Cam grevinin yasaklanması
sonrasında işçiler
fabrika önünde toplandılar... Sendikal bürokrasiyi aşamayan büyük
öfke!
Grev yasağının duyulmasından sonra işçiler sabah saatlerinden itibaren
fabrikada toplanmaya başladılar. İşçiler üzerinde bir yandan grev yasaklamasının
yarattığı moral bozukluğu görülürken, diğer yandan sermaye devletine karşı
duyulan öfke ve tepki yansıyordu. Ancak herkesin asıl merak ettiği, şimdi
ne yapılacağı idi. İşbaşı yapılmasının kendileri için olumsuz olacağını
ifade eden işçilerin yanısıra, ağırlıklı olarak moralsiz edilgen bir bekleyiş
hakimdi. Tabii bunda iş başı yapmaktan başka çaremiz var mı?
anlayışıyla hareket eden temsilci arkadaşların da payı var. Aslında cam
işçisi grevin ertelenmesinin yolaçtığı öfke ve tepkiyi Şişe-Cam patronuna
ve sermaye devletine bir şekilde göstermek istiyordu. Ancak sınıf hareketinin
en büyük zaaflarından biri olan mücadeleyi sendikacılardan bekleme anlayışı
nedeniyle toplantıdan &cceil;ıkacak kararı beklediler. Öğle saatlerinde kalabalık artmaya başladı. İstanbul Cam Sanayinden
işçiler direnişe destek ziyaretinde bulundular. Gelenler Yaşasın
işçilerin birliği! sloganıyla karşılandı. Ancak grevin yasaklanmasının
verdiği moralsizlik burada da kendisini gösterdi. Coşku düşüktü. Bu havayı
bozmak, sınıf kininden beslenen öfkenin direnişçi bir tutuma dönüştürülmesi
ile sağlanabilirdi. Daha sonra Belediye-İşin ses aracı geldi. Kitle sayısı 500e
ulaştığı sırada, Kristal-İş Genel Başkanı, Topkapı Şube Başkanı ve beraberindekiler
fabrikaya geldiler. Cam işçileri, gelenleri sendikalarına sahip çıkan
ve mücadele isteğini belirten sloganlarla karşıladılar. Önce Kristal-İş
Şube Başkanı daha sonra da Genel Başkan bir konuşma yaptı. Konuşmalarında;
TİS dönemi boyunca ellerinden geleni yaptıklarını, greve çıkmaktan başka
çareleri kalmadığını, grev süresi boyunca hem Şişe-Cam patronunun dolaylı
baskılarına hem de sermaye devletinin baskılarına maruz kaldıklarını belirtip,
şimdi de anti-demokratik yöntemlerle grevin ertelendiğine, buna karşılık
hakların demokratik yollardan aranacağına, mahkemeye başvurulacağına değinildi.
Konuşmalar sıklıkla Bu iş burada bitmez!, Baskılar bizi
yıldıramaz!, Hükümet istifa!, Yaşasın işçilerin
birli&crren;i! sloganlarıyla kesildi. Basın açıklamasının ardından
grev pankartı indirildi ve 16:00-24:00 vardiyası işbaşı yaptı. Basın açıklamasının
sonunda mesailere kalınmayacağı kararı açıklandı. Şişe-Cam grevi deneyiminin de gösterdiği gibi, sermaye devleti tam bir
açmaz içerisinde. İşçi-emekçiler cephesinde yaşanacak en ufak bir hareketliliğe
dahi müdahale etmek zorunda kalıyor. Nitekim hücre saldırısındaki kararlılığın
gerisinde de aynı neden yatmaktadır. Bu saldırıların püskürtülmesinde öncelikle devrimci işçi ve emekçilere
büyük görev düşüyor. Tıpkı yasak karşısında, Bu işçileri 2 ay sonra
tekrar greve çıkaramazsınız, resmen işbaşı yapmamız isteniyor
diyerek tepkilerini dile getiren Şişe-Cam işçilerinin grevin sürdürülmesi
yönünde çabalaması gerektiği gibi.
