Şaronun Washington ziyareti başlamak üzereyken İsrail ordusu vahşi saldırılarından birini daha gerçekleştirdi. Yine tanklar, zırhlı araçlar eşliğinde oluşturulan konvoylarla başta Cenin, Tulkarem, Nablus olmak üzere Filistin kentleri abluka altına alındı. Bildik katliam, yıkım ve toplu tutuklama sahneleri bir kez daha tekrarlandı. Halen devam eden saldırılara karşı Filistinliler direniyorlar.
Siyonistlerin alabildiğine saldırganlaştığı bugünlerde gündemde tutulan konu, İsrailin Gazze Şeridinden çekilme planıdır. Tabii bu çarpıtma kampanyasını yürütenler medya tekelleridir. Kasap Şaronun parti milletvekillerine Gazze Şeridinden çekilme planının oylanması için çağrıda bulunduğu ve oylamanın üç hafta içinde yapılacağı tekrarlanıp duruluyor. Buna göre planın onayı için 29 Nisanda Şaronun Likud Partisi içinde bir referandum yapılacak. Referandumda 200 bin parti üyesinin oy kullanması beklenirken, parti içinde bu konuda tam bir bölünme yaşandığı söyleniyor.
Şaronun çekilme planını Washingtonda ABD Başkanı Bushla da ele alması bekleniyor. Washingtonın Şarona, Mısır sınırındaki yerleşimler hariç, Gazzeden çekilmesi karşılığında, gelecekte yapılacak barış anlaşmalarında Batı Şeriadan tamamen çekilmeye zorlanmayacağı yönünde yazılı güvence vereceğini söylüyor. Gazze Şeridindeki yasadışı Yahudi yerleşimlerinin (sanki yasadışı olmayan Yahudi yerleşimi varmış gibi) boşaltılması karşılığında, Washingtondan Batı Şeriadan çekilmeme garantisi almak... Buna Bushun İsrailden 1949 sınırına çekilmesinin talep edilmeyeceği yönündeki sözleri eklendiğinde, asıl niyetin işgal altındaki Filistin topraklarını boşaltmak olmadığı net bir şekilde ortaya çıkıyor.
ABD emperyalizmi siyonistlere, 1949 yılından sonra işgal ettikleri topraklarda kalmaları için güvenceler veriyor. Oysa Filistin yönetimi tarafından şart koşulan temel noktaların başında, İsrailin Batı Şeriada 1949 yılında çizilen Yeşil Hat sınırına çekilmesi gelmektedir. Filistin halkının dikkate alınmadığı bu planın amacı, Filistinli yöneticilerin de deyimiyle, Büyük İsrail Projesinin bir parçasının gerçekleşmesidir. Siyonistler bu amaca ulaşabilirlerse eğer, tartışma dışında tutulan Tecrit Duvarını da fiilen kabul ettirmiş olacaklar.
Fakat Şaronun talebi Bati Şeriada kalıcı mevziler kazanmaktan ibaret değil. Zira o ve onun çizgisindeki katiller, bu mevzileri kazanmanın öyle kolay olmadığını çok iyi biliyor. Çünkü Filistin halkı her zaman olduğu gibi bu vahşi saldırıya karşı da direnecektir. İşte kasap Şaronun amacı kıramadığı bu direnişe karşı ABDnin fiilen askeri destek vermesini garanti altına almak. Bilindiği gibi ABD yönetimi, başkanın kim ya da hangi partiden olmasından bağımsız olarak, siyonist saldırganlığa her zaman tam destek veriyor. Şaronun şimdiki hedefi ise, emperyalist orduların doğrudan Filistin halkına karşı saldırılara katılmasıdır. Tabii bu talebin gerekçesi malum; İsrailin kendini teröre karşı savunma hakkı. Yani Gazze Şeridinden çekilme karşılığında ABD, İsrailin kendini savunma hakkını tanıyacak ve ihtiyaç duyduğnda, terörizmle savaş operasyonlarına destek verecek.
Bush-Şaron katillerinin kendi aralarında anlaşmaları zor değil elbette. Zaten bölge halklarını hedef alan emperyalist-siyonist politikaları ortak hazırlıyorlar. Bu arada Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) Büyük İsrail Projesi (BİP) şeklinde tanımlayanlar az değil. Kuşkusuz ki BOP İsrailin çıkarlarını korumakla sınırlı değil, ancak bu kanlı projenin amaçlarından birinin bu olduğuna da kuşku yok.
