16 Haziran'01
Sayı: 13


  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl Bayrak 7 yaşında!..
  9 Haziran mitinginin gösterdikleri
  Yeni Ölüm Orucu ekipleriyle direnişi büyütüyoruz!
  ÖO Direnişi 240. gününde sürüyor
  KESK yönetiminin yasak savma çizgisi...
  Kamu emekçileri hareketi
  Meclisten geçen "ek bütçe" krizin faturasıdır!
  Sınıf ve emekçi hareketi
  Özelleştirme saldırısı ve TELEKOM işçilerinin mücadele platformu
  Aymasan işçileri işçi sınıfı adına direndikleri bilinciyle hareket etmelidir!
  Gençlik
  Krizi burjuvazi değil işçi sınıfı ve emekçiler yönetiyor
   Uluslararası hareket
  "Kararlıyız, kazanacağız"
  '84'ten '01'e bir gelenektir zindanlarda direniş!
  Süleyman Yeter davası sürüyor...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
9 Haziran mitinginin gösterdikleri


19 Aralık katliamından sonra hücre karşıtı ilk merkezi eylem 9 Haziran’da gerçekleştirildi. Daha önce bir Ankara yürüyüşü üzerinden yapılması planlanan eylem, devletin koyduğu yasak ve savurduğu tehditler üzerine, düzenleyen platform (“Diyaloga davet platformu”) tarafından iptal edilmişti. Daha sonra yeni bir merkezi eylem için girişimlerde bulunan platform, bu kez eyleme izin verilmesiyle 9 Haziran mitingini gerçekleştirmiş oldu.

İlk eylemin iptalinin ardından devrimci yapılar ortak bir açıklamayla yeni bir merkezi eylem kararı alınması ve devletin yasakları, tehdit ve şantajına karşı durulması yönünde bir tutum almışlardı. Sonuçta devrimcilerin aldıkları bu ortak tutum platform üzerinde etkili olmuş, yeni bir merkezi eylem kararı çıkmıştı.

9 Haziran mitingi, 19 Aralık katliamı sonrası yapılacak olan ilk merkezi eylem olması nedeniyle apayrı bir önem taşıyordu. Çünkü devletin katliam sonrasında estirdiği terör nedeniyle, direnişin yaratmış olduğu duyarlılık ve hücre karşıtı tepki kendi düzeyine ve kapsamına uygun bir kanal bulamamanın sorunlarını yaşıyordu. Sürecin geldiği evrede direnişe dönük sempati ve devlete duyulan öfkenin kendisini ifade edebileceği bir eylem olma özelliğine sahipti bu miting. Sürecin yaşadığı tıkanmanın ileriye doğru aşılması yönünde rol oynayacak, yanısıra mevcut güç ve olanaklar tablosuna ayna tutacaktı. Dolayısıyla sürecin bundan sonraki seyri konusunda 9 Haziran mitingi bir başlangıç olarak tayin edici bir öneme sahipti. Güçlü ve kararlı bir eylem devletin katliamcılığına ve vurdumduymazlığına iyi bir yanıt olacak, devrimci ve ilericiüçlere moral taşıyacak, daha ileri bir eylem hattı için bir ilk adım olacaktı.

9 Haziran mitinginin sunduğu tablo, direnişe dönük sempati ve hücre karşıtı duyarlılık konusunda bir ayna işlevi görmüştür. Bununla beraber, mevcut zayıflık alanlarını da ortaya koymuştur. Bu nedenle, sürecin bundan sonraki seyri açısından bu mitingin değerlendirilmesi ve gerekli sonuçların çıkarılarak zayıflık alanlarına yüklenilmesi temel önemde bir sorumluluktur.

Mitinge katılım 3.500 civarında kalmıştır. Mevcut süreç dikkate alındığında bu katılımın oldukça düşük olduğu açıktır. Onlarca devrimcinin şehit düştüğü, onlarcasının sakat bırakıldığı ve devletin kayıtsızca ölümleri seyrettiği koşullarda gerçekleşen bir eylemde sadece 3.500 kişinin alana çıkması oldukça düşündürücüdür. Oysa ölümler ve devletin sergilediği katliamcılık karşısında önemli bir toplumsal tepki ve duyarlılığın olduğu açıktır. Bu duyarlılık kendisini farklı gündemlerle yapılan merkezi eylem ve etkinliklerde de kitlesel ve yaygın bir biçimde göstermekteydi. Dolayısıyla süreç açısından büyük bir önem taşıyan bir eylemde bu sayı birkaç kez katlanabilmeliydi. Bunun imkan ve olanakları vardı. Sonuçta eylemin bu açıdan değerlendirilemedi&curen;i ortadadır.

