EMEP yöneticileri ve mazurcularının Demokratik Güçbirliğini parlatmak ve liberal perişanlıklarını gerekçelendirmek için sarıldıkları beylik söylemlerden biri de Güçbirliğinin CHP tabanındaki işçi ve emekçileri arkasında topladığı biçimindedir. Bu liberallere göre Demokratik Güçbirliği sol bir alternatif yaratarak gerici burjuva partilerin işçi ve emekçi kitleler üzerindeki etkisini kırıp, onları birleştirmektedir. Halihazırda Evrensel sayfalarında sık sık yayınlanan CHPden Güçbirliğine geçiş haberleri, platformlarının doğruluğuna kanıt sayılmaktadır. Oysa CHPden Güçbirliğine geçenlerin sınıfsal-siyasal kimlikleri ve geçiş nedenleri dikkate alındığında, bu geçişler, Güçbirliğindeki k&uum;çük-burjuva reformist çevrelerin argümanlarına dayanak olmak bir yana, onun burjuva liberal politik konumu hakkında ek açıklıklar sağlamaktadır.
CHPden Güçbirliğine katılanların ağırlığını CHPnin küskünleri oluşturmaktadır. Bu küskünlerin CHPye küsme nedenleri siyasal değil, CHPnin kendilerini aday göstermemesi ya da istedikleri yerden aday göstermemesidir. Öyle ki, hemen hemen hepsi, CHPnin anti-demokratik aday belirlemesine yönelik tepkilerinden dolayı CHPden koparak Güçbirliği saflarına katıldıklarını ilan etmektedirler. CHPnin merkezi atama yoluyla aday belirlemesi nedeniyle seçimlerde belediye başkanlığı ya da belediye meclis üyeliği için aday gösterilmeyi bekleyenler, umduklarını bulamadıkları için, protesto amacıyla destekçileriyle birlikte, Güçbirliği saflarına katılmaktadırlar.
Birkaç somut örnek verelim. Evrensel gazetesinin artık tanıdık haberlerinden birinin başlığı CHPde istifa rüzgarı biçiminde. Haberde istifanın gelişimi ve nedenleri şöyle anlatılıyor: CHP Küçükçekmece belediye meclis üyesi ve il meclis üyesi adaylarından 28 kişi İlçe Seçim Kuruluna gelerek adaylıktan istifa ettiler. İstifa edenlerin 24ü belediye meclis üyesi, 4ü de il meclis üyesi adayı. İstifa edenlerin bir kısmı Güçbirliğini destekleyeceklerini açıkladı.
CHP Küçükçekmece İlçe Örgütünde istifalara neden olan tartışmalar, belediye başkan adayının belirlenme sürecinde başladı. Tabanın bütün çabalarına rağmen belediye başkan adayı olarak önseçim yapılmaksızın merkezin ataması ile Naci Ekşi aday gösterildi. Bu gelişme CHPde istifa sürecinin başlangıcı oldu.
Dikkat edilirse istifalar CHPden değil, CHP adaylığından. Öyle ki, adaylıktan istifa edenler seçimlerin ardından CHPde iç mücadeleye devam edeceklerini söylüyorlar: Yerel seçimlerde bir partiyi destekleme konusunda ortak bir kararımız yok, ama bireysel olarak arkadaşların hemen hemen hepsi Demokratik Güçbirliğini destekleyeceklerini söylüyor. Biz CHPliyiz. Seçimlerin ardından da ilçeyi olağanüstü genel kurula götürüp bazı menfaatçıları uzaklaştıracağız.
CHPden Güçbirliğine geçişler elbette destekçilikle de sınırlı kalmıyor. Adaylık beklentileri karşılanmadığından daha önce de birçok CHPli istifa etmiş ve Güçbirliği listelerinden aday gösterilmişlerdi. Örneğin İzmirin Konak ve Menemen ilçelerinde CHPden aday gösterilmeyen kişiler partilerinden istifa ederek Güçbirliğinin aynı ilçelerden adayları oldular. Dahası bu ilçelerden daha önce ÖDP adaylarının Güçbirliği adayı olacağı kararlaştırılmasına rağmen bu böyle oldu. ÖDP, kendisine yönelik alınan bu tutumdan dolayı İzmirde Güçbirliğinden çekildi.
