Özelleştirmeye Karşı Anadolu
Yakası Telekom İşçi Komitesinin hazırladığı broşür: Özelleştirme saldırısı ve TELEKOM işçilerinin
mücadele platformu
Kriz sonrası başta akaryakıt olmak üzere temel tüketim maddelerinden
ulaşıma kadar ardı ardına yapılan zamlar, ücretlerin yarı yarıya erimesi,
yarım milyon işçinin işten atılması, tasarrufların gasp edilmesi vb. ile
faturanın ilk taksitlerini biz işçi ve emekçilere ödetenler, Derviş programı
ile yeni faturalar ödetmek için kolları sıvadılar. Yeni saldırı programının
öncelikli hedeflerini özelleştirmeler oluşturuyor. Özelleştirmenin gerçek nedenleri 24 Ocak Kararları, 12 Eylül darbesi ve Özal hükümetinden bugüne özelleştirme,
sermaye partilerinin ve hükümetlerinin programlarının ana eksenini oluşturdu.
Kamu işletmelerinin zarar ettiği, verimsiz çalıştığı ve yolsuzluklara
yol açtığı propagandası ile özelleştirmenin zemini döşendi. Bu propaganda
eşliğinde kamu işletmelerine yeni yatırımlar yapılmadı, zarar ettirilmeleri
için ne gerekiyorsa yapıldı, taşeronlaştırmalar vb. uygulamalar ile özelleştirmenin
adımları atıldı ve KİTlerin kaynakları sermayeye aktarıldı. Fakat
tüm bu çabalar yapılan propagandanın sahtekarlığını gizlemeye yetmedi.
İlk elden en kârlı kuruluşlardan özelleştirmeye başlanması tüm iddiaları
altüst etti. Artık özelleştirmecilerin söyledikleri kimseyi ikna edemiyor.
Peki, eğer KİTler zarar ettiği ve verimsiz çalıştığı için değilse
ni&ceil;in özelleştiriliyor? Nasıl ki devletin sınai yatırımlara yönelmesi sermayenin ihtiyaçları
çerçevesinde gerçekleşmişse, özelleştirmeler de yine sermayenin çıkarları
ekseninde gerçekleşmektedir. Türkiyenin kapitalistleşmesi sürecinde
devlet, ekonomik yaşamda önemli bir rol oynamıştır. Sermaye sınıfının
cılızlığı ve sermaye birikiminin zayıflığı nedeniyle en temel yatırımlar
devlet tarafından yapılmış, kapitalizmin geliştirilmesi ve sermaye sınıfının
palazlandırılması bu politikanın başlıca amacı olmuştur. Devlet işletmeleri
özel sektöre ucuz girdi ve ara malı sağlamak, özel sektör tarafından üretilen
ürünleri normal fiyatlarının üzerinde bir fiyatla satın almak, ihale ve
aracılık yöntemleriyle en uygun koşullarda KİTlere ortak ederek
palazlandırmak, batık özel şirketlerin zararlarının karşılanması ve başka
yollarla kapitalistlere kaynak aktarmak gibi işlevler görmüş ve bu sade
güçlü bir sermaye sınıfı yaratılmıştır. 1970li yılların sonunda sermaye sınıfı önemli bir mali krizle karşı
karşıya kalmış, bu kriz 12 Eylül darbesi sonrasında ücretlerin en alt
seviyeye düşürülmesi ve Ortadoğu pazarlarına dönük ihracattaki artış sayesinde
hafifletilebilmiş, krizin hafiflemesi sayesinde özelleştirmeler aciliyetini
yitirmiştir. 1987den başlayarak işçilerin düşük ücrete tepki göstermesi,
89bahar eylemleri ile ücretlerde belirgin bir artış sağlanması,
ihracatta önemli düşüşler yaşanması ve ardı ardına yaşanan krizler, özelleştirmelerin
yeniden gündemleşmesine yol açmıştır. Kısacası özelleştirme yabancı ve
