84 ÖO direnişi şehitlerini
saygıyla anıyoruz...
84ten 01e bir
gelenektir zindanlarda direniş!
Cezaevlerindeki koşullara ilişkin, darbenin arkasından birkaç kez kısa
süreli açlık grevleri yaşanmıştı. Ancak koşulların değişmemesi ve ağırlaşması
karşısında devrimci tutsaklar 84 Mayıs ayında, 75 gün sürecek bir
ölüm orucuna başladılar. Baskı, işkence, insanlık dışı yaşam koşullarına
son verilmesi, tek tip elbise(TTE) yaptırımının kaldırılarak sivil elbiselerin
verilmesi, siyasi tutukluluk statüsünün kabulü, siyasi tutukluları sindirme
ve baskı altında tutmanın aracı haline gelmiş olan infaz sisteminin
değiştirilmesi talebiyle, cezaevlerinde ve sonrasında hastanelerde 75
gün süren direnişte, Abdullah Meral, Haydar Başbağ, M.Fatih Öktülmüş,
Hasan Telci şehit düştü. Ardı ardına ölümler yaşanmasına rağmen direnişin kırılamamış olması,
şaşkınlık yaratırken, devletin tüm engellemelerine rağmen, gözler cezaevlerine
dikildi. Darbe sonrasının o karanlık günlerinde, devletin en küçük muhalefete
dahi tahammül edemediği günlerde bile insan haklarını savunan duyarlı-demokrat
kurumlar, kişiler direnişe ilgi göstermeye başladılar. Ayrıca Avrupalı
parlamenterlerin de cezaevi gündemine ilgi göstermeleri devleti rahatsız
etmeye başladı. Ancak direnişin en önemli etkisi, darbe sonrası yenilen, umutsuzluğa,
yılgınlığa, karamsarlığa kapılan muhalif güçlere cesaret, güç ve moral
vermesiydi. Direnişin 70. günlerinde, ölümlerin gelmeye başlamasıyla, direnişin kararlılığı
sonucu devlet, devrimci tutsakları siyasal muhatap kabul ederek, temsilcileriyle
görüşmeye başladı. Görüşmeler sonucu siyasal hedeflerin çoğuna ulaşıldığı
gibi, devlet, işkence, baskı, kötü muameleye son vermeyi, savunma hakkına
özen göstermeyi kabul ediyordu. Ancak görüşmeler, birçok cezaevinde TTE
uygulamasının hayata geçmesinin de etkisiyle, TTE sorununda tartışmaları
kilitlendi. Tutsaklar, TTEnin kaldırılmasını sürece yayılan bir
mücadeleyle kazanacakları bilinciyle anlaşmaya vardılar. Devrimci tutsaklar, bu direnişle siyasal bir başarı kazanmış oldular.
Devlet devrimci tutsakları muhatap kabul edip, siyasi tutsak statüsünü
tanımak zorunda kaldı. Direniş, hiçbir koşul altında TTEnin giyilmeyeceğinin gösterilmesi
açısından da büyük önem taşıyordu. Devrimci tutsaklar, ölüm orucu direnişinin
ardından direnişin verdiği güç ile, TTE giymeme tutumunu sürdürdüler,
mahkemelere yine don-atlet ile çıktılar. Avukat-aile görüşünden aylar
boyunca yoksun kaldılar. Teslimiyete ve ihanete rağmen, bir avuç devrimci
tutsak, 5 Kasım 1985teki kısmi kazanımların ardından 10 Şubat 1986da
havalandırma hakkını, avukat aile görüşünü ve birbirleriyle görüşebilme
haklarını da kazanarak TTE yasağını parçalamış oldular. 84 direnişi esasta devrimci tutsaklar şahsında tüm toplumsal muhalefet
güçlerine giydirilmek istenen kefeni reddedişin simgesidir. 84 ÖO içeride inançlı bir avuç tutsak, dışarıda yine bir avuç tutsak
yakını ve ilerici aydının desteğiyle kazanılmıştır. Tüm topluma kan kusan
bir terör rejimi dize getirilmiştir. Bu anlamıyla 84 direnişi bugünkü
direnişin seyrine de ışık tutmaktadır. Tüm olumsuzluklara ve devletin
sergilediği kararlılık gösterilerine karşın devrimci irade kazanacaktır.
