20 Mart'04
Sayı: 2004/03


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları işçi sınıfını ve kitleleri örgütleyerek karşılayalım!
  Cam sektöründe sözleşme imzalandı...
  Fatura işçi ve emekçilere kesildi
  Emperyalist tekellerin önündeki tüm engeller kaldırılıyor
  Kürt-Arap çatısması yalanı...
  Devlet terörüne karşı devrimci mücadeleye!
  Düzen partilerine oy vermeyelim, hesap soralım!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  Kent gerçeği ve belediyeler!
  Düzenin muhalefet boşluğu ve CHP'nin yeri
  13 Mart'ın ardından...
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../3
  CHP'den "Güçbirliği"ne geçişlerin anlamı ve sınırları
  BES Genel Kurulu yapıldı...
  Sermayenin "sosyal savaş"ına karşı Avrupa emekçileri 2-3 Nisan'da alanlarda!
  İspanyol halkı gerici oyunları bozdu!
  İspanya'daki saldırıların gerisinde kim var?
  Kıraç'ta patronların sömürü ağı evlere girdi...
  Bültenlerden...
  BEKO işçisi saldırılarla karşı karşıya!
  Dizayn Teknik Plastik Boru fabrikasında kuralsız sömürü
  Süreç bize önemli görev ve sorumluluklar yüklüyor
  Cejra Newroz piroz be!..
  Güney Batı halkımızın haklı direnişinin yanındayız!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Güney Batı halkımızın haklı direnişinin yanındayız!

Sömürgeci Suriye rejimi, Güney Batı halkımız üzerinde dünyanın gözleri önünde bir katliam ve kırım hareketi uyguluyor. Buna karşılık Güney Batı Kürdistan halkı, yılların birikimi sonucu ayakta ve sömürgeci zulme karşı direniyor, birçok yerde serhıldana duruyor!

Öncelikle halkımız üzerinde geliştirilen katliam ve kırım hareketine karşı başta emekçi sınıflar olmak üzere bütün parçalardaki Kürt halkı sesini yükseltmeli, ulusal direniş hareketini geliştirmelidir!

Katliam ve kırım, zulüm ve her türlü yıkım halkımız için bir kader mi?

Sömürgeciler ve emperyalist sistem temsilcilerine bakılırsa bu, değişmez bir kaderdir!

Öyle düşündükleri için her kritik gelişme karşısında biraraya gelir, ortak bastırma ve sindirme stratejileri çizer, günlük olarak bunu uygulama alanına sokarlar. TC, Suriye ve İran son aylarda birkaç kez biraraya gelip ortak bastırma stratejilerini gözden geçirip güncelleştirdiler. Her üç sömürgeci güç de tetikte bekliyor, herhangi bir parçada meydana gelebilecek bir kıpırdanmayı ortak bastırmaya çalışıyor. Şimdi yine tetikteler, Suriye rejiminin Kürt halkının haklı öfkesini ve kalkışmasını bastırmasını alkışlamaktadırlar...

ABD’nin Irak’ı işgal hareketini, bunun Güney Kürtler’i için ortaya çıkardığı elverişli koşulları, oluşmaya başlayan federasyonlaşmayı Güney Kürtleri’ni kışkırttığı, sokaklara döktüğü propagandasıyla gerçekleştirilen katliam ve kanlı bastırma hareketini meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.

Yıllardır en sıradan haklardan bile yoksun bırakılan Güney Batı Kürdistan Kürtleri’nin haklı ve meşru talepleri, bu doğrultudaki direnişleri böylece gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor.

Elbette Güney’de ve Irak’taki son gelişmeleri Güney Batı Kürtleri’ni de etkilemekte ve ulusal istemlerini daha etkin biçimde ifade etmelerini tetiklemektedir. Ama bu etkilenmenin kendisi, sorunun kendisini ve yakıcılığını ortadan kaldırmaya yeter mi?

Büyük bir çoğunluğu hukuksal bir statüye sahip olmayan Güney Batı halkımız, diğer parçalardaki gelişmelerden etkilendiği gibi, daha çok da Kuzey’deki ulusal kurtuluş savaşından etkilenmiş, bu mücadele içinde etkin bir biçimde yer almış, çocuklarını bu mücadeleye seferber etmiş, bunun sonucu sayısız bedel ödemiştir. Yılları bulan bu mücadelenin Güney Batı Kürtleri’nde belli bir bilinç ve birikim yaratmıştır. Bunlardan dolayı bütün haklarından yoksun bırakılan bu parçadaki halkımızın bugün küçük bir kıvılcımla ayaklanması anlaşılır değil mi?

