1 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/25

Katil sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarıdır!
Gericiliğe karşı devrimci direnişin toplumsal dayanağı işçi sınıfıdır!
Türkiye-İsrail anlaşması; dinci gericilikle ırkçı-Siyonizm aynı safta!
AB kapısı, Türkiye ve sahte umutlar
Atatürk Havalimanı’nda bombalı saldırı
Sermaye baronları teftişte!
“Birlik olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz!”
Soma AŞ ile sendika işçilerin tazminatlarını geciktiriyor
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
İSDEMİR’de neler oluyor?
Emperyalistler arası hegemonya kavgasında yeni bir dönemeç
Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinin anlamı, etkileri ve geleceği
Brexit: ‘AB hülyası’na ağır darbe
Metal Fırtına ve Çerkezköy B/S/H/ deneyimi
Derby Lastik Fabrikası işgali deneyimi ışığında...
Georgi Dimitrov sosyalizm mücadelesinde yaşıyor!
Gençlik mücadelesinde üniversiteler
Eğitimde dinci gericiliğin geldiği nokta
Sivas Katliamı’nın 23. yıldönümü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir dönemin ardından...

Gençlik mücadelesinde üniversiteler

 

Toplumdaki genel atmosferin üniversitelere yansıdığı bir eğitim-öğretim yılını daha geride bıraktık. Aslında hala devam eden mezuniyetler ve yaz okulu ‘büt’ eylemlilikleri ile henüz bırakamadık desek daha doğru olur. Üniversitelerin açıldığı Eylül ayı Türkiye’de kirli savaşın hız kazandığı bir dönemdi. 7 Haziran seçimlerinden Suruç katliamına planlı bir kirli savaş dönemine girmiş olduk. Toplumda dinci-gerici şoven bir dalga gelişip serpildi.

Okullar açılır açılmaz YÖK’ün yayınladığı bir genelge ile karşılaştık. Genelgeye göre okullarda 1 Kasım seçimlerine kadar hiçbir siyasi çalışma yapılmayacak, afiş, bildiri ve pankarta izin verilmeyecek, hatta öğrencilerin kurduğu sosyal ve yardımlaşma kulüpleri bile hiçbir faaliyette bulunamayacaktı. Kürdistan’da katliamlar sürerken, Ortadoğu kan gölüne dönmüşken ve her gün yüzlerce mülteci göç yollarında katledilirken, okullarda siyaset yapılmaması isteniyordu. Sermaye devleti elbette ki bunca saldırı karşısında toplumun en dinamik kesimi olan gençliğin sessiz kalmayacağını biliyor, genelgelerle, soruşturmalarla ve disiplin cezalarıyla gençliği engellemeye çalışıyordu. Ancak yayınlanan genelgeye rağmen gençliğin devrimci ve ilerici güçleri üniversitelerde faaliyet ısrarı gösterdi. 10 Ekim katliamına karşı okullarda boykotlar ve eylemler yapıldı. Baskıcı üniversite yönetimleri bu boykotlardan ve eylemlerden birçok öğrenciye soruşturma açmayı da ihmal etmedi.

Üniversite öğrencileri bu tepkileri örgütlediği üniversitelerde neredeyse her gün, sermaye bekçiliğini yapan polis ve ÖGB’nin saldırılarıyla karşılaştı. Seçimlerden hemen sonra İstanbul Üniversitesi’ndeki 6 Kasım YÖK protestolarında öğrencilere ve gazetecilere saldıran polislerden birinin “bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü de yaşananların ve yaşanacakların habercisiydi. YÖK karşıtı eylemlerin yapıldığı her şehirde, her okulda saldırı yaşandı. İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Zonguldak ve daha pek çok şehirde onlarca öğrenci gözaltına alındı.

Ortadoğu’da IŞİD çetesi yeni katliamlar yaparken, Kürdistan’da kirli savaş devam ederken toplumun tüm kesimlerini kuşatma altına alan baskıcı, dinci-gerici, şoven atmosfer üniversitelerde de etkisini gösterdi. Üniversitelerde IŞİD yanlısı çeteler gerici örgütlenmeler ve etkinlikler gerçekleştirdi. Devrimci, ilerici öğrenciler İstanbul Üniversitesi’nden ODTÜ ve Mersin Üniversitesi’ne gerici örgütlenmelerin karşısında durdu. Sermaye devleti bu süreçte birçok öğrenciyi işkence ile gözaltına aldı, davalar açtı, tutukladı. Sistemli olarak yargılamayı geciktirerek öğrencileri aylarca tutuklu yargıladı, yargılıyor.

