10 Temmuz'04
Sayı: 2004/27 (19)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş bezirganlarının kanlı hesaplarını bozalım!
  Türkiye emperyalist ordulara üs yapılmak isteniyor
  Sosyal güvenlik sistemi tasfiye ediliyor...
  Katil NATO’yu saraylarda ağırlayanlar emekçilerin evlerini başlarına yıkıyorlar!
  Aydos’ta yıkıma karşı direniş!
  Ekonomide pembe tablo ve derinleşen sefalet
  Deprem değil kapitalizm öldürür!
  Sendikal ihanet çetesi bu kez o kadar kolay kurtulamayacak
  İşçi hareketi ve kamuoyu önünde, DİSK yöneticilerine soruyoruz!
  Direnişteki Castleblair işçileri iki ayrı basın açıklaması yaptı...
  İşten atılan Castleblair işçileri kardeşlerimize;
  Beybi Çuval’da, Sun Tekstil’de ve Reha Tekstil’de aynı şeyleri yapmışlardı!..
  İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu’ndan direnişçi Castleblair işçilerine…
  Partinin yayın cephesindeki sorunları ve görevleri
  Ekim’in Haziran 2004 tarihli 237. sayısı...
  “Kirli Savaş” sermaye devletinin karakteristik yöntemidir...
  CHP’nin olaylı Kurultayı ve gösterdikleri...
  Amerikan uşağı Allavi hükümeti Saddam Hüseyin’i yargılamaya başladı...
  Tarih pişmanlık yasalarıyla bitmiş bir direnişe tanık olmamıştır!
  Siyonist vahşet Irak zindanlarına kadar uzandı
  İşgal karşıtı direniş daha çok Bremerler eskitecektir
  Sağlıkta adım adım özelleştirme...
  “Sivas şehitleri ölümsüzdür!”
  “Yerel dil ve lehçelerde TV yayını” komedisi üzerine birkaç söz!
  “Şili’nin en büyük yüreği” Neruda yüz yaşında!
  Memleketin kıyıcığından bir sınıf yazarı
  10. yıl ve “Kızıl Bayrakçı” olmak...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Beybi Çuval’da, Sun Tekstil’de ve Reha Tekstil’de aynı şeyleri yapmışlardı!..

DİSK-Tekstil sendikası yönetiminin
ihanet geleneği

1 Temmuz’da başlattığımız direnişimiz 1. haftasını doldurdu. Direnişimizin temel talebi; haksız ve keyfi işten atılmaları engellemek ve sendikal örgütlenmemizin öncüleri durumundayken, patron ile DİSK-Tekstil sendikası yöneticileri Süleyman Çelebi ve Muharrem Kılıç tarafından hazırlanan liste üzerinden işten atılan işçilerin geri dönüşünü sağlamak.

Tekstil işçileri, DİSK-Tekstil Sendikası’nın ihanetini ‘92’den beri yaşıyor. Bunu ‘97 Nisan’ı sonrasında Beybi Çuval’da yaşadılar. Daha önce ve daha sonra Sun Tekstil’de ve Reha Tekstil’de yaşadılar. Örnekleri arttırabiliriz. Bunu en son olarak da Castleblair’de yaşadılar. ‘92’den beri ihanetçi kimliklerini bildiğimiz bu yönetici kastı (’92 yılından beri hep aynı yöneticiler: Süleyman Çelebi, Muharrem Kılıç, Kazım Doğan, Ali Yılmaz) işbaşında. Bu ekip tabanda gelişen mücadelenin ve sendikalaşma çabasının ileri çıkardığı öncü işçileri her seferinde işten attırmışlar, bu amaçla patronla elele tutuşmuş, devrimci öncülere her seferinde kabaca ihanet etmişlerdir.

Bu hain davranış çizgisinin işçilerin mücadelesine, özellikle de sendikalaşma isteklerine nasıl bir darbe vurduğunu biliyoruz. 2000 yılından beri tekstil işçileri, örgütlenme fikrinden hep de sendikacıların bu tutumu yüzünden, özellikle de DİSK-Tekstil yöneticilerinin bu alandaki benzersiz ihanetinden dolayı geri durmuşlardır. DİSK-Tekstil’in İstanbul’da örgütlü olduğu işyeri ve işçi sayısına kabaca bir gözatmak bile bunu görmeye yeter. İlk işi patronla elele vererek işçi atmak olan bir sendikada örgütlenmeye işçiler nasıl güven duyabilirler ki?

