1 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/25

Katil sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarıdır!
Gericiliğe karşı devrimci direnişin toplumsal dayanağı işçi sınıfıdır!
Türkiye-İsrail anlaşması; dinci gericilikle ırkçı-Siyonizm aynı safta!
AB kapısı, Türkiye ve sahte umutlar
Atatürk Havalimanı’nda bombalı saldırı
Sermaye baronları teftişte!
“Birlik olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz!”
Soma AŞ ile sendika işçilerin tazminatlarını geciktiriyor
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
İSDEMİR’de neler oluyor?
Emperyalistler arası hegemonya kavgasında yeni bir dönemeç
Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinin anlamı, etkileri ve geleceği
Brexit: ‘AB hülyası’na ağır darbe
Metal Fırtına ve Çerkezköy B/S/H/ deneyimi
Derby Lastik Fabrikası işgali deneyimi ışığında...
Georgi Dimitrov sosyalizm mücadelesinde yaşıyor!
Gençlik mücadelesinde üniversiteler
Eğitimde dinci gericiliğin geldiği nokta
Sivas Katliamı’nın 23. yıldönümü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Birlik olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz!”

 

Grev ve direnişler, işçi sınıfı için tam anlamıyla birer okul oluyor. İşçi sınıfı dostunu ve düşmanını bu alanlarda tanıyor, birlik olduğunda nasıl bir güce ulaştığını görüyor, mücadele etmeden hak kazanılmayacağını öğreniyor.

Bugünlerde sınıfın bu okulunda “eğitilen” işçilerden biri de Nestle’nin grevci işçilerinden Sinan. 2009 yılından beri gıda işkolunda çalışan Sinan, bunun ilk iki yılında Ülker Golf işçisiydi. Son beş yıldır da Nestle’de çalışıyor. Son grev süreciyle birlikte, Nestle’de üç defa toplu sözleşme süreci yaşayan Sinan’ın anlattıkları, mücadele okulunun etkilerini de gösteriyor. Önce sendikalı olma deneyimini yaşayan Sinan, bugün grev sürecini yaşıyor ve sınıf kardeşlerine sesleniyor: Birlik olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz!

Birlik ve mücadele kavramları tecrübe ediliyor

Kızıl Bayrak’a konuşan grevci Nestle işçisi Sinan, işkolunda çalışmaya başladığı yılları ve sendikayla ilk tanıştığında hissettiklerini şöyle anlattı:

2009-2011 yılları arasında Ülker Golf fabrikasında sendikasız olarak 2 yıl çalıştıktan sonra 2011 yılından beri yani 5 senedir Nestle Türkiye fabrikasında sendikal haklara sahip olarak çalışıyorum. İşe başladığım yıllarda fabrikada yetki sahibi olan Öz Gıda-İş Sendikası üyesiydim, sendikasız bir çalışma ortamından sendikal haklara sahip olduğum bir iş ortamına geçtiğimde yaşadığım değişikliklere çok şaşırmıştım. Bu konulardaki tecrübesizliğimden olsa gerek, yaşadığım çoğu şey bana o kadar garip gelmişti ki çok şaşırmıştım. Yıllardır abilerimden duyduğum birlik, beraberlik, mücadele kavramlarının ne olduğunu bizzat tecrübe etmeye başlamıştım. Nestle’ye ilk başladığım yıl sendikayla beraber bir toplu iş sözleşmesi süreci içinde buldum kendimi. Hem yeni işim olmasından dolayı hem de o zamanlar sözleşmeli adı altında kısa mesajla işe çağrıldığım yani işverenin bana ihtiyaç duyduğu günlerde, ayda 10-15 gün işe gittiğim dönemlerdi. Ancak o dönemler toplu iş sözleşmesi nedir, ne yapılır pek fikrim yoktu. Ve o dönem yine ufak tefek tartışmalarla birlikte toplu iş sözleşmemiz imzalandı. Aldığım ücret farkından bile haberim yoktu diyebilirim.”

