27 Ağustos 2005
Sayı: 2005/34 (34)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamuda toplu görüşme oyununda üçüncü perde
  İncirlik'e yürüyoruz!
  26-28 Ağustos’ta İncirlik’e yürüyoruz.
  Özelleştirme saldırısında gelişmeler
  Üniversitelerde soruşturma saldırısı ve
alınması gereken tutum
Sendikal ihanet ve kokuşma
Sendikalar Kanunu değişiyor
  Hacıbektaş Şenlikleri ve devrimci müdahale sorumluluğu
  1900 okul birincisi açıkta
  Formula 1 “kentsel dönüşüm” projesinin bir parçasıdır!
  Büyük depremin 6. yılında deprem
manzaramız
  Sefaköy İKE’de TUYAB etkinliği
  Hakkını arayan DERBY işçilerine polis
azgınca saldırdı.
  Sermaye düzeninin Kürt sorununda
tarihi çözümsüzlüğü (Orta sayfa)
  Burjuvazi İçindeki Bölünmenin
Anlamı ve Sınırları
  Siyonistler Gazze Şeridi’nden çekildi
  Gazze fiyaskosunu seyretmek

  Irak’ın anayasa taslağını işgalciler
belirliyor

  Pentagon şefleri işkence görüntülerine
sansür koyuyor
  Brezilyalı genç işçi Menezes’in
yargısız infazı belgelendi
  Daha zorlu günlere hazırlanmalı!
  Almanya’da yaşayan tüm sınıf bilinçli
işçiler ve emekçiler
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kamuda toplu görüşme oyununda üçüncü perde...

Ya devrimci mücadele çizgisi, ya kölelik!

15 Ağustos'ta başlayıp 30 Ağustos'ta sona ermesi beklenen kamu sendikaları ile hükümet temsilcileri arasında gerçekleşen toplu görüşme oyunu sürüyor. 3. tur görüşmelerinde de temel gündemi ücretler ve ekonomik haklar oldu.

24 Ağustos günü yapılan görüşmenin ardından açıklama yapan KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, hükümetin, ek ödeme almayan memurlara gelecek yılın ilk ve ikinci 6 ayları için 40'ar milyon lira ek ödeme ile yüzde 1'er buçuk oranında zam önerdiğini bildirdi. Tombul, ek ödeme alan memurlara ise gelecek yılın yine ilk ve ikinci 6 ayları için yüzde 1'er buçuk oranında zam teklif edildiğini açıkladı.

Ancak kamu emekçilerini tehdit eden temel gündem Kamu Personel Rejimi Kanun Tasarısı Taslağı'dır. Çünkü sözkonusu tasarı, kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldırmaktadır. İşgüvencesi olmayan emekçilerin ne örgütlülükleri kalacaktır, ne kazanılmış sosyal hakları, ne de ücretlerini yükseltme şansları. Dışarıda binlerce işsiz varken bir yıllık sözleşmeye imza atan emekçilerin ücretlerini belirleme imkanı da olmayacaktır. Ya dayatılan koşullara razı olunacaktır ya da işsiz kalınacaktır. Bu nedenle kamu emekçilerinin yakıcı gündemi, işgüvencesini ve kazanılmış haklarını gaspeden Kamu Personel Rejimi Kanun Tasarısı Taslağı'na karşı mücadeledir.

Böylesine hayati önemde bir sorun karşısında yapılması gereken, saldırının kapsamına uygun bir mücadele sürecine hazırlanmak ve tüm işyerlerini bu sürecin bir parçası haline getirmektir. Masabaşında hükümetle uzlaşmaya çalışarak, görüşme sonrası açıklamalar yaparak oyalanmanın, kamu emekçilerini aldatmanın, buna izin vermenin zamanı değildir.

Devletin yıllardır kamu çalışanları sayısını 200 binlere düşürmek istediği, sözleşmeli köleliği hayata geçirmek için fırsat kolladığı, sendikal örgütlülüğü bitirmek için ‘havuç-sopa' taktiğini kullandığı bilinen bir gerçektir. Kamu alanının tasfiyesi tek tek hükümetlerin değil, fakat tastamam devletin temel bir politikası ve saldırısıdır.
Saldırı bu kadar köklü ve kapsamlı iken KESK'in günübirlik politikalarla, eylemsizlik takvimleriyle, ciddiyeti ve inandırıcılığı olmayan açıklamalarla, masabaşında görüşmelerle, mücadele programı adı altında sunulan hedefsiz açılımlarla böylesine ağır bir süreci karşılaması olanaksızdır.