yerli sermayeye yeni kâr alanları açmak devletin mali krizini kısmen de
olsa gidermek ve dış borçların bir kısmını ödeyebilmek amacıyla sermaye
tarafından dayatılan bir saldırı politikası olmuştur, bugün de öyledir. TELEKOMDA özelleştirme saldırısı Teletaş ve Netaştaki PTT hisselerinin satışı, Tnin PTTden
ayrılması ile başlatılan özelleştirme sürecinin, Türk Telekom A.Ş.nin
özelleştirilmesi ile tamamlanması istenmektedir. 21 Şubat krizinin ardından
IMFnin kredi vermesi ve krizden çıkmak için özelleştirmelerin şart
olduğu yönünde güçlü bir propaganda başlatıldı. Krizden çıkışı 15 milyar
dolarlık IMF kredisine bağlayan sermaye hükümeti, bu kredinin gelmesini
ise özelleştirmelerin gerçekleştirilmesine, kamu mallarının yağmaya açılmasına
ve tarımsal üretimin yıkımına bağlıyor. IMF şunları, şunları yapmazsan
kredi vermem diyor, bunlar da sık sık verdikleri niyet mektupları
ve yaptıkları görüşmeler ile söylediklerinizi yapacağız, kredi musluklarını
açın diyorlar. Bu nedenledir ki, meclisten çıkan her bir yasa, işçi
ve emekçire dönük saldırı anlamına geliyor. %45i yabancılara, %5i
çalışanlara olmak üzere Telekomun %99unun özelleştirilmesini
öngören Telekom Yasası, bu saldırı yasalarından birini oluşturuyor. Telekomun özelleştirilmesini kredinin gelmesi ve krizden çıkış
için hayati önemde gören hükümet, özelleştirmenin faydaları konusunda
da güçlü bir propaganda başlatmıştır. Özelleştirmenin faydaları konusundaki
iddiaları şöyle sıralayabiliriz: - Hizmet kalitesi yükselecek! - Fiyatlar düşecek! Yukarıdaki açıklamalar da göstermektedir ki, özelleştirmecilerin iddiaları
dayanaksız iddialardır ve emekçileri yanıltmayı amaçlamaktadır. Özelleştirmenin
sonuçları fiyatların yükselmesi ve hizmet kalitesinin düşmesiyle sınırlı
olmayacak, Telekom işçileri daha büyük faturalarla karşılaşacaktır. 25 bin işçi işten atılacak! Telekomun özelleştirilmesinin ilk sonuçlarından biri, diğer tüm
özelleştirmelerde olduğu gibi kitlesel işçi kıyımları olacaktır. Özelleştirmenin
ardından kısa sürede 25 bin işçinin işine son verileceği söylenmektedir.
Yani 3 işçiden 1i atılacak. Daha şimdiden hükümet işçi kıyımlarına
yasal kılıf aramakta, resen emeklilik ile işçi kıyımının
ilk adımını atmak istemektedir. Elbette ki işçi kıyımları 25 bin işçiyle
sınırlı kalmayacak, uzun vadede bu sayı daha da artacaktır. Telekom Yasasında
sayıları 12 bini bulan 399a tabi sözleşmeli personel ile kapsam
dışı personelin özelleştirmeden hemen sonra diğer kurumlara dağıtılacağı,
emekliliği gelmiş çalışanların istekleri doğrultusunda %30 fazla prim
ödenerek gönüllü emekli edileceği, 1475 sayılı İş Kanununa
tabi &ccdil;alışanların işveren tarafından işten atılması durumunda Hazine
tarafından iş kaybı tazminatı ödeneceği söylenmektedir. Uluslararası
Telekomünikasyon şirketlerinin 25-30 bin çalışanın yeterli olduğunu söylemeleri,
transferlerle birlikte istihdamın 40-50 bin arasında düşeceğinin göstergesidir.
