Meclisten geçen ek bütçe
krizin faturasıdır! Ödemeyi reddedelim!
Emperyalizme uşaklık ve sadakatte hiçbir sınır tanımayan hükümet, vakit
yitirmeden kendisinden beklenen görevi yerine getirmeye soyundu. Belki
hepsini 15 güne sığdıramadı, ama istenen saldırı yasalarının 9unu
meclisten geçirmeyi başardı. Bazı yasal düzenlemeler ise İMFye söz
verildiği halde zamanında yapılamadı. Daha çok burjuva siyasetindeki çalkantı
ve çatışmalar buna engel oldu. Ancak bu kadarı emperyalistler için yeterli değildi. Türkiye masası şefi
Kahkonen başkanlığındaki İMF heyeti geçen hafta Türkiyeye geldi
ve eksik kalan işler konusunda tüm kamuoyunun önünde hükümeti adeta azarladı.
Yasaların hepsi çıkarılmadığı gibi kamu işçilerine verilen zamlarda ve
hububat fiyatlarının belirlenmesinde de programın dışına çıkılmıştı. Bunlar
büyük kusurlardı ve üzerinden atlanması mümkün değildi. Hükümet bir an
önce önüne konulan işleri yapmalı, kalan saldırı yasalarını meclisten
geçirmeliydi. Kamu işçilerine ve hububat üreticilerine verilen fazla para
ise yeni vergi ve zamlarla telafi edilmeliydi. Aksi halde hükümet İMFnin
çok değerli desteğini yitirebilir, verilen krediler kesilebilirdi. Bu açık tehdit ve aşağılama hükümet cephesinde en ufak bir tepkiye bile
konu olmadı. Başka vesilelerle İMFye atıp tutan bakanlar da dahil
hiç kimse dayatılan bu emrivakiye karşı, göstermelik de olsa, sesini yükseltemedi.
Tersine, var güçleriyle İMFnin istediklerini yerine getirmeye soyundular. Kamu işçilerine ve hububat üreticilerine verildiği öne sürülen fazla
paranın telafisi için sigara ve içki başta olmak üzere bir çok KİT ürününe
anında zam yapıldı. Gene aynı bahaneyle otoyol ve köprü geçiş ücretlerine
zam yapılacağı ise bizzat Kemal Derviş tarafından açıklandı. Şimdi hükümetin önünde ay sonunda önce meclisten geçirmesi gereken 4
yasa taslağı var. Bunlardan öncelikli olanı Ek Bütçe Yasasıdır.
Onu Tütün Yasası, kamu bankalarının görev zararlarının ve
bazı fonların tasfiyesiyle ilgili yasal düzenleme ve Uluslararası
tahkimin uygulanmasını düzenleyen yasa taslağı izleyecektir. Borç ve faiz ödemeleri ek bütçeyle işçi Hükümetin meclise sunduğu ek bütçe, Plan ve Bütçe Komisyonunnda
30 katrilyon 640 trilyon olarak kabul edildi. Önümüzdeki günlerde de genel
kurulda görüşülecek. Ek bütçe, Türkiye kapitalizminin içinde debelendiği
bataklığın ne kadar derin olduğunu ve krizin faturasının gerçekte kimin
sırtına yıkılmak istendiğini, tüm açıklığıyla ortaya koyan çarpıcı rakamlarla
dolu. 10 Haziran tarihli Radikal gazetesinin konuyla ilgili haberinde
yer alan şu satırlar buna bir örnek: Hazinenin 2001 yılında ödeyeceği iç ve dış borç faizlerinin
toplamının 41.3 katrilyon lirayı bulacağı artık kesinleşti. Bu rakam,
hem 2001 yılının diğer bütçe büyüklüklerine, hem de önceki yılların faiz
ödemelerine göre bir rekor oluşturuyor. Buna göre, devlet bu yıl vergi
gelirlerinin yüzde 111.1i kadar faiz ödeyecek. Bu yıl 37.2 katrilyon
lira olması beklenen vergi gelirlerinin tümü faiz ödemelerine gidecek.
Ancak vergilerin tümü faiz ödemelerini karşılamaya yetmeyeceği için devlet
vergi dışındaki gelirlerinin de 4.1 katrilyonluk kısmını faiz ödemelerinin
finansmanı için kullanmak zorunda kalacak. 30 katrilyonluk ek bütçenin ise 24.6 katrilyonunun sadece faiz ödemeleri
için kullanılacağı açıklandı. Yani ek bütçe de tıpkı bundan öncekiler
gibi bir faiz ve rant bütçesi. Bu bütçede istihdam arttırıcı yatırımlara,
eğitim, sağlık gibi sosyal harcamalara, vb. yer yok. İşçi ve emekçilerden
toplanan vergiler arttırılarak, maaş ve ücretler kısılarak, öğrencilerden
alınan har(a)çlar katlanarak toplanan paralar, bir avuç sermayedarların
cebine aktarılacak. Her vesileyle kamu harcamalarında tasarruftan söz eden hükümet temsilcilerinin
aklına sadece işçi ve emekçilerin ücretlerinden, sosyal haklarından tasarruf
etmek geliyor. Ek bütçede işçi ve emekçilerle ilgili her harcama kılı
kırk yarararak hesaplanıp en düşük düzeyde tutulmaya çalışılmış. Askere,
polise, cezaevlerine, silahlanmaya, vb.ne yapılan harcamalardan
ise en ufak bir kesintiye gidilmemiş. Tersine arttırılanlar var. Bu da
gösteriyor ki, sermaye devletinin bütçesi sadece faiz bütçesi değil aynı
zamanda bir baskı ve terör bütçesi. Başka türlüsü de beklenemezdi zaten.
