13 Mart'04
Sayı: 2004/02


  Kızıl Bayrak'tan
  Son işçi-emekçi eylemlerinin gösterdikleri
  6 Mart eyleminin gösterdikleri
  6 Mart Ankara mitinginde emekçilerle konuştuk...
  6 Mart eylemi...
  BDSP'nin işçi ve emekçilere Newroz çağrısı...
  Edirne'de Ekim Gençliği okurlarına polis terörü...
  Sağlık emekçileri 10-11 Mart'ta iş bıraktı...
  10-11 Mart eylemlerinden...
  Yerel seçimler ve AKP'nin yalanları
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  13 Mart'ta Kızılay'da olacağız!
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../2
  "Paris Komünü proletarya diktatörlüğü idi"
  8 Mart'ın devrimci özüne sahip çıkalım!
  8 Mart devrimcidir, devrimci kalacak!
  8 Mart eylemleri...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!
  12 Mart '95... Gazi'de faşist katliam ve devrimci kitle direnişi
  Yerel seçimler ve EMEP'in devrimci imaj çabası
  Geçici Irak Anayasası kabul edildi
  Bağdat ve Kerbela'da katliam...
  Siyonist vahşet tırmanıyor!
  Bültenlerden...
  Yurtsever Kürdistan halkına! Kongra-Gel içindeki gelişmeler
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
BOP mı, BİP mi!

Son günlerin moda konusu Büyük Ortadoğu Projesi, yani BOP. Yine son günlerde hemen hemen herkes bu konuda yazıp, çiziyor ve konuşuyor.

Birkaç Amerikan kalemşörü hariç hemen hemen herkes bu porjeye endişe ile bakıyor ve Amerika’ya güvenilemeyeceğini söylüyor.

Henüz erken olduğu için bu konuda fazlaca detaya girmek istemiyorum. Zamanı gelince bu konuda çok şey söyleyeceğiz...

Ancak sevindirici olan şey Amerikan kalemşörleri dahil olmak üzere hemen hemen herkes Filistin sorunu çözülmeden BOP’un uygulama şansının olamayacağını söylüyor.

Ancak bu konuda da zaman zaman kasıtlı ya da kasıtsız yanlış değerlendirmeler yapılıyor.

Bazıları Filistin sorunu yerine, Filistin-İsrail sorunu gibi tanım ve kavramlar kullanmaktadırlar.

Oysa böyle bir kavram yoktur ve bu konuda tek bir gerçek vardır.

İsrail denilen devlet 1948 yılında Amerika tarafından Filistin toprağı üzerinde haksız, yasa dışı ve kanlı bir şekilde kurulmuştur. Dünyanın dört bir yanından getirilen Yahudiler (yalnız son 10 yılda çoğunluğu Rusya’dan olmak üzere bir milyon 300 bin Yahudi Filistin’e göç ettirilmiştir) bu topraklara taşınırken 3 milyon kadar Filistinli göçe zorlanmıştır. Bunlar inanılmayacak kadar zor koşullarda komşu Arap ülkelerinde yaşamaktadırlar. Bunlara ilaveten bugün 4 milyon Filistinli de 1967’den beri İsrail işgali atında bulunan Batı Şeria ve Gazze’de yaşamaktadır. Bunların bir vatanı ya da bağımsız bir devleti yoktur.

Yani birilerinin hep göstermek istedikleri gibi ortada bir Filistin devleti ve ülkesi yoktur. 1948’den alırsanız 56, 1967’den alırsanız 36 yıldır İsrail’in işgali altında ve insanlık dışı koşullarda yaşayan milyonlarca Filistinli insandan söz ediyoruz.

Dolaysıyla Filistin halkının en az 36 yıldır yaşadığı acılar ve İsrail terörü yerine Filistin-İsrail sorunundan söz etmek eğer vicdansızlık değil ise, insafsızlıktır..

Şimdi tüm bunlar yetmiyormuş gibi Amerikalılar karşımıza çıkıp Büyük bir Ortadoğu’dan söz ediyorlar. Bu Büyük Ortadoğu’da 22 Arap ülkesinin yanı sıra Arap olmayan 4 müslüman ülke var. Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan.

Amerika’ya göre Türkiye Avrupa’nın değil Ortadoğu’nun bir parçasıdır ve BOP’ta ‘rol’ almalıdır.

Amerika tüm bu ülkeleri adam edecekmiş!!

Ama işin daha ilginç tarafı Amerika bu Büyük Ortadoğu coğrafyasında bir de müslüman olmayan yabancı bir organ yerleştirmek istiyor.

Amerika’ya göre herkes, yani 26 müslüman ülke kendini İsrail’e benzetmelidir.

Bölgede tek demokratik, laik, insan haklarına saygılı, barışsever ve çağdaş bir ülke!!

Bush yönetimi herkesi kendisi gibi sanıyor!

Bu konuda Umur Talu Sabah’ta son günlerde oldukça ilginç ve doğru tesbitlerde bulunuyor.

Talu’ya göre “bugün Beyaz Saray’da egemen olan kökten dinci (yani radikal hıristiyanlar H.M.) yaklaşımın yani Evanjelikler olarak tanımlanan yeni hıristiyanlık mezhebi; Mesih’in dönüşü ve İsa’nın bin yıllık hükümranlığı için İsrail’in her koşulda korunmasını, işgal ettiği topraklardan çıkmak bir yana yayılmasını, Şeytanın güçleri (yani müslümanlar H.M.) ile büyük kapışmanın olacağını vaazediyor.”

İşte Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçek amacı budur.

