27 Ağustos 2005
Sayı: 2005/34 (34)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamuda toplu görüşme oyununda üçüncü perde
  İncirlik'e yürüyoruz!
  26-28 Ağustos’ta İncirlik’e yürüyoruz.
  Özelleştirme saldırısında gelişmeler
  Üniversitelerde soruşturma saldırısı ve
alınması gereken tutum
Sendikal ihanet ve kokuşma
Sendikalar Kanunu değişiyor
  Hacıbektaş Şenlikleri ve devrimci müdahale sorumluluğu
  1900 okul birincisi açıkta
  Formula 1 “kentsel dönüşüm” projesinin bir parçasıdır!
  Büyük depremin 6. yılında deprem
manzaramız
  Sefaköy İKE’de TUYAB etkinliği
  Hakkını arayan DERBY işçilerine polis
azgınca saldırdı.
  Sermaye düzeninin Kürt sorununda
tarihi çözümsüzlüğü (Orta sayfa)
  Burjuvazi İçindeki Bölünmenin
Anlamı ve Sınırları
  Siyonistler Gazze Şeridi’nden çekildi
  Gazze fiyaskosunu seyretmek

  Irak’ın anayasa taslağını işgalciler
belirliyor

  Pentagon şefleri işkence görüntülerine
sansür koyuyor
  Brezilyalı genç işçi Menezes’in
yargısız infazı belgelendi
  Daha zorlu günlere hazırlanmalı!
  Almanya’da yaşayan tüm sınıf bilinçli
işçiler ve emekçiler
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Daha zorlu günlere hazırlanmalı!

M. Can Yüce

Kürt sorunu, gündemin en önemli maddesi olmaya devam ediyor. Bu doğaldır. Çünkü Türkiye'nin en temel sorunu, iç ve dış politikasına damgasını vuran budur! Tartışmalar, görüşler, duruşlar farklı, çelişkili; bu bakımdan kafalar karışık, boş umutlarla karamsarlık at başı gitmektedir... Peki, gelişmelerin yönü nedir, baskın eğilim nedir?

Bu sorulara daha doğru ve sağlıklı yanıtlar verebilmek için daha öncesi bir yana son bir yılın gelişmelerini kısaca özetlememiz gerekiyor. Bir, AKP hükümeti, AB'ye uyum çerçevesinde birçok yeni yasal düzenleme yaptı. Bu düzenlemelerin, Türkiye'deki iktidar ilişkilerine ciddi bir etkileri yoktu, çoğu ‘pansuman' düzeyindeydi, ama öyle de olsa esas iktidar odağı olan orduyu rahatsız eden boyutları vardı. En azından biçimsel düzeyde ordunun iktidar üzerindeki etkisi, birçok noktada geri çektirilmiş gibiydi, MGK Genel Sekreterliği'nin ‘sivilleştirilmesi' gibi' Burada onlar için rahatsız edici olan, tek başına yapılanlar değil, AB'ye üyelik sürecinin kendi konumlarına getirebileceği olası değişikliklerdi' AKP ile bunların dışında başka konularda da ‘kan uyuşmazlıkları' vardı' Bu nedenlerden dolayı hükümetle Genelkurmay arasında çoğu zaman basına yansıyan ve dolaylı güç ve araçlarla süren bir çatışmaya tanık olduk...

İki, TC Genelkurmayı, biri bu anılan çatışma, diğeri de Güney Kürdistan'daki gelişmeler, ABD ile yaşanan Kürdistan sorunu eksenli taktik yaklaşım farklılıkları nedeniyle yeniden ‘terör' edebiyatına ihtiyaç duydu. Bunun bir sonucu olarak İmralı üzerinden PKK/Kongra-Gel'e ‘yeniden savaş' kararı aldırttı. (Bununla ilgili birçok kez yazdık, bu yazılanlar bugün de doğrulanmış olarak geçerliliğini koruyor. Bu nedenle tekrarlamak fazlalık olur.) 2004 ortalarından bu yana başlayan Genelkurmay merkezli çatışma süreci iç politikada, aynı ölçüde dış politikada ordunun elini güçlendirdi. Özellikle Newroz'da tezgâhlanan ‘bayrak oyunu' ile başlayan dönem, Genelkurmay tarafından adım adım bugüne getirildi. Kabul etmek gerekir ki, ‘kriz yaratma ve kriz yönetme' çizgisinde başarılı bir grafik çizmişlerdir.