28 işçinin işten atılması, bugünkü grevin ilk kıvılcımı oldu

İlk sözleşme sürecinin ardından kendi ifadesiyle “bir şeylerin ters gittiğini fark eden” Sinan, ‘sözleşmeli’ işçilikten ‘kadrolu’ işçiliğe geçtiği bu döneme ilişkin olarak “O zaman bir şeylerin önemini daha iyi kavrar hale geldim ve ondan sonraki sözleşme sürecini daha yakından takip etmeye başladım. Öz Gıda-İş Sendikası’yla birlikte yürüttüğümüz, benim gördüğüm ikinci toplu iş sözleşmesiydi bu. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydım” dedi.

Sinan’a göre, bu sözleşmenin sonuçları, bugünkü grevin de ilk kıvılcımlarını çaktı. Öz Gıda-İş’in imzaladığı sözleşmeye tepki gösteren 28 işçinin işten atılması, bugünkü grevin yolunu döşedi. Grevci işçi, bu süreci şöyle anlattı:

2013 yılındaki toplu iş sözleşmemiz epey sıkıntılı bir şekilde ilerledi. Konuyu çok dağıtmamak için fazla detaya girmiyorum. Ama sonuç olarak toplu iş sözleşmemiz imzalandığında 28 arkadaşımızın, fabrika içerisindeki beraber ter döktüğümüz 28 arkadaşımızın önce işten süresiz olarak uzaklaştırıldıklarını ve ardından işten çıkartılıp sözleşmenin de imzalandığını öğrendik.

Bu seneki grev maceramızın ilk kıvılcımlarının çaktığı dönemler işte bu dönemler olmuştu. O günden sonra o 28 arkadaşımız fabrika önünde eylemler yapmaya ve işe geri dönüş mahkemelerine başlamışlardı. Bu sırada sendika değiştirmemiz gerektiğini, çünkü daha önceki sendikamızın yanlış bir politika izlediğini düşünmeye başlamıştık. Ve nitekim de öyleydi. Sonrasında dışarıdaki 28 arkadaşımız mahkemeleri kazanıp işlerine kavuşunca benzerine nadir rastlanacak bir birlik ve beraberlik örneğiyle toplu olarak yaklaşık 900 kişi sendikamızı değiştirdik. Ve Tek-Gıda İş üyesi olduk. Akabinde işten çıkartılıp tekrar işe dönen arkadaşlarımızdan üç tanesini temsilci olarak seçip bir sonraki toplu iş sözleşme sürecimizi beklemeye başladık.”

Ortam sıcaklığı farklı, iş kıyafetleri aynı

Bu arada Sinan, fabrikadaki çalışma koşullarını anlatmayı da ihmal etmedi. Farklı bölümlerde farklı ortam sıcaklıklarında çalışmasına rağmen, bütün işçilerin aynı iş kıyafetiyle çalıştığını belirtti. Fabrikada hala ‘sözleşmeli’ olarak görünen, çağrı üzerine çalıştırılan işçiler olduğunun altını çizdi:

Karacabey’de bulunan fabrika ve yine yanında bulunan CPT mısır gevreği fabrikasında sendikalı olarak 900 kişi çalışıyor. Kahve, çikolata, çorba ve kahvaltılık mısır gevreği üretimi yapılan bu tesislerde tahmin edersiniz ki her bölümün ortam sıcaklıkları farklı olmakla birlikte bütün işçiler aynı tip kıyafetlerle çalışmakta ve iş güvenliği önlemi olarak gözlük, kulaklık, bone, eldiven ve yerine göre değişebilmekle birlikte baret tarzı şapkalar kullanmaktadır. Ve üzülerek söylüyorum ki, ben tam süreli yani kadrolu bir çalışan olduysam da hala içeride ‘sözleşmeli’ adı altında kısa mesajla işe çağrılan arkadaşlarım bulunmaktadır.”

