Milli Eğitim Bakanlığı, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ilgili maddelerinde değişiklik öngören bir taslak hazırlayarak Başbakanlıka sundu. Taslağa göre eğitim emekçileri kariyer yaparak yükselebilecek, eğitim-öğretim tazminatı ise kariyerine paralel olarak artırılacak.
Bu tasarı ana mantığını Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı ve Yerel Yönetimler Yasa Tasarısından alıyor. Bilindiği gibi emekçiler cephesinden kölelik yasaları olarak adlandırılan bu reform dizisinin ilk hedefi kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldırmaktır. İkinci temel hedefi ise çalışma yaşamının esnekleştirilmesidir. Ardından ücretlerin düşürülmesi, sendikal örgütlülüğün bitirilmesi, rekabetçi bir ortam yaratılarak sınıf dayanışmasının kötürümleştirilmesi vb. uygulamalarla kölelik yasaları işyerlerinde ayaklarına kavuşturulmak isteniyor.
Burjuva medyanın öğretmenliğe kariyer sistemi getiren bu uygulamayı öğretmenlere yükselme imkanı sağladığı gerekçesiyle göklere çıkarması boşuna değil. Çünkü sermaye, medya aracılığıyla geniş kesimlerin bilincini bulandırarak saldırılarını hayata geçirmede sorunsuz bir ortam yaratmak istiyor.
AKPnin Acil Eylem Planında taslağın amacı şu şekilde dillendiriliyor: Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı ve seçkin bir ortağı yapmada en önemli unsurlar arasında yer alan öğretmenlerin kıdem, eğitim ve iş başarıları esas alınarak, mesleki ve kişisel gelişimlerinin sağlanması, niteliklerinin iyileştirilmesi, statülerinin yaptıkları görevin önem, güçlük ve sorumluluk derecesi çerçevesinde olması gereken seviyeye yükseltilmesi amaçlanmıştır.
Ulvi ve iyiniyetli ifadeler taşıyan bu söylemlerle saldırıların emekçi düşmanı yüzü örtülmeye çalışılıyor. Ancak taslakta yeralan ifadeler gerçeklerle karşılaştırıldığında, iyiniyetin sadece sermaye sınıfına gösterildiği açığa çıkıyor.
Taslağa göre göreve ilk başlayan eğitim emekçileri aday öğretmen statüsünde göreve başlayacak. Adaylık dönemini başarıyla tamamlayanlar öğretmen olarak atanabilecek. Bu tasarı esas olarak kölelik yasalarıyla birlikte ele alınmalıdır. Hükümetin son dönemde eğitim ve sağlık sektörüne yaptığı atamalar tam da kölelik yasalarıyla uygunluk göstermektedir. Son atamalar sözleşmeli personel statüsüyle yapılmaktadır. Bu da demek oluyor ki, emekçiler sözleşmelerinin yenilenmesi için adaylık dönemini başarıyla tamamlamak zorundadırlar. Bunun için de emekçilerin bencil, toplumsal sorunlara duyarsız, özlük, sosyal, ekonomik taleplerine ilgisiz olması gerekiyor. İş arkadaşını ezen, amirine yalakalık yapan bir kişilik geliştirmesi gerekiyor. Hele örgütlülük, sendikalaşma, m¨cadele etmek gibi fiilleri değil hayata geçirmesi, bu kelimeleri ağzına dahi almaması gerekiyor vb.
Tüm bu şartları yerine getirerek kariyerinde yükselmek isteyenler, her yıl ÖSYMnin düzenlediği sınavlara katılma hakkı kazanıyorlar. Ama böylesine rekabetçi bir ortamda elbette ki sınav tek başına yeterli olmuyor. Taslağa göre sınavın yanı sıra eğitim, kıdem ve başarı düzeyi gibi ölçütler de dikkate alınacak. Bunlara ilişkin esas ve usuller yönetmeliklerle belirlenecek. Ancak hangi kriterler esas alınacak, belli değil.
Öğretmenleri kariyer hastalığı ile zehirledikten sonra emekçilere hep daha ilerisini hedef gösteren tasarı, adaylık ve öğretmenlikten sonra uzman öğretmen ve başöğretmenlik kıstasları getiriyor. Ama tasarıya göre bu o kadar da kolay değil. Başöğretmen sayısı, toplam kadro sayısının yüzde 10unu, uzman öğretmen sayısı da yüzde 20sini geçmeyecek. Bunu rakama vurduğunuzda ortaya çıkan sayı kariyer yapmanın hiç de kolay olmadığını gösteriyor. 2000-2001 MEB verilerine göre Türkiye genelinde öğretmen sayısı 534.277. Bu rakamın yüzde 10u yaklaşık 50 bini, yüzde 20si 100 bini buluyor.