Üç, aynı çizginin bir devamı olarak bir yandan psikolojik savaş yöntemlerini ve araçlarını daha etkin bir biçimde devreye sokmuşlar, düzenli yapılan brifingler, basın toplantıları gibi; bir yandan da politik ve psikolojik inisiyatifi ellerine alarak ‘daha fazla yetki' istemlerini açıkça dillendirmişlerdir. Bu dayatmaları hükümet nezdinde yankısını bulmuş, Terörle Mücadele Yasası'nın yeni baştan ele alınacağı ve bunun için ilgili birimlerin temsilcilerinden oluşan bir komisyonun oluşturulduğu kamuoyuna açıklanmıştır.

Dört, ‘Terörle mücadelede' daha katı ve kararlı olduğunu vurgulamayı gerekli gören hükümet, salt bununla yetinmedi. Bu süreçte yitirdiği politik ve psikolojik mevzileri yeniden kazanmak için ‘yeni bir hamleye' girişti. T. Erdoğan, önce bir grup ‘aydın' ile görüştü, sonra Diyarbakır'da 500'600 kişilik bir gruba hitap etti. Bu girişiminde Erdoğan, ‘Kürt sorunu var' diyor, ‘geçmişte bazı hataların işlendiğini' kabul ediyor, ‘sorunun tek devlet, tek dil ve tek bayrak çerçevesinde demokrasi ile çözüleceğini' belirtiyordu. Bunlarla birlikte ‘terör ile bölge halkını birbirinden ayırt etmek gerektiğini, terörle mücadelenin tavizsiz devam edeceğini' vurguluyordu. Bu yaklaşımda ‘yeni' olan iki nokta vardı; biri, sorunun adını koyması, ‘Kürt sorunu' demesi; diğeri, içi doldurulmayan geçmiş hataları kabul ediyor gibi yapmasıdır' Bu girişimin içi dolu mudur, arkası gelecek mi sorularının yanıtı belirsizdir. Aslında belli ki Erdoğan'ın girişimin altı boştur, belirli bir politik stratejiye dayanmamaktadır; daha çok görece bir taktik oyalama ve iç dengelerde inisiyatif yakalama çabasıdır. Ne kadar tutup tutmayacağı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak şu kesindir, yarattığı ‘hava' görece ve geçicidir, kendisine getirse getirse ‘seçim yatırım'ın ötesinde bir şey getirmeyecektir!

Beş, Erdoğan'ın bu ‘çıkışına' Genelkurmay gerekli yanıtı vermekten geri durmamıştır. ‘Sorun, Kürt sorunu değil, terör sorunudur!' 23 Ağustos 2005 tarihinde yapılan MGK toplantısından sonra yayınlanan bildiride bu resmi yaklaşım bir kez daha tekrarlanmıştır. Cumhuriyetin niteliklerine vurgu yapılması, politikaların buna uygun olma zorunluluğunun belirtilmesi, bu konuda hükümetin görevlerinin hatırlatılması bilinen inkâr ve imha çizgisinin ödünsüz ve kararlı bir biçimde devam ettirileceğinin göstergesinden başka bir şey değildir. MGK Bildirisi'ndeki bu paragraf şöyledir: ‘Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesindeki temel düşünceye uygun olarak, Anayasa'da Cumhuriyetin nitelikleri belirtilmiş, ulusun bölünmezliğini ve tümlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyeti korumak, dil, din, etnik köken, cinsiyet ayırımı gözetmeksizin kişilerin ve toplumun inanç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Cumhuriyet hükümetlerinin öncelikli hedefi, Anayasada öngörülen görevleri yerine getirerek bu amaca ulaşmaktır. Ulusun bağımsızlığı ve tümlüğü ile ülkenin bölünmezliğinin korunarak bu hedefe ulaşılacağı da kuşkusuzdur.'

