İçindekiler:

15 Haziran 2024
Sayı: KB 2024/10

Siyasal kriz ve "normalleşme" aldatmacası
Kayyım rejimine geçit verme
Topyekûn direniş
Çevre kirliliği, kapitalizm ve sosyalizm
Hayvan düşmanlığı ve köpek itlafı
Tüm canlılara düşmanlar
Gericilik odaklarına servet aktarımı
Ucuz çalıştırılan işçiler
İşçiler dört bir yanda direniyor
Kadın işçiler bir adım öne
İEKK: İnsanca yaşanacak ücret
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli
Güncel boyutlarıyla kadro sorunu
Rojava'da ertelenen seçimler
Sudan'da insani felaket
Biden'in ateşkes önerisi
AB Parlamento seçimleri
Çin- Arap Devletleri İşbirliği Forumu
Arjantin'de eylemler sürüyor!
NATO şefinden "savaş çağrısı"
Clara Zetkin ve faşizme karşı mücadele
Normandiya Çıkarması
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Clara Zetkin ve faşizme karşı mücadele

A. Eren

 

Faşist hareketler bütün emperyalist ülkelerde artık ciddi birer politik güç konumuna kavuştular. Kitlelerin desteğini kazanmak için muğlak ve demagojik söylemle “anti-kapitalist” propaganda yapıyorlar. Oysa her zaman büyük sermayenin bazı kesimleri tarafından desteklenmekte, finanse edilmektedir ve yedekte tutulmaktadırlar.

Bilinen şu ki, faşist akımlar yalnızca kapitalist devlet yönetiminin doğrudan koruması altında yayılabilir. Bu akımlar, devlet güçlerine, daha somut bir şekilde istihbaratın, ordunun üst komuta kademelerinin, polis şeflerinin, mahkemelerin yardımına dayanarak da güçleniyor. Bilindiği gibi İtalya’da faşizm, zaten itibarsızlaştırılmış olan olağanüstü hali onaylamayı reddeden ve Mussolini’ye iktidarı ele geçirmesi için meydan okuyan kral tarafından iktidar yolu açıldı. Mussolini, “Roma Yürüyüşü” gösterisini bir yataklı vagonun kompartımanında gerçekleştirmişti. Almanya’da faşizmin -seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi- desteği keskin bir düşüşte iken, dönemin Cumhurbaşkanı Hitler’e hükümeti kurma görevini verdi.

Neo-faşizm ise tekelci devlet kapitalizminde günümüzün siyasi yönetim sisteminin az ya da çok yerleşik bir bileşeni, işçi sınıfının ve ilerici-devrimci güçlerin toplumsal faaliyetlerine karşı tekelci sermayenin ek bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Aradan bir asır zaman geçmesine rağmen sorunun özünde kayda değer bir değişiklik olmamıştır.

Tam 101 yıl önce, 20 Haziran 1923’te, Almanya Komünist Partisi (KPD) Merkez Komitesi üyesi Clara Zetkin, Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin Genişletilmiş Plenumu’na (EKKI) faşizmin değerlendirilmesine ilişkin bir rapor sundu. O dönemde faşist örgütler nispeten yeni siyasi akımlardı.

Devrimin patlak verdiği Kasım 1918’den sonra Alman devrimci işçi hareketine yönelik vahşi saldırı ve katliamlar süreci başlatıldı. Mayıs 1919’da Münih Sovyet Cumhuriyeti’nin bastırılmasından sonra gamalı haç taşıyan “Freikorps” adlı faşist çetelerin beyaz terörü, işçi hareketine karşı ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı. Ağustos 1919’da Macar Sovyet Cumhuriyeti’nin bastırılmasından sonra Horthy rejiminin komünistlere, sosyalistlere ve Yahudilere yönelik terörü politik gündemi belirliyordu. Ayrıca o dönemde Mussolini’nin “Fasci di Combattimento” (Savaş Birlikleri) adlı faşist oluşumlar İtalya’da sokaklara salındı. Bu faşist birlikler örgütlü devrimci işçi hareketine karşı kullanılmak için kurulmuş ve kuruluş yılları olan 1919-1920’de işçi hareketinin grevlerini, fabrika ve toprak işgallerini beyaz terörle sabote etmeye başlamışlardır. 

