10 Ocak'04
Sayı: 2004 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kerkük olayları ve Türk gericiliğinin provokatif oyunları
  Yeni özelleştirme hamlesi ve mücadele sorumluluğu
  İhanetin hesabını vereceksiniz!
  Sermaye hükümeti emeklileri de sefalete mahkum etti!
  BDSP'li tekstil işçilerinden açıklama... Haramidere'nin haramileri sömürü ve zorbalıkta sınır tanımıyor!
  Eğitim-Sen Genel Başkanı sermaye sözcüleri ile aynı dili konuşmamalı...
  Türkiye demokratikleşiyor!
  Kamu emekçileri hedef tahtasında
  Birleşik Metal Genel Kurulu üzerine...
  Soruşturma terörüne son!
  BES'te kongreler süreci ve birleşik mücadele platformu
  Yeni bir yılın başına dünya ve Ortadoğu...
  Ordu-hükümet gerilimi...
  İşgal karşıtı direniş, kirli manevraları boşa düşürecektir
  Iraklı direnişçiler "tek cephe" içinde birleşmeye hazırlanıyor!
  Suriye'ye ABD ve İsrail'in taleplerini yerine getirmesi tavsiye ediliyor!
  BMİS Genel Kurulu'nda FTM-CGS temsilcisi Jean-Francois Care ile konuştuk...
  Küba devrimi 45 yaşında
  El Salvador'da başkanlık seçimi ve FMLN
  Amerikancı besleme "gazeteci"!..
  Yerel seçimler yaklaşırken...
  Bültenlerden...
  2003 üzerine gözlemler: Soldaki ve sağdaki ideologlar ve peygamberler
  Hep aynı hikaye
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
BES’te kongreler süreci ve
birleşik mücadele platformu

Büro Emekçileri Sendikası (BES) yeni bir genel kurul sürecine hazırlanıyor. Şubat ayı ortalarında şube kongreleri tamamlanmış olacak. 12-14 Mart tarihlerinde Merkez Genel Kurulu toplanacak. Genel Kurul süreci yalnızca biçimsel olarak bir tüzük ve yasa hükmünün yerine getirilmesi değildir. Kurullar geçmiş dönemin kapsamlı bir muhasebesinin çıkarıldığı ve geleceğe ilişkin mücadele programının oluşturulduğu dönemlerdir, öyle anlaşılmalıdır. Ne var ki, geçmiş deneyimlerimiz bize, genel kurul süreçlerinin böyle işlemediğini göstermiştir. Genel kurul süreçleri çarpık bir anlayışla, delege gücüne dayalı liste oluşturma çabalarına, “sen-ben” aritmetiğine dayalı tartışmalara ve ilkesiz ittifaklara sahne olmaktadır. Böyle olduğu için de, genel kurullar, zaaf ve eksikliklerin aşılarak bir yenilenmeniaşandığı süreçler olmamaktadır. Tersine bürokratizmin kurumsallaşmasının hızlandığı ve bürokratik sendikal anlayışların kendilerine güçlü dayanaklar edindikleri süreçler olarak şekillenmektedir.

İttifaklar sorununun her seçim döneminin başat sorunu haline geldiğini söylemiştik. Ne var ki, ittifaklar sorunu gerçek çözümünü, “nasıl bir sendika-nasıl bir sendikal anlayış?” sorularına verilecek cevaplar üzerinde bulabilir. Bu sorular cevaplanmadan ve bu cevaplar üzerinden alternatif bir mücadele programı oluşturulmadan, parmak hesabına dayanarak oluşturulan “liste ve ittifaklar”, kamu emekçileri hareketini bir adım ileri götürmeyecektir. Bu gibi ittifakların ömrü de kongrenin bittiği güne kadar olacaktır.

Sosyalist Kamu Emekçileri olarak, delege gücüne dayanarak kendilerini dayatan anlayışların olduğu kadar, sözde bu anlayışın karşısında durduğunu söyleyerek, Mevlana tekkesi gibi “herkesten olsun” mantığıyla hareket eden anlayışların da karşısındayız. Nihayetinde her iki anlayış da, hareketin ihtiyaçlarına göre değil “yönetime gelme” mantığıyla hareket etmektedir. Birliktelikler, sendikal mücadelede hareketin ihtiyaçlarını temel alan devrimci bir program ve mücadele perspektifi üzerinden gerçekleştirilebilir. Bu eksende ayrışamayanlar, ayrı listelerde yer alsalar da, aynılaşırlar.

(...)