Grev: Tüm işçilerin hissetmesi gereken duygu

İlk kez grev deneyimi yaşadığını hatırlatan Sinan, özellikle grevin başladığı anda işçilerin yaşadığı birlik ruhunun kendisini çok etkilediğini belirterek, tüm işçilerin bu duyguyu yaşaması gerektiğini düşündüğünü sözlerine ekledi. Yılbaşından beri sendika ve Nestle yönetimi arasında on görüşme yapıldığını, ancak görüşmelerin sonuçsuz kaldığını ve 21 Haziran’da greve başladıklarını hatırlatarak, ilk ana ilişkin olarak şunları anlattı:

21 Haziran’da ben gece vardiyasında çalışıyordum. O sabah fabrikanın önünde bizleri bekleyen arkadaşlarımızı ve onlarla birlikte gelen ailelerini uzaktan seyrediyorduk. Çoğumuzun hayatındaki ilk grev tecrübesiydi bu ve ben de onlardan biriydim. Ama bu birlik ve kararlılık ruhu bence tüm işçilerin iliklerine kadar hissetmesi gereken bir duygu. O sabah içerideki arkadaşlarımızla birlikte grup oluşturarak alkışlarla birlikte dışarıdaki arkadaşlarımızla birleştik ve grevimizi başlattık.”

Grev nöbeti ve direnişte yer alma hissi

Ve ilk grev nöbeti… Sinan, grevin 4. gününde hayatının ilk grev nöbetini tuttu. Şimdi, yaşadıklarının “çok değişik bir duygu” olduğunu söyledi; “Grevimizin 4. günü arkadaşlarımla birlikte hayatımda ilk defa grev nöbeti tuttum. Çok değişik bir duyguydu. Bir şeylerin parçası olmak, bir şeyler için en önemlisi alınterim için mücadele etmek bütün bu direnişte bir parça dahi olsa yer almak benim için çok başka anlamlar ifade ediyordu. Çevremde gözlemlediğim yardımlaşma, nöbette olan arkadaşlarımızı ziyarete gelenlerin yüzündeki o haklı gururu görme fırsatına eriştim. Ve her ne kadar zorlu bir süreçten geçiyor olsak da bütün bunlar beni bir şekilde mutlu etti” diye konuştu.

Soruların cevabı: Birlik olmak!

Grevin zaferinin bütün işçi sınıfının hanesine yazılacağını vurgulayan Sinan, kazanmanın yolunun ise işçilerin birlik olmasından geçtiğinin altını çizerek şunları anlattı:

Şu anda grevimizin 8. günündeyiz (29 Haziran) ve Türkiye’nin hiç firesiz 900 kişilik en büyük grevini büyük bir kararlılıkla sürdürürken gelen destek ziyaretlerinden ve abilerimden, arkadaşlarımdan duyduğum diğer grevdeki emek dostlarına şunu söylemek istiyorum; ‘Bir olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz.’ Bizlerin içinde bulunduğu bu grevin ve haklı mücadele içinde olan bütün emek dostlarının da bildiği gibi grev ne kadar uzun sürerse sürsün kazanmanın anahtarının bu olduğu apaçık bir gerçektir. Birlik olmak, yılmamak işte bütün soruların cevabı budur. 

Ben Nestle fabrikasında ve dünyadaki bütün emekçi dostlarıma diyorum ki; adresler ne olursa olsun, yaptığımız işler ne olursa olsun bizler ekmek yediğimiz, çalıştığımız iş yerlerine düşman değiliz sadece hakkımız olanı istiyoruz. Bizler bu grevi sadece kendimiz adına değil bütün emek dostları adına yürütüyoruz. Grev sonucunda kazanan sadece bizler değil; kararlılık, birlik, beraberlik olduğunda neler yapılabileceğinin görülmesi açısından bütün işçi sınıfı olacaktır. Son olarak grevimize destek veren, ziyaretlerini esirgemeyen ve bana bu yazıyı yazmama fırsat veren herkese teşekkürler.”

 
§