Kristal-İş Genel Başkanının açıklamasından... Cam grevi -reçel kavanozu, pencere camı,
su bardağı,
Erteleme kararnamesinde yer alan milli güvenlik gerekçesinin
makul, mantıklı ve hukuksal hiçbir temeli yoktur. Hükümet kararı grevimiz
milli güvenliği bozduğu için değil, başta TÜSİAD ve TİSK olmak üzere (otomotiv,
reçel, ilaç sektörü işverenlerinin) işveren lobisinin yaptığı baskı sonucu
alınmıştır. Nitekim işveren çevrelerinin basına yansıyan açıklamaları
ve hükümete gönderdikleri mektuplar bu iddiamızı kanıtlamaktadır. Milli
güvenlik gerekçesi çalınan minarenin kılıfıdır. Su bardağı, otomobil camı,
meşrubat şişesi, pencere camı nasıl olur da Türkiyenin milli güvenliğini
bozabilir? (...) Grev ertelemeye dayanak yapılan 2822 sayılı yasa 12 Eylül darbesi döneminde
çıkarılmıştır ve bugün dahi geçici 15. madde nedeniyle bu yasa aleyhine
Anayasaya aykırılık iddiasında bulunmak mümkün değildir. Hükümetin bu
keyfi kararına karşı yargı yolunu sonuna kadar kullanacağız ve Danıştayda
iptal davası açacağız. Yargının bu ucube kararı iptal edeceğine inanıyoruz.
Çünkü bu karar tamamen siyasi bir karardır ve işveren lobisinin talepleri
doğrultusunda alınmıştır. (...) Grevsiz demokrasi isteyenler, okullar olmasa maarifi ne güzel idare
ederim diyen eski bir milli eğitim bakanının zihniyetini 21. yüzyılda
da sürdürmektedirler. (...) Sendikamız Şişe-Cam ile 36 yıldır toplu iş sözleşmesi bağıtlamaktadır.
17 kez toplu iş sözleşmesi imzaladık. Bu süre içinde üç grevimiz ertelendi
ya da yasaklandı. 1966 grevimiz Demirel hükümeti tarafından ertelendi,
1980 grevimiz 12 Eylül darbesi ile yasaklandı ve nihayet sendikamızın
36. kuruluş yıldönümüne rastlayan 7 Haziranın hemen ertesinde Sayın
Ecevit hükümeti grevimizi erteledi. Bu ertelemenin içlerine sinip sinmediğini
merak ediyoruz. Demokrasilerde çifte standart olmaz, hele hele demokrasilerde hiç kimseye,
hiçbir sınıfa ve zümreye ayrıcalık tanınamaz. Hükümet bu kararı ile bir
zümreye, temel bir hakkı ortadan kaldırma pahasına ayrıcalık tanımıştır.
(...) Genel Başkan Mustafa Bağçeci
Cam işçilerinin grevinin yasaklanmasının ardından Topkapı Şişe-Cam baştemsilcisi ile konuştuk... Önemli olan yasaklara rağmen direnebilmektir
Mürsel Kılıç: Grevimiz 82 Anayasasının getirdiği grev
yasaklarına dayanılarak ertelendi. 2 ay ertelendi diyorlar, ama 2 ay sonrası
da meçhul. Danıştaya müraacat ediyoruz ama, Danıştaydan çıkacak
karardan kimse olumlu birşey beklemiyor. Çünkü yasaları da kendileri yapıyorlar,
ki bu yasalarda işçinin hiçbir hakkı yok. Önce Anayasanın değiştirilerek,
grev yasaklarının kaldırılması gerekiyor. Biz işbaşı yapmadık, yaptırıldık. Adamlar kalkıyor grevimizi yasadışı
grev ilan ediyorlar. Yani fatura bizlere kesilmiş oluyor. Mücadeleye devam
edeceğiz, teslim olmadık. Bunu işveren de görecek. Bunun bedelini o ödeyecek,
fatura bize kesilemez. Biz, başta işçiler ve kamu emekçileri olmak üzere işyasalarındaki grev
yasaklarının tümden kaldırılması için mücadele verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii ki konfedarasyonların da bu yönde çalışmaları lazım. Bu yasaların
