Dünyadan kısa kısa...
Yunanistanın Selanik şehrinde 500 civarında öğrenci, devlet televizyonu
olan ET-3ün merkez binasını bastı. Teknik Yüksek Okullarının
Üniversite statüsüne yükseltilmesini, hükümetin sosyal güvenlik reformları
önerisini ve Parlamentoda görüşülen anti-terör yasa tasarısını protesto
ettiklerini açıklayan öğrenciler, hazırladıkları bildirinin ET-3 kanalı
tarafından yayınlanması üzerine eylemlerine son verdiler. Filistin: CIA şefi Teneti protesto gösterileri ABDnin Filistine barışı sağlamak için CIA Şefi
George Teneti göndermesi, Filistin halkının sokaklara dökülmesine
neden oldu. İşgal altındaki Gazze Şeridindeki Han Yunusta,
cuma namazından sonra taşlarla durumu protesto eden Filistinlilere
İsrail polisi gözyaşartıcı bomba ve gerçek mermilerle saldırdı. Çatışmada
2 kişi yaralandı. Ramallahta düzenlenen Amerikan karşıtı gösteriye de 2000 kişi katıldı. Nablusta da 500 kişinin katıldığı protesto gösterisinde Tenetin kuklası yakılarak, Kurban ile katili bir tutma! sloganları atıldı. Latin Amerika kaynamaya devam ediyor... Arjantin ve Kolombiyada sokaklarına dökülen binlerce emekçi, İMF
politikalarını protesto etti. Arjantinde iki sendika konfederasyonunun
ilan ettiği 24 saatlik genel grevde, emekçiler Buenos Aireste Arjantin
bayrakları ve kızıl bayraklarla yürüdüler. Kolombiyada ise onbinlerce kamu emekçisi, işçi ve öğrenci, İMF
ile yapılan anlaşmaları protesto etmek için başkent Bogota ve diğer büyük
illerde yürüyüşler düzenlediler. Bucaramanga kenti yakınlarında öğrenciler,
otoyolunu barikatlarla kapadı. İMFye olan borçların ödenmesini protesto
etmek için, geçtiğimiz aylardan bugüne kadar Kolombiyade 300 bin
öğretmen ve 125 bin sağlık çalışanı, grev ve iş yavaşlatma eylemleri yapıyor. Bolivyada maden işçileri polisle çatıştı! Bolivyada Oruro, Potosi ve La Pazda, 1980lerde özelleştirilen
madenlerde çalışan 12 bin işçi, hükümetten kooperatif şeklinde çalışan
işyerlerine en az 100 milyon dolar civarında destek vermesini talep etti.
İşçilerin La Pazdaki hükümet sarayı yakınlarında düzenledikleri
eylemde yoğun çatışmalar yaşandı. Polise dinamit atan bir işçinin 3 parmağı
koptu, ayrıca bir işçi de bacağından ağır olarak yaralandı. Bu arada Yüksek
Mahkeme binasının, bazı otellerin ve iş merkezlerinin camları kırıldı.
Çatışmalarda polis gaz bombası kullandı.
Berberi isyanı ve Cezayir gerçekleri
Cezayirin Kabile bölgesinde sokaklar, haftalardır protesto gösterileriyle
sarsılıyor. Nisan ayında başlayan Berberi ayaklanması, devletin tüm baskı
ve terörüne rağmen radikalliği ve kitleselliğini koruyarak sürüyor. Bugüne
değin onlarca militan çatışma gerçekleşti. 27 Mayısta başkentin
250 km kuzeyindeki Bijaiada onbinlerce kişi sokaklara çıkarak hükümet
binalarına saldırdı, askeri birliklerle çatıştı. 21 Mayısta da 150
bin kişinin yaşadığı eyalet başkenti Tizi-Ouzouda gerçekleşen eylemlere
100 bin kişinin katıldığı bildiriliyor. Bugüne değin çıkan çatışmalarda 50nin üzerinde kişi yaşamını yitirirken
yaralananların sayısı 1300ün üzerinde. Bu eylemlerde iki önemli gelişme dikkati çekiyor. İlki, Cezayirde bugün artık üçüncü bir cephenin açılmış olmasıdır.