Çünkü sömürü ve soygun çarkının işlemesi, işçi ve emekçilerin açlıktan
ölseler bile sessiz kalmalarına bağlı. Bu ise ancak amansız bir devlet
terörüyle mümkün. Bütçe taslağındaki bir başka çarpıcı başlık ise kamu bankalarının görev
zararlarının ödenmesine ilişkin. Bunun için ek bütçede 8.5 katrilyon lira
ayrılmış. Yani burjuva siyasetçilerinin birer çiftliğe çevirdikleri, yandaşlarını
memnun etmek için birer arpalık olarak kullandıkları kamu bankalarının
bütçelerinde eksilen kaynaklar, batırılan krediler hazineden karşılanacak. Zararları karşılanacak kamu bankalarının içerisinde içi boşaltıldıktan
sonra devlete devredilen bankalar da var. Yani ek bütçe sayesinde onların
da boşaltılan kasaları parayla doldurularak yeni soygun ve hortumlamalara
hazır hale getirilecekler. Ek bütçeyle ödetilmek istenen Ek bütçede öngörülen banka kurtarmaları, iç ve dış borç faiz ödemelerini
gerçekleştirmek için, asker, polis ve cezaevleri için ihtiyaç duyulan
ödeneklerin aksamaması için, işçi ve emekçilerden daha fazla fedakarlık
yapmaları isteniyor. Her şeye peşpeşe zam yapılırken, işçi ve emekçilerin ücretleri kriz bahanesiyle
sürekli düşürülüyor. Sosyal haklar tırpanlanıyor. Vergiler arttırılıyor.
Hakkını aramak isteyen işçilerin grevleri yasaklanıyor. Kamu işçilerinin
üzerine panzerlerle, gaz bombalarıyla saldırılıyor. Herşey tekelci sermaye ve emperyalistlere borçlarının aksamaması için!
Herşey yağma ve sömürü çarkının kesintisiz dönmesi için! Uşaklıkta sınır
tanımayan, her icraatıyla ne kadar onursuz olduğunu kanıtlayan hükümetin
tek derdi de bu! İşçi ve emekçiler artık ülke elden gidiyor, herkesin fedakarlık
yapması gerekir masallarına kanmaz olmuştur. Vergi olarak ücretlerinden
kesilen, zamlarla ceplerinden çalınan her kuruşun borç faizi olarak sermayedarların
ceplerine aktığını bugün her zamankinden daha açık görmektedirler. Fakat
görmek yeterli değildir. Bu çarkın kırılması için harekete geçmek, sınıfın
ve emekçilerin birleşik mücadelesini örmek gerekmektedir. Bu nedenle işçi
ve emekçiler ek bütçede ifadesini bulan krizin faturasını ödemeyi reddetmeli,
kendi gerçek talepleriyle mücadeleyi yükseltmelidir. Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!
DİSK Tekstil, Teksa ve Bossa şube başkanlarını görevden alıyor.. Sınıfa ihanette birleşiyorlar!..
Hala grevde olan Teksa Şubesine bağlı Exsada işçilerin tamamına
yakını şu an işbaşı yapmışlardır. Sendikanın tutarsızlığı ve kararsızlığı
grevi çıkmaza sokmuştur. Faturayı Exsa işçisi ödemiştir. Nazmi İncesu,
şube başkanı olarak maaşını fazlasıyla alırken, Exsa işçisi aylarca maaş
alamamıştır. Sendika genel merkezi ve şubenin tutumu işçilerin güvenini
sarsmış, bir çoğu bu süreçten sonra işbaşı yapmıştır. Sürekli üye kaybeden
Teksa Şubesi yöneticileri ise, elbette geleceklerini güvenceye alabilmek
için, işçileri bu kez bir başka sendikaya peşkeş çekmeye başlamışlardır. Yine geçtiğimiz birkaç ay içerisinde yüzlerce işçinin çıkışını veren
Bossada da özelleştirmeden dolayı bir çok ünite tasfiye edilerek,
sürekli işçi çıkarmalar yaşanmaktadır. DİSK Tekstile bağlı Bossa
Şubesi de sürekli üye kaybetmektedir. İşçilerin sırtından sülük gibi yaşamaya
alışmış sendika ağaları, koltuklarını kaybedeceklerini hissettikleri andan
itibaren kendilerini bir başka sendikaya yamamaktadırlar. Gerek Bossadaki işçi kıyımında, gerekse Exsa grevinde şube yönetimlerinin
tutarsız tutumlarının yanında DİSK Genel Merkezi de aynı tutumu sergilemiştir.
DİSK Genel Merkezi, şube başkanlarını görevden alırken kendisini aklamaya
çalışmaktadır. Çukobirlikteki ihanet sözleşmesinin altında genel
merkezin sorumluluğu da en az en az şube yönetimi kadardır. İşçiler şunu iyi bilmelidirler ki; sendika bürokratlarının koltuklarını
kaybetmemek için yapmayacakları hiçbir şey yoktur. İhanet sözleşmelerinin
arkasında sendika bürokratlarının kişisel çıkarları vardır. SY Kızıl Bayrak/Adana |
|||||