değişmesi için ne gerekiyorsa o yapılmalı. İMFnin talimatıyla grevimizin iptal ediliyor. Bu kadar basit. Yasaymış,
Bakanlar Kuruluymuş, meclismiş, öyle birşey yok. Tamamen dışardan güdümlü
İMF talimatlarıyla yönetiyorlar. - Daha önce de lastik işçileri ile belediye işçilerinin grevileri
yasaklanmıştı. Şimdi de cam işçilerinin grevi yasaklandı. Bu saldırı tümüyle
işçi sınıfına dönük bir saldırı. Kazanımlarını ortadan kaldırmayı ,grev
silahını elinden almayı hedefliyor. Buradan baktığımızda, işçilerden anlamlı
bir tepki de ortaya konulmadı. Cam işçileri de, lastik ve belediye işçilerinin
grevi yasaklandığında anlamlı bir destek-tepki ortaya koyamadı. Neler
diyeceksiniz? Mürsel Kılıç: Şişe Camın grevi bir yönüyle biter, ama önemli
olan yasaklara rağmen direnebilmektir. Bu çok önemli. Çalışanlar bir kere
siyasi ayrımları bir kenara koymalıdır. Emek ve emek karşıtı ikiye ayrılmalı
ve bunun mücadelesini vermeliler diye düşünüyorum. Bu ise konfedarasyonlar
düzleminde olur. Bir an önce anti-demokratik yasaların karşısında demokratik-sosyal
devlet anlayışı içersinde birleşmeleri lazım diye düşünüyorum. Bunun için
de önce tabandan bizlere iş düşüyor. Biz dönem dönem dertlerimizi söyledik.
Birlikte davranırsak netice alınır diye düşünüyorum. - Grev yasağı karşısında tabanın tepkisi ne oldu, şu anki tepki
ne düzeydedir, neler yapacaksınız? Mürsel Kılıç: Bizim bugün (Çarşamba) Başkanları Kurulu toplantımız
var. Buradan çıkacak kararlara göre yarın yemekhanede açıklamamızı yapacağız.
Taban şu an psikolojik bir rahatsızlık içersinde. Zorla grevden döndürülmesi,
polis zoruyla içeri girilmesi, tabii ki ister istemez tepkiyi büyütüyor.
Son olarak şunu söylemeliyim ki, sonuna kadar direneceğiz. SY Kızıl Bayrak/İstanbul
Sümerbank işçilerinin direnişi sürüyor... Zafere ulaşmada işçilerin inisiyatifi
belirleyici olacak!
İşçiler bir yandan idari mahkemeden gelecek sonucu beklerken, diğer yandan
yaptıkları eylemlerle süreci hızlandırmaya çalışıyorlar. İzmirde
yapılan birçok eyleme pankart ve dövizleriyle destek vererek sınıf dayanışmasını
örmeye çalışan işçiler, diğer taraftan kendi seslerini de duyurmaya çalışıyorlar.
(KESKin son iki eylemi, Emlak Bank çalışanlarının basın açıklaması
bunun örnekleridir.) Basının ilgisini çekebilmek ve kendi iç motivasyonlarını
güçlendirmek için bazı sanatçılara ulaşarak fabrikaya gelmeleri sağlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Yavuz Bingöl ve Haluk Levent fabrikaya gelerek, türkü
ve sohbetleriyle desteklerini sundular. Sümerbank kapitalisti ise işçilerin direncini kırabilmek, direnişi sona
erdirebilmek için birçok yol deniyor. Yaklaşık iki aylık maaşları ve ikramiyeleri
verilmeyen işçiler ekonomik olarak yıldırılmaya çalışılıyor. Sendika ise
son derece hareketsiz. Birçok eylemlilik işçilerin kendi inisiyatifleriyle
gerçekleşiyor. Direnişin kazanılabilmesi için ileriye taşınması bugün acil bir ihtiyaçtır.
Bu noktada İzmirde Emek Platformu tarafından gerçekleştirilecek
kitlesel bir miting ya da Ankara yürüyüşü düşünülmektedir. Ama sendikanın
halihazırda somut bir girişimi sözkonusu değildir. Fabrikada işçilerin oluşturduğu 27 kişilik bir komite bulunmaktadır.
