1 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/25

Katil sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarıdır!
Gericiliğe karşı devrimci direnişin toplumsal dayanağı işçi sınıfıdır!
Türkiye-İsrail anlaşması; dinci gericilikle ırkçı-Siyonizm aynı safta!
AB kapısı, Türkiye ve sahte umutlar
Atatürk Havalimanı’nda bombalı saldırı
Sermaye baronları teftişte!
“Birlik olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz!”
Soma AŞ ile sendika işçilerin tazminatlarını geciktiriyor
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
İSDEMİR’de neler oluyor?
Emperyalistler arası hegemonya kavgasında yeni bir dönemeç
Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinin anlamı, etkileri ve geleceği
Brexit: ‘AB hülyası’na ağır darbe
Metal Fırtına ve Çerkezköy B/S/H/ deneyimi
Derby Lastik Fabrikası işgali deneyimi ışığında...
Georgi Dimitrov sosyalizm mücadelesinde yaşıyor!
Gençlik mücadelesinde üniversiteler
Eğitimde dinci gericiliğin geldiği nokta
Sivas Katliamı’nın 23. yıldönümü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinin anlamı, etkileri ve geleceği

 

Avrupa’da son dönemlerin belki de en önemli gelişmesi, Fransız işçi, emekçi ve öğrenci gençliğinin yaşadığı büyük kitlesel hareketliliktir. Grevler, genel grevler, işgaller, boykot, blokaj ve büyük protesto gösterileri halinde gerçekleşen bu hareketlilik doğal olarak Fransa’da sarsıntılar yarattı. Hiç kuşkusuz bu büyük kitle hareketliliğinin Avrupa’da ve dünyada da yankıları oldu, olmaya da devam ediyor.

Bugüne dek Fransa ve Almanya gibi merkez ülkeler de içinde olmak üzere Avrupa’nın tüm ülkelerinde hepsi de az çok kapsamlı olan pek çok kemer sıkma paketleri gündeme getirildi. Biri diğerinden de acımasızdı ve haliyle işçi ve emekçilerin yaşamında yıkıma yol açtı. Sözgelimi Almanya’da 16 yıllık Kohl hükümetinin ardından işbaşına gelen Schröder’in Başbakan olduğu SPD-Yeşiller hükümetinin “reform” yalanı ile uygulamaya soktuğu Ajanda 2010 adlı saldırı yasası oldukça kapsamlı ve acımasız bir yasa idi. İşsizlik tavan yaptı, yoksulluk toplum ölçüsünde derinleşti, çalışma ve yaşam koşulları iyiden iyiye kötüleşti, öğrencilere ücretsiz staj uygulaması dayatıldı. Ücretsiz mesailer ve düşük ücret politikaları ile işçi ve emekçilerin yaşamı çekilmez hale getirildi. Almanya kâra doymak nedir bilmeyen kapitalist tekeller için, bir düşük ücretler cenneti haline getirildi. “Sosyal devlet” uygulamalarının model ülkesi olan Almanya, Ajanda 2010 uygulamaları şahsında bu kez de işçi ve emekçilere dönük iktisadi ve sosyal yıkım saldırılarının model ülkesi haline geldi. Bu saldırıların başlatıcısı ve öncüsü oldu.

Dönem yeni bir dönemdi, saldırı dalgası da yeni bir saldırı dalgasıydı. Avrupa burjuvazisinin merkezi bir saldırısıydı. Nitekim Almanya’yı Fransa, Belçika, Hollanda ve diğer birlik ülkeleri izledi. Tümü aynı yoldan ilerledi. Onlar da benzer uygulamalara başvurdular. Hala bu yolda ilerliyorlar.

Bu saldırıların kapsamı, büyüklüğü ve isyan ettirici niteliği, her yerde büyük kitlesel hareketlilikleri tetikledi. Fransa, saldırıların ilk dalgasının yaşandığı ‘90’lı yılların ortasında (‘94’lerde) yine hayatı felç eden büyük hareketliliklere sahne oldu. Bugünkü gibi yine militan gösteriler, boykotlar, blokaj eylemleri, grev ve genel grevlere başvuruldu. Sosyal mücadeleler bakımından durgunluğu ile tanınan Almanya’da bile işçi ve emekçiler “Fransa’daki sınıf kardeşlerimizin yolunda yürüyeceğiz” diyerek günlerce militan ve kitlesel gösteriler yaptılar.

