İçindekiler:

15 Haziran 2024
Sayı: KB 2024/10

Siyasal kriz ve "normalleşme" aldatmacası
Kayyım rejimine geçit verme
Topyekûn direniş
Çevre kirliliği, kapitalizm ve sosyalizm
Hayvan düşmanlığı ve köpek itlafı
Tüm canlılara düşmanlar
Gericilik odaklarına servet aktarımı
Ucuz çalıştırılan işçiler
İşçiler dört bir yanda direniyor
Kadın işçiler bir adım öne
İEKK: İnsanca yaşanacak ücret
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli
Güncel boyutlarıyla kadro sorunu
Rojava'da ertelenen seçimler
Sudan'da insani felaket
Biden'in ateşkes önerisi
AB Parlamento seçimleri
Çin- Arap Devletleri İşbirliği Forumu
Arjantin'de eylemler sürüyor!
NATO şefinden "savaş çağrısı"
Clara Zetkin ve faşizme karşı mücadele
Normandiya Çıkarması
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kölelik koşullarında ucuz çalıştırılan işçiler

E. Eren Yılmaz

 

Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) verilerine göre Türkiye, ‘Dünya’da çalışma sürelerinin en uzun olduğu ülkeler’ sıralamasında dördüncüdür. Birleşik Arap Emirlikleri (50,9 saat), Hindistan (46,7 saat) ve Çin’den (46,1 saat) sonra listede yer alan Türkiye’de işçi ve emekçiler, resmi verilere göre haftada ortalama 43,5 saat çalışıyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ise haftalık çalışma saatleri şöyle sıralanıyor: Yunanistan’da 39,7, Almanya’da 34,7, Hollanda’da 31,6 saat.

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi(Eurostat) verilerine göre, 2023 yılında Avrupa ülkelerinde çalışanların 7,1’i haftada 49 saat çalışarak fazla mesai yaptı. Eurostat’ın neredeyse tüm istatistiki bilgileri şaibeli olan TÜİK’e dayandırdığı verilere göre Türkiye’de fazla mesai yapan işçi ve emekçilerin oranı Avrupa’nın dört katına ulaşmış durumda. Bu oranlara göre ülkede çalışan her dört işçiden birisi fazla mesai yapmak zorunda bırakılmış. Gerçek oranın TÜİK’in uydurduğu sayıların çok üzerinde olduğunu, işçilerin çalışma ve yaşam koşulları hakkında az-buçuk bilgisi olan herkes bilir.

Ülkede işçi ve emekçiler açısından koşullar her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor. Sermaye düzeninin Saray iktidarı eliyle hayata geçirdiği çok yönlü yıkım saldırılarının faturası, çalışma ve yaşam koşullarını çekilmez hale getirmiş bulunuyor. İşçi sınıfı mücadelesinin zayıflığından güç alarak gittikçe pervasızlaşan iktidarın emek düşmanı adımları birbirini izlerken, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yıkım dayatmaları sistematik bir şekilde uygulanıyor. Ekonomik krizin derinleştiği son yıllarda oluşan tablo, AKP-MHP rejiminin gemi iyice azıya aldığını gösteriyor. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında dayatılan yoksulluk ve sefalet en temel insani ihtiyaçlara dahi ulaşmayı zorlaştırırken, “modern kölelik” de bir tür “norm” haline getirilmeye çalışılıyor.

Bu koşullarda milyonlarca işçi ve emekçi hem daha fazla çalıştırılıyor hem açlık sınırının altında ücretlere mahkûm edilmiş durumda. Resmi istatistikler gerçeği yansıtmaktan uzak olmasına rağmen, çalışma koşullarının köleliği aratmadığını kanıtlar niteliktedir.

***

2003 yılında değiştirilen iş kanununa göre Türkiye’de haftalık çalışma süresi 45 saat. Yıllık fazla mesainin üst sınırı ise 270 saattir. Oysa kapitalistlerin çıkarlarına uygun bir çalışma rejimi kurmak için çırpınan AKP (2015’ten bu yana AKP-MHP) rejimi hem işçilerin yasal haklarını kuşa çevirdi hem iş yasalarının uygulanmadığı bir sistem yarattı. Artık bütün çalışma alanlarında kâr hırsının güdülediği yasa-kural tanımaz uygulamaların hüküm sürdüğü hemen her gün somut olarak görülen bir olgu. Yıllık 270 saat fazla mesai üst sınırının birçok fabrikada birkaç ayda aşıldığını biliyoruz. Kısacası kapitalistler, işçi ve emekçilere kölelik koşullarını dayatan yasaları dahi artık yetersiz görüyor. Zira sınıfın göreceli olarak sessiz olması hem saray rejimini hem kapitalistleri hiç olmadığı kadar kaba, saldırgan ve kural tanımaz hale getirmiştir.