Direnişin hedefine ulaşabilmesi açısından komiteye büyük iş düşüyor. Sendikanın
geri tutumunu ortadan kaldırabilecek, iş yapmasını sağlayabilecek tek
güç ve yol işçilerin ortaya koyacağı inisiyatiftir. Sümerbank işçisi harekete
geçirmek için sendikadan gelecek adımları beklememeli, kendi gücüne, örgütlülüğüne
ve direncine yaslanarak direnişi büyütmelidir. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! SY Kızıl Bayrak/İzmir
Sınıf dayanışması için KESK eylemine destek veren Sümerbank işçileriyle alanda konuştuk... İşçi-memur el ele, genel greve!
Sümer Holdingin peşkeş çekilmesi, ne yasalara ne de insanlığa sığacak
bir durumdur. Buranın kapatılması demek, geleceğimizin yokedilmesi ve
diğer KİTlerin kapatılması demektir. Bizler direndikçe, kararlı
oldukça, başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Özelleştirme İdaresi Yasasına göre herhangi bir kamu kuruluşu İl
Özel İdaresine verilmez. Özelleştirmeden sorumlu bakan bu yasayı
çiğneyerek Sümer Holdingi içindeki teçizat ve makinalarla birlikte
İl Özel İdaresine veriyor. Biz buradan yola çıkarak idari mahkemeye
başvurduk. Bu süreci bekliyoruz. Bu dava ise 3 ay içinde ancak bitirilebilirmiş. Bunun dışında Ankaraya yürümek gibi bir düşüncemiz var. 2. işçi: Bugün İMF güdümlü hükümetin çıkarmak istediği sahte sendika
yasasına karşı KESKin yaptığı eylemi desteklemeye geldik. Aynı zamanda
onlar da bizi her zaman destekliyorlar. Çalışanlar, üretenler bir oldukça
bizim kalelerimizi kimse alamayacak, bu yasaları kimse çıkaramayacak.
İşte biz bunu için buradayız, bunun için kamu emekçilerinin yanındayız. Sümerbankta şu an 630 işçiyle beraber direnişteyiz. Fabrikaya yarımız
gündüz, yarımız gece gelmekteyiz. Şu an çözüm için bir şey üretilmeyerek
işçiler umutsuzluğa itilmek isteniyor. Sendikanın tavrı görünüşte iyi
gibi dursa da, içten içe direncimizi kırma yoluna gidiyor. Çözüm için
önerdiğimiz şeyler kabul edilmedi, uygulanmadı. Örneğin diğer fabrikalara
gidelim, öğlen paydoslarında işçilerle konuşalım dedik, gözardı ettiler.
Şu an bunlar da hükümetin işlediği suça ortak oluyorlar. Sendika bizim
sendikamızdır. Biz ona aidat ödeyip sahip çıkıyoruz. Bizim istediğimiz,
bizim gösterdiğimiz hassasiyeti onların da bize karşı göstermesidir. 3. işçi: Bizler buraya hem KESKin eylemine destek vermek,
hem de sesimizi duyurmak için geldik. Kapının önüne konulmamıza karşın
direnişe devam ediyoruz. Şu an fabrikamızda herhangi bir gelişme ve görüşme yok. Biz direnişimize
devam ediyoruz. İzmirde EP tarafından organize edilebilecek büyük
bir miting düşünüyoruz. Sendikalarla görüşülecek. Sendikamız bir miting
yapılsın dedi, ama herhangi bir adım atmadı. Bunu zorlayacağız. Şu an
sendikanın yaptıkları elbette yeterli değil. Onun dışında 27 kişilik bir
eylem komitemiz var. Birlikte hareket ediyoruz. 4. işçi: Bugün buraya KESKin eylemine desteklemeye geldik.
Hem de kendi sesimizi duyurmak istiyoruz. Birlik ve beraberlik oldukça
önemli. Bunu başarmak istiyoruz. İşçi-memur el ele genel greve!