Altı, bugün gündemde olan üzerinde çalışılan yeni terör yasasıdır; bu, özel savaş rejiminin tüm TC sınırları içinde genelleştirilmesi ve süreklileştirilmesi politikasını anlatmaktadır. Genelkurmay Başkanı'nın ‘daha fazla yetki istemi'nin altında yatan esas çizgi budur işte! Erdoğan'ın ‘çıkışı', bir yönüyle bu özel savaş eğilimini gölgelemek ve alttan alta bu yasayı bir oldu bittiyle meclisten geçirebilmeye hizmet etmektedir...
Görülüyor ki, gelişmelerin yönü, özel savaş rejiminin yeniden yapılandırılması doğrultusundadır. Bunu, yeni terör yasası taslağında görmek mümkündür. Baskı ve özel savaş rejimini yeniden yapılandırmayı öngören bu politikanın İngiltere ve ABD'nin ‘Global düzeyde terörle mücadele' yaklaşımından çok büyük bir güç aldığı da kuşkusuzdur. Açık ki TC özel savaş kurmaylığı, İngiltere'nin son terör yasalarını daha da ağırlaştırarak ve sürekli kılarak bir an önce getirmek istemektedir. Getirmek istedikleri ve özel savaşı yeniden yapılandırmayı hedefleyen bu yasa taslağının esaslarına ana çizgileriyle de olsa bakmakta yarar var. Bu taslak, www.aktifhaber.com sitesinde ‘İşte Terörle Mücadele Yasa Taslağı'nın Tam Metin Analizi' başlığı altında yayınlandı. Bu ‘Metin Analiz'in en önemli yanlarını aktarmanın açıklayıcı olacağını düşünüyoruz.

‘İşte Özet Halinde TMY ile getirilmek İstenen Olağanüstü Kısıtlama Yetkileri:

Terörle Mücadele Yasası'nın revizyon çalışmaları tüm hızıyla sürerken, getirilecek yeni düzenlemeler tüm Türkiye'yi Olağanüstü hal bölgesine çeviriyor.

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Feridun Yenisey başkanlığında çalışan komisyonun kolluk güçlerine ve adli mekanizmaya daha önce eşi görülmemiş yetkiler veriyor.
Mülki amirler ve kolluk güçleri somut kanıt olmadan sadece istihbarata dayanılarak ‘şüphelenilen' kişinin hayatını zindana çevirebilecek.

Yasaya istenilen yöne çekilebilecek pek çok ‘esnek' hüküm konarak ‘ağır ve yakın tehlike' kavramı monte ediliyor.
Yasa taslağına göre suç işlemesinden ‘şüphelenilen' kişilerin, ehliyetlerine varıncaya kadar tüm mal varlıklarına, vali, kaymakam, emniyet müdürü emriyle el konulabiliyor. Bu kişilerin belli yerlere seyahat etmesi yasaklanabiliyor.

MESLEK YASAĞI YETKİSİ BİLE VAR
Mahkemeler istihbarat raporlarına dayanarak, bir kişinin belli bir sanatı icra etmesini bile yasaklayabilecek yetkilerle donatılıyor.

EVİNE ALACAĞI MİSAFİRE BİLE MÜDAHALE EDİLEBİLECEK
Kişinin haberleşme ve iletişim özgürlüğü kısıtlanabiliyor, yerleşim yerini, konutunu veya işyerini kullanmasına izin verdiği kişilerle ilgili kısıtlamalar getirilebiliyor.

