13 Mart'04
Sayı: 2004/02


  Kızıl Bayrak'tan
  Son işçi-emekçi eylemlerinin gösterdikleri
  6 Mart eyleminin gösterdikleri
  6 Mart Ankara mitinginde emekçilerle konuştuk...
  6 Mart eylemi...
  BDSP'nin işçi ve emekçilere Newroz çağrısı...
  Edirne'de Ekim Gençliği okurlarına polis terörü...
  Sağlık emekçileri 10-11 Mart'ta iş bıraktı...
  10-11 Mart eylemlerinden...
  Yerel seçimler ve AKP'nin yalanları
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  13 Mart'ta Kızılay'da olacağız!
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../2
  "Paris Komünü proletarya diktatörlüğü idi"
  8 Mart'ın devrimci özüne sahip çıkalım!
  8 Mart devrimcidir, devrimci kalacak!
  8 Mart eylemleri...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!
  12 Mart '95... Gazi'de faşist katliam ve devrimci kitle direnişi
  Yerel seçimler ve EMEP'in devrimci imaj çabası
  Geçici Irak Anayasası kabul edildi
  Bağdat ve Kerbela'da katliam...
  Siyonist vahşet tırmanıyor!
  Bültenlerden...
  Yurtsever Kürdistan halkına! Kongra-Gel içindeki gelişmeler
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Son işçi-emekçi
eylemlerinin gösterdikleri

Son bir hafta içerisinde işçi ve emekçiler cephesinde gerçekleşen iki ayrı eylem, sınıf ve emekçi hareketinin sorunlarına ve taşıdığı imkanlara ayna tutacak nitelikteydi.

İlki onbinlerce işçi ve emekçinin katıldığı 6 Mart Ankara eylemidir. Bu eylem, büyük bölümü geçirildikten sonra işçi-emekçi eylemliliklerinin yoğunlaşması nedeniyle AKP’nin yerel seçimler sonrasına bıraktığı Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı’na karşı yapıldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelerek Ankara’da buluşan onbinlerce işçi ve emekçi bu saldırı yasasının geri çekilmesini talep etti. İkincisi ise, 10-11 Mart’ta gerçekleştirilen iki günlük iş bırakma eylemiydi. Sağlık işkolunda örgütlü sendikalar ve meslek odaları tarafından düzenlenen bu ikinci eylemin hedefinde de, sağlık alanındaki özelleştirme/ticarileştirme uygulamalarına son verilmesi ile çalışanların ekonomik ve özlük haklarının düzeltilmesi talebi bulunmaktaydı. Sermaye hükümetinin ve medyasının çarpıtmalarna karşın iş bırakma eylemine katılım yüksek oldu.

Eylemlerin herbiri ayrıca değerlendirilebilir. Ancak iki eyleme damgasını vuran politik tutum farklılıkları ile eylemlerin sınıf ve emekçi hareketi açısından anlamı ve etkileri üzerinde durmakta fayda var.

Öncelikle her iki eylemin ortak bir özelliğine dikkat çekmeliyiz. İşçi ve emekçi hareketinin yaşadığı tüm sorunlara, parçalılık, güvensizlik ve taban inisiyatiflerinden yoksunluğa rağmen, her iki eyleme de katılım yüksek oldu. Bu olgu, işçi ve emekçi hareketindeki arayışın ve mücadele isteğinin bir göstergesidir. Yıllardır aşılamayan kısır döngüye, sonuçsuz eylemliliklerle oyalanmasına ve sendikal planda yenilgi ve iflas tablosuyla yüzyüze kalmasına karşın, işçi ve emekçilerin kitlesel ve kararlı bir biçimde alanları doldurması, hareketin taşıdığı güçlü taban dinamiklerine bir göstergedir. Dolayısıyla, reformist ve bürokratik sendikal önderliklerin ileri sürdüğü gibi, sınıf ve emekçi hareketinin temel sorunu mücadele istek ve kararlılığından yoksunluğu değil, htiyaca uygun bir mücadele çizgisi ve önderlik iradesinin yokluğudur. Özellikle kamu emekçileri hareketinde yaşanan sorunların temelinde hareketin geriliği, mücadeleden uzaklık ve isteksizliği değil, fakat emekçi sendikalarına hakim reformizmin geri ve icazetçi çizgisi ve iradesizliği bulunmaktadır.

