2004 Newrozunu çok önemli ve kritik bir dönemde kutluyoruz.
Görev ve sorumluluklarımız, her zamankinden çok daha ağır, çok daha önemli ve kritik... Bu tarihsel dönemdeki görevlerimizin üstüne bütün gücümüzle gidersek, mücadelenin geleceği açısından çok önemli sonuçlar doğurabileceğimize inanıyoruz...
Newroz, bir direniş ve direniş çağrısıdır!
Mazlumun Newrozu bir kıvılcım, Bozkırı tutuşturmaya aday bir kıvılcım!
Newroz, teslimiyet ve ihanete karşı net ve kesin bir tutum alıştır!
Mazlum Doğandan Sema Yüceye uzanan Newroz çizgisi bunu anlatıyor!
2004 Newrozunu çok kritik bir dönemde kutluyoruz.
Güney Kürdistanda, ABD işgali temelinde Irak devletinin yıkılışı, Kürtler açısından federasyonlaşma olanaklarını ve fırsatını doğurdu. Güneydeki Kürtler ve onların egemen partileri bu olanak ve fırsatları sonuna kadar kullanma eğiliminde ve kararında görünüyorlar. İmzalanan Geçici Anayasa metni önemli ölçüde bunun göstergesi niteliğinde. Ancak buna rağmen federasyonlaşma, Kürtlerin güç ve iktidar konumları henüz ciddi bir tehdit ve tehlike altındadır.
Bu tehdit ve tehlike büyüktür. Irak ve Güney üzerinde sayısız bölgesel ve uluslararası güç çatışıyor, sayısız yöntem ve araçla bu yapılıyor. Irakın ve Güneyin yeniden yapılandırılması sürecinde sayısız güç ve denge işin içine karışıyor... Bu karmaşık ve çelişik boyutlara sahip süreçte KDP ve YNK, ABD ekseninde en geniş hakları kazanmaya, bunu siyasal ve hukuksal güvencelere bağlamaya çalışıyor. Mevcut durumu kritik bir fırsat olarak değerlendiriyor ve azami düzeyde yararlanmaya çalışıyorlar. Bu, anlaşılırdır. Ancak karşı karşıya bulundukları tehdit de bütün şiddetiyle varlığını sürdürüyor... Eksen, ABDnin ekseni ve sonucu belirleyecek olan da ABDnin dünya ve bölge stratejisi ve bu bağlamda gözetmek durumunda kaldığı güç dengeleridir. Ya ABD, Arap devletlerinin ve TCnin duyarlılıklarını gözetir ve iki taraf arasında bir tercih yapmak durumunda kalırsa ne olacak?
Bizim Kürtler bu soruyu kendilerine soruyorlar mı?
Soru sormak, yanıtını araştırmak ve oluşturmak içindir!
ABD, Arap devletlerinin ve TCnin, başka dengelerin duyarlılıklarını gözetir ve tercihini onlardan yana kullanırsa, Güney Kürtlerinin ortaya çıkabilecek tehlikeye karşı bir önlemleri, stratejileri var mı?
Ortaya çıkan verilerden ortada bir önlem ve strateji gözükmüyor! Son tahlilde bütün geleceklerini ve kaderlerini ABDnin stratejik tercihlerine bağlamışlardır. İki ucu açık bir durumla karşı karşıyayız. Güneyde Kürtler mevcut federasyonlaşma düzeyini koruyabilme şansı olduğu gibi, mevcut kazanımlarını yeni bir Cezayir Anlaşması ile yitirebilirler de...
Bu olasılıklar karşısında ne yapılabilir?
Güneyde halk inisiyatifini ve iktidarlaşmasını geliştirecek bir yaklaşım ve çalışma içinde olmak; Kuzeyde ise ulusal kurtuluş mücadelesini ve olanaklarını toparlayacak ve yeniden ayakları üzerinde yükseltecek bir çaba içinde olmak gerekir! Bu iki görev de ancak bağımsız bir çizgi, emekçi inisiyatifi bağlamında gerçekleşebilir!
Eğer Kuzeyde ulusal kurtuluş mücadelesi İmralı tasfiyeciliğine tabi tutulmasaydı, bu, Güneydeki dengeler ve gelişmeler üzerinde daha soluklandırıcı etkide bulunabilirdi. En azından TC, bu kadar rahat ve pervasız davranma gücünü ve olanağını bulamazdı... Dolayısıyla Kuzeydeki ulusal kurtuluş mücadelesini toparlamak ve yeniden günlük politikaya dayatmak Güzey açısından da soluklandırıcı bir işlev görecektir!
Kuzeydeki mücadele, Güney Batı Kürdistandaki gelişmeleri daha yakından etkilemektedir. Kamişlodaki olaylar, hemen ardından meydana gelen serhıldanlar ve Suriye devletinin katliam, bastırma ve kitlesel sindirme hareketi, kutlamakta olduğumuz Newrozu daha kritik kılan etkenlerden biridir. Kuşkusuz Kürtlerin ulusal istemleri doğrultusundaki duruşları, kitlesel tepkileri ve buna karşı Suriye devletinin bastırma hareketi bu parçadaki Kürt sorununa ve genelde Kürdistan sorununa yeni boyutlar getirme eğiliminde görünüyor. Güney ve Güney Batı Kürdistan sorunu bölgesel ve uluslararası platformlarda daha çok tartışılacak, sömürgeci devletler ortak bastırma stratejilerini yeni öğelerle zenginleştirmeye, farklı taktikleri, özel savaş yöntemlerini devreye sokmaya çalışacaklardır. Kuşkusuz buna devrimci yurtseverlerin kayıtsız kalmaları düşünülemez!