Eylemimizin bugün 23. günü. Gösterdiğimiz dirençle direne direne kazanacağız
diyor, önümüzdeki günlerde de sokaklara çıkacağımızı duyuruyoruz. Kısa bir zaman içinde Ankaraya yürümeyi düşünüyoruz. Parasızlığa,
2-3 aydır maaş alamamıza, domates ekmek yememize rağmen devam!
Direnişçi Sümerbank işçilerinden... Bu direnişin sonunda kazanan biz
olacağız!
Bizler her geçen gün arkadaşlığı, paylaşmayı, en önemlisi hakkımızı aramayı
öğrendik. En duyarsız arkadaşlarımız bile bundan sonra hiçbir olaya duyarsız
kalmayacaklarını söylüyorlar. Bizler sindirilmiş işçiler olmaktan çıkıp,
haksızlıklara karşı çıkmayı öğrendik. Bizleri parasızlıkla, görmemezlikten
gelerek (bazı medya) sindirmeye çalışanlar bilsinler ki, bu işin sonuna
kadar, her ne olursa olsun mücadele edeceğiz. Artık gözlerimiz kapalı
değil, bizler çok değiştik. Belki yorgunuz, parasızız, ama dirençliyiz, hepimiz onurumuzu kazandık.
Başımız dik, mücadelemiz sonuna kadar. Buradaki 630 insan diyoruz ki;
biz haklıyız, biz emekçiyiz. Biz üretiyoruz ve BİZ KAZANACAĞIZ! Sümerbank işçileri
İstanbul Belediyelerinde işçi kıyımı kitlesel boyutlara vardı! Geçmişin deneyimi ile eylemli mücadeleye!
Belediye işverenleri, işten atılmaları, verim düşüklüğü, işçi fazlalığı
ile emekliliği gelenlerin emekli edilmesi vb. olarak gerekçelendirseler
de, gerçekte, taşeron uygulamasının yaygınlaştırılması, örgütsüzleştirme
amaçlanıyor. Zira emekliliği gelenlerin resen emekli edilmesinin
yanında, işten atılan işçiler arasında 5-10 yıllık çalışma süreleri olanların
sayıları küçümsenmeyecek oranda. İstanbul Anakent Belediyesine bağlı
birimlerde, İETT ile ilçe belediyelerinde yaşanan durum bunu gösteriyor.
Atılan işçilerin tamamının ilerici-demokrat kimlikleri ile mücadeleci
kişiliğe sahip olmaları, uygulamanın amacının örgütsüzleştirme olduğunu
gösteriyor. Belediye işçilerine dönük bu son saldırı şimdiye kadar yapılanların en
kapsamlısını oluşturuyor. Yoğun işçi atılmasının yanında, saldırı belediye
yönetimlerinin kendi ihtiyaçlarından öte bir anlama da sahip. Bu tümüyle
burjuvazinin çalışan yığınlara dönük genel saldırısının belediyelerde
de tam anlamıyla hayata geçirme çabasından kaynaklanıyor. Dolasıyla saldırı
tek boyutlu olmadığı gibi, belediye işçileriyle de sınırlı değil. Tensikat
saldırısı öne çıkmasına rağmen, sosyal kazanımların gaspına dönük saldırılar
da devam ediyor. İşçiler henüz TİSlerden doğan ücret farkları ile
ikramiye vb. alacaklarını da tümüyle almış değiller. İşten atılmalar ve diğer saldırılara karşı şimdiye kadar anlamlı bir
tepki ortaya konulamadığı gibi, yaşanan durum bilinçli bir çaba eşliğinde
geçiştirilmeye, kabule, mevcut sessizlik ortamı ise korunmaya çalışılmaktadır. Belediye yönetimleri resen emeklilik saldırısını, emekli edilen
işçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarını ödeyerek cazip hale getirme uğraşı
içerisindeler. Bununla birlikte özellikle Fazilet Partili belediye yönetimlerinin
işbaşında olduğu yerlerde Fazilet Partisine oy vermiş işçilere şimdilik
dokunmayarak böylelikle işçileri bölmeyi, gelişebilecek tepkilerin de
önünü almayı hesaplıyorlar. Tensikat saldırısı ile diğer saldırılara karşı tabandan ve işçilerin
örgütlü olduğu sendikalardan henüz anlamlı bir tepki ortaya konmuş değil.