Petrol-İş Sendikasının 97-99 yıllıklarındaki bilgilere göre,
özelleştirme öncesi toplam 20.972 kişinin çalıştı&urren;ı kamu kurumlarında,
özelleştirmelerin ardından toplam 14.310 işçi işten atılmıştır, yani çalışanların
%68.2si. Bu rakamlar da gösteriyor ki, Türkiyede özelleştirmelerin
ardından işçilerin %70i işten atılmaktadır. İngiliz Telekomünikasyon şirketi (BT)nin özelleştirildiği 1984
yılında 241.000 olan personel sayısı 1997de 119.900e düşerek
1984-97 arasında 121.200 kişi, yani çalışanların yarıdan fazlası kapı
önüne konmuştur. 1989-93 yılları arasında Kanadada NBTELde
%14, MTSde %19, Sask Telde %26, AGTde %42, Bell Canadada
%9 oranlarında istihdam azalması olmuş, Bell Canada 1995te 3 yıl
içerisinde 10.000 işçiyi, yani şirket işgücünün %25ini işten çıkaracağını
açıklamıştır. Kanadada işçi çıkarmalar erken emeklilik,
gönüllü işten ayrılma ve doğrudan işten çıkarma yoluyla yapılmıştır.
Amerikan tekeli AT&T 1984-97 arasında 150.000 işçinin işine son vermiş,
bölgesel telefon şirketlerinin 1984-92 arasında şubelerinin %28ini
kapatmaları sonucu 158.281 işçi işsiz kalmıştır. Japon telekomünikasyon
şirketi NTTnin özelleştirildiği 1985te 304.000 olan işçi sayısı
1993te 215.600e düşmüştür. Japonyada da yine erken
emeklilik ve gönüllü emeklilik ve transferler önemli
bir rol oynamıştır. Geçmiş yıllara ait olmaları -97 öncesi- nedeniyle
verdiğimiz bilgiler, işten atmaların bugünkü boyutlarını göstermek açısından
yetersiz kalmaktadır. &Oml;rneğin bugün 113.000 çalışanı bulunan Japonya
NTT, önümüzdeki günlerde 60.000 çalışanı işten çıkaracağını, geri kalanların
ücretlerini %20-30 düşüreceğini ve taşeronlara devredeceğini açıkladı.
Böylece özelleştirmenin başladığı 1985te 304.000 olan işçi sayısı
53.000e düşürülmüş olacak, kalanlar da taşerona devredilecek. 1985-2001
arasında toplam 251.000 kşi, yani toplam personelin %83ü işten atılmış
olacak. Az sayıda verdiğimiz bu örnekler, Türk Telekom işçilerinin karşılaşacağı
kıyımın göstergesi olmakla birlikte, 25.000 rakamının ne kadar iyimser
bir rakam olduğunu da göstermektedir. Taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma yaygınlaşacak! Taşeronlaştırma uygulaması bugün de bulunmakta ve gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Özelleştirmelerin ardından taşeronlaştırmanın yanı sıra sözleşmeli personel,
geçici işçi, mevsimlik işçi gibi uygulamalar da yaşanmakta, sendikalı
işçi sayısı hızla düşmektedir. Yine Petrol-İşin 97-99 yıllıklarındaki
bilgilere göre, Türkiyede özelleştirmelerin ardından sendikalı işçi
sayısı %72 oranında düşmüştür. Amerikan AT&Tde 1984-97 arasında işten atılan, 150.000 işçi,
sendikalı işçi sayısının %60ını oluşturmaktadır. İngiliz BTde
özelleştirme sonrası taşeronlaştırma yaygınlaşırken, bazı birimlerin satışa
çıkarılması, sözleşmeli personel uygulaması ve part-time çalışma yaygınlaştırılmış,
sendikalı işçi sayısı hızla düşmüştür. Ücretler düşecek! Sosyal hak gaspları artacak! Her özelleştirme sonrasında taşeronlaştırmaya ve sendikasızlaştırmaya