6 Mart eylemi, hedeflediği saldırı yasasının sınıfsal niteliği nedeniyle siyasal bir kitle eylemiydi. Ancak eyleme katılan onbinlerin siyasal bakış ve beklentileri ile eylemi düzenleyenlerin siyasal konum ve eyleme yüklemeye çalıştıkları anlam farklıydı. Bu farklılık doğallığında eylemin politik niteliğini ve anlamını, düzenleyicilerin beklentilerinden uzak bir noktaya taşıdı. Ona sınıfsal özü ve niteliği belirgin bir düzey kazandırdı.

6 Mart eylem kararı, Memur-Sen ve Hak-İş gibi açık AKP işbirlikçisi iki konfederasyon dışında kalan işçi ve emekçi sendikaları konfederasyonları ile birlikte ADD, Cumhuriyetçi Kadınlar vb. gibi kemalist kimlikli burjuva örgütlenmelerden oluşan bir platform tarafından alındı. Bu işbirliği, eylemin bağlanmaya çalışıldığı siyasal hedefleri de ortaya koymaktadır. Siyasal planda küçük-burjuva reformizminin burjuva düzen soluna bağlanmasıyla noktalanan bir sürecin sendikal cephedeki yansımasıydı bu işbirliği. Bugüne kadar işçi ve emekçi hareketini siyasal planda düzene bağlama rolünü oynayan “sosyalist” ve “emek” etiketli küçük-burjuva reformizminin düzen soluyla bütünleşme içerisine girmesi, sendikal alanda da sonuçlarını yaratmıştır. Bu gerici işbirliği, net bir siyasal-sınıfsal tercihin ¨rünü olarak, özellikle kamu emekçileri alanında devrimci politika ve örgütlenmelere düşmanlıkla bir arada vücut bularak, 6 Mart eyleminde net ifadeler kazanmıştır.

Bunlardan biri siyasal tutum planındadır. Eylemi düzenleyen platform 6 Mart’a ilişkin tutumunu “Reforma evet, tuzağa hayır!” sloganı altında özetleyerek, eyleme yüklediği anlamı ve beklentilerini ortaya koymuştur. Her ne kadar saldırı yasasının ekonomik ve sosyal sonuçlarını kapsıyor gibi görünse de, bu “tuzak”ın, platform bileşiminin ağırlığını oluşturanlar için “üniter devlet zayıflamasın” tutumunu anlattığı görülmektedir. Özellikle Türk-İş ve DİSK’in saldırı yasasını bu sınırlardaki bir eleştiriyle zımni olarak kabullendiklerini biliyoruz. Bu konfederasyon yönetimlerinin saldırı yasasına karşı tutumlarını siyasal planda CHP temsil ediyor. Bu nedenle tüm eylem ve söylemlerini CHP’nin meclisteki “mücadelesi”ne bağlıyorlar.

KESK yönetimi ise aynı şeyi, sol liberal partilerin seçim hayallerine bağlanarak, AKP ile seçim sandığında hesaplaşma temelinde yapıyor. Dolayısıyla, işçi ve emekçi hareketinin ihtiyaçları ve çıkarları üzerinden bakıldığında, özünde aynı noktada birleşiyorlar.

Küçük-burjuva liberal partiler üzerinden düzene bağlanan bu tutum, onların “mücadele hattı”nı da belirlemektedir. Sendikalarda belli mevziler tutan reformist sol gelinen yerde bu alanda da ileri olarak sayılabilecek ne varsa geride bırakmıştır. Geçmişte az çok mücadeleci bir sendikacılık yapanlar barutlarını tümüyle tüketmişlerdir. Kamu emekçileri hareketinin son üç-dört yıllık süreci bu açıdan yaşanan evrimi yalın biçimde anlatmaktadır. Söz konusu olan, siyasal ve sendikal planda sınıf ve emekçi hareketinin ihtiyaçlarına yanıt verme iradesinden yoksunluğun netleştirdiği bir kimliktir.

