İçindekiler:

1 Temmuz 2023
Sayı: KB 2023/10

Rejimin saldırılarını püskürtmek için...
Merdan Yanardağ'a kumpas...
TÜSİAD'ın "demokrasi aşkı" mı nüksetti?
Gerici kuşatmaya karşı mücadele...
"Sivas Katliamı ortak mücadele noktası"
Sivas Katliamı 30. Yılında...
Hukuksuzluk rejimi iş başında!
Depremin üzerinden 150 gün geçti...
Asgari ücretin sefaleti
Çürümüş sendikal düzen aşılmalıdır!
DEV TEKSTİL GMYK toplantısı
Bir Kazım Doğan klasiği!
Antony Blinken'in Çin ziyareti
Emperyalist vahşetin ölüm bilançosu
Antony Blinken ne umuyor?
Rusya'da "isyan" ve olası sonuçları!
Paralı katil şirketler
Kopeng'da gizli toplantı
Ekonomik Forum!
Yunanistan'da yeni mülteci katliamı
Almanya demiryollarında süresiz grev kapıda
Dünyada grev ve eylemler
İsviçre'deki "Kadın grevi" üzerine
1. Avrupa Kadın Konferansı gerçekleşti
DGB MYK Haziran ayı toplantısı sonuçları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Rusya’da “isyan” ve olası sonuçları!

A. Serhat

Rus ordusuna karşı ayaklanan paralı asker şirketi Wagner’in Moskova yolculuğu, tarafların anlaşması üzerine şirketinin sahibi Yevgeniy Prigojin’in çağrısıyla şimdilik sona erdi. Prigojin’in Belarus’a gideceği ve hakkında açılan davanın kapatılacağı bildirildi. Çatışma olmadan anlaşma sağlanması Putin için bir başarı olsa da bundan sonraki gelişmeler ve yaşanacaklar ise Rusya payına riskler barındırmaktadır.

Rusya Milli Savunma Bakanlığı ile Prigojin arasındaki anlaşmazlığın kısa süreli bir askeri kalkışmaya dönüşmesi, Rusya’daki siyasi dengeleri etkileyecek ve geleceğe iz bırakacaktır. Putin Rusya’sının “gözbebeği” Wagner Grubu’nun bu ayaklanması belli sınırlarda tutularak sonlandırılmış olsa da gelişmelerin nereye evirileceğini ise hiç şüphesiz savaşın bundan sonraki seyri belirleyecektir. En nihayetinde ayaklanmanın temel nedeni de Rusya Milli Savunma Bakanlığı ile Wagner Grubu arasındaki güç savaşından kaynaklı görünüyor. Dokunulmazlık zırhıyla her türlü kötülüğü yapmakta sınır tanımayan kuralsız bu paramiliter güçleri bir parça kontrol altına alınmaya çalışıldığında neler yapabileceklerine de çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Bir çırpıda Moskova önlerine askeri konvoylarını dizecek kadar pervasız ve kontrolsüz olduğu ve bu tür paramiliter güçler sahipleri tarafından ihtiyaç hasıl olduğunda “vatana ihanet” etmekle suçlanabilecekleri görüldü.

Ukrayna’da işledikleri savaş suçlarından bağımsız olarak (emperyalist Batılı güçlerin ve onların Ukrayna’nın başına musallat ettikleri kukla Zelenski iktidarının yaptıkları ve işledikleri savaş suçları göz önüne alındığında her ne kadar Wagner Grubu ve Prigojin kanatları kırılmış ‘melekler’ gibi görülse de bu onların suçlu olduğu gerçeğini zerre kadar değiştirmez). Wagner Grubu kurulduğu 2014 yılından bugüne dek emperyalist Rus dış politikasının askeri müdahale enstrümanı olarak kullanılmıştır. Suriye, Mali, Libya ve son olarak Ukrayna’daki müdahalelerinde Rusya’nın ordu eliyle yapmak istemedikleri işleri Wagner’e havale etmiştir.

Ukrayna’da bir buçuk yılını dolduran savaş, ABD öncülüğündeki Batılı emperyalistlerin yaptırımları ve bütün bunlara parelel olarak Rus askeri stratejisinin yanılgıları neticesinde yaşanan insani kayıplar Rusya toplumunda küçümsenemeyecek bir öfkede biriktirmiş görünüyor. Paralı Wagner ordusunun bu ayaklanması ve güneyden kuzeye yolculuğu boyunca herhangi bir dirençle karşılaşmadan kolayca ilerlemesi, Rusya’daki siyasal dengelere ve toplumdaki fay hatlarına etki edecek bir iz bırakacaktır.

Savaşın seyrine dönük Rusya payına özellikle de bu kısa süreli ayaklanmanın ardından olumlu anlamda bir takım somut adımlar atılmazsa, Putin iktidarını zor günler bekliyor olabilir.