Saldırının yeni niteliği ve burjuvazinin kararlılığı

Bugüne kadarki saldırılar yeterli gelmedi. Yaşanmakta olan krizin yeni sarsıntısı öyledir ki, yaşlı kıtanın burjuvazisi geçici tedbirler yerine köklü, toptan ve yıkıcı tedbirlere başvurmayı kararlaştırmıştır. Bugüne kadarki iktisadi, sosyal, demokratik ve siyasal tüm tarihsel kazanımların gasp edilmesi hedeflenmektedir. Fransa’daki patron örgütü MADEF’in damgasını taşıyan El Khomri yasası işte bunun ifadesi bütünsel bir saldırı yasasıdır. Onun Fransa’da gündemleştirilmesi yanıltıcı olmamalıdır. Bu yasa ve bu saldırı tüm Avrupa burjuvazisi adına ortaya konmuştur.

Öte yandan bu saldırı dalgası sadece işçi ve emekçileri değil, gençliği ve orta sınıf da dahil toplumun ezici bir çoğunluğunu hedefleyen yeni bir saldırı dalgasıdır. Sadece işçi, emekçi ve öğrenci gençlik saflarında değil, toplum ölçüsünde tepki bulması bunun ifadesidir. Hakeza, bu saldırı Fransa burjuvazisinin şahsında, tüm kıta burjuvazisinin sonuç almak hedefli kararlılığını da anlatmaktadır. Sınıf ve kitle mücadelesinin 4 aydır Fransa’yı sarsan, Avrupa’nın tüm metropollerinde yankı bulan niteliğine rağmen bu yasanın geri çekilmemesi tam da bu kararlılığın ifadesidir. İşçi sınıfı başta gelmek üzere çalışan sınıflara tam bir meydan okuma niteliği taşımaktadır. Fransa burjuvazisi işçi ve emekçilere dönük bu haçlı seferi ile yeni bir dönemin yolunu açmaya çalışmaktadır. El Khomri yasasına karşı yükselen mücadelenin kesintisiz, militan, büyük ve kitlesel olmasını koşullayan da saldırının işte bu yeni niteliğidir. Fransız işçileri, emekçileri ve gençliği de belli belirsiz saldırıyı bu şekilde doğru algılamıştır.

Dikkate değer ve de çok manidar olan, bu saldırının Fransa gibi paha biçilmez bir tarihsel mücadele deneyine sahip bir ülkede gündeme gelmiş ya da getirilmiş olmasıdır. Ki bu, bir kez daha Fransa ve tüm Avrupa burjuvazisinin Avrupa işçi sınıfı ve emekçilerine açık bir meydan okumasıdır. Bir kez daha, saldırı konusundaki kararlılığına ek bir göstergedir.

İşçi ve emekçiler saldırıya geçit vermiyor

Hareket devrimci bir önderlikten ve organizasyondan yoksun olduğu halde, saldırıya geçit verilmedi. Her defasında daha büyük kitleler halinde ve daha kararlı biçimde Paris ve Marsilya gibi kentler başta gelmek üzere, Fransa’nın irili ufaklı kentlerinin sokak ve meydanları El Khomri yasası ve bu yasayı dayatan Hollande-Valls hükümeti karşıtı sloganlarla çınlatıldı. Rafineriler, en önemli garlar, metrolar, limanlar, havayolları, karayolları ve petrol depoları kilitlendi. Günlük yaşam adeta felç edildi. On binlerce polislik güç ve zorbalık, OHAL uygulaması, tutuklama tehditleri ve en son olarak da gösteri yasağı da sökmedi. Kirli medyanın kara propagandaları boşa çıkartıldı. Sosyal medya aracılığıyla özellikle “Kırıcılar” olarak lanse ettikleri militan gençler üzerinden yapılan tümüyle yalana ve çarpıtmaya dayalı propaganda ve görsel yayınlar, gerçekleri içeren video ve benzeri araçlarla anında teşhir edildi. Saldırı yasasına karşı toplumun desteği azalmak ya da zayıflamak yerine her geçen gün daha da arttı. Hareketlilik yeni yerlere yayılarak daha da büyüdü, daha bir etkili olmaya başladı.

Öyle ki bu durum hükümet partisinin saflarında yarılmalara yol açtı. Yasanın geri çekilmesini isteyenler seslerini yükseltmeye başladılar. Yine de söz konusu yasanın onaylanması için bir çoğunluk vardı. El Khomri yasası Sarkozy ve Marine Le Pen’in ırkçı-faşist partisinin desteği ile onaylanabilirdi. Ancak adı geçen yasanın parlamentonun onayına sunulması dahi göze alınmadı. Bunun yerine, olağanüstü durumlarda başvurulan bir yöntem seçilerek anayasanın 49/3. maddesi devreye sokuldu. Kuşku yok ki bu, işçi, emekçi ve gençlerin yasaya geçit vermemek konusundaki kararlılığı karşısında içine düşülen, bir diğer yandan da toplumun artan baskısının koşulladığı açık bir zaafiyetin sonucuydu.

Tersinden ise bu durum, bu büyük hareketliliğin bundan sonraki seyri ve sonuçlarından bağımsız olarak, daha şimdiden işçi ve emekçilerin politik ve moral olarak kazandıklarını anlatmaktadır.