Belediye-İş ile Genel-İş sendikalarının saldırılar karşısında izlediği
tutum, teslimiyet içerisinde sessizliktir. İşçiler cephesinden, ödenmeyen
ücretler için basın açıklaması, vezne kuyruğu vb. biçimlerde ortaya konulan
tepki, sendikal cephede ise yazılı basın açıklamasının ötesine gidememiştir.
Taban, TİS öncesi dönem ile grev günlerinde hoşnutsuzluğunu, sendikalara
yaptıkları basıncı üzerinden militan ve etkili eylem biçimlerine dönüştürürken,
bugün aynı basınç gösteremediği için, tersinden, saldırılar karşısında
sendika yönetimleri, eylem vb. kararı alma cesareti ve iradesi ortaya
koyamamakta, isteksiz davranmaktadırlar. Belediye yönetimlerini bu kadar pervasızlaştıran, açıktan her türlü saldırıya
geçmesine neden olan tümüyle bu olumsuz tablodur. Diğer bir sorun ise, işten atmalar karşısında, Beyoğlu Belediye işçilerinin
bir hafta önce başlattıkları oturma eylemyle yapılan dayanışmanın zayıflığıdır.
İşten atılan işçilerin ziyaret edilmesi dışında henüz eylemli bir dayanışma
ortaya konulmuş değil. Beyoğlu Belediyesinde örgütlü Genel-İş 7
Nolu Şubesinin iyi niyetli çabaları ile tek işyerinde sınırlı bir
direnme, yol gösterici olmasına rağmen, genele yayılamadığından, saldırıları
püskürtmeye yetmeyecektir. Saldırının amacı bellidir. Sonuç örgütsüzleştirmeyi getirecekse, birleşik
bir karşı koyuşun ortaya konması gerekmektedir. Saldırıları püskürtecek
mücadele dinamiği ve deneyimine sahip belediye işçileri, ancak 24 Mayıstaki
gibi fiili iş bırakma vb. eylemlerle saldırıları püskürtebilirler. Aynı
şekilde bu alanda İstanbul üzerinden örgütlü ileri sendika şubeleri de
sorumluluklarının bilinciyle hareket etmelidirler.
İşçi kıyımı üzerine belediye işçileriyle konuştuk... Taban doğru bir önderliğe sahip
olmadığından
Hüseyin Derin (Büyükşehir Belediyesi temsilci): Atılmalar İMFnin
dayatması aslında. Bunun altında yatan neden de örgütsüzleştirmedir. Saldırının
hayata geçirilmesi ise sendikaların karşı koymamasıyla ilintili. Yoksa
buna cesaret edemez işveren. Tüketiliyoruz yani, üye sayısı gittikçe azaltılıyor.
Eski işçiler biraz daha duyarlı olduğundan gönderiliyor. Taşeronlaştırma
biraz daha hız kazanıyor. Bu saldırıyı emperyalistlerin, kapitalistlerin
bir saldırısı olarak görüyoruz. Sabahattin Oğraş (Resen emekli edilen işçi): Saldırının
arka planını görmek önemli. Eski işçilerin, sendika ile olan bağları daha
güçlü. Bu aşağı yukarı 80 öncesinden gelen gücün devamı. İşveren
sendikasızlaştırmayı ve işine uygun sendikayı yetkili kılmayı hedefliyor.
Bugün işten atılması hedeflenen sayı 1200 civarında. 200 memur ve 1000
işçi yıl sonuna kadar işten atılacak ya da emekli edilecek. Bu ne anlama
geliyor? Bir senelik işçi de, 5 senelik işçi de, emekliliği gelen işçi
de işten atılacak. Tabii çıkarılmak istenen işgüvencesi yasası hikaye, yaptın mı ne olacak?