Aradan geçen 3-4 yılın artından nihayet Kıraç’ta Teknik Emprime ve Castleblair’de örgütlenme mücadelesi bir kez daha tümüyle öncü işçilerin çabasıyla başlatıldı. Teknik Emprime, fiili-meşru eylemden geri durulduğundan dolayı kaybedildi. Castleblair’de ise öncü işçilerin işçi kitlesini birleştirme çabası ve kararlığı yoluyla yaşama geçirilen meşru mücadele sonucunda sendikalaşma başarıldı ve yetki alındı. Buna sendika bürokratlarının iğne ucu kadar bir katkısı olmadı. Herşey fabirakadaki öncü işçilerin emeğine dayandı ve sendikaya bir anda 300’ü aşkın üye kazandırıldı.

Fakat sendikalaşmak işçilere güvence ve kazanım getireceğine, patrona pervasız davranma olanağı sağladı. Öncesinde patronun kolay kolay saldıramadığı, bunu göze alamadığı öncü işçiler, sendikal yetki geldikten sonra bizzat sendika ağalarının patrona verdiği destek sayesinde saldırı hedefi oldular ve işlerini yitirdiler.

S. Çelebi ve M. Kılıç, satış sözleşmesini rahatça imzalayarak yürürlüğe sokmak ve bunu da işçi tepkisiyle karşılaşmadan yapmak için, öncü işçilerin listesini patronla birlikte bizzat hazırlamışlardır. Amaç dikensiz gül bahçesi yaratmaktır. Kendi ihanetlerini boşa çıkaracak en küçük bir karşı koyuşa bile tahammülleri yoktur. Yarın öbür gün başlarının ağrıyabileceğini, ihanetin tabanda büyük bir öfke yaratacağını bildikleri için, örgütlenmenin başını çeken, gecesini gündüzünü bu işe ayıran, satış sözleşmesine karşı çıkan öncülerin biçilmesine onay verdiler. Öncüleri biçmenin diğer işçileri de sindireceğini, bunun büyük bir atalet yaratacağını hesapladılar. Pervasızca işbirliğine soyunmalarının gerisindek temel kaygı budur. Onların tek derdi kendi yarınlarını ve sendikalarımızın tepesinde kurdukları tatlı saltanatı güvencelemektir.

Bugün Castleblair’de bir direniş var. Direnişte yaşanan her gün, bunun yaratacağı etki, tekstil işçilerinin mücadelesine güç katacak, patronlar ile sendika yöneticilerinin bu denli pervasız davranmalarına ket vuracaktır. Patronlar kadar sendika bürokratları da meydanın artık o kadar boş olmadığını görecekler ve benzer saldırılara ve ihanetlere girişmeden önce bir kaç kez düşüneceklerdir. Patronlar ve işbiklikçi sendika yöneticileri mücadelenin ileri çıkardığı öncülere karşı her harekete geçtiklerinde buradaki direnişi ve sonuçlarını hatırlamak, hesaba katmak zorunda kalacaklardır. Öte yandan şu ya da bu işletmede mücadeleye girişecek olan öncüler de bu direnişin derslerinden faydalanacaktır. Çünkü bugünkü direniş, hakların ancak patronların baskılarına, fakat aynı zamanda sendikal ihanete karşı mücadele içind kazanılabileceğine dair bir bilinç açıklığı yaratılmasına önemli katkı anlamına gelecektir. Direne direne kazanma fikri ancak bu tür direnişler sayesinde ete kemiğe kavuşacaktır.

Direnişçi Castleblair İşçileri



Haksızlık ve adaletsizlik
karşısında ne yapılmalı?

Haksızlık ve adaletsizlik karşısında diller konuşmuyorsa, gözler görmüyorsa, kulaklar duymuyorsa, vicdanlar sızlamıyorsa, isyan büyümüyorsa insan olmanın anlamı nedir? Köpeğe bile zulüm yaptığınızda hırlıyor, kediye sert davrandığınızda elinizi tırmalıyor.

Yapılan zulüm karşısında dilini, gözünü, kulağını, vicdanını ve isyan duygusunu yitirenlerin olduğu yerde insanlıktan söz edilebilir mi?

Merkezi İskoçya’da bulunan Castleblair Tekstil İşletmesi’nin Kıraç’ta bulunan fabrikasında, işçiler DİSK’e bağlı Tekstil Sendikası’nda örgütlendi diye işveren, öncü gördüğü işçileri, tam da toplu sözleşme görüşmelerinin başladığı dönemde işten atmaya başlar.