İşte CHPden Güçbirliğine geçişlerin içyüzü. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin CHP etkisinden koparılması argümanı, klasik oy avcılığına kılıf olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Güçbirliğinin AKP karşıtlığına indirgenmiş yerel seçim platformu, CHPnin gerici burjuva platformu ile hesaplaşma temelinde değil, onun bir takım anti-demokratik uygulamalarına karşıtlıkla tamamlanmaktadır. Politik söylem planında bu tutum sol oyların bölüneceği umacasına daraltılmıştır. Böyle olunca da, CHPden Güçbirliğine geçişler en fazla kimi menfaat gruplarının önüne taş koymak amacıyla gerçekleşmektedir. CHPnin gerici burjuva çizgisi genel bir sol söylem içerisinde kabul görmekte, tartışmaya dahi gerek duyulmamaktadır.
Diğer taraftan CHP ile Güçbirliği arasındaki politik konum farklılıklarının silik olması nedeniyle birçok yerelde CHP adayları açıktan ya da fiili olarak desteklenmektedir. Örneğin Ankarada Güçbirliği, Büyükşehir ve Sincan dışında başka hiçbir ilçede aday çıkartmamıştır. Oysa aday listelerinin seçim kurullarına verilmesinin son gününe kadar Ankaranın ilçeleri Güçbirliğini oluşturan partiler arasında paylaştırılmıştı. Ancak SHP büyükşehir hesabı nedeniyle Sincan dışında hiçbir ilçede aday göstermediği gibi, bu tutumunu son ana kadar da gizledi. Aday başvuru süresinin dolmasına az bir süre kala durumun farkına varılmasıyla Ankarada en azından ÖDP cephesinden Güçbirliği dağılmış oldu. ÖDP, son anda daha önce kendisine souml;z verilen ilçede, Yenimahallede adayını çıkardı. Örnekler çoğaltılabilir.
Burada işaret etmek istediğimiz nokta, burjuva liberal bir platformda biraraya gelenlerin, işçi ve emekçilere verecek herhangi bir şeylerinin olmadığıdır. Bazıları sosyalist ya da emek etiketi taşıyor olsalar da, bu çevrelerin hem birbirleriyle hem de gerici burjuva partileriyle ilişkilerinde burjuva siyasetinin ahlakı ve değerleri esas olabilmektedir. Politik ayrım çizgilerinin silikleşmesi nedeniyle CHP ile Güçbirliği arasındaki geçişler politik nedenlere dayanmadığı gibi, Güçbirliğinin CHPye yedeklendiği durumlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu tablonun ortaya çıkardığı gerçek şudur: EMEP ve onunla aynı platformda duran öteki liberal küçük-burjuva çevreler, SHP ile ittifak kurarak burjuva düzenle bütünleşme yolunu tutmuş, bunun mantıki bir sonucu olarak da CHPye dahi yedekenir bir konuma sürüklenmişlerdir.
Sonuç olarak Güçbirliği, burjuva siyaset alanında CHPnin boşalttığı yeri doldurma hedefine bağlanmıştır. Dolayısıyla, CHP tabanından işçi ve emekçilerin Güçbirliğine geçişleri olsa dahi, bu sınıf ve emekçi hareketine herhangi bir yarar sağlamayacaktır. Tersine, CHP gibi işçi ve emekçi kitlelerin gözünde yıpranmış bir burjuva düzen partisinin boşluğunun başka bir burjuva platformla doldurulmuş olması, sınıf ve emekçi hareketi açısından olumsuz bir durumdur.
Sosyalizmin kızıl bayrağı işçi ve emekçileri gerçek kurtuluş yolunda birleşmeye ve savaşmaya davet ediyor. Burjuva ve küçük-burjuva partiler ise siyasal rant ve yağma uğruna olmadık cambazlıklarla işçi ve emekçileri bölüp aldatarak, kurulu düzenin biraz daha yaşamasına hizmet ediyorlar. Bu nedenle, işçi ve emekçilerin, burjuva ve küçük-burjuva sosyalizminden kopartılarak bağımsız devrimci sınıf platformunda birleştirilmesi, günün en önemli görevidir. Bu doğrultuda elde edilecek her başarı, işçi sınıfı ve emekçi hareketi açısından gerçek bir ilerlemeyi ifade edecektir.