Bugün kamu emekçileri hareketi kritik bir süreçten geçmektedir. Kamu emekçileri tarihinin en kapsamlı saldırıları ile yüzyüzedir. Kamu Reformu adı altındaki bu saldırılar, bir kez daha hareketin en güçsüz olduğu, bürokratik-uzlaşmacı zihniyetin sendikalarımızı sarmaladığı bir dönemde gündeme gelmiştir. Bugüne kadar kamu emekçileri cephesinden bu saldırılar karşısında ciddi bir karşı koyuş örgütlenememiştir. Bunda herşeyden önce, KESK bürokratlarının saldırının püskürtüleceğine dair umutlarının bulunmayışı ve püskürtmeye dönük kararlı bir tutum içerisinde olmamalarının belirleyici bir rolü vardır. Öyle ki, bu kapsamlı saldırılar karşısında KESK aylarca tarihi belirsiz eylem kararlarıyla, sonu gelmeyen açıklamalarla tabanı oyalama yolunu tutmuş; “Tek başımıza püskürtemeyiz” sözü birçok uml;neticinin ağzına sakız olmuştur. Yasa saldırılarına karşı mücadele bir kez daha meclis gündemine gelip gelmemesine bağlanmış, ancak tabanın tepkisiyle 10-11 Aralık’ta tarihi belirlenmiş eylemler örgütlenmiş, fakat bir kez daha bu eylemlerin arkası boş bırakılmıştır. KESK’in kararlı ve sonuç alıcı eylem biçimlerine yönelmemesi, kamu emekçileri nezdinde de umutları kırıcı bir rol oynamakta, saldırılar karşısındaki mücadelenin alt oaltılmaktadır. Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer’in “kamu reformu geri çekilsin, çekilmeyecekse eğitim alanı dışta tutulsun” sözü, saldırılar karşısında bürokratik-icazetçi anlayışın nasıl bir tutum içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır.

Kamu Reformu adı altında sunulan saldırı yasaları, kamu hizmet alanlarının tasfiyesinin yanı sıra, bir bütün olarak KESK’in tasfiyesini de hedeflemektedir. Saldırıların bu kapsamı nedeniyledir ki, kamu emekçileri hareketi ve KESK bir dönemecin içerisindedir. Ya saldırılar karşısında kararlı-militan bir duruş gösterilecek ve fiili-meşru mücadele zeminine dayanılarak saldırılar püskürtülecek, ya da bürokratik-icazetçi çizgide ısrar edilerek hareketin büyük bir yenilgi yaşamasına seyirci kalınacaktır. Bu ikincisi, kamu emekçilerinin tercihi olamayacağına göre, KESK’e hakim olan bürokratik-icazetçi sendikal anlayışın tasfiyesi birincisini gerçekleştirmenin önkoşulu olmaktadır. Kuşkusuz bu, tek başına yöneticilerin değiştirilmesi anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte ve bundan daha da önemlisi, hareketin bürokratik yozlaşmasının önüne geçmve karar mekanizmalarının alta doğru inmesini sağlamak için taban örgütlülüklerine dayalı bir sendikal işleyişi oturtmak gerekir. Bu gerçekleştirilmedikçe yöneticilerin değiştirilmesinin kendi başına bir anlamı bulunmamaktadır.

BES’te mevcut durum ve görevler

Yukarıda KESK’e ilişkin söylediklerimiz büyük ölçüde bağlı olan sendikalar açısından da geçerlidir. Nihayetinde KESK, kendisini oluşturan sendikalardan bağımsız düşünülemez. KESK, KESK’e bağlı sendikaların toplamıdır. Bu açıdan, KESK’in mevcut tablosuna ilişkin söylediklerimiz yalnızca KESK’in 7 kişilik bir yönetim kurulunu değil, bir bütün olarak KESK’e bağlı sendikal anlayışları da bağlamaktadır. Sendikaların fiili-militan bir mücadele hattına sahip olduğu ancak buna karşılık KESK’in bu hatta sahip olmadığı düşünülemez. Öyleyse KESK’e hakim olan sendikal anlayışların esas kaynağını sendikalar içerisinde aramak gerekmektedir.

BES de yukarıdaki tablonun dışında değildir. Belirtmeliyiz ki, KESK bütününe hakim olan bürokratik-uzlaşmacı zihniyet BES’te de hakim durumdadır. Sendikamızın son birkaç yılın bunu anlamak için yeterlidir. Sahte sendika yasası sonrası dönem KESK ve bağlı sendikalarda uzlaşmacı çizginin hakimiyetini güçlendirdiği, fiili-meşru mücadele çizgisinin bütünüyle terkedildiği bir dönem olarak şekillenmiştir. KESK’in bütününde olduğu gibi BES’te de toplu görüşme dönemlerine kilitlenilmiş, işkollarına özgü talepler üzerinden ısrarlı bir mücadele yürütülmemiştir. “Grevli toplu sözleşmeli sendika” isteminde ifadesini bulan merkezi taleplerde de geriye düşülmüştür.
KESK’in ve bağlı sendikaların bir bütün olarak sonuçsuz toplu görüşme oyununa kilitlenmesi, hak gasplarına karşı mücadelenin örülememesi ve işkolları nezdinde özgün talepler uğruna bir mücadelenin örülememesi geniş emekçi kitlelerin sendikalara olan güvenini zedelemiş, işyeri temelinde örgütlenmenin dinamiklerini zayıflatan bir rol oynamıştır. Emekli Sandığı çalışanlarının ek ödeme talebiyle yürüttükleri uzun süreli mücadele ve bunun kazanımla sonuçlanması, nasıl bir yol tutulması gerektiğine ışık tutmasına karşın, BES genelinde bu türden bir mücadele hattı yaygınlaştırılamamış ve süreklileştirilememiştir. BES’in son iki yıllık döneminde neler yapıldığına kısaca bir göz atmak bunların nedenini ortaya koyacaktır.