Bu parçadaki halkımızın haklı istemleri ve serhildana dönüşen tepkisini katliamla bastıran sömürgeci Suriye devleti, belki kısa sürede “başarı” kazanabilir. Ama bu “başarı” geçici olmaya mahkumdur. Bu parçada da ok yaydan çıkmıştır, halkımızın haklı özgürlük istemlerini bastırmak ve yeniden küllendirmek mümkün değildir.

Bu noktada Kuzey’deki ulusal kurtuluş mücadelesinden doğrudan etkilenen Güney Batı Kürdistan’daki halkımızın direnişi karşısındaki görev ve sorumluluğumuzun altını bir kez daha çizmek durumundayız. Katliamları eylemli olarak protesto etmek, destek ve dayanışma mesajlarını yine eylemli olarak vermek gereklidir. Ancak bunlar güncel ve etkileri son derece sınırlı olan tutumlardır. Esas olan bu güncel görevleri ihmal etmeden stratejik boyutta yapılması gerekenlerdir. Bunun özü de İmralı çizgisi tarafından tasfiyeye götürülen ulusal kurtuluş mücadelesini devrimci emekçi çizgide toparlamak ve yeniden inşa etmektir! Bunu başardığımız ölçüde sömürgeci devletlerin ortak stratejileri karşısında gerçek anlamda bir savunma hattını oluşturabilir, diğer parçalardaki direniş ve mücadelelerle ilkeli ve sonuç getirici ortak politikalar geliştireiliriz. Son 25-30 yıllık mücadele pratiği de bunu kanıtlamıştır.

Sömürgeci Suriye devletinin katliamını lanetlerken, Güney Batı halkımızın haklı direnişinin yanında olduğumuzu vurgulamak istiyoruz.

Özgür ve onurlu gelecek, direnen ve direnişinde sonuna kadar ısrar eden halkımızın olacaktır!

15 Mart 2004
Kürdistan Devrimci Sosyalistleri



Filistinli eski gerilla önderi Irak’ta tutulduğu
cezaevinde öldü...

İşgalciler Ebu Abbas’ı katletti!

İşgalci Amerikan ordusu tarafından tutsak edilen Filistin Kurtuluş Cephesi (FKC) lideri Ebu Abbas (Muhammed Abbas) 9 Mart’ta yaşamını yitirdi. ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Whitman, ölüm sebebinin “doğal nedenler” olduğunu söyledi.

Ancak FKC yetkilileri Ebu Abbas’ın ölümünden işgal güçlerini sorumlu tuttular. Konuyla ilgili bir açıklama yapan FKC siyasi büro üyesi Nazım Yusuf, “Ebu Abbas’ın ölümünden Amerika sorumlu” dedi. Yusuf, kalp ve tansiyon sorunları olan 55 yaşındaki FKC liderine on gün boyunca ilaç verilmediğini duyurdu. Böylece Ebu Abbas’ı katleden işgalciler, ölümüne “doğal” bir görünüm vermiş oldular.

Filistin lideri Arafat ve Filistin yönetimince yapılan açıklamada, “Halkına ve vatanına kendini adamış olan milliyetçi lider ve müstesna bir savaşçı olan Ebu Abbas’ı saygıyla selamlıyoruz” ifadelerine yer verildi.

Ebu Abbas liderliğindeki FKC, FKÖ lideri Arafat’ın İsrail ve ABD emperyalizmi ile yürüttüğü “diplomatik” görüşmelere karşı çıkmış, bu muhalefetini göstermek için İsrail’e karşı geniş yankı uyandıran eylemler yapmıştı. 1985’te İtalyan gemisi Achille Lauro’yu kaçıran dört gerilla FKC üyesiydi. ‘90’dan sonra ise Ebu Abbas Arafat’la aynı çizgiyi benimsedi, “Oslo Anlaşmasını” destekledi. Ancak “Oslo Barışı”nın Filistin direnişini pasifize etmeye yarayan bir aldatmaca olduğunu farketmekte gecikmedi. Ardından bir grup yoldaşıyla Irak’a yerleşti.

İşgalcilerin Ebu Abbas’ı tutuklamaları tamamen yasadışı bir uygulamaydı. Zira “Oslo Anlaşması”na göre Filistin Kurtuluş Örgütü’nün hiçbir üyesi, 1993’ten önceki eylemlerinden dolayı yargılanamayacaktı. Bu aynı anlaşma kasap Şaron için de geçerlidir. Ebu Abbas’ı keyfi şekilde tutuklayıp katleden ABD emperyalizmi, aynı zamanda “Oslo Anlaşması”nın da mimarı ve garantörüdür.