Bunun kölelik yasalarına göre anlamı şudur; toplam çalışan sayısı sözleşmeli personelden oluşacaktır. Kölece çalışma koşullarından kurtulmanın yolu kariyer yapmaktır. Ama yükselmek istiyorsanız iş arkadaşlarınızın tepesine basmalı, aynı sorunları yaşadığınız iş arkadaşlarınızın ayağını kaydırmalı, onları ispiyonlayarak daha çok çalışmalısınız. İşgüvencenizi korumanın da, işinizde yükselmenin de, daha çok kazanmanın da tek yolu budur. Sendika, örgütlülük, mücadele etmek, birlik, dayanışma, hakları söke söke kazanmak devri artık bitmiştir. Dönem işte kalmak için daha çok yalaka, daha fazla ücret almak için daha çok çalışma, daha çok kariyer için iş arkadaşını her türlü yol ve yöntemle yarış dışı bırakma dönemidir.
Yine tasarıya göre okul müdürleri öncelikli olarak başöğretmenler arasından seçilecek. Müdür yardımcıları da başöğretmen ve uzman öğretmenler arasından belirlenecek. Bu maddeyi de kölelik yasalarıyla birlikte düşünmek gerekiyor. Bilindiği gibi kamu yönetimi tasarısı idari personel dışında kalan çalışanların statüsünü sözleşmeli personel olarak tanımlıyor. Dayanışma duygusunu yoketmek, emekçileri kendi sorunlarına yabancılaştırmak için yükselme imkanı sunan bu tasarı emekçileri bölmeyi, mücadelesini zayıflatmayı, örgütlülüğünü dağıtmayı hedefliyor. Tüm bunlar esnek çalışmanın, performansa göre ücretlendirmenin, kölelik yasalarının eğitim sektörüne özgü düzenlemesinden başka bir şey değildir.
Burada can alıcı nokta şudur; sermaye uşağı hükümet öğretmenlerin kariyerlerini bu kadar düşünürken, neden çalışma şartlarını ve özlük haklarını iyileştirmek için herhangi bir adım atmamaktadır. Aksine özelleştirmelere hayır diyen, işgüvencesi talep eden, grevli-TİSli sendika hakkı için mücadele eden emekçileri alanlarda coplamakta, terörist ilan ederek her türlü devlet terörünü meşru göstermektedir. Kölelik yasalarıyla emekçilerin işgüvencesini ve sosyal haklarını gaspederken, eğitim ve sağlık gibi temel hizmet sektörlerini özelleştirerek bu hizmetlerden yararlananlara paran kadar hizmet demektedir.
Kişisel başarı toplumsal yapıdan, teknik olanaklardan, ekonomik işleyişten bağımsız mıdır ki, öğretmenlerin nitelikleri, kişisel gelişmeleri tüm bu koşullar iyileştirilmeden ölçülmek isteniyor. Devletin eğitime bütçeden ayırdığı pay her geçen yıl azalmaktadır. 2000-01 verilerine göre, 17 bin okulda birleştirilmiş sınıfta eğitim verilmektedir, 5 bin 50 okulda taşımalı eğitim yapılmaktadır ve hala 12 bin okulda ikili eğitim sürdürülmektedir. Eğer okul başına birkaç yüz milyon lira ödenek ayrılıyorsa, kişi başına yılda 90 dolar eğitim harcaması yapılıyorsa, sınıfların mevcudu Türkiye ortalamasına göre 56, büyük şehirlerde 60-70 ise, öğretmen açıkları 156 bini aşmışsa, öğretmenlerin ücretleri yoksulluk sınırının dahi altında ise vb. yapılması gereken tüm bu toplumsal koşulları emekçi halkın yararına g&oml;re iyileştirmek, toplumsal zenginlikleri bu yönde kullanmak olmalıdır.
Ancak hükümetin köleleştirme, özelleştirme ve örgütsüzleştirme üzerine kurulu saldırı politikalarının amacı, emekçi kitlelerin çalışma koşullarını, yoksul halkın hayat standardını iyileştirmek değildir. AKP, işbaşına gelmek için ABDnin kapısında secdeye varmış, işbirlikçi burjuvaziye sözler vermiş, emekçi düşmanı politikaları kararlılıkla uygulayacağına dair yeminler etmiştir.
Anlaşılacağı üzere hazırlanan tüm tasarı ve yönetmelikler kamu hizmet sektörlerinde kölelik yasalarına pratik işleyiş kazandırmaya yöneliktir. Bugün KESKin izlediği reformcu yol yasanın uzantılarıyla beraber toptan reddine dayanmamakta şurasına evet, burasına hayır mantığına oturmaktadır. Hatırlanacağı gibi, masabaşında uzlaşmayı temel alan icazetçi anlayışın Eğitim-Sen cephesindeki yansıması yasa geçecekse eğitim dışta tutulsun şeklinde olmuştu.
Kamu emekçilerinin karşısında iki tuzak bulunmaktadır. Birincisi sermaye iktidarının emekçilerin sessizce kabullenmesine, hatta onaylamasına dönük saldırı yasalarını parlatma operasyonu, ikincisi KESK reformistlerinin reforma evet tuzağa hayır argümanına dayanan icazetçi tutumları. Kamu emekçilerinin ise sınıf hareketini bölüp parçalayan bu tuzaklara karşı cepheden mücadele etmek dışında bir seçenekleri bulunmuyor.