15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Bölge barışı Mahmut Abbas'ın Filistin başkanlığına seçilmesine mi bağlıydı?..

Filistin ve Ortadoğu'da barış için
anti-emperyalist, anti-siyonist direniş!

9 Ocak'ta yapılan Filistin devlet başkanlığı seçimlerini beklenildiği gibi FKÖ Genel Sekreteri, El Fetih adayı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) kazandı. Zaten tutuklu Barguti yoğun baskılardan ve El Fetih'in bölünmemesi için gösterdiği hassasiyetten dolayı adaylıktan çekilince, ortada Abbas'ın kayda değer bir rakibi de kalmamıştı. Buna rağmen aldığı oy oranı, toplam Filistinli seçmenlerin yüzde 30-35'i civarında kaldı.  
Seçimlere yoğun ilgi gösteren emperyalist/gerici güçler, Filistin'e 66 ülkeden 800 civarında gözlemci gönderdiler. Abbas'ın seçilmesi üzerine yapılan pek çok yorumda, barış sürecinin önünün açıldığına dair görüşler dile getirildi. Benzer yorumların farklı çevreler tarafından dillendirilmesi, barışa ulaşmak için koşulların uygun olduğu yönünde bir illüzyon yaratıldı.

Abbas'ın vaatleri

Seçimler öncesinde İsrail ordusunun gerçekleştirdiği çocuk katliamını kınayan Abbas, İsrail devleti için ‘siyonist düşman' tanımını kullanmıştı. Kasap Şaron liderliğindeki siyonistleri rahatsız eden bu söylemi yumuşatan Abbas, ‘katliamdan dolayı kim olsa bu tanımı kullanır' türünden bir açıklama yapmak yoluna gitmişti. İsrail işgaline karşı direnişi sürdüren örgütleri tasfiye etmek gibi bir hedefi olmadığını açıklayan Abbas, görüşmeler yoluyla anlaşmayı tercih edeceğini söylemişti.
Seçim zaferini Yaser Arafat'ın anısına, Filistin halkına, İsrail ile çatışmalarda ölenlere ve İsrail hapishanelerindeki binlerce Filistinli'ye adadığını söyleyen Abbas, ‘Bize başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarında bağımsız Filistin devletinden daha azını veren bir anlaşmayı kabul edemeyiz. Filistinli mültecilerin sorununu tartışarak adil çözüme kavuşturmayan bir anlaşmayı kabul edemeyiz' dedi. Abbas, ‘Filistin halkına, gösterdiği demokrasi ruhu için teşekkür ediyorum ve bu demokrasi gününü kutluyorum. Filistin halkının acıların sona erdireceğim. Çünkü bu halk saygımızı ve bağlılığımızı hak ediyor' şeklinde konuştu.
Abbas'ın çizdiği çerçeveye -İsrail'in 1967 yılı öncesi sınırlara geri çekilmesi, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti ve 5 milyon civarındaki mültecinin sorununa çözüm bulunması', İsrail sınırları içinde yaşayan 1.2 milyon Filistinli'ye karşı uygulanan ırk ayırımına son verilmesi talebi eklendiğinde, Filistin halkının temel talepleri karşılanmış oluyor. Bu taleplerden geri adım atmayacağını söyleyen Abbas, Şaron yönetimiyle görüşmelere başlanacağını ve bu sayede sorunların çözüleceğini vaatediyor. Abbas'ın bu vaatleri ve Filistin'de bir iç çatışmaya meydan vermemek kaygısı çerçevesinde, Hamas ve İslami Cihad yeni başkanla işbirliği yapacaklarını açıkladılar.

Emperyalist/siyonist cephe neyin sevincini yaşıyor?

Abbas'ın seçilmesine başta ABD emperyalizmi olmak üzere, İsrail, AB ve gerici bölge devletlerinin destek verdiği biliniyor. Nitekim seçim sonuçlarının açıklanması bu merkezlerde sevinçle karşılandı. Abbas'ı kutlama mesajları yağmuruna tutan gerici güçler, ‘artık Filistin-İsrail sorunu çözülüyor' anlamına gelen açıklamalar da yaptılar.
Abbas'ı kutlayan kasap Şaron, Filistin'in yeni devlet başkanıyla ‘en kısa zamanda' görüşmeye hazır olduğunu ilan etti. İsrailli bakanlar da Abbas'a tebrik mesajları gönderdiler. Seçimi Abbas'ın kazanması ABD ve Avrupa'da büyük memnuniyet yarattı. ABD Başkanı George Bush, Abbas'ı kutlarken, onu Washington'a davet etmeye hazır olduklarını bildirdi.
Türkiye, Rusya, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, İngiltere ve Bahreyn, Abbas ile çalışmaktan memnuniyet duyacaklarını bildirdi. AB Ortak Savunma ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana da, Avrupa'nın Filistinlilerin ‘düşlerini gerçekleştirmesine'' yardım edeceğini iddia etti.
Filistin'in İsrail ordusu tarafından tarumar edilmesine, kitle katliamlarının süreklileştirilmesine, ırkçı duvarla Filistin'in gettolara dönüştürülmesine sesini çıkarmayan, dahası siyonist rejime sahip çıkan bu gerici güçler, birden Filistin halkının dostu mu oldular' Bu gerici cephenin umudu Abbas'ın Filistin direnişini tasfiye edebilmesidir. Ötesi, riyakarlığın çirkin versiyonlarından ibarettir.