Cezayirde şimdiye değin bir yanda ordu, diğer yanda islami gruplar
vardı. Bugün hükümete karşı muhalefet Kabile sokaklarından yükseliyor
ve bunun islami hareketle hiçbir ilgisi yok. İkincisi ise, sorunun bugün uluslararası planda, özellikle de Avrupa
Birliği tarafından gündeme alınmak zorunda kalınmasıdır. Fransız Sosyalist
Partisi, Kabilede FFS partisinin talepleri doğrultusunda sorunu
7-8 Mayıs tarihinde Berlinde gerçekleşen Avrupa sosyal demokratlarının
kongresinde gündeme getirerek, konuya ilişkin karar aldırdı. Avrupa Parlamentosu
da bölgeye uluslararası bir komisyon gönderme kararı aldı. Cezayir üzerine düşünceler Bugüne değin Avrupada özellikle de Fransada Cezayir ile ilgili
iki düşünce hakimdi. Bu anti-islamcı eğilim Avrupanın sağ ve faşist partilerinden gerekli
desteği gördü. Artık tümüyle sosyal-demokrat bir düzen partisine dönüşmüş
bulunan revizyonist Fransız Komünist Partisi de bu anti-islami cephede
yer aldı. FKP Kabiledeki Kültür ve Demokrasi Birikimi (RCD) partisi
gibi partileri de reddediyordu. (RCD, burjuva liberal projelerin uygulanmasını,
modern kapitalizmin yerleşmesini savunan Cezayirli elit burjva tabakanın
partisidir). Bunun karşısında ikinci bir görüş daha var. Bu görüşe göre, Cezayirdeki
şiddetin gerçek ve tek sorumlusu ordudur. Fransada Sosyal Demokratlar
ve Yeşiller bu eğilimi destekliyorlardı. Bununla ilgili görüşlerini Kabile
bölgesinde FFS partisinin ifadesine dayandırıyorlardı. Sosyalist enternasyonal
üyesi olarak Avrupa sosyal demokratlarıyla sıkı bağları olan FFSnin,
90lı yılların başında, islamistleri iktidarı paylaşmaya zorlama
ve Kabilede özel bir yer garantisi koparma gibi bir amacı vardı. FFS, Ocak, 95te İslami Refah Partisi (FİS), eski milliyetçi anti-sömürgeci
Birlik Partisi (FLN) ve İşçi Partisi (PT) ile Romada biraraya geldi.
İmzaladıkları anlaşmada; sorunun barışçıl çözümü için demokratik
prensiplere gerekli saygının gösterilmesi yanında, ilahi hakların dünyevi
haklardan önde geldiğini ifade ediyorlardı. İslamcılara bu oportünist
tavizler, gerici islami akımların başarı kazanmasında ayrıca önemli bir
rol oynadı. FFS, Cezayirdeki sorunun uluslararası çözümü için emperyalistlerle
ilişkilerini geliştiriyor. AByi, özellikle de ABDyi, Cezayir
hükümeti üzerinde basınç uygulaması için harekete geçirmeyi çalışıyorlar
ve sorunun politik çözümünde kendilerinin de muhatap alınmasını umuyorlardı.
Bu anlamıyla Avrupalı sosyal demokratlardan alkış toplaması, destek görmesi
de boşuna değildir. Avrupalılar da kendi cephelerinden Cezayir ile ilgili
belli hesaplar yapıyorlardı. Avrupalı sosyal demokratlar, Akdenizin güney bölgesini etkileri
altına almayı ve politik olarak yeniden yapılandırarak emperyalist stratejilerine
uygun hale getirmeyi hedefliyorlar. Zira Cezayir emperyalistlerin çıkarları
açısından çok önemli bir ülkedir. Cezayir, son Magrib ülkesi olarak, geçen
Ekim ayında, AB ve Magrib arasında serbest ticari bölge oluşturulmasına
dönük anlaşmayı imzaladı. Bu çerçevede bölgede sonradan ortaya çıkabilecek
sosyo-ekonomik kırılmaların sonuçlarına hakim olabilmek, AB için şimdiden
bölgede politik otorite olmayı gerektiriyor. Cezayirde yaşanan ayaklanma, Berberi işçi ve emekçilerinin, özellikle
de gençliğin militan mücadeleleriyle sürüyor. Eylemler bazı kentlerde
işçilerin de içinde olduğu halk örgütlülükleri tarafından koordine ediliyor. Ülkede Arapça konuşan milyonlarca Cezayirli işçi ve emekçi de sermayenin
sömürüsü, devletin ve ordu güçlerinin kanlı terörü altında bulunmakta,
en ağır sefalet koşullarında yaşamaktadır. Berberilerin kavgasına Cezayir
halkının bu büyük çoğunluğu ortak edilemediği koşullarda başarı şansı
zayıftır. Daha da önemlisi, harekete önderlik edebilme gücü ve yeteneğine
sahip bir sınıf partisinin olmadığı koşullarda, mücadele de daha ileri
bir mecraya sıçrama olanağı bulamayacaktır.