Son iki yılda;

İşkolu ve kurumlar ekseninde bir mücadele hattı örülememiş, saldırılar ve emperyalist savaş karşısında KESK’in eylem kararlarına katılım dışında bir tutum geliştirilememiştir.

Nemaların gaspı karşısında BTS’nin tutumu değil, KESK’in eylemsizlik tutumu örnek alınmış ve tepkisiz kalınmıştır.

Toplu görüşme ve bütçe dönemlerinde KESK’in eylemlerine katılım dışında hiçbir özgün eylem süreci örülmemiş, bağımsız bir tutum geliştirilememiştir.
KESK’in harekete geçirilmesinde aktif bir tutum üstlenilmemiş, uzlaşmacı çizginin dışına çıkılamamıştır.

Kurum İdari Kurulu (KİK) toplantıları, kurumlar nezdinde özgün taleplerle mücadeleyi yükseltmenin olanakları olarak değil, işverenle masa başında pazarlık yapmanın olanakları olarak görülmüş ve her üç KİK toplantısı da fiyaskoyla sonuçlanmıştır.

Hak ve talepler uğruna ısrarlı bir mücadele yürütülememesinin ürünü olarak büro emekçileri sendikadan uzaklaşmış, bunun sonucunda Türk Büro-Sen gibi kontra sendikalar önemli bir güç kazanmıştır.

2. Merkez Temsilciler Kurulu (MTK)’nun almış olduğu ‘sosyal haklar yürüyüşü’ kararı, savaş karşıtı eylemle birleştirme maskesi altında BES Merkez Yönetim Kurulu tarafından iptal edilmiştir.

MTK’lar karar organı olmaktan çıkartılmış, son MTK toplantısı bizzat Genel Başkan’ın müdahaleleri sonucunda herhangi bir karar alınmadan sonuçlanmış, karar önerileri ‘dilek ve temenniler’ olarak nitelendirilmiştir.

Yukarıdaki maddeler daha da çoğaltılabilir. Fakat kısaca son iki yıllık dönemde BES’in çok fazla olumlu bir süreç yaşamadığını söyleyebiliriz. Bunun en önemli nedeni uzlaşmacı-bürokratik sendikal anlayışın sendikamızdaki hakimiyetidir. Kamu hizmet alanının tasfiyesine karşı sendikamızın işkolu nezdinde bir tutum ortaya koyamadığı, aksine MTK’nın bu yönde almış olduğu kararın MYK tarafından iptal edildiği bir kez daha hatırlanmalıdır. Böylesine kapsamlı bir saldırı karşısında sendikamızın ve KESK’in bir mücadele programı bulunmamakta, günübirlik eylemlerle süreç geçiştirilmektedir. Bunun aşılabilmesi için fiili-meşru mücadele ve sınıf sendikacılığı anlayışının yeniden hayat bulması temel önemdedir.

Genel kurul süreci ve görevler

KESK’de bir dönüşüm ihtiyacının olduğu açık. Fakat bu dönüşüm öncelikle sendikalardan başlamalıdır. Sendika genel kurulları bunun en önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır. Sendikalarımızın yeniden fiili-meşru mücadele çizgisine oturması hayati bir önem taşımaktadır. Bunu sağlamak herşeyden önce, ilkesiz, programsız, “bir senden, üç benden” aritmetiğine dayalı ittifaklardan uzak durmayı zorunlu kılmaktadır. Genel kurullar uzlaşmacı-yasalcı-icazetçi anlayışlarla hesaplaşmanın araçları olarak görülmelidirler.
Sosyalist Kamu Emekçileri bu bilinç ve sorumlulukla hareket etmekte, genel lurul politikalarını hareketin ihtiyaçları üzerinden belirlemektedirler.

(...)

BES’li Sosyalist Kamu Emekçileri
(BES genel kurullarına yönelik olarak
hazırlanan broşürden alınmıştır...)