Bundan dolayıdır ki, KESK yönetimini tutan küçük-burjuva reformizmi, saldırı yasasına karşı sonuç alıcı bir mücadele programı yerine günü birlik eylemler ve merkezi Ankara eylemleriyle, bağlı oldukları liberal siyasal platformların hesaplarına endeksli protestocu bir muhalefetle yetinmektedir. Herşey gibi 6 Mart eylemini de 28 Mart’a bağlamıştır.

6 Mart’a ilişkin diğer bir olgu, Türk-İş’in tavrına ilişkindir. Türk-İş, eylem kararına imza atıp ön hazırlık sürecinde bulunmasına rağmen, eylemden kısa bir süre önce çekilmiştir. Bu konuda söylenebilecek tek şey, Türk-İş yönetiminin devletin ve burjuvazinin bekasını herşeyin üstünde tutan açık sınıf düşmanı kimliğinin yeniden doğrulanmış olmasıdır.

İşçi ve emekçileri aldatmaya yönelik tüm çabalara karşın 6 Mart eylemi, hareketin ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzak olması bir yana bırakılırsa, eylemi düzenleyenlerin platformunu aşmış, onbinlerce işçi ve emekçi Ankara’da köleliğe, özelleştirmeye ve emperyalizme karşı mücadele kararlılığının ifadesi sloganları haykırmıştır. Eyleme katılan burjuva ve küçük-burjuva sol partiler ile gerici kemalist örgütlenmeler alanda tecrit olmuşlardır.

10-11 Mart eylemi ise, gerek içeriği, gerekse mücadele anlayışı ve tarzıyla birincisinden temelden ayrılıyordu. Sağlık emekçilerinin iş bırakma eylemi, saldırı yasası ve sağlık alanındaki uzantısı yasa ve düzenlemelere karşı olmanın yanı sıra sağlığın piyasalaştırılmasına karşıt bir eksene oturuyordu. Sağlık emekçilerinin örgütlü bulunduğu TTB ve SES yönetimleri (SES yönetiminin TTB’ye eklemlendiği unutulmamalı) eylemi, “parasız sağlık” ile ekonomik-sosyal hak taleplerini söke söke alacak bir mücadele anlayışıyla örgütlediler. Yani sağlıkçıların eylemi hak almayı hedefleyen bir mücadele hattına bağlı olarak örgütlenmiştir. Eylem daha önceki iş bırakmalar üzerinde yükselmekte ve son eylemin arkasından iş bırakma süresinin uzatılmasıyla eylemin daha ileri bir noktaya taşınması hedeflenmektedir.

Bu nedenle düzen cephesi bir bütün olarak eylemin karşısında yer almış, 6 Mart’ı düzenleyen hiçbir konfederasyon ve örgüt bu eyleme aktif destek vermemiştir. KESK yönetimi, tabanında bu eylemi ortaklaştırmak için ciddi bir istek olmasına karşın bunun pratik gereklerinden özel bir tarzda uzak durmuştur.

Her iki eylemi birarada değerlendirdiğimizde, şu sonuca varmak mümkün. Sendikaların başını tutan gerici ve liberaller, işçi ve emekçilerin çıkarlarına ve ihtiyaçlarına yabancı oldukları kadar hareket içerisinde bölücü ve mevcut eylemlilikleri zayıflatıcı bir rol oynamaktadırlar.

İşçi ve emekçi hareketinin temel ve yakıcı ihtiyacı devrimci bir önderliktir. Devrimci önderlikten yoksun sınıf ve emekçi hareketi burjuva ve küçük-burjuva siyasal platformlar tarafından aldatılmakta ve kötürümleştirilerek düzen içine hapsedilmektedir. Devrimci önderlik iddiasıyla sınıf ve emekçi hareketi içerisinde devrimci çalışmayı derinleştiren komünistler, son eylemliliklerin de bir kez daha ortaya koyduğu tablodan hareketle, sınıf ve emekçi hareketi içerisinde kök salma ve devrimci mevziler kazanma görevlerine daha sıkı sarılmalıdırlar.