BOP’un amacı BİP’i gerçekleştirmektir..

Yani Büyük İsrail Projesi...

Bunu göremeyenlerin gözlerini lazer ile çizdirmelerini tavsiye ediyorum. Türk doktorlarına güvenmiyorlarsa, akıllarına yaptıkları gibi gözlerini de Amerikan doktorlarına emanet edebilirler!

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Truman ve Eisenhoower doktrini ile Marshall Planı’nın gerçek hedefi İsrail devletini yaratmak ve o yıllarda kuruluş aşamasında olan bu devlete güç katmaktır.

Yoksa BM’de bu devletin kurulmasına hayır diyen bir Türkiye ne oldu da 9 ay sonra İsrail’i tanıyan ilk ve tek müslüman ülke olmuştu?!

Bir düşünün bakalım...

Cevabını bulanlar Amerika’nın BOP’ta Türkiye’ye neden önemli ‘rol’ vermek istediğini belki anlarlar!!

Hüsnü Mahalli
(Yeni Şafak, 7 Mart 04)



İşsizliğin görünmeyen yüzü

Mustafa Sönmez

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yayımladığı en son hane halkı işgücü verileri, toplumun en önemli sorunu olan işsizlikle ilgili gerçekleri bir daha ortaya seriyor. Bu gerçekler, bakan göze göre değişiyor. İsteyen, nalıncı keseri gibi, bazı rakamları kendine yontarak işsiz sayısının azaldığını bile iddia edebilir. Nitekim bugün-yarın iktidardan böyle şeyler duyabiliriz.

Örneğin, 2002’nin son çeyreğinde yüzde 11 olan işsizlik oranının 2003’ün son çeyreğinde yüzde 10.3’e indiğini gösterecek sayılarda var tablolarda. Bunları ayıklayarak bir pembe tablo sunmak da mümkün.

Ama, bir yılın tek çeyrekten oluşmayıp tamamına baktığımızda kriz yılı 2001’de yüzde 8.4 olan açık işsizlik oranının 2002’de yüzde 10.3’e, 2003’ün tamamında ise yüzde 10.5’a çıktığını görürüz.

İşgücünün umutsuzluğu ve kadınlar

Fakat bu yüzde 10.5 işsizlik verisi de gerçeği anlatmıyor. Esasa inmek, yani piyasaya çıkan işgücündeki artışa eksilişe bakmak gerek. Bunu yaptığımızda piyasaya çıkan işgücünün 850 bin azaldığını görüyoruz.

Yani, 1 yıl önce iş arayan 850 bin kişinin, iş bulmaktan umudunu keserek işgücü tanımının dışına çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla bu yılın sonunda 2 milyon 400 bine yaklaşan açık işsizlere, iş aramaktan umudunu keserek “işgücü” piyasasından çekilen 850 bini eklememiz gerek.

Başka bir anlatımla, geçen yıl iş arayanlar, bir yıl boyunca piyasada iş arayan durumda kalsalardı, işsiz sayısı 3 milyon 250 bine çıkardı, işsizlik oranı da yüzde 10,3’de kalmaz, yüzde 13.3 olurdu.

Umudunu kaybederek işgücü piyasasından çekilen 850 bin kişinin yaklaşık 500 binini kadınların oluşturması, bir diğer önemli olgu. Kriz sonrası evin geçimini sağlamak için evinden dışarı çıkan kadınların iş bulmaktan umutlarını kesip yeniden evlerine döndüklerini anlamış bulunuyoruz. Kadını özgürleştirmek, ikinci sınıf vatandaş olmaktan çıkarmak, öyle lafla olmuyor, evden çıkmayı başarabilen kadına bir de iş vermek gerekiyor. Vermeyince onu tekrar eve mahkum ediyorsunuz. Bu durumun, AKP iktidarını rahatsız etmediği ve etmeyeceği de çok açık.

Böylece açık işsizlere, işgücü olmaktan vazgeçmişleri eklediğimizde 3 milyon 250 bin işsiz sayısına ulaşmış oluyoruz. “Eksik istihdam” diye adlandırılan, iğreti işlerde, informal işlerde çalışan 1 milyon 166 bin işsizi eklediğimizde ise işsiz sayısı ya da atıl işgücü 4.4 milyona ulaşıyor ki, bu dehşetli bir işsiz ordusu.

Büyümeye rağmen

2002’de yüzde 8’e, 2003’te yüzde 5’e yakın büyüyen ekonominin istihdam yaratmak yerine işsizlik üretmesi ise bir başka ilginç boyut. Daha doğrusu, istihdam için bir politika geliştirmeyip, “büyüme olunca istihdam sorunu da kendiliğinden azalır” şablonunun ne kadar dayanıksız olduğunu da kendi pratiğimiz gösteriyor.

Büyüme, istihdam yerine işsizlik yaratmış. Nasıl olmuş? Bu büyüme, yeni yatırımlara dayanan bir büyüme değil. Olan, sadece atıl kapasitelerin dış pazar için kullanılması. Ama bunu yaparken de rekabet gücü bulabilmek için vahşi bir işgücü sömürüsü yaşandı.

Hem reel ücretler düşürüldü hem de üç kişinin işi iki kişiye yaptırılıp biri kapı dışarı edilerek “verimlilik artışı(!)na gidildi. Böylece dışarıda rekabet edecek maliyet fiyatı yakalanmak istendi. Nereden? Tabii ki işgücü üstünden. Böylece, ihracata dönük büyüme isimli süslü görüntünün altında koskoca bir yoksullaşma ve işsizlik var.

(...)

(NTV, 9 Mart 2004)