ücretlerdeki hızlı düşüş eşlik etmektedir. Elbette ki ücret düşürmeleri
için özelleştirmeler beklenmemekte, bugün olduğu gibi her toplusözleşme
döneminde kamu işçilerinin ücretlerinin çok yüksek olduğu yönünde propaganda
yapılmakta ve sıfır zam dayatılmaktadır. Özelleştirme sonrasında düşük
ücretli sendikasız işçi çalıştırmaya yönelinmesi, işten atma
tehditleri altında sendikalı işçilerin ücretlerinin aşağıya doğru basınç
altına alınmasına ve ücretlerin hızla düşmesine yol açacaktır. Ücretlerin
düşmesine, sosyal hak gaspları eşlik edecektir. IMF-TÜSİAD hükümeti, sermayenin
istekleri doğrultusunda kıdem tazminatının kaldırılmasını amaçlayan Kıdem
Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı hazırladıEğer bu yasa tasarısı yasalaşırsa,
ancak ölüm ve emeklilik halinde kıdem tazminatı alınabilecek, yani işten
atılmalarda kıdem tazminatı ödenmeyecek. Daha önceki fonların akıbeti
düşünüldüğünde, bu tasarının aslında kıdem tazminatının tümüyle kaldırılması
anlamına geldiği açıktır. Özelleştirme emperyalizme bağımlılık ilişkilerini artırıyor! Kapitalizm, 2. Dünya Savaşı ile 70li yıllar arasında, daha önce
benzeri görülmemiş bir büyüme dönemi yaşamıştı. Devlet ekonomik yaşama
müdahale ederek kapitalizmin devresel krizlerini sınırlayabildi. Bu aynı
dönemde tekelleşme korkunç boyutlara ulaştı. 1950lerde ABDde,
1960larda Avrupada ve 1970lerde Japonyada pek
çok uluslararası tekel oluştu. Tekelciliğin bu derece boyutlanması, kâr
oranlarının düşüşünü, pazarların daralmasını ve geri kalmış ülkelerin
emperyalist tekellere ve ülkelere kölece bağımlılığını beraberinde getirdi.
1970li yılların başında kapitalizm bugün de aşılamayan büyük bir
krizle sarsıldı. Bu dönemler aynı zamanda sosyal devlet! anlayışının
terk edildiği dönemler oldu. 1970lerdeki bunalım kârların düşmesi
ve pazar sorunu olarak kendisini göstermiş, giderek kapalist devletlerde
mali kriz ve uluslararası borç krizi boy göstermiştir. Kârlardaki düşüş,
ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hak gasplarıyla dengelenmeye çalışılırken,
pazar sorunu ise, geri kalmış ülkelerin açık pazar haline getirilmesi
ve yeni pazar açılması ile çözülmek istenmiştir. Ne var ki, dünya pazarlarının
paylaşılmış olması ve yeni pazarlar açılamaması, yeni çözüm arayışlarına
nee olmuştur. İşte özelleştirme, bu krizi, krizin faturasını işçi ve emekçilere
dayatarak aşmak için oluşturulmuş çok kapsamlı bir saldırı politikasının
halkalarından biri olarak gündeme gelmiştir. Sermaye, özelleştirme politikasıyla
kârlılık ve pazar sorununa kısa vadede bir çözüm bulmak istemektedir. Bugün gelinen noktada geri kalmış ülkeler uluslararası tekellerin ihtiyaçları
doğrultusunda sömürgeleştirilmiş ve büyük yıkımlarla yüzyüze bırakılmıştır.
Bu süreç aynı zamanda Türkiyenin de emperyalist devletlere bağımlılığını
artırmış, tahkim yasası, serbest bölgeler, Gümrük Birliği, stand-by antlaşmaları,
niyet mektupları ve IMF programlarıyla bu bağımlılık daha da perçinlenmiştir.