Cezayirin ihtiyaç duyduğu tek şey, yeni sosyal dinamikler üzerinde büyüyen bir devrimdir... Üçüncü bir cephe
Son 24 saatinizi nasıl geçirdiniz? Yürüyüşlerle, sabahın ikisine değin kamu binalarında. Her gece eylemler
yaşıyoruz. Halk güneş batar batmaz ışıkları yakıyor, ellerinde yanan
mumlarla valilik, belediye, mahkeme binası önüne gidiyor. Kentte yaşayanların
büyük bir kesimi halen kentin Fransızca ismini kullanıyorlar. Bougie.
Mum anlamında. Burada amaç pasif bir eylem değil, şehrin ateşe verildiğini
ifade etmek. Bize toplumsal yaşamdaki faaliyetleriniz hakkında bilgi verir
misiniz? Ben öğretmen olarak çalışıyorum. Eğitim İşçileri Sendikası Genel Sekreteriyim
ve eylem platformu basın sözcüsüyüm. Ayrıca Sosyal İşçi Partisi (PST)
üyesiyim. Bu marksist parti, 1974de, anti-emperyalist FLN rejimini
destekleyen Komünist Partisinden ayrıldı. Bu örgüt İslami hareketle
stratejik amaçlı birlik kuran İşçi Partisi (PT) ile karıştırılmamalı... Siz Kabiledeki yerel ayaklanmayı örgütleyen eylem komitesinden
ve örgütlenmelerden söz ediyorsunuz. Ama Li Quoditien DOran Gazetesi
5 Mayıs sayısında Kabileye aşiret örgütleri geri dönüyor diye
yazmıştı. Gerçekten geriye giden bir olgu mu söz konusu? Quotidien dOran Kabiledeki ayaklanmaya bakışıyla tamamen
başbakan Abdelaziz Bouteflikanın yanında yer alıyor. Olay şu:
Kabile bölgesinde Bougie çevresi ve Tizi-Ouzouy birbirinden farklı
değerlendirmek gerekiyor. Bougiede modern politik yapılanmalar
var. Yerel sendikalar belirli bir yer tutuyor Bougie kentinde ve mahalle
koordinasyonları yanında hareketin başını çekiyor. Köy ve küçük yerleşim
alanlarında demokratik yollarla seçilmiş, aralarında 25 yaşındaki gençlerin
de bulunduğu köy koordinasyonları var ve burada tartışma sürecine taban
da dahil ediliyor. Bir çeşit Köylü Sovyetleri. Ama Tizi-Ouzouda durum daha değişik. Orada koordine edenler gerçekten
geleneksel büyük aileler ve klan tarzı yapılar. Orada seçim değil atamalar
yapılıyor. 50 yaşın üzerindeki erkekler ağırlıkta. Bu farklılık uzun yıllar sol ve radikal-sol grupların Nisan 80de
ilk Berberi ilkbaharının ardında bıraktığı izlerin Bougiede
günümüze kadar geldiğinin ifadesi. 1 Haziranda her iki Koordinasyon çevresi bir araya gelecek. Ortak
neler yapabileceğimizi ve yapamayacağımızı tartışacağız. Biz kendimizi
ortak hayallere entegre etmeyeceğiz. Kabiledeki partiler kendi kendine örgütlenen örgütlerden
ne bekliyorlar? Bölgenin iki büyük partisi RCD ve FFS Bougiedeki koordinasyona
rakip ve geleneksel klan yapısı olan bir oluşum örgütlemeye çalıştılar.