Kartal SSKda 10-11 Mart eylemleri...
TTB ve SESin Ücretimiz, iş güvencemiz ve sağlık hakkı talepleriyle 10-11 Mart tarihlerinde almış olduğu iki günlük işbırakma kararı Kartal SSKda uygulandı. 10 Mart sabahı TTB ve SES üyelerinden oluşan yaklaşık 100 kişilik grup hastane ana girişinde toplanarak bir açıklama yaptı. Açıklamayı TTB temsilcisi okudu. Sağlıkta dönüşüm adı altında yapılmak istenen saldırılar anlatıldı. Daha sonra SESin Kamu yönetimi reformu aldatmacası ile yapılmak istenen ne? ve İstanbul Sağlık Platformunun Hasta ve hasta yakınlarına başlıklı bildiriler dağıtıldı. Dağıtım esnasında grevin neden yapıldığı sözlü olarak anlatıldı. Oldukça olumlu tepkiler alındı. Daha sonra bir grup sağlık emekçisi Avrupa Yakasındaki eyleme destek vermek için gitti.
11 Martta ise fazla bir şey yapılamadı. Kartal SSKdaki eylemlere katılım ve örgütlenmede yaşanan zayıflık sürüyor. İdarenin TTB ve SES üyelerine yönelik baskı ve sindirme girişimleri oldu. Polis çağrılarak eyleme katılanların isimleri verildi. 10 Marttaki grev başlamadan önce idare, hekimleri ve personeli çağırarak toplantı yaptı. Bazı hekimlerin eylemi kırmak için aldığı gerici tutumlar fazla etkili olmadı. Nöbetçi hekimler poliklinikte bir-iki servisi açık tuttular, ancak hasta kabul etmediler.
TTB ve SES idarenin baskılarına kısmen boyun eğmiştir. Özellikle SES üyelerini harekete geçirmede yetersiz kalmıştır. Halen az sayıda kişi üzerinden çalışmalar yürümektedir. Bu ileriki süreçte aşılması gereken bir zaaftır. Türk-İşe bağlı Sağlık-İş ise sürecin dışındadır. Sağlık-İşten birkaç duyarlı işçinin çabası ise henüz Kartal SSKdaki süreci tersine çevirmekten uzaktır. Kamu-Sen ise eylemsizliği, hatta eylem kırıcılığını elden bırakmadı.
Tüm olumsuzluklara rağmen son eylem 5 Kasım ve 24 Aralık eylemlerine oranla başarılı geçti, pratikte bir şeyler yapıldı. Özellikle halkın desteği iyiydi. Anadolu Yakası gözönüne alındığında da grev oldukça başarılıydı. Kamu emekçileri ve sağlık çalışanları mutlaka diğer kesimlerle tabandan ortak çalışma başlatmak zorundadırlar. En azından tabanda bu eğilim vardır. İki günlük grevin başarısı ortadadır. Ancak zayıf noktaları, eksiklikleri tespit edilmeli ve bunlar hızla aşılmalıdır.
Özellikle iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Birincisi, eylemlerin başarısı planlı bir ön hazırlıkla ve taban çalışmasıyla mümkündür. İkincisi, bu tarz grevlerin başarısı atıl kalanlar tarafından belirlenir. Bu iki nokta asgari yapılması gerekenlerdir. Yapılan çalışmanın daha hedefli olması için TTBnin, SESin ve Sağlık-İşin üyeleri olarak bizlerin henüz böyle bir çalışmaya başlamamış olması, işyeri, eylem komiteleri vb. oluşturmamış olması ciddi bir eksikliktir. Sadece takvimlendirilmiş eylemlere katılmak bu saldırıyı durdurmayacaktır.
Sonuç olarak, Kartal SSKda son eylemler göz önüne alındığında bir başarı söz konusudur. Bu olumlu hava, çalışmayı tabana yayarak ve tüm üyelerin seferber edilmesi için kullanılmalıdır.
Kölelik yasalarına hayır!
Hastaneler ticarethane, hastalar müşteri olmayacak!
Herkese eşit, parasız, kaliteli sağlık hizmeti!
Tüm çalışanlara grevli-TiSli sendika hakkı!