Fransa’da ve diğer ülkelerde hareketin etkileri

Bu büyük hareketlilik sadece Fransa’da değil, kapitalist ekonominin ve üretim süreçlerinin uluslararası niteliğinden dolayı, her birinde farklı düzeylerde de olsa Avrupa’nın tüm ülkelerinde yaşamı etkiledi.

Sermayenin “reform” ya da “yeniden yapılandırma” yalanları ile gerçekleştirmeye çalıştığı saldırılara karşı işçi sınıfının ve emekçilerin hiç de çaresiz olmadığının bir kanıtı ve iyi bir örneği olması bu hareketliliğin bir diğer özelliğidir. Kitle hareketi, birleşik ve kararlı bir direniş ortaya konulduğunda saldırının nasıl da geriletildiğinin ya da geriletilebileceğinin, hiç değilse gedikler açılabileceğinin yeni bir kanıtı oldu.

Fransız işçi, emekçi ve öğrenci gençliğinin bu büyük hareketliliği aynı zamanda diğer ülkelerdeki işçi ve emekçileri de harekete geçirdi. Onlar için bir mücadele çağrısı işlevi gördü. Bir yol açtı, başka bir deyişle böylesi durumlarda yürünmesi gereken yolu gösterdi. Bu yol, fiili ve meşru mücadele yoludur ve Fransız işçi ve emekçileri bunun en iyi örneklerinden birini sergilemiş bulunuyorlar.

Bu çağrıya ilk ve anlamlı cevap ise Belçikalı işçi ve emekçilerden geldi. Yüz binin üzerinde bir kitle Brüksel’in sokaklarını doldurarak, Belçika burjuvazisinin uygulamak üzere hazırda beklettiği saldırı paketine geçit vermeyeceğini ve daha da önemlisi, saldırının genel ve topyekün bir saldırı olduğunu doğru algılamış olarak, Fransa’daki sınıf kardeşlerinin yalnız olmadığını haykırdı.

Fransa’daki hareketliliğin bir diğer önemli etkisi de yalnızca Hollande-Valls hükümetinin gerçek niteliğini açığa çıkarmakla kalmayıp, en başta, geride bırakılan seçimlerde işçi ve emekçilerin iktisadi ve sosyal sorunlarını istismar ederek ve onların bilincinin geriliğinden yararlanarak, dahası da milliyetçi duygularına hitap ederek desteklerini alan Marine Le Pen gibi ırkçı-faşist partilerin maskesini düşürmesi oldu. İşçi ve emekçiler bu hareketlilik sayesinde bu ırkçı-faşist partilerin gerçekte işçi ve emekçi düşmanları olduğunu, El Khomri yasası konusundaki tavırlarını ve işçi-emekçi hareketine düşmanlıklarını görme imkanı buldu. Önemli kazanımlardan biri de budur.

Hareketliliğin geleceğine dair birkaç söz

Fransız işçi ve emekçileri Fransız burjuvazisi ve işbaşındaki Hollande-Valls hükümetinin zorbalığına, yasaklarına ve hilelerine bugüne kadar başarı ile karşı koydu. Komite, konsey, meclis ve başka örgütlenmeler ile yine tabana dayalı organizasyonların kendilerine sağladığı avantajlarla, her zaman ve her yerde misyonu burjuvazinin işçi sınıfı içindeki “Truva atı” ya da “işçi kahyaları” olan sendika bürokrasisini de önüne katarak bunu başardı. Ve dahası Fransa’da yaşanan geçmiş ve yakın dönem sosyal sınıf mücadelelerinde görmeye alışık olunan şey yine tekrarlandı. Tüm gösterilerde yine kızıl bayraklar taşındı, Enternasyonal marşı söylendi. Bütün bunlar hareketin üstünlükleridir, onu anlamlı ve değerli kılan yanlarıdır.

Tüm olumlu yanlarına rağmen bu hareketlilik, henüz kendiliğindenlik sınırlarını aşabilmiş değildir. Ne yazık ki, Avrupa’da ve Fransa’da devrimci bir hareketlilikten söz edemiyoruz. Edemiyoruz, zira, revizyonizmin yarattığı ağır tahribat ve sosyalizmin aldığı yenilgi geriye bu anlamda bir miras bırakmadı. Bunun dolaysız bir sonucu ve ifadesi olarak da bu büyük hareketlilik halihazırda devrimci bir önderlikten yoksundur.