Yoksulluk ve sefaletin derinleşmesine bağlı olarak yaygınlaşan uzun çalışma saatleri işçilere kanıksatılmak isteniyor. Düşük ücretlerle geçinemeyen, temel insani ihtiyaçlarını karşılayamayan, karnını doyurmakta zorlanan işçiler fazla mesai ile bir parça rahat nefes alabileceğini düşünüyor. Bundan dolayı sefalet içinde bir yaşam karşısında, insanı tüketen uzun çalışma saatlerine tahammül ediyor. İş yasalarındaki sınırlı kuralların dahi uygulanmaması, saray rejiminden güç alan kapitalistlerin küstahlığının vardığı noktayı gösteriyor.

Bu durumu hem yaratan hem istismar eden saray rejimiyle kapitalistler, adete çalışmak dışında hiçbir yaşamı olmayan milyonlar olgusunu yarattılar. İşçi sınıfı hareketinin zayıf ve dağınık olması ise tablonun kanıksanmasını sağlıyor. Ancak ne kadar uzun süre çalışılırsa çalışılsın yoksulluk ve sefalet tablosunun değişmemesi de bir olgudur. Zira işçi sınıfı örgütlü mücadeleyi yükseltene kadar ne AKP-MHP rejimi ne temsil ettiği kapitalistler bu rezil tutumlarını değiştirecek.

İşçi sınıfıyla emekçiler insanca yaşamaya yeten bir ücret ve insanca çalışma koşulları talebiyle örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir. Zira düşük ücretler, zorunlu mesailer, ağır çalışma koşulları, kısacası vahşi sömürü koşullarında bir değişimin olması ancak işçi sınıfı örgütlü mücadelesini yükselttiğinde mümkün olacaktır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da işçi ve emekçilerin mücadele etmeden hak kazanma şansı, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme olanağı olmayacaktır.

 

 

Üç kentte 15-16 Haziran eylemleri

 

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 54. yıl dönümünde Ankara, İstanbul ve İzmir’de eylemler yapıldı.

Ankara’da Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından Olgunlar Sokak’ta bulunan Madenci Anıtı önünde yapılan eylemde kurumlar adına metin okundu. Açıklama şunlar ifade edildi:

“Sermayenin devleti işçi sınıfına, ezilen halklara, gençliğe ve kadın hareketine düşmandır. Burjuvazinin devleti kendi bekasını sürdürmek için hak arayan işçilerin, ezilen halkların, geleceksizliğe mahkum edilen gençliğin, kadınların mücadelesini boğmak zorundadır. Sosyal yıkım saldırılarını gün geçtikçe arttırması, işçi sınıfının elinde kalan kırıntı düzeyindeki hakları ortadan kaldırmaya çalışması, Taksim 1 Mayıs‘ı sonrası estirilen tutuklama terörü, Filistin halkının sözde yanında yer alıyorken iki yüzlüce Siyonist İsrail devleti ile tüm ilişkilerin sürdürülmesi ve Kürt halkının iradesi yok sayılarak Hakkari belediyesine kayyum atanması bu düşmanlığının sonucudur. Bugün sosyal yıkım saldırılarına, düşük ücretlere, hayat pahalılığına, kayyumlara, tutuklama saldırılarına karşı yapılması gereken de 15-16 Haziran ruhunu kuşanarak fiili meşru mücadeleyi her alanda büyütmektir.”

İşçi Emekçi Birliği, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 54. yılında İstanbul’da Mecidiyeköy’de Cevahir AVM önünde eylem gerçekleştirdi ve “Yeni 15-16 Haziranlar için ileri” denildi. Açıklamada şunlar vurgulandı:

“Sermaye sınıfının emeğin üzerindeki tahakkümüne son vermenin yolu ise işçi ve emekçilerin bir sınıf olarak mücadeleye atılmasıyla mümkündür. Fabrikalarda ve hayatın olduğu her yerde sömüren sınıfın karşısına işçi sınıfı olarak çıktığımızda hak ettiğimizi alabilir, sömürüye son verebiliriz.

İşçi ve emekçileri, ezilen ve sömürülen kesimleri kapitalist sömürü düzenine karşı şanlı 15-16 Haziran direnişi ruhuyla örgütlenmeye, mücadeleye davet ediyoruz.”

İzmir’de içerisinde BDSP’nin de olduğu ilerici-devrimci güçler, 15-16 Haziran direnişinin 54. yılında gerçekleştirdikleri bir yürüyüş ve basın açıklaması ile „54. Yılında 15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor!“ dedi.

Açıklamada 15-16 Haziran’ı yaratan koşullar ifade edildikten sonra topluma dayatılan kapsamlı saldırılar özetlendi. Konuşmada saray iktidarının işçilere, emekçilere, ezilen halklara dönük saldırılarının ancak işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi ile püskürtülebileceğinin altı çizildi. Basın metni işçi ve emekçileri 15-16 Haziran Direnişi’nin yolunda örgütlenmeye ve mücadeleye çağıran vurgularla bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara, İstanbul, İzmir