İçindekiler:

1 Temmuz 2023
Sayı: KB 2023/10

Rejimin saldırılarını püskürtmek için...
Merdan Yanardağ'a kumpas...
TÜSİAD'ın "demokrasi aşkı" mı nüksetti?
Gerici kuşatmaya karşı mücadele...
"Sivas Katliamı ortak mücadele noktası"
Sivas Katliamı 30. Yılında...
Hukuksuzluk rejimi iş başında!
Depremin üzerinden 150 gün geçti...
Asgari ücretin sefaleti
Çürümüş sendikal düzen aşılmalıdır!
DEV TEKSTİL GMYK toplantısı
Bir Kazım Doğan klasiği!
Antony Blinken'in Çin ziyareti
Emperyalist vahşetin ölüm bilançosu
Antony Blinken ne umuyor?
Rusya'da "isyan" ve olası sonuçları!
Paralı katil şirketler
Kopeng'da gizli toplantı
Ekonomik Forum!
Yunanistan'da yeni mülteci katliamı
Almanya demiryollarında süresiz grev kapıda
Dünyada grev ve eylemler
İsviçre'deki "Kadın grevi" üzerine
1. Avrupa Kadın Konferansı gerçekleşti
DGB MYK Haziran ayı toplantısı sonuçları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Hukuksuzluk ve ahlaksızlık rejimi iş başında!

 

AKP-MHP iktidarı hukuk ve ahlak tanımadığını bir kez daha gösterdi. Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde katledilen Garibe Gezer hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını onadı. Bu onamayı unutkanlık, ihmal, bürokrasi vb. gibi ahmakça gerekçelere dayandırmak (muhtemelen böylesi bahaneler ortaya konacak!) riyakarlık olur. Çünkü bu kararla hukuksuzluk ve ahlaksızlık suçuna iktidara biat eden Yargıtay da ortak olmuştur.

Garibe Gezer’in ölüme sürüklenerek katledilmesi bir yana bırakılsa bile, düzen yasalarına göre ölen birinin yargılandığı dava düşer:

“TCK 64. Madde 64- (1) Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir. (2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır.”

Yasa bu kadar açık ve netken Gezer’e verilen ceza Yargıtay’a bile gönderilmemeliydi. Ola ki geldi, Yargıtay’ın işleme koymaması gerekirdi. Hal böyleyken cezanın onaylanması, Saray rejiminin bir aparat gibi kullandığı Yargıtay aracılığıyla tehditler savurduğuna işaret ediyor. Hukuku ve ahlakı ayaklar altına alarak diş gösteriyorlar.

Bu zihniyeti Gezer’e verilen cezanın onanmasından önce, milletvekili seçilip mazbatası avukatları tarafından alınan Can Atalay’ın serbest bırakılmamasında da görmüştük. Atalay’ın hala tutsak kalması hukuku (yazılı yasalar kadar hukuk) ve ahlakı iyice ortadan kaldıran keyfi-faşist rejim olduğunu gösteriyor.

Yok sayılan yasalara uyma ahmaklığı…

AKP-MHP iktidarının tek adam rejimini devam ettirmek için yasaları yok hükmünde görmesi “seçim” sonrası bir üst boyuta taşındı. Cumartesi Anneleri’nin eylemine kolluk kuvvetlerinin her hafta saldırması bunun başka bir göstergesidir. AYM’nin üç yasaklamayı hak ihlali sayan kararlarına rağmen Beyoğlu Kaymakamlığı eylemi keyfi olarak yasaklıyor, polis ise, sahte de olsa herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymadan saldırıyor.

Cumartesi Anneleri, her hafta polis terörüne maruz bırakılmalarına rağmen fiili-meşru eylem yaparak Galatasaray Meydanı’na çıkıyor. Cumartesi Anneleri, yasalara hapsolma ahmaklığına düşerek demokratik hak aranmayacağını hatırlatıyorlar.