Adında devrimci olan, CHP’nin eski parti meclis üyesi, DİSK’in Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin başkanı olduğu Tekstli Sendikası’nın örgütlendiği işyerinde, işten atılmalar karşısında işçilerin iddiaları yenilir yutulur değildir. Türkiye çalışma yaşamında sendikayla işverinin anlaşarak işten çıkarması yeni bir şey değildir. Çalışanlar tarafından bu tür sendikalar “sarı” sendikalar olarak adlandırılır.

Ancak sarı sendikacılığın karşısında olduğunu ifade eden “sınıf sendikacılığı” yaptığını söyleyen bu muhteremler son yıllarda işten atılmalar karşısında sudan çıkmış balık gibi şaşkındırlar ve bir şey yapmamaktadırlar.

Bölgemizde 28 Mart seçimleri sonrasında, AK Parti’nin kazandığı belediyelerde DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Silivri, Mimarsinan, Kıraç, Beylikdüzü gibi belediyelerde “geçmiş dönemin adamı” denilerek işten atılmalar karşısında susanların, görülüyor ki, bir aile olarak susmayı bir yaşam biçimi yaptıkları görülüyor.

Bir avuç işçi Kıraç’ta direniyor. Bir avuç işçi, işverenin yasaları hiçe sayarak, personel müdürlüğünü eski solcu bozuntusu birinin yaptığı ve işten atılmaları yasal kılıfına uydurmaya çalıştığı Castleblair Tekstil Fabrikası’nda destek istiyor.

Bölgenin ilerici, halktan yana güçleri bu direnişi görmemezlikten ve duymamazlıktan geliyor. Gözleri kör, kulakları sağır, dilleri yok olmuş. Bölgemizde örgütlü olan diğer sendikaların işçileri ortalıkta; “Yaşasın sınıfın dayanışması” diyenler, ortalıkta yoklar.

Emeğin Partisi olduğunu söyleyen partilerin sözcüleri, örgütleri ortalıkta yoklar. Sivas’ta 37 aydının yakılarak öldürülmesinin yıldönümünde basın toplantısı yapanların, hemen yanıbaşında yaşanan başka bir haksızlık karşısında sesleri duyulmuyor.

Bu ülkenin topraklarında haksızlık, adaletsizlik ve yasa tanımazlık, yasaları kılıfına uydurma bir hak olmuşsa; haksızlık karşısında toplum sessizleşmişse, “Aman bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” bir yaşam biçimi olmuşsa, güçlünün karşısında zayıf direnemiyorsa, direnenler sindiriliyorsa ve o topraklarda isyan büyümüyorsa, yazıklar olsun.

İşsizliğin büyüdüğü bu topraklarda, evine ekmek götürememe korkusundan dolayı insanlar gittikçe sessizleşiyorsa, seslerini çıkaranlar sindiriliyorsa, “Direnirseniz bak onun gibi olursunuz” denilerek insanlar korkutuluyorsa, hak aramak için ve çalışanlara yapılan haksızlık karşısında dayanışmayı büyütmek ve ortak direnebilmek için işçilerin örgütlü gücü olan sendikalar işverenle zimmi anlaşmalar yapıyorsa, anlaşmalar sonucunda sendikanın örgütlenmesini sağlayanlar işten atılıyorsa lanet olsun.

Kulaklarımız yapılan haksızlıkları ve adaletsizlikleri duymak için, gözlerimiz görmek, dillerimiz duyduklarımız ve gördüklerimiz karşısında sesimizi çıkarmak içindir. Yüreklerimiz ise üç duyumuzun duyduğu, gördüğü ve dillendirdiği haksızlar ve adaletsizlikler karşısında bir isyan bayrağı olması içindir.

Haksızlıklar karşısında isyan yükselmiyorsa, orada toplumsal vicdan yitirilmiş demektir. Şayet yüreğini yitirmeyenler varsa, Kıraç’ın hemen girişinde bulunan ve fabrikanın hemen yanında bulunan büfenin lokalinde oturan Castleblair Tekstil Fabrikası’ndan işten atılan işçilerle dayanışmayı sağlamak için bir ziyaret edin. Yalnız olmadıklarını gösterin. Belki uzun süredir görev yapmayan duyu organlarınız, işlevini yerine getirmenin huzurunu yaşarlar ve o akşam rahat uyursunuz. Ne dersiniz?

Ali Tabakçı
(Manşet, 8 Temmuz ‘04)