Kuzeyde de önemli gelişmeler yaşanıyor. İmralı Partisi cephesinde tasfiye çizgisinin bir sonucu olarak kırılmalar, bölünme ve çözülmeler yaşanmaktadır. Bu süreç daha da derinleşme eğilimindedir. İmralı tasfiyeciliğinin mantıki sonucu bundan başkası olamazdı! Kongra-Gel içindeki kanatlar, birbirlerini liberal-bozguncu ve muhafazakar olarak tanımlamaktadırlar. Bu iki kanada da Öcalan müdahale etti. A. Öcalanın bu müdahalesi sonuç verebilir mi? Her iki kanat da İmralı çizgisine ve Öcalana bağlı olduklarını döne döne vurgulamaktadırlar. Aslında her iki kanat da İmralı çizgisinin ürünüdür ve her iki kanadı da harekete geçiren temel etken yaşam ve gelecek kaygısıdır.
Aynı tasfiyecilik yasal zeminde de gelişmekte ve derinleşmektedir. Yasal zeminde yıllardır gerçek yurtseverler, emekçiler ve onların temsilcileri yönetim kademelerinden tasfiye edildi. İmralı teslimiyetiyle birlikte gerçek anlamda bir Kürt sorunu olmayan Kürt egemen sınıflarının temsilcileri, mücadelede hiç değer yaratmayan unsurlar yasal partinin iplerini tümden ellerine geçirdiler. Kuşkusuz bu unsurların kendi sınıfları adına da olsa bağımsız, onurlu bir duruşları yoktur. Ama kimi kırıntılar karşılığında düzen içinde daha rahat yer alabileceklerini ve çıkarlarını büyütebileceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle mücadelenin gerçek yükünü taşıyan, değerler yaratan emekçileri ve yurtseverleri tasfiye ediyorlardı.
28 Mart seçimlerinde seçilen adayların durumu, oynanan ayak oyunları bu tespitlerimizin en kestirme kanıtını sunmaktadır. Adayların kaygılarında, DEHAP yöneticilerinin yaklaşımlarında ulusal mücadelenin en sıradan bir ayrıntısını görmek mümkün mü? SHP ile yapılan Demokratik Güçbirliği ise, İmralı tasfiyeciliğinin yasal zemini ve Kürt halkını tümden devletin denetimine alma operasyonundan başka bir şey değildir.
Bütün bu gelişmeler, Kuzeyde devrimci yurtsever değerlerin ve potansiyelin nasıl bir tasfiye tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Aslında son çeyrek yüzyıllık mücadelenin ortaya çıkardığı değerler, devrimci dinamizm ve potansiyel İmralı sürecinin büyük tasfiye sürecine ve sayısız tahribata rağmen varlığını sürdürüyor. Bütün tasfiyeci planlar, taktikler ve operasyonlar da bu potansiyel, değerler ve dinamikler üzerinde oynanıyor...
Bu Newrozda emekçi halkımız, devrimci değerlerimizin gerçek sahipleri alanlara dökülecek, kendi istemlerinin ve birikimlerinin içsel dürtüleriyle... Tasfiyecilerin, emek ve değer gaspçılarının yanıltıcı propagandalarının yarattığı yanılsamalı havanın ağır etkisi altında... Kısaca tasfiyeciliğe ve çok yönlü tahribatlarına rağmen Kürdistan halkı, emekçiler ve yoksullar bir boşluk içinde, bir arayış içinde... Umudu, geleceği ve kendisine ait olanı bulma arayışıdır bu. Bu umuda ve kendisine ait olanı bulma arayışına ancak devrimci emekçi bir çizgi yanıt verebilir! Bu çizgi de Mazlum Doğandan Sema Yüceye uzanan Newroz çizgisinden başka bir şey değildir!
Mazlum Doğan, çaktığı kıvılcımla sadece 12 Eylül karanlığına, teslimiyet ve ihanete karşı net bir duruşu işaret etmekle kalmadı, aynı zamanda Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin emekçilerin devrimci inisiyatifi, devrimci sosyalistlerin yol gösterici çizgileriyle başarıya ulaşabileceğini gösterdi. Bu, ulusal kurtuluşun devrimci emekçi yorumundan, Newrozun emekçi özünden başka bir şey değildi.
İçinde geçmekte olduğumuz tarihsel dönem, Newrozu Mazlum Doğanca algılamamızı ve kutlamamızı dayatıyor. Güncel görevler devrimci ulusal kurtuluş çabalarını büyütmeyi, daha etkili ve sonuç alıcı kılmayı dayatıyor.
Newroz, bir direniş ve direniş çağrısıdır!
Mazlumun Newrozu bir kıvılcım, Bozkırı tutuşturmaya aday bir kıvılcımdır!
Newroz, teslimiyet ve ihanete karşı net ve kesin bir tutum alıştır!
Biz, bu çağrı ve duruşu kuvvetlice vurgulamayı bir görev biliyoruz...
Cejna Newroz Pîroz be!
Biji Newroz!
Yaşasın Ulusal Kurtuluş Mücadelesini Toparlama ve Yeniden İnşa Mücadelemiz!