9 Haziran mitingindeki katılım, katliamın hemen öncesinde yapılan Ankara mitinginin de oldukça gerisindedir. 25 Kasım mitingine 5-6 bin civarında bir kitle katılmıştı. Sadece katılım değil, coşku ve kararlılık düzeyi açısından da 9 Haziran mitingi 25 Kasım’ın oldukça gerisinde kalmıştır.

9 Haziran mitingi katılımcılar açısından da önemli veriler sunmaktadır. Bu açıdan da 25 Kasım mitingi ile karşılaştırıldığında önemli farklılıklar görmek mümkündür. 9 Haziran mitinginin sunduğu tablo ve bu tablonun 25 Kasım mitingiyle karşılaştırılması, hücre karşıtı mücadeleye olduğu kadar, tek tek bileşenlerin zayıflıkları konusuna da ayna tutmaktadır. Bu aynadan, katliam sonrası sürecin hücre karşıtı muhalefetin bileşiminde ve yapısında yarattığı değişimleri ve zayıflıkları görmek mümkündür.

Öncelikle, her iki mitingin ana gövdesinin devrimcilerden ve onların alana taşıdığı güçlerden oluştuğu söylenebilir. Her iki mitingi düzenleyen platformun bileşenleri esasta bir farklılık göstermezken, bu bileşenlerin eylem alanına taşıdıkları güçler oldukça sınırlı kalmıştır. Platform içerisindeki tutsak yakını örgütlenmelerini dışında bırakırsak, gerçek budur. Platformun diğer bileşenleri çoğunlukla reformist-liberal eğilimli yapı ve kitle örgütlerinden oluşmaktadır. Bu yapı ve kitle örgütlerinin alana taşıdıkları kitle sayısı, örgütlülükleri ve ortaya koydukları iddia yanında oldukça cılız kalmıştır. ÖO Direnişi ve hücre saldırısına dönük ilgi zayıflığı bu yapı ve kitle örgütlerinin büyük bölümünün zayıf katılımlarında temel nedendir. İHD gibi zindanların bizzat varoluş nede olduğu kurumlarda (tabii ki bu diğerleri için de geçerlidir) ise neden, daha çok devletin icazetine tabiyettir. İHD, miting başvurusunun bir hafta önce yapılmasına karşın hazırlık çalışmalarına ancak mitinge izin çıktığında başlamıştır. Dolayısıyla mitingin duyurusu zayıf kalmış, bu da gerek sözkonusu kurumların, gerekse genel olarak katılımın düşük olmasında rol oynamıştır.
Devrimci yapıların ise, alanın ağırlıklı kitle gücünü oluşturmalarına karşın, 25 Kasım’a nazaran alana taşıdıkları güçlerde önemli bir düşüş görülmüştür. Bunun bir nedeni, mitinge katılımı örgütlemekteki zayıflıktır. Mitingin geniş kitlelere duyurulması planında ortaya konulan etkinlik toplamında oldukça zayıf kalmıştır. Hatta devrimci yapıların büyük bölümü için genel bir kitle çalışmasının hiç gözetilmediğini de söyleyebiliriz. Sözkonusu yapılar için ön hazırlık çalışması, kendi dar güçlerinin mitinge taşınmasından ibaret kalmıştır. Bu herşeyden önce bir bakış sorunudur ve bilinen yapısal zaafın ifadesidir.

Devrimci yapıların katılımındaki zayıflığın bir diğer nedeni ise, sürecin yarattığı boğucu ve belirsiz atmosferin dışında bir duruş içerisinde olamamalarıdır. Bu miting öncesi çalışmalarındaki zayıflığın da bire bir nedenidir. Buradan 25 Kasım mitingiyle bir karşılaştırma yaparsak, sorun daha net anlaşılabilir.

