15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Artık kitleleri kandırmayı başaramıyorlar...

Afet bölgesine yardım sahtekarlığı!

Güneydoğu Asya'da yaşanan deprem ve tsunami felaketinin ardından, Birleşmiş Milletler'in, Dünya Sağlık Örgütü'nün vb. günlerce süren uyarılarından sonra, nihayet, kimi devletler bir takım yardım sözleri vermeye başlayınca, Türk devleti de üç-beş kuruşluk bir yardım vaadinde bulundu. Rahatlıkla tahmin edileceği gibi, bu yardım sözleri bugüne dek boş vaadlerin ötesine geçmiş değil. Bundan sonra geçme ihtimali de görünmüyor. İnsanlığın bu konuda küçük de olsa bir umuda kapılmasının önünde kocaman bir tarihsel deneyim duruyor.
Dünya halklarının, emperyalist devletlerin sözleriyle uygulamaları arasındaki taban tabana zıtlıktan kaynaklanan güvensizlikte hiç de haksız olmadıkları, bu yeni ve büyük felaket vesilesi ile bir kez daha kanıtlanmaktadır. Bırakın diğer ihtiyaçları, bölgenin en acil ihtiyacı olan temiz su bile henüz temin edilmiş değil. Sağlık örgütünün ilk günden başlayan ‘salgın hastalık' uyarılarına rağmen bu böyle. Yoksul Güneydoğu Asya halklarının, deprem ve tsunaminin ardından bir de salgın hastalıklardan kırılması emperyalist haydutların umurunda bile değil.
Haydutların umurunda olmayan elbette uşaklarının hiç umurunda değil. Marmara depreminde tüm çıplaklığıyla yaşadık; kendi egemenlik ve sömürü alanında, yani kendi ülkesinde, kendi halkının felaketinden bile kazanç elde etmeye baktı sermaye devleti ve düzeni... Kendisi yardıma koşmadığı gibi, gelen yardımları engellemeye çalışmaktan tüm engellere rağmen ulaştırılabilenleri yağmalamaya, ‘depremzedelere yardım' adı altında halkın sırtına yeni vergi yükü bindirmeye kadar, bir dizi alçaklığa imza attı. Depremzedeler sefalete dönüşen felaketi yaşamayı sürdürürken, iç edilen yardımlarla vergiler para babalarının kasalarına akıtılmaya devam edildi, halen de ediliyor. Vergi adı altında toplanan haracı kalıcı hale getirdikleri gibi, yerine kullanmadıklarını ve kullanmayacaklarını açıklamaktan da hiç utanıp çekinmediler. Bir devlet kuruluşu gibi yönetilip çalıştırılan Kızılay da bu pisliklere alet olmanın ötesinde, daha bin bir pislik, yolsuzluk ve hırsızlığa imza attı.
Şimdi de kalkmışlar, bunları yapan aynı devletin aynı Kızılay'ın aracılığıyla yapılacağı belirtilen ‘felaket bölgesine yardım' kampanyasına halk niye katılmıyor, diye yakınıyorlar. Müslümanlık, yoksulluk, felaket demagojileri eşliğinde ve yardımseverlik duygularına hitap ederek kitlelerden para koparmaya çalışıyorlar. Ancak, bugün koparacakları paraların gideceği adresler dünden belli olduğu için, para akışını bir türlü sağlayamıyorlar.
Hükümetten yapılan açıklamalara göre; medyadan, STK'lardan, hatta camilerden bile destek istemişler ve ne yazık ki umdukları desteği bulamamışlar. Daha dün, dört yıl önce, yaşanan onca pislikten sonra, halkın, medyanın ve STK'ların yönlendirmesiyle bile olsa, devletin ve Kızılay'ın aracı olduğu bir yardım kampanyasına destek vermesini hala da bekleyebiliyorlar!
Oysa halk nerdeyse yüzde yüz emin, verdiği paranın felaketzedelere ulaştırılmadan iç edileceğinden. Üstelik bu bilgiyi sağdan soldan edindiği duyumlarla değil, bizzat yaşayarak öğrenmiş bulunuyor. Ne sahibinin sesi medyanın ve ne de her sıkıştığında devletin yardımına koşan STK'ların bu konuda bir yardımı dokunabilir devlete. Camilere gelince, Türkiye'de camiler, bugüne dek, sadece türban eylemi gibi ‘siyasi' etkinliklerde rol oynayabildi. O da, eylem için önceden verilmiş kararın uygulaması için özel olarak toplanmış bir güruhun camiyi toplanma alanı olarak kullanması biçiminde oldu. Sıradan cemaatin imamlarca yönlendirilip toplumsal bir olaya katılımı görülmedi. İmamların bu toplumda böyle bir rol üstlenmesi, bu toplumun imamlara böyle bir rol biçmesi adetten değil.
Böyle büyük çaplı yardım kampanyalarının durumu sadece Türkiye'de de böyle değil. Bu konularda en büyük vurgunları hep en büyük devletler gerçekleştirmiş. Bizimkiler de öğreniyor tabii büyük biraderlerinden.
Avrupa ve Amerika basınında ilk yardım sözleri açıklanmaya başlanınca, ‘umarız bu kez yerine ulaşır' uyarılarının yeralması, başta ABD olmak üzere, emperyalist devletlerin yardım adı altında devlet kasasından ayrılan ve halktan toplanan paraları farklı alanlarda kullanma alışkanlığını ortaya koyuyor. Tabii, işin bir de siyasi-askeri yanları, toplumların yaşadığı felaketlerden bu konularda da yararlanma aşağılık tutumları var. ABD'nin felaket bölgesine yardım adı altında adeta askeri çıkarma yaptığı biliniyor. Bu, önümüzdeki süreçte hedefleri ve sonuçları ortaya daha belirgin çıkacak olan, bölgeye yönelik kirli emperyalist girişim ve rekabetleri de izleyeceğiz anlamına geliyor.