Kasap Şaronun Gazzeden çekilme planı hazırlaması, bu bölgede güçlü olan ve siyonistlerin tüm barbarlıklarına rağmen kırılamayan Filistin direnişinden bağımsız değil. Bu, Şaron planındaki kirli niyetlerden bağımsız olarak öyledir. Irak direnişi karşısında tam bir çıkmaza giren ABD emperyalizminin de, Filistin sorununu çözdük demagojisi yapmalarına fırsat tanıyacak bir adıma ihtiyaçları olduğu ortada.
Filistin topraklarının bir kısmının daha siyonistler tarafından işgal edilmesi anlamına gelen bu planın uygulanması, elbette Bush-Şaron teröristlerinin masa başından yapacakları anlaşmaya bağlı olmayacaktır. Son sözü, dünyadaki anti-emperyalist güçlerin de desteğiyle, Filistin halkının direnişi söyleyecektir.
Mukteda El Sadr önderliğindeki Şiilerin direnişe geçmesi, hemen ardından işgal ordularının barbarca saldırısına karşı Fellucede gösterilen kahramanca direniş, Amerikan kuklası Irak Geçici Hükümet Konseyinde (GYK) peşpeşe istifaların gündeme gelmesine neden oldu. Felluce, Bakuba, Ramadi ve Bağdat çevresinde şiddetli çatışmalar sürerken, Irak Geçici Konseyinde şimdiye kadar üç bakan istifa etti, birçok konsey üyesi de Amerikanın başlattığı operasyonlardan rahatsız olduğunu bildirdi.
Son olarak Şii üye Abdülkerim El Muhammadeyi de konseydeki görevinden ayrıldığını açıkladı. Necefte Mukteda Sadr ile görüşmesinden sonra açıklama yapan El Muhammadeyi, Konseye katılımımı askıya alıyorum ve bir daha geri dönmeyeceğim, çünkü konsey olarak Irak halkını ihmal ettik dedi.
Geçici Hükümet Konseyi üyesi ve İnsan Hakları Bakanı Abdülbassit Türki de aynı gün istifasını açıkladı. Arap El Arabiyye televizyonu ise Iyad Allavi ve grubunun Irak Geçici Hükümet Konseyinden çekildiğini duyurdu.
Şii İçişleri Bakanı Nuri Bedran, ABD öncülüğündeki emperyalist işgalcilerin icraatlarından rahatsız olduğunu belirterek daha önce istifa etmişti.
Irak GYK istifalarla sarsılırken, geriye kalan konsey üyeleri ABDnin operasyonlardan kendilerini haberdar etmediğinden yakınıyorlar. Irak halkı tarafından dikkate alınmayan kukla yönetimin üç kuruşluk bir değeri bile olmadığı somut olarak ortaya çıkmıştır. Bu yakınmaların da gösterdiği gibi işgal orduları söz konusu konseyi adam yerine koymuyor.
Kukla yönetimde yer aldığı halde efendilerine kızanlar da var. Mesela konseyin Sünni üyelerinden Adnan Paçacı, Amerikan ordusunun operasyonlarını gayri meşru ve kabul edilmez ifadeleriyle tanımlıyor. Felluce kentinde düzenlenen operasyonlara sert tepki gösteren Paçacı, kent halkının toplu olarak cezalandırıldığını söyleyebiliyor. Bu ifadeler, Geçici Konseyin, Irakta katliamlar yapan emperyalist orduların onursuz bir kuklası olduğunun kendi ağızlarından itirafıdır.
Direnişin kısa sürede yaptığı sıçrama, kukla yönetiminde yer alan soysuz takımının Irakta yönetimi alma hayallerini tuzla-buz etti. Belli ki bu durum onlarda da büyük bir rahatsızlığa yol açtı. Onur kırıntısı taşıyanlar istifa etme yolunu seçerken, geriye kalanlar da efendilerini eleştirme cüreti gösterme ihtiyacı duydu.
Bir yanda vahşette sınır tanımayan emperyalist işgalciler, karşısında ise her türlü bedeli ödemeye hazır, ülkesini işgalcilerden temizlemeye kararlı bir halk direnişi... Böylesi bir ortamda en sadık Amerikan uşağı bile, emperyalist barbarların Irakı özgürleştirmesinden söz edemez. Geçici Yönetim Konseyinin içine düştüğü utanç verici durum ve dağınıklık da bunu gösteriyor. Artık gelinen aşamada, henüz bir yılını doldurmayan kukla yönetiminin tamamen işasına tanıklık etmektedir.
Önemli bir eşiği geride bırakan işgal karşıtı direniş kırılamayacak, emperyalist ordular ile yerli işbirlikçileri Irak topraklarından er geç sökülüp atılacaktır.