25 Kasım mitingi içeride görüşmelerin devrimciler lehine sürdüğü bir aşamada gerçekleşmiştir. Bu açıdan denilebilir ki, devrimci yapılar içerisinde kolay bir zafer beklentisi mevcuttu. Tam da bundan dolayı küçük-burjuva sosyal bir konuma sahip yapılar kendi örgütlü güçlerini aşan bir sayıda alana önemli güçler taşımışlardı. Görüldüğü kadarıyla sürecin boğucu bir atmosfere sahip olduğu, yenilgi ruhhalinin devrimci saflarda da yankı bulduğu bir siyasal ortamda bu yapıların 25 Kasım’da alana taşıdıkları güçler de sosyal-sınıfsal konumlarının sonucu olarak bu mitinge ilgi göstermemişlerdir. Bu durum özellikle bazı devrimci yapılar açısından çarpıcıdır. Bunlardan bir tanesi 25 Kasım’da 250 kişilik bir korteji sahipken, 9 Haziran’da 40-50 kişiyle yürüyebilmiştir.

Mitingdeki katılımda dikkat çeken bir diğer olgu ise aileler cephesindedir. 25 Kasım mitingindeki katılım aile ağırlıklıydı. 9 Haziran’da ise aile katılımı oldukça sınırlıdır. Bunun nedenleri açıktır. Katliam sonrasında ailelerin büyük bir bölümü F tipleri ve hastanelerin önünde beklemeye başlamışlar, büyük oranda çocuklarının yaşamını gerekçe göstererek direnişe karşı durmuşlardır. Daha önce hücre karşıtı mücadelenin motor gücünü oluşturan aileler artık sürece daha geriden katılmaktadırlar. Bu gerçek miting vesilesiyle bir kez daha görülmüştür.

Mitingde coşku da genel planda zayıftır. Bunda mitingin yalıtık bir alanda yapılmış olmasının büyük bir rolü vardır.

9 Haziran mitingi tüm zayıflıklarına karşın, süreç açısından bir ilk adım olarak değerlendirildiğinde, yine de önemli ve başarılı geçmiştir. Ama bu başarının kendisi birebir miting sonrasında ortaya konulacak mücadele programına bağlıdır. Eğer miting bir ilk adım sayılıp, direnişin anlamına ve ruhuna uygun bir mücadele ve eylem programı ortaya konulabilirse, zindanlardaki kilitlenmenin ileriye doğru aşılması yönünde bir kanal açılmış olur. Yok eğer miting sonrası bir boşluk olarak kalırsa, bu miting kimileri için bir vicdan rahatlatma eylemi olarak kalacaktır. Bu açıdan da sürece olumsuz bir etkide bulunacaktır.

Mitingin kendisi aynı zamanda, sürecin bundan sonraki seyrinin nasıl ve hangi güçler tarafından belirleneceğini de göstermiştir. Şurası açıktır ki, tüm zayıflıklarına karşın sürecin dışarıdaki temel gücünü devrimciler oluşturmaktadır. Mitingdeki katılım bunu anlatmaktadır. Bununla beraber, mitingin kendisi, devrimci güçlerin bu rolün gereklerini yerine getirmekten ne denli uzak olduğunu da bir kez daha ortaya koymuştur. Devrimciler eğer kendi güçlerine inanır, ve sürecin öznesi olma bilinciyle gereken inisiyatifi gösterirlerse, mevcut olumsuz tablo da kırılmaya başlayacaktır. Bugüne kadar dışarıdaki temel sorun devrimcilerin kendi rollerine uygun bir güven ve inisiyatif içerisinde olamamalarından kaynaklanmıştır. Böyle olduğu için, sürecin seyri reformist-liberal ellere bırakılmış, sonuçta direnişin geldiği evre ile çelişki oluştur durumlar ortaya çıkmıştır.

Burada liberal-reformist güçlerin çabalarını görmezlikten gelmiyoruz. Yalnızca zindanlarda devrim ve düzen arasındaki süren çatışmanın dışarıdaki öznesinin ancak devrimciler olabileceğini söylüyoruz. Çünkü zindanlardaki çatışmaya uygun bir ruh ve inisiyatifle davranacak olanlar devrimcilerdir. Diğerleri en fazlasından bu çatışmaya güç katar, destek verebilir. Ama direniş ancak anlamına uygun bir duruş ve pratikle karşılanırsa başarıya ulaşabilir. Destek güçleri de zafer için dayanağa dönüştürebilir. Dışarıdaki mücadelenin en büyük zaafiyeti de bugün budur. 9 Haziran bu gerçekleri doğrulamıştır.

Kazanmak için daha fazla devrimci cüret ve inisiyatif!