkat çekiyor. Eğitime ve sağlığa ayrıldığı söylenen pay ise bir göz boyamadan ibaret ve gerçeği yansıtmıyor. Çünkü eğitim bütçesinin yüzde 80’i personel harcamalarına giderken eğitimde ve sağlıkta emekçilerin cebinden yaptığı harcamalar her geçen yıl artıyor.

İşçi ve emekçilere “yol, su, elektrik” olarak değil, daha fazla TOMA, daha fazla ölüm, katliam ve sefalet olarak dönecek olan devlet bütçesi yine de gizli saklı hazırlanıyor. Zira göstermelik de olsa ‘halk adına’ bütçeyi denetlemekle görevli Sayıştay bile devre dışı bırakılıyor. Tüm bunlar 2016 yılının nasıl geçeceğini fazlasıyla gösteriyor.

 

 

 

 

Devletin tepesinden savaş suçları ikrarı

 

Beş yıldan beri Suriye’ye karşı savaşan barbar cihatçı çetelere sınırsız destek veren AKP iktidarı, yayılmacı emellerine alet ettiği bu tetikçileri kurtarmak için adeta çırpınıyor. Suriye’de ilan edilen ateşkesin IŞİD’le El Nusra’yı kapsamamasından rahatsız olan AKP şefleri, Suriye’de işledikleri savaş suçlarını ikrar etmeye başladılar.

Türkiye’nin IŞİD, El Nusra ve türevlerinin oluşturulmasında oynadığı rol kimse için bir sır olmamasına rağmen, dinci-gericiliğin şefleri bu gerçeği inkar ediyorlardı. Son günlerde Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu gibi önde gelen şefler tarafından yapılan açıklamalarda, Suriye halklarına karşı işledikleri savaş suçlarının pervasızca itiraf edildiğine tanık olmaktayız.

Ateşkesin kabulü için şartlar

Rusya ile ABD tarafından ilan edilen, Suriye yönetimi tarafından da kabul gören ateşkes, Türk devleti-El Suud koalisyonunu diken üstünde bıraktı. Bu girişimi sabote etmek için harekete geçen bu gerici koalisyon, ateşkesin kabulü için dört şart öne sürdü. Ateşkes için şart koşan AKP iktidarı-El Suud ikilisi, bu tutumlarıyla cihatçıların kendilerinden sorulduğunu dünyaya ilan etmiş oldular. Bu kirli/kanlı suç ortaklığı biliniyordu, sıkıştıkları için doğrudan itiraf etmiş oldular.

“Biz olmazsak rejim tüm ülkeyi kontrol altına alırdı”

Katar emirinin savaş borazanı niyetine kullandığı El Cezire kanalına konuşan saray kuklası Ahmet Davutoğlu, “Suriye’ye neden saldırmıyorsunuz” sorusuna maruz kalınca, baklayı ağzından çıkardı.

“Biz olmazsak, Esad rejimi tüm ülkeyi kontrol altına alırdı… Şimdi bize bu soruyu soranlar dönüp kendilerine bakmalı, hangi Arap ülkesi Türkiye’den daha fazlasını yaptı?” ifadeleriyle soruya tepkisini dile getiren AKP şefi, IŞİD, El Nusra gibi cihatçılarla suç ortaklığı konusunda Türk devletiyle kimsenin yarışamayacağını fütursuzca ilan ediyor.

“Ateşkes bizi bağlamaz”

Ne histerik açıklamalar ne kof meydan okumalar işe yaradı. El Nusra’yı koruma çırpınışlarına itibar eden olmadı ve Türk devletinin tetikçilerinden El Nusra ateşkes kapsamı dışında kaldı. Ankara’daki IŞİD zihniyetlileri daha da rahatsız eden gelişme ise, “Türkiye cihatçı teröristlere verdiği desteği durdurmalıdır” açıklamalarının dünya medyasında da yer bulmaya başlaması.

Yeni Osmanlı hayalleri kuran AKP şeflerinin, tüm çırpınmalarına rağmen ciddiye bile alınmamaları, histerik hallerini daha da belirginleştirdi. “Ateşkes bizi bağlamıyor” diye açıklama yapan Ahmet Davutoğlu, tek kozlarının savaş kundakçılığı olduğunu daha ikrar etmiş oldu.

“El Nusra’ya niye kötü diyorsunuz?”

Kukla başbakanın itirafları, kaçak sarayın tiranı tarafından yapılan açıklamayla adeta gölgede kaldı. Kürt halkına düşmanlık saraydaki tiranın kimyasını öylesine bozmuştu ki, PYD’yi kötülemek için El Nusra gibi vahşi canavarlardan müteşekkil bir çeteyi savunmak durumunda kaldı.

El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra, Rusya’nın ısrarıyla batılı emperyalistler tarafından da terör örgütleri listesine alındı. Bu karardan rahatsız olduğunu her fırsatta dile getiren AKP şeflerine göre kafa kesen, karın deşen, kalp yiyen, cihat nikahı adı altında kız çocuklarına tecavüz eden, kadınları köleleştiren, etnik temelli katliam yapan El Nusra “kötü değil.”

Saray tiranının fütursuz El Nusra savunusu, AKP zihniyeti ile cihatçı barbarizmin “sevinçte/tasada ortak” olduğunun dolaysız itirafıdır. Bölge halklarının geleceği bu zihniyetle de onu koruyan emperyalist/siyonist güçlerle de devrimci temelde hesaplaşmaya bağladır.

 
§