İçindekiler:

19 Aralık 2022
Sayı: KB 2022/34

Kriz ve çelişkilerin derinleştiği bir yıl: 2022
Sermayenin saray rejimi zıvanadan çıktı!
"Dinci ucubeleri" ve çocuk istismarı
CHP'nin "Vizyon Belgesi"
CHP'nin kurallı neoliberal düzen vizyonu
Esad Erdoğan'la ne görüşecek?
"Kutsal aile"de istismar
Fiili-meşru direniş, birleşik mücadele!
İşçi sınıfı grev silahını kullanırsa
Asgari değil insanca yaşam!
Saray rejiminin grev yasağına karşı grev!
Üniversite gençliği, sorunlar ve sorumluluklar
ABD, Rusya ile gerilimi tırmandırıyor
Almanya'da darbe planı yapanlara operasyon
Avrupa Parlementosu'nda rüşvet skandalı
Peru'da Amerikancılar devlet başkanını hapsetti
Silah tekelleri vurgun vuruyor
Rus ruleti mi "Vahşi Batı"mı?
Çin devlet başkanından Suudi Arabistan ziyareti
Amerika-Afrika zirvesi
Kadınlar baskılara, gericiliğe, boyun eğmedi!
Yalanlarınız nafile!
EYT... EYT'mi?
İnsanca yaşayacak bir ücret...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

CHP’nin “Vizyon Belgesi” kimin vizyonu?

 

CHP “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlığıyla yeni “Vizyon Belgesi”ni 3 Aralık’ta açıkladı. Büyük bir gösteri eşliğinde yapılan açıklama saatlerce sürdü. Açılışı ve kapanışı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yaptı. Sunulan vizyon doğal olarak geniş tartışmalara vesile oldu. Bazı eleştiriler dile getirilmesine rağmen, yapılan yorumların çoğunda pozitif tonun baskın olduğu görülüyor. Saray rejimi ve besleme medyası ise, CHP’nin bu hamlesinden duydukları rahatsızlığı farklı şekillerde dile getirdiler. Güya alaycı olan yorumlar yapılırken, konuşmacılardan biri olan Doran Acemoğlu’nun Ermeni kimliği, Saray rejiminin bir kez daha iğrenç bir ırkçılık sergilemesine vesile edildi.

Soldan yapılan eleştirilerde ise emek örgütlerinin çağrılmaması, ilerici ekonomistlerin kürsüye çıkartılmaması, emekçilere hitap eden bir dilin olmaması gibi konulara vurgu yapıldı. Bu eleştirilerin biraz ‘naif’ kaldığını belirtmek gerek. Zira CHP ve onun ortakları olan ‘Atılı Masa’ her şeyleriyle kapitalist sınıfın siyasal alandaki temsilcileridir. Yani sınıfsal aidiyetleri ve misyonları bellidir. Böyle bir bileşen sendikalara, demokratik kitle örgütlerine ya da ilerici ekonomistlere neden yer versin ki?

Demokrasi vaadi temelden yoksun bir söylem

Hazırlanan vizyonu maddeler halinde sıralayan Kılıçdaroğlu, vaatler çıtasını epey yüksek tuttu. Demokrasiden, üretmekten, dijitalleşmekten, yapay zekadan, eğitimde niteliksel gelişmeden, tarımsal üretimin geliştirilmesinden, Türkiye’nin ucuz emek gücü merkezi ve mülteci deposu olmaktan kurtarılacağından vb., vb. söz etti. Saray rejimi ve onun tarafından semirilen kapitalistlerin çaldıkları servetlerin ‘hukuk yoluyla’ geri alınacağı iddia edildi…

Mafyatik Saray rejiminin umutlarını yıktığı kitlelere düzen adına umut vermeye çalışan Kılıçdaroğlu, Altılı Masa etrafında toplanan ‘liderleri’ adlarıyla anarak ne kadar deneyimli, bilge, vatansever… olduklarını anlattı. Böylece sözü edilen ‘İkinci Yüzyıl’ın o masa etrafındakiler tarafından inşa edileceğini vaat etti. Düzen solunu temsil eden CHP bir yana bırakılırsa, o masa etrafında oturanların tümü dinci-faşist AKP-MHP ikilisiyle aynı kökenden geliyor. Yani her icraatlarıyla işçilerin, emekçilerin, ilerici devrimci güçlerin demokratik, sosyal, siyasal haklarını kullanmasına tahammül edemeyen bir zihniyetin temsilcileridir. Öylesine koyu bir gericiliğe batmışlar ki, kendilerine hak etmedikleri payeler biçen Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bile karşı çıkıyorlar. CHP ile diğerleri arasında özünde büyük farklar olmadığını da göz ardı etmemek gerek. Hal böyleyken Altılı Masa adına demokrasi vaadinde bulunmak doğal olarak temelden yoksun bir söylem olmanın ötesine geçemiyor.

Vizyon belgesi sermayeye hitap ediyor!

Vizyonda yoksullukla mücadele edileceği, kişi başına düşen milli gelirin 20 bin dolara çıkartılacağı ve bu zenginleşmeden çalışanların da faydalanacağı öne sürülüyor. Oysa vizyonda sunum yapan ekonomistlerin/akademisyenlerin çoğu neoliberal ekonomiyi savunan kişilerden oluşuyor. Neoliberal politikanın iflas ettiğini sermayenin ekonomist temsilcileri de kabul ediyor. Bu politikanın zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul hale getirdiği, doğanın talanını hızlandırdığı, küresel ısınmanın artmasına neden olduğu, savaşları kışkırttığı sayısız kez ispatlanmıştır. Türkiye’de ise on milyonlarca işçi ve emekçinin aldığı ücretle sağlıklı beslenme imkanından bile yoksun bırakıldığı bir durumun yaratılmış olması, neoliberal politikaların ne kadar vahşi olduğunu gösteren somut kanıtlardır.