AYM’nin 3 kararı yok hükmündedir. Ancak Saray’ın atadığı memur olan kaymakam keyfine göre yasak getiriyor. Bu yasaklarla Cumartesi Anneleri’ni yıldırmaya çalışıyorlar. Zira onların eylemi sermaye devletinin ağır suçlarına ayna tutuyor. Hukuki ve ahlaki olmayan ama zorbalığa göre “yasal” olan rejimlerini dayatıyorlar. Çünkü derinleşen kriz ancak keyfi-faşist baskılarla işçilere, emekçilere fatura edilebilir. Bu durumda “yasalara” hapsolarak hak aramak, o haktan gönüllü bir ahmaklıkla feragat etmek anlamına gelir.

Garibe Gezer’in cezasının onanması, Can Atalay’ın hala tutsak olması, Cumartesi Annelerine hala saldırılıyor olması, rejimin bu konuda ne kadar gözü dönmüş olduğunu gösteriyor.

Bu koşullarda kaba, saldırgan dayatmalara boyun eğmemek, demokratik hakları meşru zeminde kullanmak özel bir önem taşıyor. Zira hak elde etmenin tek yolu, sermayenin “yasalarına” hapsolmadan fiili-meşru mücadeleyi yükseltmektir.

H. Ortakçı

 

Yalan, manipülasyon, iktidar tetikçiliği!

 

Sermaye medyası egemenlerin kendi sınıf çıkarları için kullandıkları en etkili araçların biridir. Gerici-faşist iktidarı da 21 yıldır süren saltanatını, özellikle eğitim ve medyada var ettiği gerici dönüşümle “sağlamlaştırmıştır.”

Çok geniş bir alanı kaplayan medya, her görüşten kesimin gazete/dergi ya da televizyon kanalının olduğunu görürüz. Dinlediğimiz ya da okuduğumuz her haber bir ideolojiye hizmet etmektedir.

Oxford Üniversitesi ve Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü 2023 Dijital Rapor yayınlandı. Rapora göre Türkiye’de haberlere güven oranı sürekli düşmektedir. Ayrıca raporda, Türkiye’nin dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 165’inci sırada yer aldığı belirtiliyor. Raporda yer alan dikkat çekici bir diğer veri ise, dünya genelinde insanların haberlere ilgi oranının yüzde 63 gibi orandan 2023 itibari ile yüzde 48 oranına gerilemesidir. Bu veri de Türkiye’de haberlere karşı oluşan güvensizliğin aslında tüm dünyadaki genel eğilime uygun olduğu göstermektedir. Haberlere izlemekte yaşanan ilgisizliğin nedenlerinde biri de raporda ekonomik kriz, savaş vb. gibi başlıklardan insanların bilinçli olarak “kaçınma” ya da “maruz kalmama” halleri olarak ifade ediliyor.

Bu verilerin de gösterdiği gibi tüm burjuva devletlerinde medya sermayenin hizmetindedir ve onun çıkarlarını korumak ve kollamak da esas misyonlarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu misyonu “hakkıyla” yerine getirebilmesinin en temel yol ve yöntemlerden biri de yalan ve manipülasyona dayalı bir habercilik yapmasından geçmektedir.

Tüm bunların karşısında duran devrimci ve düzen muhalif medya ise her türlü şiddet ve saldırıya maruz kalmakta; en temel insani haklardan biri olan ifade özgürlüğünün kullanılması halinde gözaltı ve tutuklama terörüne uğramasıdır. Burjuva muhalefet kanallarına dahi tahammül edilememekte, RTÜK eliyle türlü sansür-yasak-ceza politikaları hayata geçirilmektedir. Basın ve medyayı daha fazla denetimi altında tutmak isteyen AKP-MHP iktidarı sürekli yeni yasal düzenlemeleri hayata geçirmektedir. Mafya-çete-devlet ilişki ağını açığa çıkaran, toplumsal olayları/sorunları yazan-çizen kim varsa hem devlet hem de çeteler eliyle baskı altına alınmaktadır. Türkiye’de bugün 848 gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Son günlerde tanık olunan Merdan Yanardağ’ın tutuklanması örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de gazetecilerin ne denli ağır baskı koşulları altında olduklarının yeni bir göstergesidir.

Bugün, burjuva medyanın temel misyonu ve işlevi yalan-yanlış haberleri yaymak, ırk-din-dil gibi yapay ayrımları körüklemek, tetikçilik yapmak ve sermaye devletinin ve sınıfının çıkarlarını savunmaktır.

M. Nevra