Abbas'tan beklenen!

Seçim öncesinden Abbas'a açık destek veren, seçilmesini ise heyecanla karşılayan gerici cephenin, yeni Filistin başkanından beklentileri var. Bu beklentileri açık bir şekilde dile getirenler, bekleneceği gibi ABD-İsrail temsilcileri oldu. Yani bizzat Filistin halkının cellatları!
Bush, Beyaz Saray tarafından yayımlanan bildirisinde, Abbas'ı, terörizm ve yolsuzlukla mücadele gibi önemli görevlerin beklediğini belirtti. Şaron ise, taraflar arasında diyalogun başlamasından önce Abbas'ın silahlı gruplara karşı kararlılıkla hareket etmesini istedi. Kasap Şaron'un yardımcısı Ehud Olmert'in sözleri ise, Şaron hükümetinin Mahmud Abbas'tan beklentilerini özetler nitelikteydi. Olmert ‘temel güçlükler hala bizleri bekliyor. Acaba Abbas teröristlerle mücadele edecek ve İsrail devletini hedef alan kanlı savaşı durduracak mı' diye sordu.
Filistin halkına yıkım, katliam ve derin acılardan başka bir şey vaat etmeyen emperyalist/siyonist blok, Abbas'ı suç ortağı yapmak istiyorlar. Bu canilerin barıştan söz etmeleri, ikiyüzlülüğün dik alasıdır. Onlar, kırmayı başaramadıkları Filistin direnişini Abbas'ın da sunacağı katkıyla yapmak istiyorlar. Bir zamanlar bu misyonu Arafat'a da yüklediler. Belli bir sınırın ötesinde geçmeyince Arafat, ‘barışın önündeki engel' ilan edildi. Bu kirli beklentilerine karşılık vermedi takdirde Abbas'ın da aynı akıbete uğraması şaşırtıcı olmayacaktır.

Onursuz kölelik mi, barış mı?

Filistin halkının barışa susadığı bir gerçek. Kuşkusuz ki, gerçek bir barış tüm halkların da özlemidir. Yine de yarım asırdan beri siyonizm ve arkasındaki emperyalizmin saldırganlığıyla boğuşan bu halk, barışı en çok hak eden halkların başında gelir. Köleliğin barış olmadığını acı deneyimleriyle öğrenen Filistin halkının, emperyalist/siyonist dayatmalara boyun eğmesi beklenmemelidir. Oysa Bush/Şaron ikilisinin dayattığı tam da budur.
Buna rağmen Abbas'ta, Şaron'la yapacağı görüşmelerle anlaşmaya varılabileceğini söyleyebiliyor. Ama eğer Abbas, Filistinli direnişçilerle çatışmayacak ve Filistin halkının temel taleplerinden ödün vermeyecekse, ırkçı-siyonist Şaron ve ekibiyle nasıl anlaşacak?
İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi için, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs'teki tüm Yahudi yerleşimcilerini boşaltması gerekiyor. Oysa Şaron, Gazze'den çekilme planı adı altından Batı Şeria'daki yerleşimleri ilhak etmeye hazırlanıyor. Dahası, Gazze'deki yerleşimlerin boşaltılacağı söylendiği halde İsrail hükümeti, Gazze Şeridi'ndeki Yahudi yerleşimci sayısının, 2004 yılında yüzde 9 arttığını belirledi. Mülteciler sorununa çözüm bulmak bir yana, siyonist işgalin yerleşimciler aracılığıyla yayılması ve İsrail vatandaşı Filistinliler'e uygulanan ırkçı politika yüzünden, mülteci sayısı sürekli artmaktadır. Kasap Şaron, haydutbaşı Bush ve canilerin arkasındaki güçler, başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletini kabul etmeleri bu şartlarda sözkonusu bile olmaz. Adını bile duymaya tahammül edemeyecek kadar ırkçı faşizan güçler var Bush/Şaron ikilisinin arkasında. Zaten ‘Oslo barışı' süreci İsrail'in, Filistin halkının bu temel taleplerini kabul etmemesinin de etkisiyle çökmüştü.
Filistin halkının bağımsız bir devlet kurarak barışa ulaşma hakkı tartışılamaz. İsrail halkının barışa ulaşmasının asgari koşulu da buradan geçiyor. Zira Filistinli direnişçiler de, Filistin barışa ulaşmadığı sürece İsrail'de barış olmasının da sözkonusu olmayacağını defalarca dile getirmişlerdir.
Öncelikle Filistin halkı olmak üzere, tüm bölge halklarının barışa kavuşabilmesi, emperyalizme, siyonizme ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı ortak gelişecek direnişle mümkün olacaktır.