15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

İlaç üretiminde ‘veri imtiyazı' uygulamaya girecek...

İlaç tekelleri emekçi milyonların
yaşamını tehdit ediyor!

Uluslararası ilaç tekelleri, patenti kendilerine ait ilaçların eşdeğerlerinin yerli şirketlerce üretilmesini engellemek için lobi faaliyetlerini ve baskıları arttırdılar. Yıllardır uluslararası ve yerli ilaç tekelleri arasında saman altında yürütülen ‘veri imtiyazı' tartışmasının bugün bu kadar alenen yürütülmesi bir rastlantı mı'
Avrupa Birliği Komisyonu 2004'ün son günlerinde Türkiye'ye bir nota verdi. Bu, Türkiye'nin 17 Aralık AB zirvesi ardından aldığı ilk nota oldu. Nota, son zamanlarda alışılanın aksine siyasi konularda değil, ilaç üretimi konusunda verildi. AB bu nota ile Türkiye'yi, 1996 Gümrük Birliği Anlaşması'yla taahhüt ettiği bir konuda sözünü yerine getirmemekle suçluyor, vakit geçirmeden gerekli düzenlemeleri yapmasını ve uygulamaya geçmesini istiyordu. Aksi taktirde Türkiye'nin Dünya Ticaret Örgütü'ne şikayet edilmesi, yaptırımlara maruz bırakılması sözkonusu olabilecekti.
Aynı günlerde ABD de Türkiye'ye aynı konuda nota verdi. Başbakan Erdoğan ile 13 Aralık'ta Irak konusunda bir görüşme yapan ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'ın bu görüşme sonunda Erdoğan'ın önüne bir dosya koyduğu basına yansımıştı. Bu dosyada, izinsiz ‘eşdeğer-ucuz' ilaç üretimine son verilmemesi halinde Türkiye'nin ‘Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi'nden çıkarılabileceği, Türkiye'nin 2005 yılı içerisinde ABD'ye yapacağı 800 milyon dolarlık ihracatının da engellenebileceği tehditi savruluyordu.

Çıkar çatışmaları

ABD ve AB'nin ilaçta patent ve ‘veri imtiyazı'nın uygulanması yönünde baskılarını arttırmaları üzerine İlaç Endüstrisi İşverenleri Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Türkiye İlaç Sanayicileri Derneği (TİSD) Başkanı Cengiz Celayir ve bir grup sektör yöneticisi kamuoyuna açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalarda özetle şunlar söylendi: AB'den müzakere tarihi alınmasıyla bu dev şirketler atağa geçtiler. Sorun eşdeğer üretim izni değildir, ilaç devleri ek imtiyazlar peşindeler. AB ilaç üretim ölçülerinin 2005'ten itibaren uygulanmasını kabul etme noktasına geldik. Ancak hükümetten uygulamanın geçmişe yönelik olmamasını bekliyoruz. Bu sorunların kaynağında Gümrük Birliği anlaşmaları yapılırken ilaç sektörünü müzakerelerin dışında tutan ve daha sonra ‘97 protokolü konusunda da bilgilendirmeyen hükümetlerin tutumu var, vb...
Yıllardır AB'ye girmeyi, ekonomik-sosyal saldırıları, KİT'lerin özelleştirilmesini hararetle savunan ve bu saldırıları uygulayacak hükümetlerin işbaşına gelmesi için ön ayak olan asalak patronlardan Eczacıbaşı'na ait bu sözler. Emekçileri düşündüğünden değil, bu saldırının ucunun kendi çıkarlarına dokunmasından dolayı feryat ediyor.
Bu arada, sağlıkçıların, bazı sendikalar ve köşe yazarlarının yanısıra görsel ve yazılı medyanın bu konuyu tartışması ve ‘teşhir' etmesi üzerine, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) ilk kez basının karşısına çıkarak açıklamalarda bulunup kendini savundu. AİFD Başkanı Altan Demirdere'nin yaptığı açıklama şöyle: ‘Uluslararası hukuk kuralları ve adil rekabet ilkelerine uymayan kopya ilaçlar, jenerik ilaç pazarının yüzde 10'undan daha azını temsil ediyor. Bu dar kesimin çıkarları uğruna ülkemizdeki ilaç sektörünün gelişmesinin önü kesilmektedir. Birkaç grubun çıkarı için sorun Türkiye'nin önüne geldi. Türkiye AB'ye 1 Ocak 2001 itibarıyla veri koruması uygulamasını başlatmayı taahhüt etti, uluslararası anlaşmalara imza koydu. Ancak imzaların gereği yapılmadı. Birkaç grubun çıkarı korunuyor. Biz, uluslararası patent ve fikri mülkiyet hakkına uyulmasını istiyoruz. Avrupa Komisyonu'na başvurduk ve bir soruşturma başlatıldı. Konu AB ile Türkiye arasında bir sorun konumunda. Lahey Adalet Divanı'na götürülmesi sözkonusu.' (Radikal, 12 Ocak ‘04)
‘Veri korumanın imtiyaz değil, gecikmiş bir hakkın verilmesi' olduğunu, Türkiye'nin ekonomik çıkarlarını ve büyümesini savunduklarını söyleyen bu uluslararası tekellerin arasında kimler yok ki! ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizma'ların ve intihar eden, zehirleyen tohumların üreticisi Novartis örneğin. Ya da SSK ve diğer devlet hastanelerinin talan edilmesinin baş mimarları Pfizer ve Roche örneğin. Ya da GlaxoSmithKline, Marck&Sharp, SanofiAventis ve Shering...
AİFD yöneticileri artık açıkça konuşmaktan, nasıl kan emiciler olduklarını sergilemekten çekinmiyorlar: ‘1980'den önce Türkiye'de 300 yerli ilaç üreticisi vardı. İlaç sektöründeki düzenlemelerle bu sayı önce 200'lere indi, şimdi ise 130 firma kaldı. Veri korumanın 2001 yılını esas alarak uygulamaya girmesiyle, bu sayı 20-25'lere kadar düşecek. Ruhsatlandırmada 2005 ve sonrası esas alınıyor. Bu ‘dolduracağım kadar cebimi doldurayım' anlayışıdır. ‘Yerli sanayici ölür' deniliyor, 50 senedir buradayım ve ben de yerliyim. ‘Dışa bağımlı oluruz' deniyor, zaten dışa bağımlıyız. İlaç etken maddelerinin yüzde 99'u dışarıdan alınıyor. Türkiye'deki yerli ilaç firmaları artık ‘sen beni koru' demeyi bırakmalı ve bizlerle el ele verip dünyaya açılmalı'! (Radikal,12 Ocak ‘05)  