Faşist hareketin ilk gelişim süreçlerini, sosyal bileşimini, ideolojik formasyonunu, sınıfsal karakterini açıklamak, anlamak ve bu yeni faşist akıma karşı mücadelede tutum belirlemek hayati önemdeydi. Bu nedenle Clara Zetkin’in erken bir tarihte, -bugün de açıklayıcı olan- faşizme karşı mücadele konusunda değerlendirme yapabilmiş olması özellikle dikkat çekicidir.

“Faşizme Karşı Mücadele” adlı raporu Komünist Enternasyonal’e (Komintern) sunan Clara Zetkin, bu yeni toplumsal olgunun analizini geliştiren ilk komünistlerden biriydi.

“Faşizmde proletaryanın önünde olağanüstü tehlikeli ve korkunç bir düşman vardır. Faşizm en güçlü, en yoğun, dünya burjuvazisinin genel saldırısının klasik ifadesidir...” analizini yapan Zetkin hem zaman hem de coğrafya açısından çok sınırlı olgu ve deneyime dayandırabilmiş olmasına rağmen, faşizmi tarihsel olarak tanımlamayı ve karakterize etmeyi başarmıştır.

Nitekim faşizmin temel niteliklerine dair saptamaları tarih tarafından doğrulandı ve anti-faşist mücadele için geliştirdiği tezler bugüne kadar ilkesel olarak geçerliliğini koruyor.

Clara Zetkin, genel kurula sunduğu raporda, faşizmin önceki yorumunun ötesine geçen önemli bir noktaya değinir:

“Şimdiye kadar faşizm konusunda büyük bir belirsizlik vardı. Sadece geniş proleter kitleler arasında değil, aynı zamanda onların devrimci öncüleri, komünistler arasında da. Faşizmin vahşi bir burjuva teröründen başka bir şey olmadığı görüşü geçmişte muhtemelen baskındı ve faşizm, doğası ve etkisi bakımından tarihsel olarak Horthy Macaristan’ındaki Beyaz Terör ile aynı kefeye konuyordu. Ancak faşizmin ve Horthy rejiminin kanlı terör yöntemleri aynı olmasına ve proletaryaya karşı eşit derecede yöneltilmiş olmasına rağmen, iki olgunun tarihsel doğası olağanüstü farklıdır.”

Clara Zetkin’in vurguladığı faşizmin klasik karşı-devrimden ilk fark şuydu: “... faşizmin taşıyıcısı küçük bir kast değil, geniş toplumsal tabakalar, hatta proletaryaya kadar uzanan büyük kitlelerdir.”

Ayrıca Zetkin’e göre “faşizmin tek tek ülkelerde, mevcut somut koşullara bağlı olarak farklı özelliklere sahip olduğu açıktır. Ancak, tüm ülkelerde iki temel özelliği vardır:

En geniş toplum kesimlerinin desteğini almak için kitlelerin ruh halleri, çıkarları ve talepleriyle bağlantı kurmakta etkili olan sözümona ‘devrimci’ bir program ve buna bağlı en acımasız en vahşi terörün kullanılması.”

***

İtalyan Sosyalist gazetesi “Avanti!”nin genel yayın yönetmeni olan ve savaş yönünde propaganda yapan Mussolini’nin, 1914 sonbaharında Fransız gizli servisi tarafından satın alındığı ortaya çıkmıştı.

Büyük miktarda para veren Fransa, Mussolini’ye kendi gazetesi “Popolo d’Italia”yı kurdurmuştu. Bu gazetede, savaşa girmek istemeyen İtalya’nın Fransa-İngiltere cephesinde Birinci Dünya Savaşı’na girmesi için kampanya yürütülmüştür.