Putin’in “vatana ihanet” diyerek suçladığı ayaklanma ve buna vereceği yanıtın hem iktidar dengeleri açısından hem de Wagner Grubu’nun geleceği açısından yeni gelişmeleri tetikleme ihtimali var. Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko’nun arabuluculuğuyla kışlasına geri dönen Wagner kovboylarının ne olacağına ise artık Prigojin değil 21. yüzyılın “Rus Çarı” Putin karar verecektir.

Batılı emperyalistlerin ayaklanmaya ilişkin beklentileri ve heveslerinin ise kof olduğu görüldü. Paralı askerlerin Moskova yürüyüşüne haddinden fazla büyük anlamlar biçerek “artık Ukrayna zafere daha çok yakın”, “Rusya dokuz parçaya ayrılıyor” diyerek havai fişekler patlatmak için hazırlığa başladılar ancak hevesleri kursaklarında kaldı.

 

 

Almanya’da aşırı sağın yükselişi

 

Geçen hafta Almanya’nın Thüringen Eyaleti’nin Sonneberg bölgesinde yapılan kaymakamlık seçimlerini aşırı sağcı / faşist Almanya için Alternatif Partisi (AfD) adayı %52,8 oyla kazandı. Bu, AfD’nin tarihinde aldığı en yüksek oy oranıdır. Bu seçim sonucu, aşırı sağ ve milliyetçi popülizmin Alman toplumunun belli bir kesiminde kök saldığını gösteriyor. Anket sonuçları da AfD’nin başarısını arttırma olasılığının yüksek olduğuna işaret ediyor.

AfD adayı Robert Sesselmann, seçimin ilk turunda oyların yaklaşık yüzde 47’sini almıştı. İkinci turda ise SPD, Yeşiller ve Sol Parti, Hristiyan Demokrat Parti (CDU) adayının seçilmesi çağrısında bulundu, fakat sonuçlar çağrının karşılık bulmadığını gösterdi. Hristiyan Demokrat Parti (CDU) bölge başkanı ise, seçim yenilgisinden federal hükümeti sorumlu tuttu. Bu sonucun, federal düzeyde CDU’ya karşı alınan tutumdan kaynaklandığını iddia etti.

AfD’nin Almanya’nın çoğulcu, çok kültürlü toplumu ve “demokratik’”siyasal sistemi için tehlikeli bir meydan okuma teşkil etmesi sadece partinin bu seçim başarısından kaynaklanmıyor. Asıl tehlike, AfD’nin, krizin derinleştiği, aşırı sağ ve şoven popülizmin güçlendiği koşullarda faşist yapıların hareket alanını genişletmesidir.

***

Almanya’da pandemiyle mücadeledeki aksaklıklar, son dönemlerde yaşanan ekonomik durgunluk, artan enflasyon, işsizlik ve bunların getirdiği hoşnutsuzluk siyasi partilerin oy desteğinin düşmesine neden olmuştu. Özellikle göçün Avrupa ülkelerinde siyasi bir sorun olması ve aşırı sağcıların sorunu istismar ederek gündeminin merkezine alması AfD oylarının artmasında önemli bir rol oynadı. Bütün partilerin ABD savaş arabasına binip Ukrayna Savaşı’na destek vermesi ve bundan dolayı enflasyonun yükselmesi de bu faşist partinin işine yarıyor.

Tehlike, AfD’nin oylarını arttırmasından ibaret değil. Bir diğer önemli tehlike aşırı sağcı/ırkçı ideolojinin Alman ordusu ile polis teşkilatında da yaygınlaşmasıdır. Son dönemde basına yansıyan birçok haberde bu sorunun ciddi olduğu ifade ediliyor.

Anayasayı Koruma Dairesi’nin yayınladığı 2022 raporuna göre, toplamda 40 bin olan aşırı sağcı/faşist militanın 10 bin 200’ü AfD saflarından örgütlenmiş. Toplamda ise bu militanların 14 bini şiddet yanlısıdır. Bu gelişmelerden de anlaşılıyor ki Alman kurum ve kuruluşlarında, özellikle polis teşkilatında aşırı sağcılar, meslektaşları veya üstleri tarafından engellenmeden faşist ideolojilerini serbestçe yayabiliyorlar.

Anayasayı Koruma Dairesi tarafından terör örgütü statüsünde olan ve izlenen bir partinin oylarını bu kadar arttırabilmesi tesadüf değil. Son dönemlerde sol-sosyalist, anarşist ve çevre örgütlerine azgın bir şekilde saldıran kolluk kuvvetlerinin, sıra ırkçı-faşistlere geldiğinde gayet hoşgörülü davranması birçok soru işaretini beraberinde getiriyor. Ayrıca polis teşkilatı içinde örgütlenen aşırı sağcı/ırkçı grupların yargılandıkları davalarda beraat edenlerin sayısında artış olması dikkat çekicidir. Alman ordusuna ait azımsanmayacak oranda mühimmat ve binlerce silahın “ortadan kaybolduğu” bir dönemin hemen ardından AfD’nin oylarını arttırması, Alman sermaye iktidarının izlediği politikaların dolaysız sonuçlarından biridir.