Üniversiteleri “kapitalist sistemin ihtiyaçlarına” göre insan yaratma kurumları olarak gören sermaye aygıtı YÖK, bu süreçte fen edebiyat fakültelerinde okuyan öğrencilerin formasyon hakkına sınırlama getirdi. Bu haber öğrenciler arasında eylemlerle karşılandı. Öğrenciler niteliksiz ve paralı eğitime karşı, formasyon eylemlerinden ders kitaplarının pahalılığına, yurt sorunundan beslenmeye dek kendilerini kesen birçok konuda eylemler gerçekleştirdiler. Bunlarda kısmi kazanımlar da sağladılar. Sermaye düzeni belki de okullarda yegane destek sunduğu “girişimcilik ve kariyer” kulüplerinin düzenledikleri günlerde protestolarla karşılaştı. Savaş sanayinin yüzü ASELSAN gibi, üniversitelerde “Kariyer Günleri” adı altında düzenlenen etkinliklere katılan Renault ve Şişecam sermayelerinin sözcüleri de protesto edildiler.

Bahar dönemine gelindiğinde ise akademisyenlerin Kürdistan’da yürütülen savaşa karşı yayınladıkları “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi büyük bir baskı ile karşılandı. Kürdistan’da Kürt halkını katleden düzen, akademisyenlerin bildirisini bir soruşturma ve yargılama terörü ile karşıladı. Süreç içinde akademisyenler gözaltına alındı, işten atıldı ve tutuklandı. Tutuklu akademisyenlere destek için hapishane önünde “umut nöbetleri” tutuldu.

Üniversitelerin gündemini oluşturan bir diğer olay ise son dönemde Ensar Vakfı’nda yaşanan 40 çocuğun cinsel saldırıya maruz kalması oldu. Toplumda büyük bir etki yaratan bu haber sonrasında birçok üniversitede protesto yaşandı. Öyle ki okullarda dövizlere, pankartlara içeriği “uygun değil” diyerek saldıran ÖGB ve polis Ensar Vakfı’nın koruyuculuğunu üstlenerek, asılan her pankart ve dövize, yapılan her eyleme müdahale etti. İşbirlikçi okul yönetimleri de bu saldırılara soruşturmalar ile destek oldu.

Bu süreçte üniversitelerin mezuniyet törenlerine yansıyan parçalı tepkisellikler, üniversiteli gençliğin mücadele dinamikleri biriktirdiğini gösteriyor. Liselilerin sırtını dön eylemlilikleri ise aslında “okul idarelerine” sırtını dönmüş bir gençlik kesiminin de üniversitelere geleceğini gösteriyor.

***

Kapitalist sistem günden güne çıkmaza giriyor, emek-sermaye arasındaki çelişkiler derinleşiyor. Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Güney Amerika’dan Afrika’ya her kıtada milyonlarca işçi ve emekçiye aynı anda farklı adlarla saldırıyor: Türkiye’de kıdem tazminatı ve bireysel emeklilik yasalarıyla, Fransa’da El Khomri yasalarıyla. Bunları güvencelemek ve emekçilerin tepkisini bastırmak için de iç güvenlik yasalarıyla...

Yarattıkları kirli savaşlarla coğrafyaları kan gölüne çevirenlere karşı üretilecek ortak yanıt mücadeleden geçiyor. Bu mücadele dünden bugüne miras bir gelecek mücadelesidir bizler için. Ve “Gençlik gelecektir” derken, sermaye de kapitalist sistemin geleceği için aynı şeyi söylüyor -ki gençlik için bunca kurumu düzenliyor. Kendi ihtiyaçlarına göre belirlediği okullarda, belirlediği eğitimi veriyor gençliğe ya da hiçbir eğitim şansı vermiyor. Geleceğin işçi ve emekçileri olarak gençliğin bugünden, özellikle de üniversitelerde örgütlülüğü bu yüzden çok önemli. Geçen dönemin verili tablosu da bizlere gösteriyor ki gelecek dönem üniversiteler mücadelenin önemli kaleleri olacak. Gençliğin mücadele kalelerini zapt etmek için üniversitelere yüklenme sorumluluğu bizlerin omuzlarında olacak. Ve bizler “geleceğiz ve değişecek dünya” diyerek barbarlık içinde çöküş yerine sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

Devrimci Gençlik Birliği

 
§