Bu bizim bölgemizde marjinal bir örgütlenme olarak kaldı. Bu iki parti
ve devlet güçleri örgütlülüğümüzü bloke etmek ve hareketi bölgesel-folklorik
bir dümen suyunda yüzdürmek istiyorlar, ama bunda bugüne değin başarı
sağlamış değiller. Protestonun bölgesel ve partiküler karaktere sahip hareketin
dışına çıkmayacağından neden bu kadar eminsiniz? Biliyorsunuz, 20 Nisanda Berberi İlkbaharının yıldönümünde, jandarma
birliklerinin terörü ayaklanmanın ateşini fitilledi. Ama bakın Berberi
ilkbaharında burada neler oldu. İki örgüt, 1980deki Berberi Kültür
Hareketi MCBnin devamı olan FFS ve RCD, 20 Nisanda bir yürüyüş
örgütlediler. Tüm ilden 400-500 kişi katıldı. Diğer tarafta devlet daha en başından anladı ki bu sosyal bir harekettir.
İlk üç gün devlet televizyonları evsizlik, toplumsal sefalet ve devlet
terörü çerçevesinde talepler sıraladı. Daha sonra devlet medyası yön
değiştirerek, sadece Berberi halkının kültürel taleplerine yer verdi.
Bununla Arapça konuşulan bölgelerdeki halkı protesto hareketine karşı
kazanmak amacı güdüldü. Bu isyanın sadece Kabile ile sınırlı kalarak ülkenin geri kalan
kısmından tecrit olması tehlikesi var mı? Ülkenin Arapça konuşulan bölgesinde son yıllarda terör hakimdi, İslami
kitle hareketi terör eylemlerine dönüştü. Bu tecrübe kendiliğindenciliği
öldürdü, kolektif ütopyaya karşı şüpheli olmayı getirdi. Kabilede
biz farklı şartlara sahibiz, çünkü en azından Bougie bölgesine İslami
silahlı gruplar asla ayak basamaz. Buna rağmen biz kıvılcımın aynı sosyal sorunlar içinde debelenen ve
ülkenin Arapça konuşulan bölgelerine de sıçrayabileceğine inanıyoruz,
eğer örgütlü bir çekirdek olabilseydi. Şu ana kadar bu gerçekleşmedi? Hayır, tam değil. Yürüyüşler gerçekleşti. Bu yürüşlere 5 bin kişi katıldı.
Sayılar bazen yeni sansür yasası nedeniyle hükümet ile çelişkileri olan
bağımsız basın tarafından şişirildi. RCD ve FFS, halkın %50sini
Kabyle halkının oluşturduğu protesto hareketinin sahipleri olmayı henüz
başarıyorlar. Oradaki koşullar daha farklı, çünkü biz FFSini Kabylede
yerel hükümet partisi olarak sayısız belediyelerde yaşadık. RCD ve FFS
buralarda itibardan düştüler. Ama biz şu sıralar hareketi ulusal düzeye yükseltmeyi deniyoruz. 25
Haziranda Cezayir de ülke çapında büyük bir yürüyüş çağrısı yaptık.
Eğer kitleleri bu eyleme istediğimiz gibi mobilize etmeyi başaramazsak,
5 Temmuza erteleyeceğiz. Bu sembolik bir tarih, 1962de Fransadan
bağımsızlığımızı kazandığımız tarih. Şu anki duruma halklar arasında çelişki, Araplar Berberilere
karşı çizgisi hakim değil. Bu değişebilir. Bölge partileri RCD
ve FFS, bugün Kabilenin bağımsızlığı parolasını tehlikeye sokuyorlar,
ama bu şimdilik kenarda duruyor. Bunun yanında birçok genç öylesine
radikallaştiler ki, bugünden yarına bir gerilla savaşını tercih edebilirler.
Politik bir önderlikten ve açık perspektiften yoksun durumdaki bir gerilla
hareketi, bu yüzden bugün büyük bir tehlike oluşturuyor. Cezayir sizce 6 ay sonra nasıl olacak? Önce karamsar değişim: Hareket genişlemiyor ve kendi içine dönüyor.
Başbakan Bouteflika, bu sıralar bir nevi Bonapartçı -kitlelerin onayı
olmadan- tarzı diktatörlüğünü ağırlaştırıyor. İyimser değişim: hareket yapılanıyor ve rejimi zorluyor. Bugün belirli ölçülerde ülkede ordu ve radikal islamistler arasında
sıkıştırılmış halk arasında üçüncü bir cephenin açılması başarıldı.