KESK'in 17 Haziran tarihli Danışma Meclisi'nde ortaya çıkan görüşler doğrultusunda oluşturduğu, kamu emekçilerine ve üyelerine duyurduğu ‘KESK Mücadele Programı' ise yeni bir programsızlığın, kendiliğindenliğin, eylemsizliğin ifadesi olmuştur. ‘Mücadale programı'nda emperyalist saldırılar, işgal, neo liberal saldırılar vb. tespit edildikten sonra, bir örgütsel durum değerlendirmesine de gidilmiştir. Bu çerçevede, işyerleriyle kurulan bağın güçlendirilmesine dikkat çekilmiş, ortak mücadele anlayışının zorunluluğu vurgulanmış, örgütsel ilişkilerin de bu anlayışa uygun bir biçimde örülmesinin önemi ifade edilmiştir.
Halıhazırda masabaşı görüşmelerinde hükümetle uzlaşmaya dayalı bir seyir izleyen toplu görüşme süreci hakkında da bir takım tespitlerde bulunan KESK Danışma Meclisi, TİS görüşmelerinde öne sürülecek talepleri ve süreci, 4688 sayılı Yasa ve Ağustos ayında 15 gün ile sınırlı bir içerikte ele almayacağını; bir hazırlık ve örgütsel birikim sürecinin ardından, Aralık 2005 tarihine kadar sürecek bir mücadele programı öngördüğünü ifade etmiştir. İşyerlerine yapılan vurgudan sonra etkili ve sonuç alıcı eylemler örgütleyebilmek amacıyla ‘işyeri toplantılarının hızlandırılması, KESK'in hazırlamış olduğu anketin işyerlerinde dağıtılması ve tartışılması, basının etkin bir şekilde kullanılması, stand açılması, işyeri eksenli eylemler, basın açıklamaları, iş yavaşlatma ve iş bırakmalar, mitingler vb.' yöntemler ortaya konmuştur.
Özetle açık ve net bir tutumdan, hedeften ve programdan yoksunluk, bir kez daha mücadele programı adı altında kamu emekçilerinin önüne sürülmüştür. Lafta da olsa dillerine dolayıp durdukları işyerleri hepten unutulmuş, ‘memurun işgüvencesini gaspedeceğim' diye bas bas bağıran hükümetle karşılıklı masaya oturulmuş, toplu görüşme oyununa kilitlenilmiştir.

Bugün devlet kamu emekçilerinin işgüvencesine göz dikmiş durumdadır. Çünkü devletin temel görevi sermaye sınıfının çıkarlarını korumaktır. Kamu emekçilerinin talep ettiği, kazandığı ve koruduğu her hak ise sermaye sınıfının çıkarına dokunmaktadır. Kamu emekçilerinin kazandığı bir hak, sömürünün bir parça da olsa sınırlanması demektir. Bu yanıyla ekonomik taleplerle demokratik siyasal talepler arasında kopmaz bir bağ, organik bir bütünlük vardır. Ekonomik bir talep olan ücret talebiyle yola çıkıldığında dahi devletin kolluk güçlerinin baskı ve terörüyle karşılaşmak mümkün olmaktadır. Kamu emekçilerinin mücadelesi kapitalist sömürüyü geriletirken, asıl olarak sömürü düzeninin temellerine yönelmeyi hedeflemelidir.

Ne var ki icazet cenderesine sıkıştığından bu yana kamu emekçileri ekonomik sınırlarda da olsa herhangi bir hak kırıntısı kazanabilmiş değildir. Dün yüzbinlerce emekçiyle alanlarda fiili eylemler gerçekleştiren KESK, bugün birkaç yüz kişilik eylemler eşliğinde masabaşında hak dilenir pozisyona düşürülmüştür.
Stratejik çerçevede bir mücadele programının önemi de buradan gelmektedir. Bu program sermayenin stratejik ve dönemsel saldırılarına karşı emekçilere iktidar hedefine dayalı devrimci sınıf mücadelesi yolunu göstermelidir. Bu yanıyla sınıfsal ve siyasal bir içerik taşımalıdır. Mücadele programı sınıfın güncel talep ve ihtiyaçlarından, yakıcı sorunlarından, pratik mücadelesinden kopuk olmamalıdır. Kapitalist sömürü koşullarını geriletmek, kısmi bir takım hak ve özgürlükleri kazanmak için emekçileri sert sınıf mücadelelerine hazırlamayı hedeflemelidir. Talepleri net, hedefi belli, mücadele yöntemi açık olmalıdır.
Reformist-icazetçi anlayışın kamu emekçileri hareketini ve KESK'i getirdiği nokta ortadadır. Giderek özgücüne ve mücadeleye, dolayısıyla sendikalara güvensizleşen ve uzaklaşan kamu emekçileri yığını gerçeği ile yüzyüzeyiz. Az sayıda öncü kamu emekçisinin çabalarıyla yürütülen sınırlı sendikal mücadele tablosu, bu gerçeğin öteki yüzüdür.

Öncü, devrimci unsurlar reformist önderliğin harekette yarattığı tahribatı ve kırılmayı aşmak için devrimci mücadele programı etrafında biraraya gelmek, kamu emekçilerine alternatif sunmak zorundadır. Nesnel zorlukların yanısıra öznel olarak yaşanan zaafiyet kamu emekçileri hareketinde ciddi gedikler açmaktadır. Son yasalarla birlikte fiili-meşru mücadele deneyimi ile yetişmiş öncü kuşak büyük oranda tasfiye edilecektir. Geriye mücadele deneyiminden yoksun ve siyasal bilinci geri bir yığın tablosu kalacaktır. Bu da yeni ve zorlu bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Halihazırda harekette ve KESK içinde mücadele dinamikleri tümüyle kırılmadan harekete geçmek acil ve zorunludur. Bu dinamiklere yaslanarak kamu emekçileri hareketinde bir kıpırdanma yaratmanın yolu emekçi kitlelere devrimci alternatif sunmaktan, bu alternatifi işyerlerinde ete-kemiğe büründürmekten geçiyor. Bunun için de ilk önce öncülerin silkinip ayağa kalkması, biraraya gelmesi gerekiyor.