Irak işgalinden hemen önce Suriye, İran, Libya, Yemen ve Lübnan gibi ülkelerden iltica talebinde bulunan Ebu Abbas’a, bu ülkelerin hiçbiri kapılarını açmadı. Bağdat’ın düşüşünden kısa bir süre sonra işgalcilere tutsak düşen FKC lideri, yaklaşık bir yıldır işgalciler elinde tutsaktı. İlk tutuklandığı dönemde işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı örgütü tarafından açıklanmıştı.

Ebu Abbas’ın katledilmesi, ABD emperyalizminin Filistin halkını hedef alan saldırganlığının bir parçasıdır. Yıllardır siyonist işgali her bakımdan destekleyen ABD, işgale karşı direnen Filistinli örgütlere ve liderlerine terörist muamelesi yapmıştır. Ebu Abbas da işgal karşıtı direnişin sembollerinden biri olarak katledilmiştir.



Ford’da yeni saldırı dalgası

Ford işçilerine yönelik saldırılar devam ediyor. Ford patronları geçtiğimiz günlerde yaptıkları fabrika toplantısında işçi ücretlerini dondurduklarını açıkladılar. Yakın dönemde imzalanan satış sözleşmesine tepkiler henüz sürerken, bu açıklama Ford işçilerine yeni bir darbe oldu. Ford işçilerinin de içinde olduğu 800 bin metal işçisini ilgilendiren satış sözleşmesinde öngörülen zam miktarı %2.4’tü. Bu ise sıfır zam anlamına geliyordu.

Sıfır zam dayatmasını IG Metal bürokratları kabul etmişlerdi. Ancak Ford patronları ücretlere yapılan bu zammı bile uygulamaya yanaşmıyorlar. Ford temsilcileri 2004 yılında 3.5-3.8 milyon Euro kâr sağlamayı hedeflediklerini açıkladılar. Ama işçi maliyetinin yüksek olduğunu, bu nedenle zarar ettiklerini, ücretlere yapılan yeni zamları uyguladıklarında belirlenen hedefe ulaşamayacaklarını söylediler. Dahası tam bir arsızlıkla Almanya Ford fabrikasının geçtiğimiz dönem iflasın eşiğinden döndüğünü iddia ettiler. Sonuç olarak ‘05 yılına kadar Ford işçilerine toplusözleşmede vaadedilen zam uygulanmayacak. Ayrıca her yıl işçilere verilen Noel parası %100’den %55’e düşürülüyor. Öte yandan Ford’da 25-40 yıl çalışanlara ödenen jübile parası da artık brüt olarak ödenecek. Eskiden bu paradan yapılan kesinti ve vergler patron tarafından ödeniyordu. Bundan böyle işçiler ödeyecek.

IG Metal’in hain bürokratlarının imzaladıkları bu satış sözleşmesi ile başta 35 saatlik iş haftası hakkı olmak üzere kazanılmış pek çok hak gaspedildi.

Bu aynı toplantıda bir büyük aymazlık örneğini de işçi temsilcileri sergiledi. İşçi temsilcileri, fabrikayı korumak ve işten atılmaları engellemek gerekçesiyle sözleşmeyi imzaladıklarını belirttiler. Bunlar daha önce de Ford patronlarının “sosyal plan”dan vazgeçtiğini ve işçi çıkışlarının olmayacağını söylemişlerdi. Bunun bir yalan olduğu kısa sürede açığa çıktı. “Gönüllü işten çıkış” yalanıyla yaklaşık 1250 işçi işten atılmış bulunuyor. Nisan ayında yeni çıkışların olacağı, dolayısıyla bu sayının daha da artacağı muhtemeldir.

Ford işçileri gelinen yerde kendilerini daha zor ve kötü günlerin beklediğini biliyorlar. Ford patronu ve yardakçıları işyeri temsilcilerinin yalanlarına inanmıyorlar. Her açıklamanın yeni bir hak gaspı anlamına geldiğini düşünüyorlar. Nitekim işyeri toplantısında ücretlerin dondurulmasına ve yapılan kesintilere çok sert tepki gösterdiler.

Ford işçilerinin önünde sömürüye, işten çıkarmalara ve hak gasplarına karşı direnmekten, yakın dönemdeki TİS sürecinde olduğu gibi onbinler halinde sokağa çıkmaktan başka bir yol yoktur. Zira mücadeleyle kazanılan haklar ancak mücadeleyle korunabilir.

Bir-Kar/Köln