İstedikleri gibi işten atıyorlar. Çok da önemli değil iş yasası bunlar
için. - İşten atılmalar karşısında tabanın tepkisi ile sendikaların tutumu
nedir? Hüseyin Derin: Tabanın durumu ortada. TİS döneminde ciddi bir
şekilde mücadele ettik. Belki parasal konulara, maddiyata dayandığı için
işçiler biraz daha duyarlıydı o zaman. Ama diğer demokratik konularda
o kadar duyarlı davranmıyor işçiler. Taban doğru bir önderliğe sahip olmadığından
bu böyle devam ediyor. Sebahattin Oğraş: 85ten bu yana özelleştirme saldırısı
gündemde. Sendikalar hayır mayır deseler de bu böyle. Özelleştirmeye karşı
dursalarda bu süreci ters-yüz edebilecek durumda değil sendikalar. Evet,
sokağa çıkarız, eylem yaparız ama ciddi anlamda dibe vuruş devam ediyor.
Bizim işkolunda sendikamız üye anlamında güçlü olmasına rağmen saldırılara
karşı ciddi bir politika üretemiyor. Alanın politikalarını tespit etmek
lazım. Sendikanın üyelerin problemlerini ortadan kaldırmak için, örgütsel-politik
anlamda üyelerini de tartışmalara katarak politika yapması lazım. Bugün
istenilse bile, niyet olsa bile, işverene karşı mücadele sergilenemiyor.
Hatırlarsanız, biz TİS döneminde ciddi eylemler yaptık, bu dinamik var.
Önemli olan buna bugün biçim vermektir. Sendikalar kapının nerden kapatılacağı
iradesini gösterebilmeliydi. - Sözde iş güvencesi yasa tasarısı çıkaracaklar, ama bakıyoruz
ki her tarafta sendikalı işçiler işten atılıyor. Yasa bu haliyle çıkarsa
işçilerin yararına olur mu? - Hüseyin Derin: İş güvencesi yasa tasarısının çıkması yönünde
bir imza kampanyası başlatmıştık. Onu şu yönden değerlendiriyorum: Sendikaya
üye olan işçilerin işten atılmaması yönünde bir yasa çıkıyor. Bunu işçiler
eğer doğru değerlendirirse, ciddi bir örgütlülük sağlanırsa, yani atılmaların
önüne fiili güçle engellenmiş olacak. Eğer doğru bir sendikal örgütlenme
oluşmazsa, yani sınıfsal mücadeleye inanmayan insanlar sendikaların başına
geçerse, elbetteki çözüm olmayacak. Bununla birlikte kayıplarımız sözkonusu
olacak, yani iş güvencesinin karşısına ikramiyeleri koyacaklar, kıdem
tazminatını koyacaklar, sonuçta bir takım kayıplarımız olacak. Bugünkü
mevcut durumda da hiçbir katkı sunmayacaktır iş güvencesi.
İşçi kıyımı üzerine belediye işçileriyle konuştuk... Beyoğlu Belediyesinde işçi kıyımına
İşten atmaları protesto etmek için gelen Genel-iş ve Belediye-İş sendikalarına
bağlı 200 civarındaki işçi kitlesi Tünelden başlayarak belediyenin
önüne kadar yürüdüler. Burada Genel-İş Örgütlenme Daire Başkanı bir konuşma
yaptı. Konuşmasında Türkiye yerel yönetimlerindeki bu sıkıntıların ne
ilk ne de son olduğunu, 4 aydır işçilerin hiçbir gerekçe gösterilmeden
işten atıldığını, bunlara karşı artık mücadelenin başka boyutlarını düşünmek
zorunda olduklarını söyledi. Ayrıca Türkiyedeki siyasi yapının ve
İstanbul Belediyesinin sendikal örgütlülüğe tahammül edemediğini,
işçi çıkartma amaçlarından birinin de bu olduğunu belirterek işten atılan
işçilerin yapacakları tüm eylemliliklere destek vereceklerini söyledi. Eylemde, Atılan işçiler geri alınsın!, Yaşasın örgütlü
mücadelemiz!, İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!, Kurtuluş
yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!, Yılgınlık yok
direniş var! sloganları atıldı. SY Kızıl Bayrak/İstanbul |
|||||