----------------------------------------------------------------------------

Savaş kundakçıları İncirlik Üssü'nü
saldırı merkezi yapmak istiyor

Yeni yılın ilk güleriyle birlikte ABD emperyalizminin askeri ve ‘sivil' şefleri peş peşe Ankara'ya gelmeye başladı. Üst düzey bir general ve Bush'un savaş çetesinin etkin isimlerinden Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage'den sonra, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral John Abizaid de Ankara'ya ‘teşrif' edenlere katıldı.
Irak direnişinin darbeleri altında sıkışan işgalci Amerikan ordusu, çıkış aramaya başladı. Bu çerçevede Türkiye'ye birbiri ardına gelen şefler, Ankara'daki işbirlikçilerinin işgal vahşetine verdikleri desteği arttırmalarını istiyor. Afganistan ve Irak'taki işgalci emperyalist orduların komutanı Abizaid ise, somut taleplerde bulundu.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Amerikalı generalin talebi, İncirlik Üssü'nün emperyalist savaşın saldırı merkezi haline getirilmesi yönünde oldu. İncirlik Üssü, -bilindiği kadarıyla- işgal ordularının lojistik desteği için kullanılıyor. Irak'a uygulanan ambargo döneminde uzun yıllar boyunca bu ülkenin bombalanması için de kullanılan İncirlik Üssü, ABD emperyalizmi tarafından saldırı merkezi olarak kullanılmak isteniyor. Ankara'daki Amerikancılar bu talebi karşılarsa, fiilen emperyalist saldırganlığın suç ortağı olacaklar. Zira başını Bush haydudunun çektiği savaş çetesi, sadece Irak halkına değil, İran ve Suriye başta olmak üzere tüm bölge haklarına karşı kullanmak istiyor İncirlik'i.
Generaller, siyasetçiler ve bürokratlarla görüşen işgalci ordular komutanı general, İran ve Suriye'nin -varolduğunu iddia ettiği- Irak'taki faaliyetlerinden duydukları rahatsızlığı dile getirerek, seçimlerin de sorunu çözmek için yeterli olmayacağını anlattı. İşgal ordularının içinde bulunduğu bataktan çıkmasının kolay olmadığını itiraf eden işgalci general, bundan dolayı Türkiye'nin desteğine daha çok ihtiyaç duydukları mesajı verdi. Bu çerçevede İncirlik Üssü'nü kullanmak istediklerini belirterek, ‘Bir müttefik olarak oradaki tesisleri kullanmak istiyoruz. Eğer kullanabilirsek bunun hem bizim için hem de Türkiye için iyi olacağını düşünüyoruz' dedi.
Peş peşe gerçekleşen Ankara ziyaretleri, Irak'taki işgal ordularına takviye güç gönderilmesi, ABD ordusu denetiminde Iraklılar'dan vurucu bir gücün oluşturulması ve direnişe karşı ölüm mangalarının işe koşulması konularının tartışıldığı günlere denk düşüyor. Bu gelişmeler, işgalcilerin yaşadığı sorunlar ile Ankara ziyaretleri arasında varolan dolaysız ilişkiye işaret ediyor.
Ankara'daki Amerikancılar'ın, Abizaid tarafından gündeme getirilen talepler konusunda ne tür yanıtlar verdiği bilinmiyor. Basının yansıttığına göre, ‘150 kişilik liste hazırladık, siz de Kongra-Gel liderlerini bize verin' türünden taleplerle efendilerinin karşısına çıkmışlar. Bunun bir pazarlık olup olmadığına dair bir açıklık yok sözkonusu haberlerde.
Kapalı kapılar ardında ne tür pazarlıklar yapıldığını ya da ne tür vaatler verildiğini tam olarak bilmiyoruz. Ama açık olan bir şey var ki, o da Pentagon'daki haydutların Ankara'daki işbirlikçilerini emperyalist savaşın dolaysız suç ortaklığına çekmek istediği, ABD'ye göbekten bağımlı uşak takımının ise bu taleplere karşı ciddi bir direniş gösterme gücünden yoksun olduğudur.