Elbette ki bu bağımlılık ilişkileri işçi ve emekçilerin yıkımıyla sonuçlanırken,
Türk tekelci sermayesinin daha da palazlanmasına yol açmıştır. Sermaye
sınıfı, bu bağımlılık ilişkilerindeki çıkarları nedeniyledir ki, IMF programlarını
kraldan kralcı bir tutumla desteklemekte, ısrarla savunmaktadır;
yani IMF programları Türk egemen sınıflarının da programıdır. Özelleştirmeler
bu bağımlılık ilişkilerini daha da artırmakta, &ul;lke kaynaklarının yerli
ve yabancı tekellerce yağmalanması anlamına gelmektedir. Telekomünikasyon
sektörü uluslararası tekellerce küresel kapitalizmin sinir sistemi olarak
tanımlanmaktadır. Haberleşme, enerji ve bankacılık sektörlerinin tekellerin
egemenliği altına girmesi, dünya pazarlarında bu tekellerin hakimiyetini
pekiştirmekte ve geri kalmış ülkelerin emperyalizmin tam boyunduruğu altına
girmesine yol açmaktadır. Haber-İş özelleştirme taraftarı mı? Telekomun özelleştirilmesi aylardır ülkenin en temel gündemlerinden
birini oluşturuyor. IMFden ABD başkanına, hükümetten orduya kadar
herkes Telekomun özelleştirilmesi üzerinde hararetli tartışmalar
yürütürken, sendikamız, sanki bu tartışmaların muhatabı değilmişçesine
sessizliğini bozmadı, bozmuyor. Haber-İş Genel Başkanı Cengiz Tekenin
aylar öncesinden özelleştirme nedeniyle tek bir işçi atılırsa işyerlerini
işgal ederiz demesi, bu suskunluğun gerisindeki nedeni açıklamaktadır.
Yani Cengiz Teke özelleştirmeden sonrası için konuşuyor ve bu tutumuyla
özelleştirmecilere davetiye çıkarıyor. Biz biliyoruz ki sendika merkez
yönetiminin de, şubemiz yönetiminin de özelleştirmeye karşıtlık
gibi bir tutumu yoktur, olmamıştır. Onların karşıtlığı özelleştirmeye
değil, sonuçlarına! olmuştur. Ama ye biliyoruz ki, özelleştirmeye
karşı mücadele etmeyenin sonuçlarına karşı da mücadele etme şansı yoktur
(zaten özelleştirmeye karşı olmayanın sonuçlarına karşıtlığı yalnızca
lafta bir karşıtlıktır). Geçmiş özelleştirme deneyimleri tek bir
işçi atılırsa edebiyatının hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını,
bu tutumun yalnızca, özelleştirmeye karşı tabandan gelecek tepkileri söndürmenin
aracı olduğunu kntlamaktadır. İşyeri komitelerinde örgütlenelim! Özelleştirme saldırısı ancak ve ancak biz Telekom işçilerinin mücadele
birliği sayesinde püskürtülebilir. Bunun için her şeyden önce çalışma
birimlerimizde işçi-memur birliği temelinde işyeri komitelerini oluşturmalı,
büyük direniş ve grevlere hazırlanmalıyız. Bu mücadelede SEKA işçilerinden,
özelleştirme saldırısını püskürten Güney Kore Telekom işçilerinden öğrenmeliyiz.
Bölgemizden başlatılacak bir mücadelenin ülkenin dört bir yanına dalga
dalga yayılacağı, Telekomdan yükselteceğimiz mücadele bayrağının
TEKEL işçilerinin, Kamu Bankaları çalışanlarının, THY işçilerinin, Şeker
Fabrikaları işçilerinin ve Türkiye işçi sınıfının omuzlarında dalgalanacağı
bilinmelidir. Telekomun özelleştirilmesine karşı mücadelenin emperyalist tekellerin
egemenliğine karşı bağımsızlık mücadelesi anlamına geldiği de unutulmamalıdır.
IMF-TÜSİAD-Derviş programını ve sosyal yıkım saldırısını püskürtmenin
yolu da bu mücadeleden geçmektedir. Vakit kaybetmeden ellerimizi birleştirmeli,
işyeri komitelerini oluşturmalı ve özelleştirmeye geçit vermemeliyiz. ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI YARARLANILAN KAYNAKLAR: |
|||||