Öte yandan, işçi sınıfı saflarında bir başka parti niteliği taşıyan sendika bürokrasisi de bu hareketliliğin içindedir. İşçi tabanındaki örgütlülükler ve fiili meşru mücadele sayesinde bugün için etkisiz kılınsalar da, yavaş yavaş uğursuz rollerini oynamaya başlayacakları kesindir. 23 Haziran’daki yürüyüş sırasında hükümet temsilcilerine karşı uzlaşmacı tavırları, işçilerin sorularına cevap vermek yerine kaçışı tercih etmeleri ile bunun ilk işaretlerini vermiş de oldular. Devrimci önderlikten yoksunluk ve sendika bürokrasisi; bu iki etken bu hareketliliğin en büyük handikabıdır.

Tam da bu nedenledir ki bugün için ve bu aşamada, biz sadece ve sadece koşulların, hem de belli bir sıklıkla sınıf ve kitle hareketinde bu türden patlamaları ve bunun ifadesi büyük hareketlilikleri mayaladığını, bundan sonra da mayalayacağını dile getirebilir, bunların ise, aynı zamanda işçi sınıfının yaşamsal bir ihtiyaç duyduğu devrimci parti de dahil devrimci hareketliliklere ve oluşumlara maddi, moral ve politik bir zemin yarattığını ileri sürüp, bunları umabiliriz.

 

 

 

 

Fransa’da on binler sokağa çıktı

 

El Khomri yasalarına karşı 28 Haziran’da on binlerce işçi, emekçi ve genç başta Paris olmak üzere Fransa’nın değişik kentlerinde 11. genel grevle yeniden sokaklara çıktı.

14 Haziran’da Paris merkezli gerçekleşen 1 milyon katılımın olduğu eylemin ardından hareketi boğmak için yasaklar gündeme getiren sömürgeci Fransız sermaye devleti, yasaklara rağmen sokakları terk etmeyen işçi, emekçi ve gençliğe yönelik baskılarını arttırarak saldırılarını sürdürüyor. 23 Haziran eylemlerinde uygulamak istedikleri yasaklar sökmeyince çareyi daha fazla baskı ve denetimde gören sermaye devletinin temsilcileri adeta askeri yığınak yaparak yürüyüş güzergahında bulunan metro istasyonlarını ve sokakları bariyerlerle kapattılar.

El Khomri yasasına karşı grevlerin devam ettiği Fransa’da her hafta eylemler gerçekleşiyor, Fransa işçi sınıfı kölelik yasalarına meydan okuyor.

Gündeme geldiği günden beri köleliği dayatan yasaya karşı sokaklara çıkan işçi, emekçi ve gençlere yönelik her türlü baskı, tehdit ve provokasyondan geri durmayan ve yasayı yürürlüğe koymakta kararlı olan sermaye devletine karşı işçi, emekçi ve gençler 28 Haziran günü birçok işkolunda yeniden iş durdurarak sokaklara çıktılar.

CGT, FO, FSU, Solidaires, Unef, UNL ve FIDL sendikalarının çağrısıyla gerçekleşen eylemler için Paris’te Bastille Meydanı’nda toplanan kitle buradan Place d’İtalie’ye yürüdü. Güvenlik adı altında OHAL uygulamalarının dayatıldığı eylemde, Bastille metro istasyonu da dahil olmak üzere Place d’İtaliye kadar olan yürüyüş güzergahında bulunan bütün metro hatları trafiğe kapatılarak, güzergaha çıkan yollar ise polis bariyerleriyle kapatıldı. Eylemciler birer birer kontrolden geçilerek girişlerine izin verildi.

Yoğun polis ve jandarma denetiminde gerçekleşen yürüyüş güzergahında kritik noktalarda ise TOMA araçları konuşlandırıldı.

Her ne kadar aldıkları önlemlerin ‘kırıcılar’ diye tanıtılan kesime karşı olduğu belirtilse de aslında yasaya karşı sokağa çıkan her kesimi kapsıyor. El Khomri yasasına karşı ilk günlerden beri sokaklarda direnen, polis saldırılarına karşı militanca mücadele eden gençliğin oluşturduğu “Bağımsız Mücadeleler Hareketi/Mouvement Inter Luttes Indépendant”, ilerici devrimci, sol, anti-faşist, anti-kapitalist, otonom gençliğin oluşturduğu birlik bu eylemde de kortejin en önünde yer aldı. Baskı ve tehditlere boyun eğmeyen gençlikle polis arasında yer yer çatışmalar yaşandı.

CGT, FO, FSU, Solidaires, Unef, UNL ve FIDL yaptıkları ortak deklarasyonda eylem ve grevlerin Temmuz ayında da devam edeceğini belirterek 5 Temmuz’da yeniden sokaklara çağırdılar.

Paris’in sembolü Eiffel Kulesi grevden dolayı bütün gün ziyarete kapalı kaldı. 
Paris’teki eyleme 60 bin kişi katılırken, Marsilya’daki eyleme 45 bin kişi katıldı. Lyon, Rennes, Nantes, Lille gibi kentlerde de kitlesel eylemler gerçekleştirildi.

 
§