İlaç tekellerinin çıkarları için emekçi milyonların yaşamına kastediliyor!

Silah sanayiinden sonra dünyada ikinci büyük sektör olan ilaç sanayiinde Türkiye'nin yıllık tüketiminin 4.5 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Türkiye'deki sağlık alanının talana açılmasıyla birlikte uluslararası ilaç tekelleri dört gözle bekledikleri pazara kavuşmak üzereler. AİFD ve ABD danışmanlık firması Monitor Group'a göre, bu uygulamanın sosyal güvenlik kurumlarına 6 yılda getireceği ek maliyet 25-27 milyon dolar civarında olacak. Jenerik ilaç üreticilerinin yıllık kaybı 100 ile 270 milyon dolar, orijinal üreticilerin yıllık kazancı ise 270 ile 600 milyon dolar arasında değişecek.
Rakamlardan da görüldüğü gibi, bu uygulamayla en çok kazanan emperyalist tekeller olacaktır. Yıllardır AB üyesi olan Macaristan ve Polonya'da dahi bu konuda henüz tam uyum sağlanmazken Türkiye'ye bunun dört bir elden dayatılması, ülke yönetenlerinin emperyalistlere kölece bağlılıklarını göstermektedir.
İmtiyaz hakkının tanınması ile kaybeden ise işçi ve emekçileri olacaktır. Bir piyasa konusu haline getirilen sağlık hizmetlerinin fahiş fiyatlarla satılmasının yanısıra artık ilaçlar da yüksek tekelci fiyatlarla satılacaktır. Böylelikle işçi ve emekçilerin ilaç alması mümkün olmayacak, salgın hastalıklar ve ölümler artacaktır. Bugün sözde ‘yerli' ilaç tekellerinin feryadı kimseyi yanıltmasın. Onlar da uluslararası tekellerle birlikte sağlık hakkının pazara çıkarılması için ellerinden geleni yapıyorlar. SSK'nın ilaç fabrikalarının kapatılması bunun en bariz örneğidir.
Bu olay AB'nin uluslararası tekellerin hizmetinde işçi ve emekçilerin yaşamını tehdit eden bir oluşum olduğunu da bir kez daha gözler önüne sermektedir.

---------------------------------------------------------------------

‘Veri imtiyazı' nedir'

Jenerik ilaç, orijinal ilacın tedavi açısından eşdeğeri olan ilaçlardır. Ülkemizde yaygın olarak kullanılan jenerik ilaçlar orjinaline göre oldukça ucuzdur. AB mevzuatına göre ‘veri imtiyazı' orijinal ilaç üreticilerinin haklarını garanti almak için uygulanan bir sistem. AB'de ‘veri imtiyazı' 6-10 yıl arasında değişiyor. Ayrıca bu süre dolduktan sonra jenerik onayı için bir-üç yıl arasında değişen bir zaman gerekiyor ve gerektiğinde imtiyaz süresi 13 yıla kadar çıkabiliyor. Bu süre içerisinde orijinal ilaçların jeneriklerini üretmek yasak.
Türkiye'de şu ana kadar ‘veri imtiyazı' uygulanmamıştır. Jenerik ürünler üreten tekeller daha ucuza satabildiklerinden dolayı büyük kârlar elde edebilmişlerdir. Ancak sermaye hükümeti, Dünya Sağlık Örgütü kararları ve AB ile imzalanan Gümrük Birliği anlaşması hükümleri gereğince 2005 yılı başından itibaren uygulamayı başlatma yükümlülüğü altına girmiş, ancak ilaç şirketlerinin basıncıyla uygulamayı henüz başlatmamıştır. AB ve ABD'nin verdikleri notalar bu gecikmeden dolayıdır.