İşte yetkili mercilere tanınan olağanüstü haklardan bazıları;
1) Kişinin suç işlenmesinde kullanmaya elverişli bazı madde veya malzemenin edinilmesinin veya kullanılmasının yasaklanması, (İdare)
2) Belli bazı hizmetlerin veya tesislerin kullanımının ya da bazı faaliyetlerin kişi tarafından yapılmasının yasaklanması, (Hâkim)
3) Bir meslek veya sanatın yerine getirilmesinin kısıtlanması, (Hâkim)
4) Suçun işleneceği şüphelenilen yerle sınırlı ve orantılı olmak üzere, bölgesel olarak iletişim ve haberleşme olanaklarının sınırlandırılması, (Hâkim)
5) Kişinin, bölgesel veya yerel olarak, belirli bir zaman dilimi içerisinde kalmak koşuluyla, bir yerleşim yerinde veya bir yerde bulunmasının engellenmesi, (İdare)
6) Belirtilen gün ve zaman dilimi ile sınırlı olmak koşuluyla yerleşim yerine veya belli bir bölgeye giriş ve çıkışların kısıtlanması, (İdare)
7) Yerleşim yerini, konutunu veya işyerini kullanmasına izin verdiği kişilerle ilgili kısıtlamalar getirilmesini, (Hâkim)
8) Seyahatin kısıtlanması, (İdare)
9) Kişinin sahip olduğu pasaport, sürücü belgesi ve buna benzer her türlü ruhsat veya belgeye geçici olarak el konulması, (İdare)
10) Kişi hakkında suç soruşturma ve kovuşturmasında kullanılması koşuluyla kişinin fizik kimliğini belirlemeye yarayacak fotoğraf, parmak izi veya DNA örneğinin alınması, (Hâkim)
11) Belirlenecek gün veya saatlerde yerel kolluk makamlarına bilgi verilmesinin zorunlu tutulması, planlanmış hareketleri ile faaliyetleri hakkında önceden bilgi vermesi, (İdare)

KENDİSİNİ SAVUNAMAYACAK BİLE
Mahkeme, bu tedbirlere istihbarat örgütlerinin verdiği bilgilerine dayanarak başvuracağı için, ilgili kişi kendisi hakkında verilen bu bilgilerin içeriğini öğrenemeyecek ve kendisini etkili bir şekilde savunamayacak. Mahkeme, gizli bir komisyon gibi çalışacak.

İNGİLİZ VURDU TÜRKİYE ÖLDÜRECEK
Türk TMK tasarısına alınan bu yetkilerin, İngiliz Terörle Mücadele Kanunu'ndan esinlenerek, hazırlandığı belirtiliyor. Fakat Türk TMK, İngiliz TMK'da hiç değinilmeyen ölçüde ağır hükümler içeriyor

İngiliz TMK'sına göre, sayılan tedbirlere başvurabilmek için, tedbir uygulanan kişi hakkında teröre karışması şartı aranırken, Türk TMK tasarısı, belirli bir suça karışma veya karışmış olma şüphesi aranıyor.

Üstelik İngiltere'de bu yetkiler bizzat İçişleri Bakanı tarafından kullanılabilecekken, Türkiye'de bu yetkilerin çok daha güçlüleri her mülki amir ve her kolluk amiri tarafından kullanılabilecek.
İngiltere'de bu kanun ve dolayısıyla tedbirler tarihin en uzun Meclis oturumuyla 1 yıl için çıkarıldı yani geçici. Ancak Türk TMK'sı geçici olmayacak.

HEDEF SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ
Bu düzenleme, daha çok, barışçıl gaye güden, fakat gelecekte ülke için tehdit oluşturacağından endişelenilen sivil toplum kuruluşlarını ve yapılanmaları hedef almak üzere çok güçlü düzenlemeler içeriyor.

ASKER VE POLİS KİMSEYE SORMAYACAK
Yasa taslağında kolluk güçlerine terörü önleme yetkisi veriliyor.
Diğer bir ifade ile kolluk güçleri, terörle ilgili bir faaliyete katıldığı izlenimi edindiği herkesi, herhangi bir mercie açıklamada bulunma mecburiyeti altında olmadan, 12 saat dilediği yerde alıkoyabilecek.

Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında arttırılacak.' (www.aktifhaber.com sitesinden alınmıştır)

Sanırız fazla söze gerek yok. Belli ki bu özel savaş konseptinin hedefinde en başta devrimci, sosyalist ve ulusal kurtuluşçu hareketler var. Belli ki bizi zor günler bekliyor, bu zorlu günleri bugünden karşılamaya hazır olmak, bunu özellikle bilinç ve ruh düzeyinde gerçekleştirmek, bunun araçlarını ve donanımını sağlamak gerekiyor!