İtalya savaş sonrası krizden çıkamadığı için, çok farklı olaylardan etkilenen kitlelerin bir kesimi faşizme yöneldi. Zetkin, faşizmin “Siyasi olarak evsizler, sosyal olarak kökünden koparılmışlar, geçim kaynağı olmayanlar ve hayal kırıklığına uğramışlar için bir sığınak haline geldiğini” saptıyor ve bundan şu sonucu çıkarıyordu: “Ancak faşizmin, eski varoluş güvencelerini ve dolayısıyla bugünün düzenine olan inançlarını çoktan yitirmiş olan geniş kitleler üzerinde harekete geçirici, heyecan verici bir etkisi olduğunu anlarsak, onunla mücadele edebiliriz.”

Zetkin, burjuvazinin, “sınıf egemenliğini yalnızca devletin düzenli iktidar araçlarına dayanarak güvence altına alamayacağını” fark ettiğini ve bu nedenle “faşizmin güçlerinin karmakarışık çeşitliliğine başvurduğunu” belirtir. Faşizmin, “farklı toplumsal katmanlardan, proletaryaya kadar ulaşan geniş kitlesel desteğe” dayanmasını, önceki yönetim biçimlerinden önemli bir fark olarak tanımlar. Bununla birlikte, tekelci kapitalizm çağında sermaye egemenliğinin özgül koşulları ilk kez burada analiz edilmektedir. Bundan dolayı Zetkin’in analizi, faşizmi ve buna dayalı bir anti-faşist stratejiyi anlamanın anahtarı haline gelmiştir.

Büyük tekeller, kapitalist toplumun ve sermaye devletinin krizinin bir ifadesi olarak faşizme başvuruyor. Krizden çıkış için faşizmi hem kitle hareketini bastırmak için kullanmakta hem kitleleri kapitalist düzene bağlamanın bir imkân olarak değerlendirmektedir. Bu, büyük burjuvazinin faşizme yönelimi ile ekonomik hedefleri ve egemenliğini güvence altına alma çabası arasındaki belirleyici bağlantıya ışık tutmakta, faşizmin sınıfsal özünü ve toplumsal itici güçlerini belirlemektedir.

Faşizmin sadece burjuva terörü olmadığını belirten Zetkin, nerede ortaya çıkarsa çıksın sistematik olarak uygulanan terör ile kapsamlı sosyal demagojiyi birleştirdiğine dikkat çekmektedir. Bu yöntemle hem kitleleri kurulu toplumsal düzene entegre etmekte hem emperyalist politikaları uygulamak için onları istismar edebilmektedir. 

Faşizmin büyük sermayeyi temsil eden sınıfsal karakteri ile kitlesel tabanı arasında keskin bir ayrım yapılmaktadır: Zira kitle tabanını küçük burjuvazi, entelijansiyanın bazı kesimleri ve tüm sınıflardan “sınıfsızlaştırılmış” kesimler oluşturuyor. Bu ayrım son derece önemlidir. Çünkü burjuva ideologları, faşizmin kapitalist/emperyalist doğasını ve sınıfsal karakterini gizleme için, dayandığı kitle tabanını öne çıkartarak demagoji yaptılar.

Sermaye egemenliğinin faşizm niteliğine büründüğü koşulların anlaşılması, Zetkin’in anti-faşist strateji için vardığı sonuçlara da yansımıştır: “Sadece faşizme yenik düşen proleterlerin ruhları için değil, aynı zamanda küçük ve orta burjuvazinin, küçük çiftçilerin ve entelektüellerin, kısacası bugün ekonomik ve sosyal konumları nedeniyle büyük sermayeye muhalefet eden ve ona karşı şiddetli mücadeleye giren tüm katmanların ruhları için de büyük bir enerjiyle mücadele etmeliyiz.”