Neoliberal ‘uzmanların’ katkılarıyla ilan edilen vizyon belgesi, özü itibarıyla sermayeye hitap ediyor. Hem içerideki sermaye gruplarına hem uluslararası finans kodamanlarına güven vermeye öncelik veren bir vizyondur söz konusu olan. Zira ülke ekonomisi dışarıdan gelecek sermayeye bağımlı hale getirilmiştir. Nitekim Kılıçdaroğlu, borç almak istediği finans kodamanlarına güvence veriyor. Zaten bu çevrelerle görüşmeler yaptığını ve büyük miktarda “temiz para”dan oluşan borçlar alacağını bir vaat olarak dile getiriyor.

“Yerli” ya da “yabancı” sermaye için bir tür ‘güvenli liman’ yaratılacağı söyleniyor. Bu ‘limanda’ vergide birtakım düzenlemeler yapmak dışında emekçilere somut bir şey önerilmiyor. Haliyle böyle bir vizyonun yoksullukla nasıl mücadele edeceği sorusu orta yerde duruyor.

Onlar, işçi ve emekçilere oyalamak için bazı küçük kırıntılar verebilir

Vizyon Belgesi hem CHP’nin hem Altılı Masası’nın bir tür seçim vaadi olarak gündeme getirildi. Elbette Saray rejiminin sistemi alabildiğine yozlaştırması, tüm devlet kurumlarını ‘liyakatsiz’ dinci-ırkçıların arpalığı haline getirmesi, sermaye kodamanlarının bir kesimini de rahatsız ediyor. Dolayısıyla sistemin restore edilmesi, onlar için de bir ihtiyaç haline gelmiş görünüyor. Bundan dolayı Altılı Masa Saray rejiminden yönetimi devralma hedefine ulaşabilirse, sistemde birtakım ‘reformlar’ yapmak durumunda kalacaktır. Ancak yapabilecekleri ‘restorasyon’ hiç de vaat edildiği gibi olmayacaktır. Saray rejiminin karanlığa ittiği işçi ve emekçileri oradan çekip çıkarmak onların derdi olmadığı gibi, işi de değildir. Onlar, işçi ve emekçileri oyalamak için en iyi ihtimalle bazı küçük kırıntılar verebilirler. Esas işleri ise sermayeye hizmet etmek olacaktır.

Her şeye rağmen, yakın gelecekte yapacaklarını iddia ettikleri şeyler, geniş kesimleri etkilemiş görünüyor. Zira Saray rejiminden yaka silken milyonlar, Saray rejimine karşı fiili-meşru bir mücadele geliştiremedikleri için, düzen muhalefetinden medet ummak istiyorlar. Kılıçdaroğlu’nun çizdiği yeni ülke tablosu, bu beklentilere vaat sınırlarında da olsa karşılık vermiş olabilir. Ne de olsa toplumun geniş kesimlerinin böyle bir ‘umut ışığı’ görmeye ihtiyacı var. Bu bağlamda büyük vaatler, ilk anda etkili olmuş görünüyor. Yaratılan etkiyi canlı tutmak, daha geniş kesimlere yaymak, giderek kalıcı hale getirebilmek için vaatler farklı biçimlerde, farklı araçlarla gündemde tutulmaya devam edecektir. 

Ne seçimler ne vizyon belgeleri kurtuluş olmaz!

Hem ülkede hem dünyada yaşanan sayısız deneyimin de gösterdiği gibi, işçi ve emekçilerin düzenin şu ya da bu kurumuna/partisine umut bağlamalarının sonucu her zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştır. Dönemin CHP’si olan SHP’nin 1989 yılında da şimdikinden çok daha iddialı bir ‘Vizyon Belgesi’ sunduğunu hatırlamak yeterli olacaktır. 33 yılın ardından gelen bu yeni vizyon belgesinden de çok bir şey çıkması beklenmiyor.

Kokuşmuş mafyatik Saray rejimi yıkılır, yerine düzeni restore etme vaadinde bulunan Altılı Masa geçebilirse, bu, Saray’a biat edenler dışında kalan toplumun geniş kesimlerinde geçici bir rahatlama yaratabilir. Buna karşın tüm temel sorunların yerli yerinde kalacağı, Saray rejimini işçi ve emekçilerin başına bela eden sermaye sınıfının iktidarının devam edeceği, yozlaşmış/çeteleşmiş/tarikat yuvalarına dönüşmüş devlet kurumlarının ‘yeni döneme’ uyum sağlayarak varlıklarını sürdüreceği hiçbir koşulda göz ardı edilememelidir.

İşçi ve emekçileri hiçbir zaman olmadığı kadar derin bir sefalete sürükleyen AKP-MHP rejiminden de saraylarda sefahat süren şeflerinden de hesap sormak kuşkusuz ki hayati bir önem taşıyor. Ancak bu ne seçimlerle ne vizyon belgeleriyle olabilir. Bu, ancak işçilerin ve emekçilerin örgütlü mücadelesinin geliştirilmesiyle başarılabilir. Temelsiz vaatlerle oyalanmak zaman kaybıdır. Zira işçi sınıfının ve emekçilerin örgütlü mücadeleyi geliştirmek, hakları, özgürlükleri ve onurları için mücadele etmek dışında bir çıkar yolları yoktur.