Muharrem Kurşundan bir yoldaşına mektup... Direnişin 40lı günlerinde yoldaşlarına
Bugün ölüm orucu gönüllüsü olarak mücadelenin bir başka biçimini yerine
getirmenin gururu ve sevinci içindeyim. Bu konuda görev alırken hiçbir
tereddütüm olmadı, olamazdı. Çünkü gelinen sürecin özelliği, (...) böyle
hareket etmemizi gerektiriyordu. Hareketle bütünleşmiş, ona gönül vermiş,
onun saflarında mücadelenin birçok aşamalarından geçmiş bir militanın
ölümü seve seve göze alması kadar kutsal, doğal bir şey olamaz. Abdullah Meral Yoldaşlar Bu görevi yerine getirmenin büyük bir coşku, kararlılık, fedakarlık gerektirdiğinin
bilincindeyim. Aksinin ise ihanet olduğuna inanıyorum. Göstereceğim en
küçük tereddüt bugüne kadar yaşadıklarımın inkarı, omuz omuza mücadele
ettiğim ve bugün halkın ruhunda, bilincinde, kalbinde yaşayan yoldaşların
anısına ihanet olduğunu söylemeliyim. Bugüne kadar yaşadıklarımdan sonra şunu belirtmem gerek. Tereddütle ihanet
arasındaki çizgi sanıldığı kadar kalın değildir. Bunu hem kendi yaşamımdan
hem de ihanetini nefretle karşıladığım geçici yol arkadaşlarının acı sonlarından
biliyorum. Geride kalan yoldaşlarımın bundan sonra da büyük bir coşku ile bağımsızlık,
demokrasi ve sosyalizm mücadelesini zafere ulaştırmak için savaşacaklarına
M. Leninizm bayrağını şerefle taşıyacaklarına, mücadeleyi bırakacağımız
yerden zafere kadar sürdürmede kahramanca davaranacaklarına inancım sonsuzdur. Bu duygularla hepinizi coşku ile saygı ile kucaklarım. Haydar Başbağ Canım yoldaşlarım (...) Ölüm orucu gibi bizim için yeni olan göreve istekle talip olurken,
tam bir içtenlikle gönüllü olduğumu bilmenizi isterim. Ve bütün yoldaşların
da kendilerini aynı duygularla önerdiklerini biliyorum (...) Önümüzde
mücadelenin zor koşullarını düşündükçe şu anda ölüm en kolay seçim. Ama
bu seçimde kendimi kurtarma gibi bir düşüncemin olamayacağını da (aslında
söylemem bile yersiz oldu) bilirsiniz. Bu eylemin kendi özelliği mücadeleyi
ölümle birleştirmekte, yoksa hiç bir (...) mücadeleyi ölümle değiştirmez.
O devrim, halk ve örgütü için şanlı mücadelesinde en uzun süre ayakta
kalarak yaşamayı bilirken, gerektiğinde de ölümü seve seve kucaklamalıdır.
Yeter ki, mücadele de, ölüm de (...) örgütümüzün yür&uul;ttüğü mücadelenin
birer parçası olanlar (...) şu andaki mücadelemizde üzerine düşen ölüm
orucuna katılma bölümünü örgütümüze layık olarak yerine getireceğimden
mutluluk duyuyorum. (...) Türkiye devriminin geleceğini tayin edecek büyük günde aranızda
olacağımızı ve hep birlikte engin bir sevgi ve coşkuyla yumruklarımızı
sıkıp, ant içtiğimizi düşündükçe içim içime sığmıyor; coşuyor, coşuyor,
coşuyorum. (...) Devrim, sosyalizm ve sınıfsız (...) toplum yolunda üstümüze düşen
görevi yerine getirmekten mutluluk duyuyorum. Hepinizi, önümüzdeki çetin
kavgada başarılı ve zafer dolu mücadele günleri dileğiyle kucaklarım. Mehmet Fatih Öktülmüş Arkadaşlar (...) Ben (...) başta hareketime ve halkıma karşı sorumluluğumun bilinci
içinde bana verilen tüm görevlerimi layıkıyla yapmaya çalıştım. İşte şu
an yaşam, (...) yine karşı karşıya getirdi bizleri. Ve bu savaşı kazanacağımız
inancıyla hareket ederek ölümümüz pahasına savaşımızı sistemli kıldık
ve değerli yoldaşlarımla ölüm orucuna başladık. Böylesine şerefli, onurlu
bir görevin bana verilmesini inançla karşılarken, bu kararımda hiçbir
tereddüt ve karamsarlığa yer vermeden, tarihsel bir görevi yerine getirdiğim
bilinciyle ölümü coşkuyla kucaklayacağım. Ve son sözüm olarak da tüm yoldaşlarıma
şunu bir kez daha hatırlatmak isterim! Bu mücadele içinde bizler ne ilk
ne de son olacağız, hepimiz onurlu kavgamızda kaşılaşacağımız güçlükleri
gözardı etmemeliyiz, kendimizi buna göre hazırlamalıyız. Yaşasın Ölüm Orucumuz! Hasan Telci |
|||||