Kapitalizmin temel çelişkisi -üretimin toplumsal karakteri ile üretilen değerlere el koymanın özel biçimi arasındaki çelişki- emperyalist çağda görülmemiş bir derinliğe ulaşmakta ve gizlenemez bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Toplumsal serveti üreten işçi sınıfı ve geniş emekçi kitleler, kendilerini acımasızca açlık ve sefalete mahkum eden bir avuç tekelci kapitalistin, üretilen zenginliklere nasıl el koyduğunu giderek daha açık bir şekilde görüyorlar. İktidarlarını sağlamlaştırmak için bilim ve teknolojinin en son bulgularını ve imkanlarını kullanan tekelci kapitalistler, kitleleri sürekli yeni yöntemlerle aldatıp dünya çapında insanlığı yok edecek savaşlara ve krizlere sürüklemekten dahi çekinmiyorlar.

Peki ama çıkış yolu nerede?

Çıkış yolu, sömürücü kapitalist sınıfın devrilmesinde ve onun uşaklarının etkisiz hale getirilip tasfiye edilmesinde yatmaktadır. Faşizme karşı mücadele ancak bu temel zeminde örgütlenip sürdürüldüğü zaman kitleler içinde etkili olabilir ve faşist hareketleri geriletebilir.

Kaynak:https://www.marxists.org/deutsch/archiv/zetkin/1923/06/faschism.htm

Faşizm ile Rus sosyalizmi karşılaştırılmaları üzerine

Thomas Mann David McCoy’a yazdığı mektuptan bir alıntıdan Vice-Chairman of “Students for Federal World Government” (1951):

“Her ikisi de totaliter diyerek Rus komünizmini aynı ahlaki düzeye yerleştirmek en iyi ihtimalle yüzeysellik, en kötü ihtimalle de faşizmdir. Her kim bu eşitlik konusunda ısrar ederse, kendisini demokrat olarak görebilir, ama gerçekte ve kalbinin derinliklerinde zaten bir faşisttir ve kesinlikle faşizmle yalnızca samimiyetsiz ve göstermelik olarak, ama yalnızca komünizme karşı tam bir nefretle savaşacaktır.

Rus sosyalizmi ile faşizmin insanlıkla, insan fikri ve onun geleceği ile olan ilişkilerindeki farklılıklar ölçülemez. Sonsuz barış; yapıcı emek ve adil ücret; dünya üzerindeki nimetlerden genel olarak yararlanma; daha fazla mutluluk, burada ve şimdi sadece insanın suçu olan daha az kaçınılabilir acı; eğitim, bilgi ve öğretim yoluyla insanların manevi olarak yüceltilmesi - tüm bunlar faşist insan düşmanlığı, faşist nihilizm, faşist aşağılama ve bayağılaştırma pedagojisi ile taban tabana zıt olan amaçlardır.

Rus devriminin özgün insani koşullar altında gerçekleştirmeye çalıştığı komünizm, yanıltıcı olabilecek tüm kanlı işaretlere rağmen, özünde - ve faşizmin tam tersine - son derece insani ve demokratik bir harekettir. Tiranlık mı? Öyledir. Ancak cehaleti ortadan kaldıran bir tiranlık, farkında olsun ya da olmasın, kalbinde tiranlık olarak kalmaya istekli olamaz... 60 yıl kadar önce, çok büyük ve çok belirsiz bir düşünür olan Nietzsche, halk eğitimiyle alay ederek şöyle demişti: “Eğer biri kölelik istiyorsa, efendileri eğitmek aptallıktır!” Rus sosyalizmi açıkça köle istemiyor, çünkü düşünen insanları eğitiyor. Bu nedenle, neredeyse kaçınılmaz olarak, Özgürlüğe giden yoldadır. Peki ya Amerika?”

Thomas Mann, Essays Band 2, Politik, Fischer Taschenbuch Verlag, Frankfurt/M. 1986, S.310-312.