Fransız basını ve oradaki entelektüeller aslında kan dökülmesinin sona
ermesi için anlaşmaya varılmasını tartışıyorlar: İslamistler ve hükümet
güçleri bir masaya oturarak iktidarı kendi aralarında bölüşmeliler. Ama bu zaten uzunca bir süredir böyle. İki islami parti iktidarda oturuyor.
Bu düzeyde rejim içinde politik malzemenin dozu üzerine kavga etmek,
hükümet içinde islami ağırlığı arttırma tehlikesine götürür. Biz buna
karşı ne iktidardaki elitler ve onların kapitalist projeleri ve ne de
islamcıların gerici projelerini istiyoruz. Cezayirin ihtiyaç duyduğu tek şey, yeni sosyal dinamikler üzerinde
büyüyen bir devrimdir.
At hırsızı, faşist ve tabanca kahramanı!.. Bush Avrupa gezisinde protestolarla
karşılanıyor
Gittiği her yerde olağanüstü güvenlik hali Madridde 1500 İspanyol ve Amerikan polisi Bushu, beraberindeki
670 kişilik heyeti ve yanında getirdiği 150 gazeteciyi korumak için
görevlendirildi. Bushun güvenliği için Amerikadan getirilen
150 FBI ve CIA ajanına İspanya hükümeti tarafından silah taşımaları
için özel bir izin verildi. Madrite geldiğinde Bush ve beraberindeki
konvoy 300 polis tarafından korundu. İspanyanın gerici hükümeti, efendileri Bushun ilk ziyaretini
kendi ülkelerine yapmasını büyük bir memnuniyetle karşıladı. İspanyol
hükümeti Busha 6. filonun Cadizden Maltaya gönderilmesi
gibi taleplerini iletirken, efendilerine füze savunma sistemi ile ilgili
projelerini destekleme konusunda da söz verdi. Ayrıca, ABDnin
de imzaladığı, fakat Bushun göreve gelmesinden sonra reddettiği
Kyoto-çevre protokolü konusunda da, Avrupalılara karşı Amerikayı destekleme
sözü verdi. Bush, 13 Haziran Çarşamba günü Brükselde bulunan NATO ana karargahına
giderek, Avrupa gezisinde dışladığı Alman ve Fransız şefleri ile buluştu
ve diğer üye ülkeleri ayağına getirerek, güvenlik sorunu çerçevesinde
füze savunma sistemi üzerine bir konuşma yaptı. Gittiği her yerde kitlesel protestolar var Bush, İspanyada şiddetli protestolarla karşılandı. Pazar günü
Madrid sokaklarında 20 bin işçi ve emekçi, At hırsızı, faşist
ve tabanca kahramanı! olarak niteledikleri Bushu, gelişinin
iki gün öncesinden itibaren protesto etmeye başladılar. Protestocular
Busha hayır!, Küreselleşmeye hayır, çevre ile
dost yaşamaya evet! yazılı pankartlar taşıdılar. İşçi sendikalarının
sol grup ve örgütlerin, çevreci ve anti-militarist grupların çağrısını
yaptığı yürüyüşte, Amerikanın dünya jandarması, Bushun ise
şerif olmadığı vurgulandı. Amerikanın ölüm cezası uygulaması,
Küba ambargosu, çevre politikası ve füze savunma sistemine karşı konuşmalar
yapıldı. Bushun Brükseli ziyaretinde NATO merkezi önünde toplanan
göstericiler Bushu, füze kalkanı projesi, idam cezası ve çevre
siyaseti nedeniyle protesto ettiler. Ayrıca NATO çevresinde alınan önlemler
havadan delindi. Yıldız savaşlarını durdurun yazılı pankart
taşıyan bir Alman paraşütçü, NATO binasının üzerinde tur atıp yakındaki
bir alana indi. Paraşütçü iner inmez tutuklandı. Bush Perşembe günü Avrupa Birliği zirve toplantısının yapılacağı Göteborgda,
ABD ve AB ilişkileri konusunda toplantıya katılacak. Cuma günü Polonyada,
Cumartesi günü ise Slovenyada olacak. İsveç başkentinde, AB zirvesinin onbinlerce kişi tarafından protesto
edileceği bildiriliyor. |
|||||